• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: TEREKE DEFTERLERİ NEDEN TUTULUR? ÖLÜM, MİRAS VE YETİMLİK MİRAS VE YETİMLİK

2.1. Mahkemeler ve Mirasın Paylaştırılması

2.1.3. Tereke Eşyasının Satışı

2.1.3.1. Dellâllar ve Tereke Eşyasının Satışı

İncelediğimiz 90 yıllık dönemde vefat eden İstanbulluların tereke defterlerinden seçtiğimiz 792 örnekleme göre terekelerin tamamına yakını (yaklaşık %90) satılmıştır. Tereke eşyasının satışı, mahkemeye intikal eden tereke meselesinin tamamlanması sürecinde önemli bir merhaledir. Tereke tahririne memur olan katibin sorumluluğu bu aşamada da devam etmektedir. Satışlar herkese açık olarak müzayede usulüyle daha çok alışverişin yoğun olduğu çarşılarda yapılmış olmakla beraber müteveffânın hayatının acı tatlı günlerini geçirdiği evi veya dükkanı da metrukatın satışına sahne olabiliyordu. Varislerin ve hak sahiplerinin mağduriyetini doğuracak gizli kapaklı satışlar olmadığı sürece yetkililerin ev benzeri özel mekanlarda satışlara müsaade ettiğini düşünüyoruz. Satışların evlerde veya çarşılarda gerçekleştirilmesi dellal taifesinin hizmet vermesini engellemiyordu.3

Kassam kâtiplerince tahrir olunan muhallefat satılmak üzere bedestene nakledilmesi gerektiğinde hamal, bargir ve kayıktan uygun olanı kullanılarak taşınıyordu. İstanbul ve bilâd-ı selâsede ticaretin yoğun olduğu çarşılar tereke eşyasının müzayedesi için kullanılmış olmalıdır. Fakat kâtipler 19. yüzyılın ortalarına kadar satışın yapıldığı çarşıları açıkça yazmamışlar, genellikle terekenin “bade’l-müzayede sûk-ı sultânîde

bey’ olunduğu” ibaresiyle yetinmişlerdir. Hatta tablo 3 ve 4’te görüldüğü üzere tereke

defterlerinin %62,4’ü (494 örnek) bey’ veya füruht olunmasına rağmen satış yöntemi

1

Tahminî fiyatları içeren tereke defterlerinde yaygın olarak geçen “takvim” tabiri, kıymet takdir etmek manasında erken dönemlerden beri kullanılmış olmalıdır. Fatih döneminin önde gelen ulemasından olan Molla Hüsrev’in Gurer ve Dürer adlı eserinde de bu mânâda kullanılmıştır: “Eğer paylaşanlar

takvîmde (kıymet biçmede) ihtilâf etseler….” (Molla Hüsrev, Cilt IV, 1979:355).

2

Hicrî 1128-1130 tarihli terekelerin kayıtlı olduğu sicil için bakınız MŞS, no.40.

3

139

ve yeri hakkında bu terekelerin giriş bölümünde malumat bulunmamaktadır. Tereke eşyasının satışı ya da kıymet takdir edilmesiyle ilgili bilgiler 18. yüzyıldan itibaren tereke defterlerinin giriş bölümünde belirtildiği için tablo 3 ve 4 hazırlanırken incelediğimiz 792 terekenin giriş bölümünde kâtiplerin kullandığı “bey’, füruht,

müzayede, takvim/tahmin veya tahrir olunan” tabirleri esas alınmıştır. Giriş bölümünde

sadece bey’ ibaresini içeren tereke defterlerinin eşya listelerinin başlıkları, taksimattan sonraki ibra kısımları ve diğer bölümlerinin satır araları dikkatli okunduğunda bunların önemli kısmında satışın müzayedeyle yapıldığı açığa çıkmaktadır.1

19. yüzyılın ortalarında tereke defterlerinin diplomatiğinde metrukatın satışıyla ilgili mühim bir gelişme ortaya çıkmıştır. Ölen kişinin muhallefatının hangi çarşıda satıldığını kâtipler aktarmaya başlamıştır. Fakat bu yeniliğin askerî kassamlığın tahrir ettiği terekelerle sınırlı olduğunu belirtelim. Aynı dönemde Galata, Üsküdar ve Havâss-ı Refia Mahkemeleri’nde görev yapan kâtipler terekenin sûk-Havâss-ı sultânîde müzayedeyle satıldığından öte bilgi vermemektedirler.2

Kassam-ı askerî kâtipleri terekenin giriş bölümünde değil ama eşya listelerinin başlığında satışın hangi çarşıda yapıldığını kaydetmişlerdir. Tereke eşyasının satışı başkentin en önemli alışveriş merkezi olan bezzâzistan-ı atikte yapılmaktadır. Tüccar ve zanaatkarların faaliyet alanlarına göre belirlenmiş çok sayıda çarşıyı içinde barındıran bedestende satılacak tereke eşyasının niteliğine göre daha çok kuyumcular çarşısı (cevâhir bedesteni), yorgancılar çarşısı, sahaflar çarşısı, zenneciler çarşısı tercih edilmiştir. Bazı tereke defterlerinde çarşı ismi zikredilmeksizin satışın bezâzistan-ı atikte gerçekleştirildiği kayıtlıdır. Bu dönemde tereke sahiplerinin eşyaları çoğunlukla satıldığı yere ve çarşıya göre ayrı ayrı

1

Terekenin giriş bölümünde yalnızca bey’ ifadesi geçmekle beraber varislerin birbirinin zimmetini ibra ettiği kısımda “…Nefise hatunun bi’l-cümle terekesi marifet-i şer’ ile tahrîr ve sûk-ı sultânîde

bade’l-müzayede bey’ olunduğu…” belirtilmiştir (EŞS, no.321, vr.55b). Mehmed Nazif Ağa’nın terekesinin

müzayedeyle satıldığını ise muhallefat listesinin başlığında aktarılmaktadır: “mahalle-i mezkurede

vaki’ menzilinde mevcude kezalik bi’l-müzayede âhara bey’ olunan eşyasıdır ki..” (KŞS, no.1790,

38b-40a). Bazı terekelerin de giriş bölümünde bey’ tabiri bulunmasına karşılık, eşya listesinin başlığındaki “bezzâzistan-ı atikde âhara bey’ olunan eşyası…” ifadeleri satışın bedestende müzayedeyle yapıldığını göstermektedir (EŞS, no.532, vr.17b-18b). Tereke defterinin giriş kısmında kâtiplerin müzayedeyle satıldığını kaydetmediği halde satışın müzayedeyle yapıldığı terekelerin bir kısmı için bkz. KŞS, no.556, vr.1b-2b; GŞS, no.571, vr.37b; MŞS, no.130, vr.67a-68a; BŞS, no.50, vr.35b-36b; EŞS, no.401, vr.75a; no.402, vr.76b-77a; KŞS, no.1790, vr.23a-24b; no.1830, vr.74b-75a; no.1833, vr.23b-24a.

2

1805 yılında kaydedilmiş Hatice Hatun’un tereke defterinin ihracat kısmında yer alan “eşya-yı

mezkureyi Galata’da Arab Çarşusuna nakliçün araba ücretine verilen 1.125 akçe”(GŞS, no.571,

vr.37b) kaydı dışında Galata sakinlerinin terekelerinin satıldığı çarşının ismini veren ikinci bir tereke defterine inclediğimiz kadarıyla rastlamadık.

140

listelenmiştir. Örneğin, Burusevî Ahmed Ataullah Efendi’nin sahaflar çarşısında satılan kitapları, bezzâzistan-ı atikte satılan gümüş eşyaları ve menzilinde satılan diğer eşyaları üç müstakil listeyi oluşturmuştur1. Tereke sahibinin farklı yaşam mekânları ve mülklerindeki eşyalar da bulunduğu yere göre tasnif edilerek kaydedilmiştir; sahilhanesindeki, menzilindeki, dükkanındaki veya han odasındaki eşyaları gibi. 22 Mayıs 1825 tarihli tereke defterine göre, Sultanahmed’de Firuz Ağa Mahallesi’nde sakin iken vefat eden Mektûbî Kalemi halifelerinden Ali Haydar Bey’in kitapları, menzilinde ve Dolmabahçe’de Bayıldım isimli mevkide bulunan sahilhanesindeki eşyaları üç ayrı tereke listesi halinde tanzim edilmiştir. Üç listenin de başlığında yer alan “…..mevcude olub âhara bey’ olunan eşyasıdır ki ber-vech-i âtî zikr olunur” ifadeleri metrukatın satıldığını göstermektedir.2

Ali Haydar Bey’in tereke listesinin başlığındaki tabirler aynı döneme ait birçok tereke defterinde de mevcuttur.

Terekenin satışı münadiler/dellallar marifetiyle yapılmıştır. İncelediğimiz tereke defterlerinin ihracat kısmında yer alan delllaliye resmi, resm-i kısmetten sonra terekelerdeki en önemli masraf ve gider kalemini meydana getirmektedir. Tereke eşyasının satış tutarı üzerinden binde yirmi oranında tahsil edilen dellâliyye resmi bedesten dellallarının en önemli gelir kaynağıdır. Dellalliye harcı bedesten ve çarşılarda görev yapan, sayıları kalabalık dellal taifesinin ve bedesten kethüdalarının “medâr-ı mâişeti” olduğu kadar kısmet kâtiplerinin de hisse sahibi oldukları önemli bir gelir kaynağıydı. 1828 yılında Edirne’de bedesten kethüdası olan Musa Ağa, dellâliyyenin tahsili ve taksimi konusunda eskiden beri uygulana gelen kanuna aykırı davranan süvari münadilerinden şikayetçi olduğunda dellâliyye hususunda kanunun ne olduğu da tasrihen ifade edilmiştir: “…zikr olunan kethüdalık iradı ancak dellâliyyeye münhasır

olarak bey‘ olunan mal-ı meyyitten kadimden alına gelen binde yirmi akçe dellâliyyenin sülüsü kassam katibleri ve sülüsü bedestan kethüdası ve sülüsü dahi bedestan-ı mezkure dellalları beyninde taksim oluna gelür iken…” (BOA, C.BLD.

1

KŞS, no.1785, vr.31a-32a. Müzayedeyle farklı çarşı veya mekanlarda satılan reayanın listelerini içeren çok sayıda tereke bulunmaktadır. Bir kısmı için bkz. KŞS, no.556, vr.1b-2b; no.820, vr.50b-51a; no.1785, vr.35b-36b, 72b-73b; no.1830, vr.47ab, 74b-75a; no.1840, vr.42b-43a; EŞS, no.401, vr.75a; Beytülmal ŞS, no.50, vr.35b-36b; MŞS, no.130, vr.6b-7b; no.142, vr.89b-90a; no.154, vr.42b-43b; ÜŞS, no.704, 27a-28a.

2

KŞS, no.1168, vr.62a-63a. Tereke sahibinin hayattayken kullandığı farklı yaşam alanlarındaki eşyalarının müstakil listelerini içeren başka kayıtlar da vardır. Bunların bir kısmı için bkz. KŞS, no.820, vr.50b-51a; no.1790, vr.11ab; no.1840, vr.42b-43a.

141

no.4817). Aynı hususta 1807 tarihli emr-i şerifin de olduğunu öğrendiğimiz belgeye göre, Musa Ağa’nın kethüdalık hakkını kendine teslim etmek istemeyen süvari dellallarına karşı kadimden beri uygulanan nizamı içeren emr-i şerifin tekiden yazılması talebi muvafık bulunmuştur.1

Kassam kâtiplerinin tereke satışı esnasında da görev ve sorumluluklarının bulunduğundan bu konudaki çeşitli belgeler2

sayesinde haberdar olmakla beraber dellâliyye resminin üçte birinin kâtiplere ait olduğunu ancak birkaç belgeden tespit edebiliyoruz. Tereke eşyasının satışından tahsil edilen dellâliyyenin aralarında kassam kâtiplerinin de bulunduğu üç kesim arasında eşit taksim edildiğini yüzyılın ikinci yarısındaki nizamnamelerde de görüyoruz: “Yirmi

birinci madde: Canib-i beytü’l-mâl-ı evkâfdan tahrir olunan bi’l-cümle terekelerde eşya-yı mebîʻanın esmânından alınmakda olan delllaliyenin sülüsü hazineye ve sülüsü

münadiye ve diğer sülüsü tereke katibine aid olub…”.3

Muhtemelen zaman içinde bedesten kethüdalığıyla ilgili bir düzenleme yapılmış olmalıdır ki daha evvel bedesten kethüdalığına ait olan pay 1863 yılı nizamnâmesine göre hazineye intikal etmektedir. 17. yüzyılın son yıllarında kayda geçmiş Sekban başı Mehmed Ağa’nın terekesinin ihracat kısmında yer alan dellâliyye kaydı da dellalliye resmini paylaşan zümreleri akla getirmektedir: “dellâliyye-i eşya ve ücret-i ser-bölük ve katib 30.550 akçe”.4 17. yüzyılın sonunda dellâliyye resminin taksimi hakkında bir kanunun varlığından haberimiz yok ancak dellâliyye resminin kâtip ve dellal bölükbaşılarını çağrıştıran ser-bölükle beraber kaydedilmesi tesadüfi olabileceği gibi bilinçli bir tercihin sonucu da olabilir.

İstanbul’da tereke eşyasının satıldığı en önemli çarşı olan bezzâzistan-ı atikte dellâliyye ücretini bedesten kethüdaları (kethüdayı evvel ve sani), dellal bölük başıları ve

1

Edirne bedesten kethüdası Musa Ağa ile ilgili aynı içerikteki bir diğer belge için bkz.BOA, C.BLD., nr. 6382. Edirne bedesten kethüdalığıyla ilgili verilen bilgiler, sadece İstanbul’da değil imparatorluğun farklı şehirlerinde de tereke eşyasından elde edilen delllayi resminin bedesten kethüdalarının ve dellal taifesinin en önemli (belki de tek) gelir kaynağı olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim, babasından kendisine intikal eden ve 40 yıldır yaptığı Bursa bedesten kethüdalığının iradının bedesten dellallığına münhasır olduğunu ifade eden Bursa bedesten kethüdası da bazı garazkâr kişilerden muzdariptir (BOA, C.BLD., no. 416).

2

Kısmet kâtiplerinin görevleri için bkz. “Mahkeme Personeli” bölümü.

3

Düstur, Tertip I, Cilt I, s.295: Evâhir-i Şaban 1279 (Şubat 1863) tarihli “Evkâf-ı Hümâyûn Beytülmâlı Tarafından Mahkeme-i Teftiş Marifetiyle Tahrîr Olunan Tereke ve Müteferriʻâtı Hakkında Kaleme Alınan Nizamnâme”.

4

Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Azak çevresini muhafazasında görevlendirilmiş, Nusret Kerman kalesi muhasarasında şehit düşmüş Sekban başı Mehmed Ağa ibn-i el-Hac Mustafa’nın tereke defteri için bkz. KŞS, no.19, vr.10a-13b.

142

müzayede eden dellallar aralarında “ber-vech-i mutad” taksim ederek paylaşırlardı. Söz konusu zümrenin “…cümlesinin medâr-ı maaşları ancak metrukāt dellâliyyesine

münhasır” 1

olup, bu gelirin azalmasına veya dışarıdan müdahale edilmesine tahammülleri yoktur. Nitekim Mayıs 1725’te askerî kassamın girişimiyle, emvâl-i mirî tabir olunur menzil ve akarların satışını yapan süvari dellallarına kıyasla bedesten dellallarının da müzayede ile sattıkları metrûkâttan binde altı oranında dellâliyye resmi almalarına dair ferman sadır olduğunda2

bedesten kethüdası ve diğerlerinin ciddi muhalefetine sebep olmuştu. Bedestende müzayede ile eşya satışını gerçekleştiren ve dellâliyye resmini aralarında paylaşan kethüda, bölükbaşı ve dellallar, kendilerinin süvari münadileri kadar külliyetli gelirleri olmadığını, yeni düzenlemenin kendilerine zarar verdiğini ve kadimden beri uygulana gelen kanunlarına aykırı olduğunu iddia etmişlerdir. Bedesten ahalisinin talebi üzerine kayıtlar incelendiğinde, askerî kassamın bir bir şekilde çıkarttığı fermanın kanun-ı kadime mugayir olduğu görülmüş ve eskiden olduğu gibi bedesten dellallarının müzayede ile sattıkları metrukât eşyasından binde 20 oranında dellâliyye resmi almaları tekrar mümkün olmuştur.3

Burada dikkatimizi çeken bir husus vardır; bedesten kethüdası ve diğerlerinin şikayetine sebep olan askerî kassamın girişimiyle yapılan düzenleme incelendiğinde bunun varis olarak yetimlerin bulunduğu metrukatın satışından binde altı dellâliyye ve binde üç dükkaniye tahsil edilmesi hakkında olduğu görülmektedir. Fakat iki ay sonra bu düzenlemenin kanun-ı kadime mugayir olduğu gerekçesiyle iptalini sağlayan fermanda mal-ı eytamdan bahsedilmemekte, sadece bedestende satılan tereke eşyasından eskiden olduğu gibi binde yirmi oranında resm-i dellâliyye alınacağı hükme bağlanmaktadır. Aynı konuda iki ay arayla kaleme alınmış iki fermanın meseleyi farklı ifade etmesi, tarafların özellikle bedesten ahalisinin iddialarını münasip bir üslupla ifade etme gayretinden kaynaklandığı aşikârdır. Askerî kassam yetimlere merhameten dellâliyye resminin binde yirmiden binde altıya düşürülmesini talep ederken bedestende satılan metrukatın çoğunun yetimlerle ilgili olduğunu, dolayısıyla bedesten kethüdası, bölükbaşı ve dellalların gelirlerini ciddi oranda azaltacağını biliyor, özellikle yetimlere vurgu yapıyordu. Bu düzenlemeye itiraz eden bedesten kethüdası ve diğerleri ise yetimlerden bahsetmeden, bedestende satılan metrukattan alınan resm-i dellâliyye oranının

1

KŞS, no. 50, vr.1a (Evâhir-i L 1137 / 01-10 Temmuz 1725).

2

KŞS, no. 49, vr.1a (Evâhir-i Ş 1137 / 03-12 Mayıs 1725).

3

143

kadimden beri binde yirmi olduğunu belirterek, kanuna aykırı düzenlemenin iptalini talep ediyorlardı. İki fermandan ilkinde “mal-ı eytam”, ikincisinde “metrukât” tabirleri ile kastedilen esasen aynı şeydi; çünkü bedestende satılan terekenin büyük kısmı varisler arasında sağîr ve sağîrelerin bulunduğu miras paylaşımlarıyla ilgiliydi. Sonuç olarak yetimlerin menfaati için askerî kassamın girişimiyle müzayede ile satılan eytamın malından binde altı akçe dellâliyye resmi ve binde üç akçe dükkaniye ücreti alınmasını öngören Mayıs 1725 tarihli ferman ancak iki ay uygulanabilimiştir.1

Bizim incelediğimiz tereke defterlerinde de varisler arasında yetimlerin bulunmasının dellalliye ücretini etkilemediği görülmüştür. Meseleye bedesten dellalları açısından bakarsak, yetimlere intikal eden metrukatın satışından aldıkları resm-i dellâliyyenin yaklaşık 3,5 kat azalması büyük bir kayıptır, çünkü bu zümrenin tek gelir kaynağı dellâliyye resmidir. Daha önemlisi bedestende satılan metrukâtın çoğunun yetimlerle ilgili olmasıdır.

Tereke eşyasının satışından elde edilen dellâliyye harcı nispeten önemli bir rant olduğu için bedestendeki farklı gruplar arasında çekişmeyen neden olabiliyordu. Bedestene getirilen metrukatın münadiliği bedesten dellallarının vazifesi iken Bitpazarı esnafı ve dellallarının sık sık müdahale ettikleri görülmektedir. Temmuz 1816’da Galata Bedesteni’nin ser münadisi es-Seyyid Mehmed Emin Ağa ve diğer beş süvari münadisi Galata kadısına gelerek koltukçu taifesinden Ali Tevfik nam kimesneden şikayetçi olmuşlardı. Nizamları gereği Galata ve tevâbîʻinde vuku bulan muhallefat, akarat, beytülmal terekeleri ve sair satılmak üzere bedestene getirilen eşya ve malların münadiliği bunların uhdesinde iken Bitpazarı ahalisinden olan Ali Tevfik mirasçılarla anlaşarak tereke eşyasının satışını gizlice yaparak münadilerin mağduriyetine sebep olmaktadır: “muhallefâtın vereseleri ile yekdil [edip] ve [kanunu] kadime mugâyir

hafiyeten müzayede/mezâ’ide ve gadri mucib hâlâta tasaddi ve bizim nizâm-ı intizamımıza müdahale etmekle müdahalesi men ü def’ olunmak muradımızdır”.

Koltukçu taifesinden Ali Tevfik suçunu itiraf ettikten sonra araya giren muslihûnun huzurunda süvari dellallarının vazifesine kesinlikle müdahale etmeyeceğini, tekrar aynı

1

Askerî kassamlığa ait 49 numaralı sicilin ilk sayfasında kayıtlı Mayıs 1725 tarihli fermanın altına düşülen not hükümsüz kaldığını ifade etmektedir: “ferman-ı mezkurun hilafına ferman ısdar itmeleriyle

ferman-ı merkumun mahalli terkin olunduğu emr-i ‘âli bin yüz otuz yedi Şevvali evâhiri tarihiyle müverrah olmağla saadetlü semahetlü siyadetlü es-Seyyid Mustafa Efendi’nin askerî kassamı olduğu tarihde ibtida olunan evvelki sicilde tescil ve kayd olundı” (KŞS, no.49, vr.1a).

144

kabahati işlerse verilecek her türlü cezaya razı olduğunu taahhüd ettiğinde süvari münadileri taahhüdünü kabul etmişlerdir. Baş münadi es-Seyyid Mehmed Emin Ağa ve diğerlerinin davalarını geri çekmelerinde, en az muslihûnun (arabulucular) aracılığı kadar mahkemede hazır bulunan Bitpazarı erbabının bedestende münadilik vazifesininin sözü edilen süvari dellallarına ait olduğunu ifade ve dellalların hepsinin mutemed ve güvenilir kişi olduklarına şahitlik etmeleri de etkili olmuş olmalıdır.1 Başkentin ticarî hayatında önemli yeri olan Bezzâzistan-ı Atik aynı zamanda tereke eşyasının satıldığı en önemli çarşıydı. Sur içinde yaşayan İstanbulluların terekeleri bu çarşıda müzayedeye çıkarılırken Galata, Üsküdar ve Eyüp’te vefat etmiş kişilerin terekeleri de satılmak üzere zaman zaman bu çarşıya getirilmiştir.2

İkinci el eşya piyasasında etkin olan Bitpazarı esnafı tereke eşyasının satışı konusunda sur içindeki bedesten dellallarıyla da karşı karşıya gelmiştir. İstanbul’da faaliyet gösteren Bitpazarı esnafının kendi dellalları olduğunu ve bazı terekelerin münadiliğinin bunlara ait olduğunu öğreniyoruz. İstanbul Bitpazarı çarşısının dellalları ile Bezzâzistan-ı Atik dellalları arasındaki çekişme 18. yüzyılda en az üç defa mahkemeye intikal etmişti. Belgelere yansıdığı kadarıyla yaşanan sorun bedesten dışındaki terekelerin dellallığıyla ilgiliydi ve her iki taraf da bu tür terekelerin dellallığının kendilerine ait olduğu, karşı tarafın haksız yere müdahale ettiğini iddia ediyordu. Nisan 1746’daki duruşmada davacı taraf Bitpazarı dellallarını temsilen kethüdaları Ahmed Çelebi idi. Ahmed Çelebi ifadesinde “Bezâzistân-ı Atik ve dört aded kapularında ve çadırcılar sûkında

metrûkāt bey’ olundukda dellallığı Bezâzistân-ı Atik dellallarına mahsus olub Bitpazarı ve Sipâh Çarşusu ve Yağlıkçılar Sûkı ve Aksaray ve Cuma Pazarı ve Avret Pazarı ve Cehârşenbe Pazarı dükkanları yüzlerinde ve hanelerde ve saraylarda metrûkāt bey’ olundukda dellallığı yedimde olan bin yüz kırk beş senesi tarihiyle müeverrah fermân-ı ‘âlî mantukunca Bitpazarı dellallarına mahsus iken mezbûrân hâne ve hanlarda ve saraylarda bey’ olunan metrûkātın dellallığına bi-gayr-i vech müdahale etmeleriyle müdahaleleri men’ olunsun deyu” bedesten dellalarından şikayetçi olmuştu. Bedesten

dellallarının kethüdası el-Hac Mehmed ise cevabında “işbu yedimizde olan iki kıt’a

hücec ve i’lâm mantuklarınca bezâzistân dört aded kapularında ve Çadırcılar Sûkı ve saraylar ve hane ve hanlarda ve hassa bostânileri ve yeniçeri kapularında metrûkāt

1

BOA, C.BLD., no.6030.

2

145

bey’ veya tahmin olundukda dellallığı kadimü’l-eyyâmdan berü bizlere mahsus olmağla her yüzde iki akçe dellâliyyesi Bezzâzistan-ı Atik kethüdası marifeti ve dellalar kethüdası yediyle ahz ve on iki bölükbaşılar ve pir ü ihtiyar dellallar fukaralarına ve eytamlarına tevzi’ oluna gelüb” dedikten sonra 1109 (1697-98) ve 1145 (1732-33)

senelerinde de aralarında çekişme yaşandığını dönemin İstanbul kadıları tarafından Bitpazarı dellallarının iddialarından men edildiğini ifade etmiştir. Bedesten dellalları kethüdası ayrıca ellerinde mevcut dört adet hüccet ve ilam ve iki aded ferman ve bedesten hacegileri ile 20 nefer askerî kassam kâtiplerinin şehadetlerine binaen Bitpazarı dellallarının haksız talepte bulunduklarını kanıtlamaya muvaffak olmuştur.1 İstanbul’da Bedesten dellalları ile Bitpazarı dellalları arasında yaşanan sorunun sürekliliğini gösteren kayıt aynı zamanda iki önemli konuda da bilgi vermektedir. İlki inceledimiz tereke defterlerinde de müşahade ettiğimiz tereke eşyalarının her zaman bedesten ve çarşılarda satılmadığı hane, han ve saraylarda da satışın yapılabildiğidir. İkinci ise görebildiğimiz kadarıyla ilk defa resmî bir belgede tereke eşyasının satılmayıp fiyat takdir edilmesi gerektiğinde dellalların bilirkişi olarak görev yapabildikleridir.

Tereke eşyasının satışının ortalama ne kadar sürdüğü konusunda kesin bilgimiz olmamakla beraber satışın genellikle kısa sürede tamamlanmadığını söylemek mümkündür. Tereke tahririnde yaşanan sorunları gündeme getiren fermanlarda kassam kâtiplerinin satış sürecinde üstlendikleri sorumluluklara da dikkat çekilmişti. Buna göre kâtip ve çukadarı2

terekeden her bir gün eşya satıldıkça satış tutarının ne kadarı peşin alındı ne kadarı kişilerin zimmetinde kaldığını gösteren pusulasını mukayyide teslim etmeleri gerekiyordu. Fermandaki beher yevm ifadesi metrukat satışlarının uzun süre müzayedede kalabileceğine delalet etmektedir. Müteveffânın varislerine terk ettiği muhallefatı içinde gayrimenkul, gedik, cariye, mücevherat gibi değerli olanlarının satışı

1

BOA, C.BLD., no.6197.

2

Temmuz 1811 tarihli fermandaki ifadelerden çukadarın kâtipten bağımsız bir görevli mi yoksa katibin çukadarı mı olduğuna karar vermek güçtür. Tereke tahrîr eden her bir katibin iki üç yardımcısı (şakirdi/yamağı) olduğunu bildiğimiz için buradaki çukadarın katibin yardımcısı anlamında kullanılmış olma ihtimali de vardır: “…bir kimesne müstakil mukayyid ta‘yîn ve bir defter-i kebîrin bâlâsına

kassâm muhzırlarının esâmîsini tahrîr ve bir tereke vukū‘unda müteveffânın vârisleri esâmîsini terekeye me’mûr muhzırın ismi tahtına kayd ve imlâ ve kâtib ve çukadârı esâmîsini dahi kayd ve beher yevm fürûht olunan terekeden kaç guruş peşînen ahz ve kaç guruş zimem-i nâsda kalır ise pusulasını tereke kâtib ve çukadârı getirip defter-i mezkûrun me’mûr-ı tahrîri olan mukayyide verip kayd olundukdan…” (KŞS, no.887, vr.1a )

146

özellikle uzun sürebilir; hatta terekeyle ilgili diğer meseleler halledilmesine rağmen terekenin kıymetçe önemli kısmını oluşturan ev, dükkan, arsa gibi gayrimenkullerin