• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: TEREKE DEFTERLERİ NEDEN TUTULUR? ÖLÜM, MİRAS VE YETİMLİK MİRAS VE YETİMLİK

2.2.2. Varislerin ve Hak Sahiplerinin Mahkemeye Taşıdıkları Miras Paylaşımları Varislerin taleplerine ihtiyaç duyulmaksızın mahkemece taksimi şart olan terekeler

2.2.2.2. Mirası Paylaşamamak

İstanbulluların tereke taksimi için mahkemeye başvurmalarının önemli sebeplerinden biri de varisler arasında yaşanan miras kavgasıydı. Sicillerde mevcut terekeler içinde tahririni icap ettiren bir özelliği veya ölen kişinin külliyetli borçlarının bulunmadığı kayıtlarda mirasçıların malları paylaşmakta başarılı olamadığı anlaşılmaktadır. Miras meselesini mahkemenin üstlenmesi metrukâtın kabzını, tahririni, çoğu zaman satışa çıkarılmasını gerektirdiği; daha da önemlisi masraflı bir işlem olduğu için hak sahiplerinin hepsi kibar ve hazır olduğu halde konunun mahkemeye taşınması miras kavgasına delalet etmektedir. Mirasın paylaşımı geçmişten günümüze her toplumda zaman zaman görülen aile içi çekişmenin ve tartışmanın yaşandığı bir meseleye dönüşebiliyordu. Sicillerde kayıtlı terekelerin büyük çoğunluğu tahriri mucip terekeler olmasına rağmen başkent sakinlerinin miras kavgası konusunda istisna teşkil etmediğini söyleyebiliriz. Miras çekişmesini tereke defterlerinin satır arlarında olduğu gibi çağdaş gözlemcilerin anlatılarında da görebiliyoruz. 1836 yılının ilk günlerinde4 zengin bir Müslüman tüccarın konağına misafir olan Miss Pardoe, iftar sofrasında bulunan Üsküdarlı dul kadının, bir gün önce vefat etmiş eşinin akrabalarından bir kısım

1

Has Ahur Kethüdası Ahmed Ağa’nın tereke defteri için bkz. KŞS, no.1179, vr.15b-16a. Sarraf Artin’in terekesinin taksimi de aynı gerekçeyle bekletilmiştir (KŞS, no.1175, vr.35ab). Aynı hususta bir diğer kayıt için bkz. EŞS, no.401, vr.29ab.

2

İslambol Ağası Ahmed Ağa’nın borcu terekesinden fazla olduğu için 13.200 akçe tutarındaki “techiz ve

tekfin ve ıskāt-ı salavât ve kefâret ve seng-i mezar” masrafı erbâb-ı hukukun (terekeden alacaklıların)

rıza göstermesiyle yapılabilmiştir (KŞS, no.556, vr.60ab).

3

Bu tereke defterlerinden yukarıda bahsi geçmeyenleri için bkz. KŞS, no.556, vr.61a-62a; no.812, vr.21ab, 57ab; MŞS, no.130, vr.65ab; no.151, vr.37b-38a, 41b-42a; GŞS, no.478, vr.7b; no.652, vr.3a; no.725, vr.28b-29a; no.739, vr. 51b,70b, 73b; no.828, vr.50a; ÜŞS, no.597, vr.36b-37a, 68b.

4

Hicrî 1251 yılı Ramazan ayının ilk 11 günü Miladî takvime göre 1835 yılı Aralık ayının son günlerine denk gelmektedir. Yazar ziyaretin Ramazan ayının hangi günü veya döneminde gerçekleştiğini belirtmemiştir. İstanbul’a Ramazan ayında ulaştıklarını ifade etmesinden dolayı bu ziyaretin Ramazan’ın ilk 11 gününde gerçekleşme ihtimalini zayıf kabul ettik.

175

eşyalarını nasıl kurtaracağı konusunu evin efendisine danışmak üzere geldiğini yazmaktadır.1

Miras hukuku, özel hukukun alt dallarından biri olup ölen kişinin terk ettiği servetin hak sahibi olan şahıslara intikal şartlarını düzenler. Miras konusunda toplumların kendi gerçeklerinden hareketle oluşturdukları yazılı ve sözlü normları, teamülleri olsa da bireylerin aralarında anlaşarak, belli ölçülerde fedakârlık yaparak meseleyi aralarında sonuçlandırmaları her zaman mümkün olmamıştır. Toplumda cari olan hukuka göre kimlerin varis olduğu, ne kadar hisse sahibi olduğunu bilmek/öğrenmek yeterli değildi; çünkü aralarında paylaşacakları malların değerini uzlaşarak tahmin etmeleri ve takdir edilen fiyatlarla oluşan servet unsurlarını anlaşarak paylaşmaları gerekiyordu. Tereke defterlerinin yer aldığı defâtir-i kassam sicilleri dışında İstanbul mahkemelerinde tanzim edilmiş hücec sicillerinde kayıtlı mirasdan ibrâ’ hüccetlerinin bir kısmı muhtemelen terekeyi aralarında paylaşan İstanbulluların bu işlemi tescil ettirme kaygılarından dolayı tutuluyordu. İstanbul örneğinde Osmanlılar zorunluluk olmadıkça miras paylaşımı için mahkemeye gelmediklerine göre, terekenin taksiminde kadıya başvurmayı gerektirecek düzeyde problem ve çekişmelerin çoğunlukla yaşanmadığı değerlendirmesini yapabiliriz.

Seçtiğimiz örneklemlere göre %15 ile %252

arasındaki kayıt, varislerin aralarında paylaşması imkân dâhilinde iken mahkemeye intikal ettirdikleri miras paylaşımlarından oluşmaktadır. Tereke defterlerini kaleme alan kâtiplerin miras kavgalarını yazma gibi bir sorumluluğu ya da merakları olmadığını belirtelim. Buna ilaveten varislerin kendi haklılıklarını iddia eden ya da diğerlerini suçlayan anlatıların tereke defterlerinde düzenli olarak aktarılması gibi bir uygulamanın olmadığını da ifade edelim. Her şeye rağmen mirası paylaşamamak olgusunu incelemek zor olmakla beraber imkânsız

1

Üsküdarlı kederli bir dulun ziyaret sebebinini şöyle nakletmektedir: “Üsküdar’dan çok tatlı bir dost;

cenaze çıkmış bir evden uzak bir tanıdık. Bu dul kadının kocası önceki sabah ölmüş, aynı akşam gömülmüş ve öyle görünüyor ki ertesi sabah unutulmuş; çünkü “kederli dul” evin efendisinden, evlenmeden önce sahip olduğu bazı değerli eşarpları ve ufak tefek elmaslar ile değersiz takıları ölmüş kocasının akrabalarının elinden nasıl kurtaracağı konusunda öğüt almak üzere, pembe bir yelek ve açık mavi şalvarla gelmiş; parmaklarında yüzükler ve türbanında mücevherler var.” (Pardoe,

2004:26).

2

Bu oran, İstanbulluların genellikle mirası aralarında uzlaşarak paylaştıkları düşüncesiyle çelişiyor görünebilir. Ancak bu oranın sicillerde kayıtlı terekelerden hareketle belirlendiğini ve mirasçıların mahkemeye taşımadan kendilerinin paylaştıkları terekelerin sicillerde görünmediğini belirtelim. Dolayısıyla mücbir bir sebep olmadıkça problemli miraslara ait tereke defterleri kayda giriyordu.

176

değildir. Tahriri mucib olanları ve ölenin borcundan dolayı kaydı tutulan tereke defterlerini bir kenara bırakıp geri kalan %15-%25’lik grubu dikkatli incelediğimizde, bu terekelerin satır aralarında varisler arasındaki çekişmenin varlığı açığa çıkmaktadır. Ayrıca bu gruptaki terekelerde, mirasçıların kendi aralarındaki akrabalık ilişkisi de muhtemel miras kavgalarına nispeten müsait verese profiline işaret etmektedir.

Birçok örnekte varisler, aralarından birini ya da aynı kişiyi vekil tayin ederlerken kendisi ve oğlu dışında mirasçı olmamasına rağmen annenin farklı birisini vekil tayin etmesi1; annenin öz kızı ve oğluyla beraber mirasçı olduğu örnekte tereke listesinin sonunda diğer iki mirasçının oğlun müteveffâ babasına 66.240 akçe borcu olduğunu kanıtlamalarına karşılık oğlun da babasından 24.009 akçe alacağını iddia etmesi üzerine araya giren muslihun sayesinde taraflar arasında 12.900 akçe üzerinde anlaşma sağlanması (EŞS, no.254, vr.127ab); sabık Eyüp kadısı Mehmed Şemseddin Beyefendi’nin kızına hibesini diğer eşinden olan evlatlarının inkâr etmesi ve hibe edildiği iddia edilen eşyaların da mirasa dâhil edilmesi (KŞS, no.810, vr.36a-37b); erkek yeğen ve kız kardeşin mirası paylaştığı tereke kaydında kız kardeşin diğer mirasçıyı tereke eşyasını gizlemekle suçlaması ve hissesinden daha fazla sulh bedelini yeğeninden alması (GŞS, no.484, vr.7a); Duruhi nasraniyenin mirasçıları olan eşi ve önceki eşinden reşit iki kızının mahkemeye başvurarak terekeyi müzayedeyle sattırmaları (ÜŞS, no.524, vr.61a) bu terekelerin ve benzerlerinin niçin kaydedildiğini açıklamaktadır.

Günümüzde kamuya mâl olan miras kavgalarının benzerleri geçmişte de yaşanmıştır. Seçkin ailelerin itibar ve kibarlığına yakışmayacak örneklerden ikisini zikredebiliriz. Kasım 1784’te kayda geçen tereke defterine göre, irtihal-i dâr-ı bekâ eden Fatma Zehra Molla Hanım’ın miras taksiminde varisler arasında yaşanan çekişme, iki köklü ulema ailesinin toplum nazarındaki saygınlığına gölge düşürmüş olmalıdır. Merhum Şeyhülislam es-Seyyid Mehmed Molla Efendi’nin kızı olan Fatma Zehra Molla Hanım’ın mirasçıları sabık Şeyhülislam Veliyüddin Efendi’nin oğlu, eski Mekke kadısı mevâli-i ‘izâmdan kocası Mehmed Emin Molla Efendi ile molla unvanlı müderris olan iki kardeşidir. Biraderlerinin Üsküdar’daki sahilhanesinde misafiren sakin iken vefat

1

EŞS, no.319, vr.22ab. Pedros’un terekesinde de benzer bir durum yaşanmıştır. Pedros’un hanımı vekil olarak diğer iki mirasçı olan kebir iki oğlundan birine değil de kebabçı taifesinden ustabaşı Mihail’e vekâlet vermiştir (MŞS, no142, vr.63a).

177

eden Fatma Zehra Hanım’ın mirasını varisleri paylaşamamış, satışa konu olmuştur. Bazı eşyalardan dolayı biraderleri ile kocası arasında çekişme yaşanmış, araya giren muslihûnun çabaları ve kocanın terekeye ithal ettiği 213 kuruş ile sorun çözülebilmiştir. Fatma Zehra Molla Hanım’ın tereke toplamı ise 2.400.000 akçe (20.000 kuruş) idi (KŞS, no.530, vr.22b-23b). Yaklaşık kırk yıl sonra Anadolu Kazaskeri’nin müzayedeyle satılan terekesinin başında da ciddi çekişme yaşanmıştır. Anadolu Kazaskeri Mustafa Rakım Efendi vefat ettiğinde eşi Emine Hanım dışında tek mirasçısı yeğeni Mehmed Naif Efendi idi. Mehmed Naif Efendi, mirastan hissesi olan ¾’lük payı karşılığında muhtemelen 40-50 bin kuruşluk gelir bekliyordu. Ancak; mirasçı olan eş, o tarihe kadar rastlamadığımız miktarda mehr-i müeccel ve diğer alacağına karşılık terekeden 55.156 kuruşluk meblağa el koyduğunda iki varis arasında ihtilaf çıkmıştır. Sonuçta, yeğen terekeden hissesi olan 3.679,5 kuruşa ek olarak, arabulucuların tavassutuyla Emine Hanım’ın kendisine teslim ettiği 16.320,5 kuruşluk sulh bedeline de sahip olacaktır.1

Mirasın paylaşılamaması sadece askerî zümreye mahsus değildi; sivil Osmanlılar arasında da benzer sorunlar yaşanmıştır. Hasköy’de Mescid-i Selam mahallesinde mütemekkine iken ölen Marim bint-i Avak’ın 10 Ağustos 1786 tarihli tereke defterine göre mirasını üç oğlu paylaşmıştır. 48.960 akçe üç oğlu arasında taksim edildikten sonra Ohannes nam zimmî Marim’in eşi olduğunu iddia ederek davacı olmuştur. Marim’in oğullarının babaları Kazar ve Karabet ismini taşıyordu. Ohannes, Marim ile evliyken ölümünden dört sene evvel aralarında anlaşmazlık çıkması üzerine şehir dışına çıktığını, ancak daha sonra dönerek aynı evde yaşamaya devam ettiklerini, öldüğünde evli olduklarını iddia etmiştir. Her ne kadar Marim’in oğlu Abraham bu iddiayı reddetmiş de olsa muslihunun tavassutuyla Ohannes’e mirasçı eş olarak, terekeye dahil olsaydı alacağı tutara yakın miktarı (100 kuruş) ibrâ bedeli olarak teslim etmiştir (EŞS, no.254, vr.91ab).

Fatma Neslihan Hatun’un terekesi de mahkemede taksim edilebilmiş sorunlu miraslardandır. Tereke sahibinin hepsi İstanbul’da mukim ve reşit olan eşi, kızı ve iki

1

Emine Hanım bint-i el-merhûm İbrahim Rafet Efendi, aynı zamanda sülüs vasiyetini yerine getirmesi için bizzat eşi Anadolu Kazaskeri Mustafa Rakım Efendi tarafından (hayattayken) vasî-i muhtâr olarak atanmıştı. Mustafa Rakım Efendi’nin tereke defteri, varisleri arasındaki çekişme ve diğer hususlar için bkz. KŞS, no.1179, vr.54b-56a.

178

oğlu aralarında mirası paylaşamamış, Galata Kadılığı’ndan terekenin tahrir ve taksimini talep etmişlerdir. Görünüşe göre, anlaşmazlığın sebebi oğullarından Osman Zühdi’nin annesine sağlığında peyderpey borç olarak verdiği 36.640 kuruş alacağını gündeme getirmiş olmasıdır. Nitekim müzayedeyle satılan metrukâtın bedeli olan 25.932 kuruştan 1.197 kuruş tutarında vergi ve masraflar düşüldükten sonra kalan 24.735 kuruşluk bakıye verese arasında taksim edilmemiştir. Terekenin sonunda kayıtlı hüccetten Osman Zühdi’nin davacı olduğunu ve müteveffâ annesinden alacağını ispat ederek masraflar çıktıktan sonra geri kalan toplam tutarı kabz ettiğini öğreniyoruz.1

Mirasın paylaşımı birçok örnekte görüldüğü üzere en yakın akrabalar arasında dahi zaman zaman halledilmesi zor probleme dönüşebiliyordu. 2 Varislerin niteliği, müteveffânın malî durumu, beytülmalın pay sahipliği kriterlerine göre mahkemece tahririni icap ettirecek bir özelliği bulunmadığı halde ve mirasçıların anne/baba ve evlatlardan oluştuğu çok sayıda3

terekenin resmî yollardan taksim edilmesini, somut deliller olmasa da miras çekişmesi olarak değerlendirmekte sakınca olmadığını düşünüyoruz. Çünkü zorunluluk olmadığında miras paylaşımı için mahkemeye başvurmanın İstanbullular tarafından tercih edilen bir yöntem olmadığı gerçeği, toplum nazarında miras meselesini mahkemeye taşımanın makul karşılanmadığını akla getirmektedir. Ayrıca görevlilerin terekeyi kabzı, tahriri, satışı ve taksimi işlemleri varislerin insiyatif kullanma ve müdahil olma imkânlarının muhtemelen

1

Fatma Hanım’ın 11 Nisan 1874 tarihli terekesi için bkz. GŞS, no.880, sy.88-89. Sarraf Papazoğlu Hoca Mıgırdıç’ın terekesine de alacaklı olduğunu ispat eden eşi el koyduğunda iki oğul ve dört kız babalarının terekesinden herhangi bir pay alamamıştı (GŞS, no.571, vr.71ab).

2

17. yüzyıl Galata ve İstanbul Kadılığı’na ait sicillerin ele alındığı bir çalışmada, kadınların miras davalarından dolayı mahkemeye sık başvurdukları ve diğer aile bireyleri karşısında haklarını korumaya çalıştıkları belirtilmiştir (Kuran, 2010:28-29). Servetin varisler arasında tekrar dağılımı hassas bir konu olduğu için, mağdur edildiğini düşünen bireyler, ister kadın isterse erkek olsun resmî yollardan haklarını arayabiliyordu. Erkek egemen toplum yapısının geçerli olduğu geleneksel kültürlerde kadınların haksızlığa uğrama ihtimalinin erkeklere göre daha yüksek olduğunu düşünebiliriz. Bununla birlikte, kadınlara (eş, anne, evlat, kız kardeş vb. niteliklerine göre) mirastan muayyen paylarını veren İslâm Miras Hukuku’nun tatbik edildiği Osmanlı toplumunda, ayrıca idarecilerin muinü’l-erâmil

ve’l-eytâm (dulların ve yetimlerin yardımcısı / koruyucusu) sıfatını taşıdıklarına vurgu yapıldığını da

hatırlarsak, Osmanlı miras pratiğinin özü itibariyle kadınların haklarını korumaya yönelik olduğunu ifade edebiliriz. Bundan başka, tespit edebildiğimiz birçok örnekte ölen kişilerin en az terekesi kadar büyük bir servet kaynağını oluşturan icareteynli vakıf mülklerin kız ve erkek evlatlar arasında eşit paylaştırıldığını da belirtelim. Dolayısıyla, böyle bir hukuk kültüründe zarara uğratıldığını düşünen kadınların haklarını rahatlıkla arayabildiklerini varsayabiliriz.

3

Reaya kesimine ait 588 terekeden tespit edebildiğimiz kadarıyla 40 tanesi (%6,8’i) bu özellikteydi. 16’sı gayrimüslimlere ait tereke defterlerinin verese kompozisyonu 6 anne ve 1 babayı saymazsak tamamen ölen kişinin eş ve reşit çocuklarından oluşuyordu. Bu oran askerî sınıf terekelerinde %3,5’de (7 kayıt) kalmıştır.

179

sınırlandırıldığı bir süreci öngörüyordu. Bütün bunları bir tarafa bıraksak bile mahkemenin tereke tahririni üstlenmesi maliyeti nispeten yüksek olan bir hizmet olduğu gerçeği vardır.

Servetin veraset yoluyla akrabalar arasında tekrar dağılımı ebeveyn ve çocuklardan müteşekkil çekirdek ailenin bireylerini de aşan bir boyut kazandığında daha sorunlu hale geliyordu. Miras paylaşımını kendi iradeleriyle mahkemeye taşıyan varislerin akrabalık bağının niteliğine dikkat ettiğimizde, genellikle ölen kişinin oğlunun bulunmamasıyla terekeden pay alabilen kişilerin mirasçılar arasında yer aldığı terekeler olduğu anlaşılmaktadır. Başka bir neden olmaksızın miras kavgasından ötürü kayda geçirilen ve toplam örneklemin %15-%25’ini oluşturan tereke defterlerinin önemli kısmında tespit edebildiğimiz kadarıyla ikinci dereceden akrabalar tabiriyle ifade edilebilecek mirasçıların varlığı söz konusudur. İslâm miras hukukuna göre eş dışında birinci dereceden akraba (ashâbu’l-ferâiz) ve asabenin bulunmaması durumunda hisse sahibi olabilen yeğen, hala, teyze ve diğer akrabaların (zevi’l-erhâm) mirasa dâhil olduğu terekeler mahkeme marifetiyle taksim edilenler arasında dikkat çekmektedir. Bu nitelikteki tereke defterlerinin önemli kısmında, müteveffânın ölümüyle aralarındaki akrabalık ilişkisi resmen sona eren kişiler mirasçıları teşkil etmektedir. Tereke defterlerine göre evladı bulunmayan tereke sahibinin eşiyle yeğeni1, eşiyle kardeşi veya diğer akrabalarının2

mahkemede karşı karşıya geldiği sorunlu miras paylaşımları, bir

1

Mirasçıları sadece ölenin eşi ve yeğen(lerin)in oluşturduğu terekelerde eş mirasın ¼’ünü veya ½’sini alırken kalan kısmı tereke sahibinin yeğeni yahut yeğenlerine kalıyordu. Örneğin el-Hac Ahmed Ağa’nın mirasının ¼’ü zevcesi Emine Hatun’un hissesine düşerken kalan ¾’ü Ahmed Ağa’nın kız kardeşinin kızı olan Esma hatuna intikal etmişti (GŞS, no.739, vr.6a). Gayrimüslimlere ait bu özellikte iki tereke için bkz. GŞS, no.828, vr.47a; MŞS, no.130, vr.7b-8a. Müslümalara ait sekiz tereke için bkz. EŞS, no.254, vr.66b-67a; no.327, vr.28a; GŞS, no.475, vr.65b-66a; no.484, vr.22ab; no.739, vr.6a; ÜŞS, no.561, vr.47ab; no.597, vr.5a; no.598, vr.17b-18b. Askerî zümreden biri (ilki) gayrimüslim diğerleri Müslümanlara ait dört tereke kaydı ise şunlardır: KŞS, no.810, vr.50b-51a; no.556, vr.6b-7b; no.824, vr.2b-4a; no.1179, vr.54b-56a. Ölen kişinin yeğen veya yeğenlerinin mirasın ¾’ünü kabz ettiği bu örnekler dışında verese arasında yeğenlerin yer aldığı başka paylaşımlar da vardı. Tahrîri mucib olmadığı halde kaydı tutulan 17 terekede daha ölen kişinin eşi, kızı, annesi, babası veya kız kardeşiyle beraber yeğenleri de bulunmaktadır.

2

Mirasçılar arasında kız veya erkek evladın olmamasından ötürü eşlerden birinin ölümüyle hayatta kalan mirasçı eşin diğer varislerle akrabalık bağının eski önemini kaybettiğini söyleyebiliriz. Mirasçı karı ya da koca müteveffanın kardeşleri ve annesi başta olmak üzere yeğen dışındaki çeşitli akrabalarıyla mirasçı oluyor, terekenin çeyreğini veya yarısını tevarüsen sahipleniyordu. Gayrimüslim reayanın terekeleri (14 adet) için bkz. GŞS, no.483, vr.53b-54a, 76b-77a; no.725, vr.24a; no.828; vr.17b-18a; MŞS, no.100, vr.35b, 84a, 89a; no.118, vr.7a, 27a; ÜŞS, no.679, vr.89b; EŞS, no.321, vr.51b-52a, 56b; no.403, vr.127b; no.461, vr.38a. Müslüman reayanın terekeleri (27 adet)için bkz. GŞS, no.483, vr.20b-21a, 49ab; no.571, vr.22ab; no.572, vr.63a; no.732, vr.5b-6a, 8ab, 13a, 37ab, 38b-39a; no.739, vr.61a, 64b, 67a; no.828, vr.39a; no.832, vr.23ab; no.836, vr.5b-6a; EŞS, no.264, vr.96ab; no.319, vr.50b-51a;

180

bakıma tereke sahibinin ölümüyle akrabalık bağını da tamamen bitirmektedir. Varislerin kendi talepleri üzerine görevlilerce tahrir ve taksim edilen terekelerin 68 tanesi öldüğünde evli olan ancak çocuğu bulunmayan tereke sahiplerine aittir. Toplam örneklemimizin %8,6’sını meydana getiren bu kayıtlarda hayatta kalan eşlerin hissesine kadın ise mehr alacağı dışında terekenin ¼’ü, erkek ise terekenin ½’si isabet etmiştir. Çocukları bulunmadığı için hem ölen hem de mirasçı olan eşlerin çoğunun genç kişiler olduğunu tahmin edebiliriz.

Zorunluluk olmadığı halde veresenin talebiyle mahkeme tarafından paylaştırılan mirasların beşinde ölen kişiyi azat ederek özgürlüğüne kavuşturan efendisi (muʻtikāsı) veya efendisinin asabesi (en yakın erkek akraba) vardır. Ölen kişinin neseben asabesi olmadığında mirastan pay almaya hak kazanan bu kişiler beş kaydın hepsinde eşin hakkını aldıktan sonra terekenin kalanına (yarısını veya ¾’ünü) malik olmuşlardır.1 Birden fazla evlilik sonucunda tekrar biçimlenmiş akrabalık bağının geçerli olduğu ailelerin bireyleri, mirası aralarında paylaşmakta zorlanan bir diğer kesimi oluşturmaktadır. Duruhi nasraniyenin terekesini kocası ve önceki eşinden reşit iki kızı (ÜŞS, no.524, vr.61a), Hace Zeyneb Hatun’un mirasını kocası ile evvelki evliliğinden kebîre kızı (EŞS, no.511, vr.20b), Ohan zimminin metrukâtını eşi ve 3’ü diğer evliliğinden 6 erişkin evladı (ÜŞS, no.596, vr.64a), İbrahim Beşe’nin terekesini ise eşi ile önceki eşinden reşit bir oğlu ve iki kızının (ÜŞS, no.561, vr.40ab) paylaştığını mahkemede tutulan tereke defterlerinden öğreniyoruz.2

Boşanma veya ölüm sonucu dul kalan başkent sakinlerinin tekrar evlenmeyi tercih etmeleri, miras paylaşımlarında anne veya babaları farklı kardeşleri ve diğer mirasçılarla kan bağı olmayan eşleri ortaya çıkarıyordu. Reaya terekelerinde olduğu gibi askerî zümreye mensup kişilerin terekelerinde de birden fazla evlilik yaşamış şahıslarla karşılaşabiliyoruz. Bu terekelerin yedi tanesinde mirasçıların tamamı reşit, İstanbul’da mukim ve terekenin

no.401, vr.75a; no.511, vr.58b; ÜŞS, no.561, vr.42ab;no.597, vr.16b, 25b, 57a, 77b-78a; no.598, vr.27a; KŞS, no.812, vr.22b-23a; no.1791, vr.64a. Askerî sınıf mensubu kişilerin terekeleri (ilk ikisi gayrimüslimlere ait 13 tereke)için bkz. KŞS, no.824, vr.40b; no.1174, vr.107b-108a; no.530, vr.22b-23b; ÜŞS, no.561, vr.6ab; KŞS, no.1179, vr.16b-17b, 33b-34b; no.1553, vr.14ab; no.1569, vr.10a-11a; no.1779, vr.73b-74a; no.1785, vr.29ab; no.1826, vr.12a-13a; no.1830, vr.50b-51a; no.1840, vr.72b-73a.

1

EŞS, no.254, vr.130b-131a; no.321, vr.55b; no.553, vr.55b; MŞS, no.130, vr.54a; ÜŞS, no.561, vr.29a.

2

Herhangi bir resmî görev ve makam sahibi olmayan İstanbulluların tereke defterlerinden tespit edebilidiğimiz diğer benzer kayıtlar (ilk ikisi gayrimüslimlere ait) için bkz. GŞS, no.836, vr.21b;no.869, vr.29b; GŞS, no.483, vr.40a; no.836, vr.2a; ÜŞS, no.679, vr.83a-84a; EŞS, no.319, vr.66b-67a.

181

mahkemece tahririni gerektirecek görünürde bir neden yokken varislerin miras meselesini görevlilere bırakmaları, servetin paylaşımında uzlaşma sağlayamadıklarını göstermektedir.1

Son olarak İstanbul örneğinde Osmanlıların miras paylaşımında niçin mahkemeye geldikleri ve sicillerde mevcut tereke defterlerinin kaydedilme nedenleri üzerine ortaya koyduğumuz tespit ve değerlendirmelerimizin ne kadar güvenilir olduğu sorusu akla gelebilir. Nihayetinde bulgularımız İstanbul’un değişik mahkemelerinin tuttuğu sicillerden seçilmiş 792 örnekleme dayanmaktadır. Daha da önemlisi belirlediğimiz her hangi bir yıla ait tereke defterlerinin çok azı çalışmaya dâhil edilmiştir. Diğer bir ifadeyle, incelemek üzere seçtiğimiz terekeler her zaman o sicildeki kayıtların ancak %1 ile %3’ünü oluşturabiliyordu. Farklı toplumsal grupları, başkentin değişik bölgelerini, 90 yıllık dönemi göz önünde bulundurarak ve nispeten yeterli örneklem sayısına dayanarak ulaştığımız sonuçların güvenilirliğini sınamak için 18. yüzyılın ortalarına ve 19. yüzyılın ilk yıllarına ait ikisi askerî kassamlık diğer ikisi de beledî kassamlıkça tutulmuş dört sicildeki tereke defterlerini tetkik ettik. Hicri 1166-1167 (1752-1754) yıllarını içeren askerî kassamlığın 98 varak uzunluğundaki sicilinde toplam 67 tereke bulunmaktadır. Bu terekelerin 33’ü yetimlerden (%49,2), 11’i gâib ve gâibelerden (%16,4), 15’i beytülmala bir kısmı veya tamamı intikal edecek mirastan (%22,4), 4’ü ölenin borçlarından (%6) ve kalan 4’ü veresenin talebinden (%6) dolayı kaydı tutulan terekelerden oluşmaktadır.2

Aynı yıllara ait beledî kassamlığın 77 varaklık sicilinde ise 72 tereke defteri kayıtlıdır. Bunlardan 37’si yetimlerden (%51,4), 25’i gâib ve gâibelerden (%34,7), 1’i mecnun mirasçıdan (%1,4), 1’i ölenin borcundan (%1,4) ve 8’i mirasçıların talebinden (%11,1) ötürü tahrir edilmiş terekelerden meydana gelmektedir.3 Görüldüğü üzere tahriri mucib terekelerin oranı 18. yüzyılın ortalarında bizim tespitimizden daha fazla olup başkent sakinleri zaruret olmadığında