• Sonuç bulunamadı

1. SÂMĠHA AYVERDĠ’YE GÖRE ESTETĠK VE SANAT EĞĠTĠMĠ

4.1.14. Mimar Sinan ve Sanat

Mimar Sinan‟ın dünya tarihinin en büyük mimarlarından biri, belk i birincisi olduğunda görüĢ birliği vardır. Bir asır yaĢayan ve son yarım asrını mimarbaĢı olarak geçiren, aynı planı iki eserinde tekrarlamayan Mimar Sinan‟ın toplam 441 eseri bütün imparatorluğa dağılmıĢtı. Süleymaniye Cami, Mimar Sinan‟ın Ġstanbul‟daki en muhteĢem eseriydi. Kendi tabiriyle “kalfalık döneminde”, 1550-1557 yılları arasında yapılmıĢtı. Mimar Sinan‟ın en büyük eseri ise, 86 yaĢında yaptığı ve “ustalık eserim” diye takdim ettiği, Edirne‟deki Selimiye Cami‟ydi (1575).

Ayverdi (2006a, s. 193), Mimar Sinan‟a ve eserlerine verdiği değeri sık sık dile getirmektedir: “Yeryüzünün her çağında ve her ülkesinde mimari dehalar mevcut ise bunun baĢını çekecek olanın Mimar Sinan olduğunu acaba kim, nasıl inkar edebilir.”

Ayverdi‟ye göre Ģairin söylediği rubai, kaside, naat her ne olursa olsun, Süleymaniye bunların en muhteĢemlerinden daha üstündür. Mimar Sinan dünyanın Ģiirini terennüm edecek olan Süleymaniye ile yeryüzü sanatkârlarına meydan okuduğu zaman, artık orta yaĢı aĢmıĢtı. Ama o, aĢkın vecd ile coĢturduğu ölümsüzlüğü içine sindirmiĢliğin mesut bahtiyarlarından bulunuyordu(Ayverdi, 2006a, s. 193).

Mimar Sinan, en genç yaĢında baĢlayan askerî seferler ile geniĢ Osmanlı coğrafyasının hemen her köĢesini gezip görmüĢ; görmekten de öte bir dikkatle nispetlerini hafızasına çizerek öğrenmiĢti. Böylece de asla bir acemilik devresi sayılmayacak nice tecrübelerden sonradır sanatının damgasını Süleymaniye ile vurmak ehliyetini göstermiĢ bulunuyordu (Ayverdi, 2006a, s. 193).

Ayverdi (2006a, s. 193), Mimar Sinan‟ın devrine göre oldukça yenilikçi sayılabilecek bir buluĢundan da bahseder: “Süleymaniye Camiinde kapının üstünde „is odası‟ denen bir oda da vardır ki rivayete göre Sinan‟ın dehası camideki hava cereyanıyla kandil ve mumlardan çıkan islerin o odada toplanıp birikmesini ve bunlardan is mürekkebi yapılmasını temin etmiĢtir.”

Yazar, abisi Ekrem Ayverdi ile ilgili bir hatırasında Mimar Sinan ve eserleriyle ilgili Ģöyle söylemektedir:

Ġstanbul‟da Ģehrin abidelerini de karıĢ karıĢ yoklayıp hükme bağlayabilecek b ir teĢhis s ahibi olan bu muktedir adam benim kardeĢimd i. Beraberce Boğaziçi‟nde vapurla Ġstanbul‟a doğru gittiğimiz bir gün karĢımıza Süley maniye çıkıverince ağabeyime: “Ben Süley maniye‟y i

55

Selimiye‟den fazla severim.” sözü ağzımdan çıkıverd i. KardeĢim, bu tespit ve teĢhisi yadırgamad ı. Zira o da Sinan gibi gayretini ve ciddi çalıĢmaların ı bir iman merkezinden alan kimse idi. Türk dostu Claude Farrere de Selimiye‟yi, Sü leyman iye‟den alın mıĢ ilk hızın hariku lade temadisi, diye anlatır ki ağabeyimle bizim Süley maniye hakkındaki düĢüncelerimizi teyit eder (Ayverdi, 2006a, s. 192).

Ayverdi, Süleymaniye‟nin aĢkın vecd hâline gelerek ihya edilen bir abide olduğunu; bu vecd içinde meydana gelen abidenin Türk gençleri tarafından layığı ile bilinip bilinmediğini de merak etmektedir (Ayverdi, 2006a, s. 192).

Ayverdi‟ye göre Süleymaniye‟nin yapımında emeği geçenler, devletin birliği içinde kenetlenmiĢ yekpare nizam ve gayenin teknesinde birbirleri ile kaynaĢmıĢ bütünün bereketi idi(Ayverdi, 2006a, s. 194). Çünkü devir, aralarında Sigetvar‟dan, Budin‟den gelen henüz kılıcı kınına girmemiĢ yaralı gaziler devri idi. Ülke bir sanat ve bir müĢterek idealin potası içinde kaynarken Ģiirde Fuzuli‟ler, Baki‟ler ses veriyor ve bu sesleri duyacak kulakları bulunan kütle de mevcut bulunuyordu(Ayverdi, 2006a, s. 194).

Ayverdi, Mimar Sinan‟ın eserlerinden yola çıkarak iman gücünün ve ila-yı kelimetullah aĢkının her Ģeyde olduğu gibi mimaride de etkili olduğunu söylemektedir: “El iĢini mucize hâline sokmuĢ pirinç ustaları, dökmeciler, camcılar, hattatlar, müzehhipler, mumcular, avizeciler, taĢı hamur gibi iĢlemiĢ mermerciler, Mimar Sinan‟ın henüz benzeri yapılmamıĢ Ģaheserine fikirleri, inançları ve imanları ile yol bulmuĢ, yekpareleĢmiĢ bir sanatkârlar bütünü vardı ki hepsinin gönlünde „ila-yı kelimetullah‟ adına atılmıĢ bir adım, bir heyecan ve bir iman olduğu meydanda idi.” Ayverdi‟ye göre hepsinde bu imanın nizam, üslup ve kafiyesine itaat merkezi bulunduğu Ģüphe götürmez. ĠĢte bu yüzdendir ki aynı imanın kamçıladığı mesuliyeti hepsi de duymakta idiler(Ayverdi, 2006a, s. 194).

Ayverdi Mimar Sinan‟ın eserlerinde millî kültürün izlerinin görüleceğini; Sinan‟ın hem Batı‟nın gotik binalarını görüp hem de Osmanlı ülkesinin hudutları içinde bulunan abideleri adım adım gezdiğini; Bağdat, Basra, Aden ve Yemen‟e gidip Afrika‟nın Akdeniz‟e kapısı denecek olan Mısır, Tunus, Fas, Cezayir, Trablusgarp gibi ülkelerdeki Müslüman eserlerini de ihmal etmediğinden bahseder. Ayverdi, Mimar Sinan‟ın Selçuklu medreselerini, camilerini, kümbetlerini görüp hafızasındaki ve gönlündeki aĢk meĢalesinin günün birinde vecde dönerek Süleymaniye‟nin mimarı olduğunu; ama daha henüz bir ordu mimarı iken bile günün ihtiyacı olan her ne ise gene onun elinden çıktığını; böylece içine sığdıramadığı aĢkının, nihayet Süleymaniye‟de noktalandığını dile getirir (Ayverdi, 2006a,

56 s. 195).

Ayverdi, Mimar Sinan‟ın, emeklerini takdir ettiği sanatkârların bütünüyle çalıĢıp “Bakın, yeryüzünde Selimiye gibi, Süleymaniye gibi, dosta da düĢmana da titremeden bakacak baĢka bir eser var mıdır?” demek gururuna düĢmediğini ve imanının gereği olan tevazuu ile hayatının sonuna kadar gayret kemerini belinden çıkarmadan çalıĢ ıp ve nihayet fanilerin derviĢane ve en benliksizi olarak kitabının son sahifesini bitirdiğini söyler (Ayverdi, 2006a, s. 196).

Çağlarını yansıttıkları söylenen bütün büyük sanatçılar gibi Mimar Sinan‟ın sanatının ve kiĢiliğinin değeri de, toplum kendisinin ve bir parçasını onda buldukça ve Süleymaniye, Selimiye gibi yapıtlar yaĢadıkça sürüp gidecektir.

Mimar Sinan, Türk‟ün millî ruhunu medenî üstünlüğünü ve Türk vatanının güzelliklerini tüm dünyaya duyurmuĢtur. Mimar Sinan‟ın eserlerine Türk medeniyetinin ta kendisi denilebilir. O yüzden Türk evlatları, Süleymaniye‟ye bakarken ondaki millî romantizmi anlayarak gaflet uykusundan uyanabilir.