• Sonuç bulunamadı

2. SÂMĠHA AYVERDĠ’NĠN ESERLERĠNDE EDEBĠYAT EĞĠTĠMĠ

4.2.12. Gelenek

4.2.12.1.Geleneklerin Öngörülülüğü

Bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalmıĢ olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuĢaktan kuĢağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alıĢkanlıklar, bilgi, töre ve davranıĢlar geleneği oluĢturur. Bir milleti, diğer milletlerden ayıran kültürüdür ve kültürün de temel öğesi gelenekleridir. Türk Toplumunun geleneklerinden bazıları d in, dil, sanat ve devlet kurma geleneğidir

Ayverdi geleneklerin öngörülülüğü ve Türk‟ün temizlik anlayıĢı ile ilgili Ģunları aktarır: Denizli‟nin Ça l kasabası, bütün Anadolu kasabaları gibi sık sık, köy düğünlerine sahne olurdu. Davullar, zurnalar, mahalli oyunlar ve meddahların, etraflarına neĢe saçtığı bu eğlencelerden sonra, düğünün ertesi günü, sıra “el öpme” merasimine gelird i. Ancak, “el öp me” denen bu merasim, düğüne davetli olarak hediyeleri ile gelen yü zlerce hatırlı kiĢin in teker teker ellerin i öpmek mecburiyeti demekti. Fakat Pastör‟ün henüz tıp dünyasına hediye ettiği asgar-ı namütenahi yaygın sayılmay ıp, yeni yeni tanınmaya baĢladığı bir devirdi. Bu mikropların keĢfi hadisesinin henüz Çal gib i körfe zde kalmıĢ bir kasabaya gelme miĢ olmasına rağ men, Türk köylüsünün, dinî ve millî bir temizlik anlayıĢından kaynaklanan alıĢkanlıkları onları, hem bir yandan mahalli anane ve âdetlerinden koparma mıĢ hem de bu âdetten gelecek bedeni zara rla rı önleyecek tedbiri de ih mal ettirmemiĢtir. Öyle ki, el öpecek yeni gelinin ağzı, değirmi bir tülbent katlanarak, uçlan ensesinde düğümlen ip sıkıca kapatılır, genç gelin de öpeceği elleri bu kapalı ağızla bezin üstünde öpmekle, yü zlerce elin taĢıdığı mikroplardan korunur, hem de köyünün belli baĢlı göreneği zedelen memiĢ olurdu. Denizlili Han ım, eski günlerini yaĢarcasına o medeni köy âdetlerin i anlatırken acaba, günümüzdeki sağlık Ģartların ı kavramamıĢ nice medeni geçinenlerin ku laklarını çın latmamak nas ıl mü mkün olur?” Nitekim Denizli köylüleri, “Temizlik imandan gelir.” kavlini benimsemiĢ olmalı ki genç gelin lerin herhangi bulaĢıcı bir illete yakalan maması için temizlikle onun önüne geçmeyi âdet hâline getirmiĢ olmalıydılar (Ayverdi, 2007a, s. 101)

Ananelerin mozaik gibi iĢlenerek cemiyete mal olurken gözden kaçırılmaması gereken hususlardan birinin de imandan alınan hız ve ona gösterilen saygının baĢlıca tesir olduğunu düĢünmek gerektiğini söyleyen Ayverdi (2007a, s. 101), Türk insanının irfanının bundan

127

ibaret olmadığını Ģu sözlerle aktarır: “Anadolu‟nun birçok yerinde su veya meĢrubat içerken çömelmek veya bir yere oturmak âdettir. Böylece içilen su birdenbire mideye inmediğinden bizi birçok mide rahatsızlıklarından kurtarmıĢ oluyor. Ayrıca yiyecek ve içecek kaplarının ağızlarının da daima örtülü tutulması âdetimiz de yiyeceklerimizi mikrop ve zehirli böceklerin zararından koruyor.”

Bir ülkenin ayakta kalmasını; toplumun çekirdeği olan aile kurumunun korunmasını sağlayan ve toplumu birbirine sıkı sıkıya bağlayan gelenekler vardır. Görülüyor ki Türk gelenek ve görenekleri, hem temizlik anlayıĢını hem de devrine göre ne kadar öngörülü olunduğunu yansıtıyor.

4.2.12.2.Örf, Âdet ve Aile ĠliĢkisi

Örflerin kiĢi ve ailenin birbirlerine karĢı olana tutum ve davranıĢlarını belirleme özelliği vardır. Adet ise topluluk içinde eskiden beri uygulanan kurallardır. Adetler de tıpkı örfler gibi birçok sosyal içerikli iliĢkiyi düzenlemekte ve yönetmektedir. Toplumsal yaĢamın düzenli gitmesinde, kuralların uygulanmasında adetler etkili olmaktadır.

Bugün dört elle akla sarılmıĢ olan insanoğlunun, ondan beklediğini bulamamıĢ, fakat onun icat ve verimleri ile gözleri boyandığı için de akıl ve maddenin sakat ve eksik taraflarını göremez hâle geldiğini söyleyen Ayverdi, bunun büyük kütle denen orta tabakanın kolaya kaçan zihniyeti olduğunu belirtir. Ayverdi, bir de insanın bilgisayar hâline gelerek makineleĢmesindeki sosyal tehlikeleri gören insanların dünyanın her tarafında telaĢ içinde olduğunu; bu yüzden de çıkarabildiği kadar sesini yükselttiğini; söz ile yazı ile beĢeriyeti ikaz ederek bir orta yol bulmanın çarelerini düĢünüp aramakta olduğunu söyler (Ayverdi, 2010e, s. 146).

Aklın sanayileĢtirip maddenin emrine verdiği dünyadaki bu zihniyet ayrılığının bir manada madde ile mananın savaĢı; diğer bir manada da inkar ve imanın cengi olduğunu vurgulayan Ayverdi, hayatta gerek içte gerek dıĢta hâkim olan temel kaidenin nizam ve muvazenesinin ailede kurulduğunu; baba-evlat, hoca-talebe, esnaf-müĢteri, hekim-hasta, usta-çırak münasebet ve muamelelerinin kökünün hep aileye bağlı olduğunu; hepsinin ailede kazanılan örf, âdet ve terbiyeden beslendiğini savunur. Bugünün gencinin sanki yarının ihtiyarı olmayacakmıĢ gibi aileyi ayakta tutan o tarihî kültür ve ananeye dudak bükmeyi

128

marifet sayacak bir züppelik içinde olduğunu belirten yazar, gençlerin reddettiği örf ve âdetlerin gıdasından mahrumiyetin onu, manevi bir anemiye müptela etmek le mecalsiz düĢürdüğünü söyler (Ayverdi, 2010e, s. 146-147).

Zamanla cemiyet bünyesinde duygu ve tahassüs bereketlerini bir yana atarsak iĢte o zaman sosyal çöküntüler birbirini kovalayacağını savunan Ayverdi‟ye göre, yaĢta büyük olanların önüne geçmemek, ellerini öpmek, hayır dualarını istemek, Türklerde bir örftür. Bu ve benzerleri atılınca da zaman, onlara bağlı birçok değerleri de sıyırıp götürür. Bu takdirde de ya yerleri boĢ kalır yahut da o boĢluklar, bizi rahatsız eden davranıĢlarla dolar. Ayverdi Amerikalının ayaklarını masanın üstüne çıkarıp dayamasını ve hocası sınıfa girince talebesinin yerinden kımıldamamasını, ihtiyarlık çağında, ananın babanın huzur evlerine atılmalarını bu duruma örnek verir. Örf ve âdetleri yapanın akıl ve kanun olmadığını ifade eden Ayverdi, cemiyet yayığında dövüle dövüle, nasıl ve ne zaman teĢekkül ettiği belli olmayan içtimai oluĢ ve geliĢmelerin Ģifahi buyrukları ile kurulan medeniyet müesseseleri olduğunu söyler (Ayverdi, 2010e, s. 147).

Örf ve âdetlerin kitaplardan değil, insandan insana naklolduğunu; onun için aile mühim olduğunu belirten yazara göre, kreĢte büyüyen çocukla ailesinin kucağında büyüyen çocuk nasıl bir olur? Birincilerden bilgisayar tutumlu, katı, duygusuz, idraki tıkalı insanlar yetiĢir. Örf ve âdetlerini küçümseyenlerden de öyle (Ayverdi, 2010e, s. 147-148).

Ayverdi, örf ve âdetlerin, hukuki müeyyidelerle sınırlanmıĢ bir müessese olmadığını; tesir ve nüfuzlarının hukukun emirlerinden de ahlâk kaidelerinden de üstün olduğunu; hatta örf ve âdetlerimizin âdeta vazgeçilmez bir prensip katiyeti ile buyruk yürüttüğünü düĢünür. Ayverdi, hukukun bir ahlâk çizgisinden medet beklemediğini; vazifesi cezai müeyyidelerle karĢımıza çıkmak suretiyle bir ayrı sahanın sözcüsü olduğunu; örf, âdet ve ahlâkın karakterinde ise objektif cezai vasıf olmamakla beraber, içtimai hayatta kazanmıĢ bulunduğu tasvip ile hukuktan ileri geçerek ondan çok daha müessir, daha sözü geçkin ve daha nafiz hâle geldiğini vurgular. Her hukuki müessesenin kendi bünyesi içinde, temeli zedelemeyecek tadilata uğrayabileceğini söyleyen yazara göre, ancak gerek fertlerin gerek cemiyetin bünyesinde kanunun diĢini geçiremediği öyle nahoĢ haller vardır ki bunların karĢısına çıkacak olanlar, polis, bekçi, jandarma değil, yardımcı ve yapıcı rolü ile örf ve âdetlerdir (Ayverdi, 2004a, s. 301).

129

âdetlerin tesirinin hukuk ve ahlâk kurallarından daha fazla olduğunu hesaba katarsak ailelerin bu konuya vermesi gereken önem daha da artmaktadır.