• Sonuç bulunamadı

Milli Parkların Çevre Eğitimindeki Rolü

Belgede TEBLİĞLER KİTABI (sayfa 25-34)

Anahtar Kelimeler: Çevre Eğitimi, Milli Park, Korunan Alan

Harita 1. Milli Parkların Dağılış Haritası

2. Milli Parkların Çevre Eğitimindeki Rolü

Çevrenin doğal ya da yapay müdahalelerle değişmesi, o çevrede bulunan tüm canlıları aynı oranda etkiler. Endüstri devrimine kadar insanoğlunun doğaya olan etkisi çok sınırlı iken, daha sonraki dönemlerde bu ilişki insan lehine tek taraflı olarak bozulmuştur. Daha sonraki yıllarda tarımda ve tıpta kaydedilen gelişmeler, nüfus artışını ve bunun sonucunda da insanın doğa üzerinde kurduğu baskıyı beraberinde getirmiştir. Bu baskı kendisini; hızlı nüfus artışı, teknolojik gelişmeler, kentleşme, özellikle de çarpık kentleşme ile göstermiş ve doğal dengenin bozulma sürecini hızlandırmıştır. Bütün bu olumsuz gelişmeler insanların tek tek ya da örgütlü olarak harekete geçmesine neden olmuştur (Güler, 2009: 32).

Günümüzde en önemli gereksinimlerden biri haline gelen doğa koruma hareketi; toplumların, doğal çevreye olan tahribatların çok büyük boyutlara gelmesini fark etmeleri ve ortak bir paydada bu soruna çözüm bulmak istemeleri sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu durum doğa korumaya yönelik çabaları artırmış ve tüm dünya çapında korunan alan sistemleri oluşturulmuştur (Kervankıran ve Eryılmaz, 2016:152). Belirli amaçlara hizmet eden korunan alanlar hassas ekolojik ortam özellikleri ve başta doğal turistik kaynak değerlerinin yanı sıra kültürel ve tarihi değerler yönüyle de sahip olduğu potansiyel nedeniyle koruma altına alınması gereken doğal

alanlar (Koday vd., 2015: 221) olup, her türlü aktivite ve etkinlikler bilinçli bir şekilde gerçekleştirilmelidir (Özşahin ve Kaymaz, 2013: 137). Şu halde, ortak geleceğimiz olan bu alanlarda ekolojik değişmenin başlıca nedeni bireylerdir ve çözümü de burada aranmalıdır. İnsanlığa bu dengeyi korumak adına çok önemli sorumlulukların kazandırılması oldukça önemlidir. Kişilerde çevre bilincinin geliştirilmesi, onlarda çevre ile ilgili ne tür ön bilgilerin olduğunun bilinmesi ile yakından ilişkilidir. Çevre eğitimi, öğrencilerin bilişsel, duyuşsal ve psiko-motor alanlarına hitap ettiğinden bireylere çevreyle ilgili bilgiler aktarılırken çevreye yönelik tutumlarının gelişmesinin yanında, bu tutumların davranışa dönüşmesini de sağlar (Kaya vd., 2009: 44). Bu açıdan bu alanlara yönelik eğitimler birçok şekilde gerçekleşmekte olup, bu özellikler ayrı ayrı ele alınmaya çalışılacaktır.

Çevrenin korunması sadece çevrecilerin, eğitimi ise sadece çevre eğitimcilerinin görevi değildir. Çevrenin korunması herkesin görevidir (Erten, 2005). Gelecek nesillerin ihtiyaçlarının da karşılanması adına insan yaşamının bir gerekliliği olan çevre eğitimi, yaşamın devamını sağlayan doğal sistemler ve bu sistemlerin insan etkinlikleri tarafından nasıl etkilendiği hakkında öğrenmeyi içerir. Doğaya karşı sorumlu ve duyarlı davranabilmek için gerekli istek ve beceriyi geliştirerek, korumacı davranışlar oluşturma amacıyla bireylerin ve grupların doğayı anlamalarına yardımcı olan bir öğrenme yaklaşımıdır. Bu yaklaşım genelde; çevre (doğa) hakkında eğitim, çevre (doğa) içinde eğitim ve çevre için eğitim olmak üzere üç aşamalı olarak değerlendirilmelidir (Kurdoğlu vd., 2005).

Çevre eğitimi, bireylere tabiat ve kültür varlıklarının korunmasını, gelecek kuşaklara aktarılmasını amaç edinen bireyler yetiştiren bir süreçtir (Aytaç, 2003: 106). İnsanı çevresi ile bir bütünlük içinde incelemeyi, kalkınma, büyüme, şehirleşme, çevre kirlenmesi, enerji kullanımı gibi aktüel konuları da içine alarak değerlendirmeyi amaçlar (Daştan, 1999) ve bilgilendirme, bilinçlendirme, uyarma, dengeleme, geliştirme, koruma vb. süreçleri içermekte ve insanlarda bu yönde davranışlar oluşturmayı amaçlamaktadır. Ayrıca, insanın biyofiziksel ve sosyal çevresiyle ilgili değerlerin, tutumların ve kavramların tanınması ve ayırt edilmesini de hedeflemektedir (Güler, 2009: 32).

Çevre eğitimi, yaşamın devamını sağlayan doğal sistemler ve bu sistemlerin insan etkinlikleri tarafından nasıl etkilendiği hakkında öğrenmeyi içerir. Doğaya karşı sorumlu ve duyarlı davranabilmek için gerekli istek ve beceriyi geliştirerek, korumacı davranışlar oluşturma amacıyla bireylerin ve grupların doğayı anlamalarına yardımcı olan bir öğrenme yaklaşımıdır. Bu yaklaşım genelde; çevre (doğa) hakkında eğitim, çevre (doğa) içinde eğitim ve çevre için eğitim olmak üzere üç aşamalı olarak değerlendirilmelidir (Kurdoğlu vd., 2005).

Çevre eğitiminin bir parçası olarak milli park eğitimi ise; milli parklarda sürdürülen doğal, tarihi ve kültürel temelli bilimsel çevre eğitiminden oluşmaktadır. Milli park eğitimi ile milli parkların ve yakın çevresinin sunduğu doğal, tarihi ve kültürel değerlerin bireylere tanıtılarak onlara park niteliklerini gözlemleme, buradaki dengeyi, renk, biçim ve estetiğindeki çeşitliliği ve özgünlüğü anlayabilme becerisi kazandırılmaya çalışılmaktadır. Milli park eğitimi sonucunda bireylerin park niteliklerini gözlemleme ve onu okumada kendilerine özgü bir tarz geliştirmeleri ve sorumluluk kazanmaları beklenmektedir (Yaşar ve Şeremet, 2008: 912). Doğal, tarihi ve kültürel değerleri bir arada sunabilen milli parklarda katılımcılara ekoloji temelli bütüncül bir eğitim sunmak, bu yolla katılımcıların disiplinler arası düşünme becerilerini geliştirmek milli park eğitiminin başlıca amaçları arasındadır (Ozaner, 2003: 51-52; 2004: 1-4).

Doğanın dilinin milli parklarda ekoloji temelli doğa eğitimi programları ile keşfedilmesi amacı ile yola çıkılan ve ilk yıllarda öğretmenler, yüksek lisans ve doktora öğrencelerine yönelik olarak başlatılan bu programlar, son yıllarda öğretmen adayları ve ilköğretim öğrencilerine yönelik olarak da planlanmış ve uygulanmıştır (Erdoğan, 2011: 2224). Doğa eğitimi projesinde gerçekleştirilen aktif öğrenme yöntem ve tekniklerinin kullanıldığı etkinliklerin de öğretmen adaylarının çevreye yönelik tutum ve bilinçlerini geliştirmede etkili olduğu gözlemlenmiştir (Keleş vd., 2010: 399). ABD’deki uygulamalardan esinlenerek, 1999 yılında TÜBİTAK Yer Deniz Atmosfer ve Çevre Araştırmaları Grubu’nda (YDABAG) hazırlanarak başlatılan “Milli Parklarda Bilimsel Çevre Eğitimi” başlıklı proje çerçevesinde Termessos, Kaçkar, Kazdağı ve Göreme Tarihi milli parkları ve yakın çevrelerinde doğa eğitimi gerçekleştirilmeye başlanmıştır (Ozaner ve Yalçın, 2001). Bu projede,

milli parklar bir laboratuvar gibi kullanılarak parkların ve yakın çevresinin sunduğu doğal ve kültürel değerler ekoloji temelinde gençlere tanıtılmakta, aynı zamanda milli parkların ekoturizm amaçlı kullanılabilmesi için bilimsel alt yapı da oluşturulmaya çalışılmaktadır. Programın sonunda, gençlere bir sertifika verilmektedir. İlk yıllarda sadece Üniversite öğrencilerine verilen çevre eğitimi 2001 yılından itibaren üniversitelerdeki araştırma görevlileri, profesyonel turist rehberleri ve izcilik eğitimi yaptıran öğretmenlere de verilmeye başlanmıştır (Tüysüzoğlu, 2005: 13). 1999 yılında Termessos Milli Parkı’nda başlatılan projeye 2000 yılında Kaçkar Dağları Milli Parkı, 2003 yılında Kazdağı Milli Parkı ve 2004 yılında Göreme Tarihi Milli Parkı ve Çevresi eğitim alanı olarak eklenmiş, böylece çevre eğitimi yapılan milli park sayısı dörde çıkmıştır. 2007 yılında bu tür eğitim yapılan proje sayısı 13’e, 2008 yılında da 18’e ulaşmıştır. 2009 yılında ise; TÜBİTAK tarafından desteklenen doğa eğitimi ve bilim okulu projesi toplamı 27’dir (Keleş vd., 2010: 386). Bu projeler sürdürülebilir kalkınma eğitimleri ile daha çok ilintili olup, korunan alan ziyaretçi eğitimi ile direkt ilgili değildir (Ayhan vd., 2009: 77).

Milli park ve koruma alanlarının bir amacı da topluma doğada davranış eğitimi ve etiği kazandırarak doğayı tanıtmak, çevre ve doğa koruma bilincini aşılamaktır (Şahbaz ve Altınay, 2015: 132). Milli parklar çevre eğitiminin yapılabileceği, çevre bilincinin oluşturulabileceği ve ekolojik farkındalık üzerinde etkisinin olacağı muhakkaktır. Milli parkın tanımından da anlaşılacağı üzere doğal olan göller, bitki örtüsü, sular, doğal güzellikler, hayvanlar ile beşeri olan yerleşmeler, konutlar, bentler gibi unsurlar milli parklarda en çok bulunan değerlerdir. Milli parkların değerini öncelikle milli parkları tanıyarak ve eğitim sahaları haline getirerek anlayabiliriz. Milli park eğitimi işin uzmanları tarafından çevre eğitimi içinde verilebilir (Kocalar, 2016: 56).

Çevre eğitiminde milli parklar salt çevre eğitimi konularına ev sahipliği yapmamakta, aynı zamanda eğitim için bulunmaz bir ortam ve araç olarak kullanılabilmektedir. Bu alanların ulusal ve uluslararası anlamı, önemi ve tanınmışlık düzeyleri, eğitime katılanlar için de ayrı bir değer ve prestij ifade etmektedir (Kurdoğlu vd., 2005). Doğal, kültürel ve tarihi bakımdan diğer alanlardan ayrı ve önemli özellikleri bulunan milli parkların eğitim amacı ile kullanımı, çevre eğitimi hedef ve öncelikleri ile örtüşmektedir (Kalender, 2010: 8). Çevre eğitiminin bir parçası olarak milli park eğitimleri, doğayı teorik olarak değil kendi içinde tanımaya, doğal ve kültürel kaynakları eğitim aracı olarak değerlendirmeye yönelik olmalıdır. Bu nedenle milli park ve çevresinin sunduğu somut nesnelerin ve etkileyici doğal/kültürel oluşumların eğitim konularını oluşturması daha kolaylıkla mümkün olabilmektedir. Yine milli parklarda bulunan hemen tüm doğal ve kültürel değerlerin yerleri, bulunma şartları, mevsimsel durumları, yaşam evreleri bilindiği için konu, zaman ve mekân planlamaları çok daha kolay yapılabilmektedir (Öztura, 2010: 68).

Doğa eğitimi, karşılaşılan doğa sorunlarına yönelik bireylerin sorumluluklarından haberdar olmalarını, çözüm önerileri üretmelerini ve doğayı korumaya yönelik aktif katılımlarını teşvik etmektedir (Matthews ve Riley, 1995; Yerkes ve Haras, 1997). Ayrıca organizmanın daha da ötesi genel anlamda doğanın bir bütün olarak anlamlandırılması anlamına gelmektedir. Bu kavram bireylerin doğayı çeşitli ilişkilendirmeler yaparak anlaması ve farkına varması olarak da tanımlandırılabilir (Erdoğan, 2011: 2223-2224). Bunun yanı sıra doğa eğitimi, bireylerin doğaya ve doğa sorunlarına karşı farkındalık, bilgi, anlayış ve davranış geliştirmelerini sağlamakta ve çevresel değerlere yönelik tutum geliştirmelerine katkı yapmaktadır (Erdoğan ve Özsoy, 2007).

Çevre eğitimi konusunun küresel bir boyut kazanması, 1972 yılında Stockholm’de düzenlenen Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı (United Nations Conference on The Human Enviroment) ile gerçekleşmiştir. Konferans bildirgesindeki “insanlık, şimdiki ve gelecek nesiller için çevreyi korumak ve iyileştirmek mecburiyetindedir” ifadesiyle insanların çevrelerine dönük tutum ve davranışlarına dikkat çekilmiştir (Aydoğdu ve Gezer, 2007: 210). 14-26 Ekim 1977’de UNESCO’nun Tiflis’te düzenlediği uluslararası toplantıda (Aytaç, 2003: 107), çevre eğitiminin hedef, amaç ve esasları ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır (Ünal ve Dımışkı, 1999).

Şüphesiz ki sürdürülebilir yaşam için her toplumun en önemli görevlerinden biri, çocukları çevrenin korunması ile ilgili tutumlar, değerler, bilgi ve gerekli olan becerilerle donatmaktır. Çevre eğitimi bunun için hayati bir önem taşımaktadır (Güler, 2009: 32). Gelecek nesillerin bilinçli olması, çevre duyarlılığına sahip olması, ekolojik problemlere karşı hassas davranması, bu sayede yaşanabilir bir dünyada gelecek umutlarıyla yaşamak

ancak ve ancak etkili, sağlam temelleri olan ve sistemli bir eğitimle mümkündür (Afacan, 2011: 22). Ayrıca çevre eğitiminin doğal ortamlarda ve erken yaşlarda verilmesi de etkililiği açısından önemlidir (Eroğlu, 2009). Hayat boyu edindiğimiz alışkanlıklar ve değerler, hayatımızın ilk yıllarında geliştiğinden, maksimum etki için doğa ve çevre eğitimi çocukluk yıllarında başlamalıdır (Russo, 2001). Bu çağlarda çocuklar çevrelerini tanımaya başlamakta ve çeşitli ilişkilendirmeleri bu erken yaşlarda gerçekleştirebilmektedir. Kurdukları bu ilişkiler vasıtası ile doğayı anlamlandırabilmektedirler. Çocukların tutumları da bu yaşlarda şekillenmeye başlamaktadır (Erdoğan, 2011: 2224). Etkili bir çevre eğitimi “okul içi” ve “okul dışı” programların birbirini destekler ya da tamamlar nitelikte uygulanmasıyla gerçekleşir. Doğru bir çevre eğitimi programında, çocukların düzenli olarak okul dışında bulunmaları gerekmektedir. Bireyler ekosistemlerin işleyişi ve insan faaliyetlerinin bu sistemlerin devamlılığına yaptığı olumlu ve olumsuz etkileri öğrendikçe, doğayla ilgili daha sorumlu davranışlar geliştirmektedirler (Güler, 2009: 33).

Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle yürütülen çevre eğitimi ve sürdürülebilir kalkınma için eğitim projeleri ulusal projeler kapsamında Çevre Eğitimi Projesi, Temiz Deniz (ALİPOT) Projesi, Temel Afet Bilinci Eğitimi Projesi, Yatılı ve Pansiyonlu İlköğretim Okullarında “Seracılık Eğitimi” Projesi yapılmışken, uluslararası projeler kapsamında GLOBE (Çevre Yararına Global Öğrenme ve Gözlemleme Programı), SEMEP Güneydoğu Akdeniz Deniz Projesi'nin (South-Eastern Mediterranean Sea Project), Eko-Okullar (Eco-Schools), Okullarda Orman Projesi, Büyük Volga Nehri Yolu Projesi (Great Volga River Route) yapılmıştır (Tüysüzoğlu, 2005: 9-11). Ayrıca doğa ve çevre eğitiminin erken yaşlarda yapılması gerektiğini düşünen Milli Eğitim ve Çevre-Orman Bakanlıklarının yanı sıra bazı sivil toplum kuruluşları da okul öncesi, ilköğretim ve lise dönemindeki öğrencilere yönelik çalışmalar ve projeler gerçekleştirmektedirler. Bu çalışmaların örnekleri arasında Doğa Çantam (Doğa Derneği), Genç Ekologlar Çevre Eğitim Programı (Çev-Kor) ve Yeşil Kutu (REC) sayılabilir (Erdoğan, 2011: 2224).

Yukarıda belirtilen projelerle birlikte çevreye karşı bakış açılarını ve edinilen kazanımların ölçülmesi amacıyla Kaya ve diğerleri tarafından yapılan araştırmada lise öğrencilerinin çevreye yönelik tutumlarının cinsiyet değişkeni açısından incelenmesi neticesinde öğrencilerin tutumlarının, cinsiyet faktörü dikkate alındığında kız öğrenciler lehine geliştiği tespit edilmiştir. Çevresel davranışlarla ilgili olarak kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre daha duyarlı oldukları, çevreye zarar veren kişilerin uyarılması ile ilgili kız öğrencilerin biraz daha cesaretli ve çevre konusunda kendi aralarındaki paylaşımlarının biraz daha fazla olduğu çevre ile ilgili faaliyetlere gönüllülük ve çevreye daha az zararlı ürün seçimi konularında da kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre daha duyarlı oldukları görülmekte, Çevresel düşünceler açısından ise iki grup arasında önemli bir farklılığa rastlanmamış olması öğrencilerin genelinin çevreye karşı olumlu tutumlar geliştirmiş olduklarının bir işareti olarak kabul edilebilir olduğu tespit edilmiştir (Kaya vd., 2009: 50).

Aslında verimli bir çevre eğitimi için, gerek duyarlı bir rol modeli olarak gerekse doğru ve geçerli öğretim yöntemlerini kullanarak önemli katkılar sağlayan öğretmenlerin bu konuda önce kendi farkındalık düzeylerini arttırmaları gerekmektedir. Milli parklarda gerçekleştirilen doğa eğitimlerinin bu gerekliliğe olan katkısı oldukça önemlidir. Çünkü, bu eğitime katılan öğretmenlerin çevreye yönelik tutumlarında ve çevre problemlerine yaklaşımlarında dikkate değer oranda olumlu değişimler meydana geldiği gözlenmiştir (Güler, 2008).

Çevre eğitiminin öneminin ortaya çıktığı yerlerden birisi ve hatta en önemlisi turizmdir. Çünkü doğal alanlar giderek doğa fazla ziyaretçiyi ağırlamaya başlamıştır. Alan için ziyaretçi yönetim biriminin olmaması bilimsel, eğitim, tanıtım vb. adı altında yapılan yürüyüş faaliyetleri ekosistem alanlarına ve endemik türlerin yaşam ortamlarına zarar verebilmektedir (Ayhan vd., 2009: 70). Ülkemizdeki milli parklar ve tabiat parklarının doğal ve kültürel değerleri kısa sürede tespit edilerek taşıma kapasitelerini aşmayacak bir yoğunlukta doğa eğitimine ve ekoturizm etkinliklerine açılması gerekmektedir (Keleş vd., 2010: 385-386). Ancak zaman zaman doğal alanların her yönüyle taşıma kapasitelerinin aşıldığı ve bunun çevre üzerine oluşturduğu baskı giderek artmaktadır. Sürdürülebilir turizmin ekolojik sistemleri koruma, planlı çevre yönetimi, yöre halkının refahının sağlanması ve ekonomik anlamda kalkınması gibi hem yerel halkı düşünen hem de ziyaretçilerin koruma-kullanma dengesi doğrultusunda milli parklardan faydalanmasına imkan veren yaklaşımları milli parklardaki koruma politikaları ile özdeşleşmektedir (Kervankıran ve Eryılmaz, 2016:160). Ayrıca bu alanlara çok uygun olan

ekoturizm anlayışının bölgede tanıtılarak halkın eğitilmesi de bölgeye önemli bir gelir kaynağı olurken, doğaya yönlenişin hızlı olduğu günümüz turizm anlayışında önemli bir açığı kapatacaktır (Erduran, 2012: 228). Bu özel alanlarda doğal kaynakların ve biyolojik çeşitliliğin koruma-kullanma dengesi sağlanarak, geçmişten gelen değerlerin korunması ve bu kaynakların yerel ve kırsal toplumlar için rekreasyon, turizm ve eğitim faaliyetleri ile gelir olanakları yaratan alanlar haline dönüştürülmesi gerekmektedir (Cengiz ve Çelem, 2005: 1).

Bu çerçevede son yıllarda doğal ve kültürel değerleri ile ön plan çıkan ve bu özellikleri ile çeşitli statülerde koruma altına alınan alanlar rekreasyon potansiyelleri nedeniyle çok sayıda insanı kendine çekmektedir. Tabiat parkları farklı doğal ve kültürel kaynaklar ile katılımcılara çok çeşitli rekreasyon etkinliği yapma imkanı sunmaktadır (Birinci vd., 2016: 286). Gelen turistlerin bu alanları tercih etme nedenlerinin başında doğal turistik yerleri merak etme ve bu yöreyi gerek doğa turizmi, ekoturizm, ekorekreasyon gerekse farklı kültürleri tanıma amacıyla gerçekleştirdikleri görülmektedir (Koday vd., 2015: 225). Ancak ekoturizm açısından gerçekleştirilen aktiviteler ve turist baskısı temel ekolojik risk faktörleridir. Biyolojik çeşitlilik ve yaban hayatının ilgili faaliyetlerden zarar görmemesine dikkat edilmelidir (Koday vd., 2013: 834). Ekoturistlerin eğitim ve çevre bilinci diğer turistlere oranla yüksek olsa da sonuçta; bu kişiler de tatil yapmaktadır ve her ekoturist de aynı hassasiyeti göstermeyebilmektedir (Ay vd.,2009: 69). Yerel halkın çevre bilincinin geliştirilmesi, alanda bizzat yaşayan kişiler olmaları nedeniyle çevreyi hem kendileri kullanırken, hem de ziyaretçilerin kullanımı sırasında daha dikkatli davranmalarını sağlayacaktır şeklinde ifade etmektedirler. Çükü yöre halkı geçimini ve bütün faaliyetlerini bu doğal ortamda gerçekleştirmektedir (Kaya vd., 2015: 541). İnsanlar ekoturizm faaliyetinde bulunmak için gelen ziyaretçilere ve turistlere bu sahanın önemini, doğal zenginliklerini, tanıtımını, korunması, sahada nasıl davranılması gerektiği ve yerel kültürü tanımaları konusunda bilgilendirme yapılmaları oldukça önemli bir durumdur (Koday vd., 2015: 227).

Milli parklar ve diğer korunan alanların yönetiminde ana hedef doğal ve kültürel kaynak değerlerinin korunmasının yanı sıra ziyaretçi memnuniyetinin sağlanmasıdır (Göktuğ ve Arpa, 2015: 147). Milli parklarda kurulan merkezlerde, oraya gelenlere bilgi ve eğitim verilmesinin yanı sıra onların doğa koruma sorunlarına ve bölgedeki tarihi, kültürel ögelere ilgi duymaları sağlanır. Bu şekilde ziyaretçilerin bu tarihi, kültürel yapı ile bitki ve hayvan türlerini, doğal yaşama alanlarında daha bilinçli gözlemeleri için bilgilendirilmeleri amaçlanır. Böylece doğayı, doğada bizzat yaşayarak biyolojik ve kültürel görüşleri geliştirilmiş olur. Bu durum onları tarih, doğa ve çevrenin insan etkisi ile tahrip edilmemesi hususunda duyarlı hale getirir. Yaparak ve yaşayarak gelişen bu duyarlılık daha kalıcı olur (Öztura, 2010: 75).

Doğal, tarihi ve kültürel değerleri bir arada sunabilen milli parklarda katılımcılara ekoloji temelli bütüncül bir eğitim sunmak, bu yolla katılımcıların disiplinler arası düşünme becerilerini geliştirmek milli park eğitiminin başlıca amaçları arasındadır (Ozaner, 2004). Park yönetimi, Türkiye’deki merkeziyetçi yapıya rağmen yerel düzeyde bu olumsuzlukları gidermek için projeler geliştirmiştir. Bunlardan biri Kazdağı Milli Parkı Ekoturizm Kılavuzu Yetiştirme Programı’dır. Bu program Balıkesir Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü ile Balıkesir Üniversitesi Coğrafya Bölümü tarafından geliştirilmiştir. Geliştirilen eğitim programına katılan ve program sonunda başarılı olan, çoğunluğu parktan etkilenen köylerden olan 57 kişiye ekoturizm kılavuzu sertifikası verilmiştir. Bugün milli parka girmek ancak bu kılavuzlar refakatinde olabilmektedir (Arı ve Soykan, 2006: 19; Soykan ve Arı 2004).

Kısacası çevre eğitimi ve milli parkların önemi açısından “Sürdürülebilir Kalkınma İçin Eğitim” ile “Sürdürülebilir Çevre Eğitimi” doğrudan ilgilidir. Bu nedenle eğitim sisteminde “Sürdürülebilir Çevre Eğitimi” açısından gerekli tutum, değer, anlayış ve becerilere sahip bireylerin yetiştirilmesi en önemli unsurlardan birisidir (Tanrıverdi, 2009: 92). Bu nedenle insan yaşamında öğrenmenin devamlı bir olgu olduğu düşünüldüğünde yaşamın her aşamasında çevre eğitimine olan ihtiyaç ve korunan alanların devamlılığı hiç kuşkusuz sürdürülebilir çevre eğitimi anlayışının kurumsal ve kişisel olarak benimsenmesi ile mümkündür (Şekil 2.).

Şekil 2. Korunan Alanlar İçerinde Milli Parklar ve Kullanım Biçimleri Modeli 3. Sonuç ve Öneriler

Milli parkların sahip olduğu doğal ve sosyo-kültürel değerler bu alanların insanlar tarafından çeşitli amaçlarla ve çeşitli şekillerde kullanımlarına sahne olmaktadır. Bu şekilde gerçekleştirilen kullanımların başında turizm (doğa ve ekoturizm gibi) gelmekte olup, bunu bilimsel araştırma ve izleme faaliyetleri, doğa eğitimleri takip etmektedir. İnsan kullanımında önemli bir yere sahip olması aynı zamanda bu alanların koruma-kullanma dengesinin önemli oranda kurulmasını gerekir. Bu başta iyi ve gelişmiş bir çevre eğitimi ile mümkündür. Türkiye’de çevre eğitimi konusunda gerek doğa ile ilişkili resmi kurum ve kuruluşların gerekse eğitim kurumlarında önemli eksikliklerin olduğu görülmektedir. Plansız ve eğitim alanında oluşan boşluklar çevre yönetiminin başarısız olmasında etkili olmaktadır. Bunun sonucunda ise koruma altına alınan alanların çevre kirliliği, aşırı ve plansız kullanım neticesinde yok olması ve tehdit altında kalması ile sonuçlanmaktadır.

Genel bir değerlendirme yapılacak olunursa doğal alanlara gerçekleştirilen ziyaretler ve çevre eğitimi ile insanların bu alanlarda nasıl bir davranış sergiledikleri ve nasıl bir kazanım elde ettikleri şu şekilde sıralanabilir: -Çevre konusunda paylaşılan bilgiler insanların doğaya olan ilgisini artırmaktadır,

Belgede TEBLİĞLER KİTABI (sayfa 25-34)