• Sonuç bulunamadı

2.2 Türk Kimliğinin İnşası

2.2.2 Milli Mücadele Dönemi

Çoğu yazar, I.Dünya Savaşı sonrası dönemi Türk ulusunun inşasında ‘Kemalist’ dönem olarak ele almaktadır. Hiç kuşkusuz ki bunda Mustafa Kemal Atatürk’ün 15 Ekim 1927’de CHP Kurultayında okumaya başladığı Nutuk’ta 19 Mayıs 1919’u başlangıç noktası olarak almasının büyük etkisi vardır. 1934’te Türklerin atası/babası anlamına gelen Atatürk soyadını alacak olan Mustafa Kemal, 1919’dan itibaren Anadolu Müslümanlarını harekete geçirmiş ve direnişi örgütlemiştir. Çanakkale Savaşı ile askeri şöhreti yakalayan Mustafa Kemal, sonraki dönemde İttihatçılar ile ayrı düşmüş ancak Saray ile de yakın olmamıştır. Ancak, Mütareke şartlarından birisi Osmanlı Ordusu’nun silahsızlandırılmasıydı. Saray da bunu denetlemek amacı ile İngiltere’nin de onayıyla Mustafa Kemal’i Anadolu’daki 9.Ordu’ya müfettiş olarak atamıştı.376 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkış ile başlayan süreç aslında bir anlamda da yeni modern Türk kimliğinin inşası sürecidir. Atatürk bu durumu şu şekilde anlatmaktadır:

“1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve görünüş: Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu topluluk, genel savaşta yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış, Büyük harbin uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir halde… Efendiler, ben bu kararların hiçbirini yerinde bulmadım. Çünkü bu kararların dayandığı bütün deliller ve mantıklar çürüktü, temelsizdi. Gerçekte içinde bulunduğumuz o günlerde, Osmanlı Devletinin temelleri çökmüş, ömrü tükenmişti. Osmanlı ülkesi tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son sorun bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktan başka bir şey değildi; Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet bunların hepsi anlamını yitirmiş bir takım sözlerdi… Sağlam ve gerçek karar… Millî egemenliğe dayanan tam bağımsız, yeni bir Türk devleti kurmak… Ne denli zengin ve gönenmiş olursa olsun bağımsızlıktan yoksun bir millet,

375 Ahmad, 2014: 93.

376 http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-29/mustafa-kemal-pasanin-dokuzuncu-ordu-mufettisligine-tayininde-

uygar toplumlar karşısında uşak durumunda kalmaktan öteye gidemez… Aşağılık durumuna düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir emir veren getirmeleri hiç düşünülemez... Türk’ün onuru, kendine güveni ve yetenekleri, çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.”377

“Türk onuru, kendine güveni ve yetenekleri, çok yüksek ve büyüktür” düşüncesi ile Samsun’a çıktığını söyleyen Mustafa Kemal aslında bir anlamda “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünü inşaa ediyordu. Mustafa Kemal’in buradaki kastı aslında Anadolu’nun tüm İslami unsurlarını(Türkler, Kürtler, Çerkezler, Araplar ve Lazlar) kapsıyordu. Özellikle Misak-ı Milli’nin 28 Ocak 1920’de Osmanlı Meclisi’nde kabul edilmesinden sonra Türk kavramı da tartışılmıştır.378 19 Şubat 1920’de yapılan tartışmada Türk kavramının tüm farklı Müslüman

unsurları barındırdığına karar verilmişti. Hatta bir kesim Anadolu Yahudilerini de Türk kavramının içine alıyorlardı.379 Ahmad, Türkçedeki millet, mili, milliyetçi terimlerinin

bağımsızlık savaşı ve sonrasında milliyetçiden çok vatanperver, dışlayıcıdan çok bütünleştirici anlamlarda kullanıldıklarını vurgulamaktadır.380 Ahmad, bu konuyu daha da

açarak şu şekilde açıklamaktadır:

“Osmanlı veya Kemalist vatandaşlık anlayışı asla etnik olmamıştır. Osmanlı kimliği, etnik köken veya dinden bağımsız olarak hanedan etrafından odaklanmıştı; Müslümanlar, Hristiyanlar, Yahudiler hanedana itaat ettikleri ve zaman içinde gelişmiş olan kültüre bağlı kaldıkları sürece Osmanlı sayılırlardı. Aynı şekilde, Türk vatandaşlığı da Misak-Milli tarafından tanımlanmış, oluşan devletin sınırları içerinde yaşamaya (doğmaya değil, yaşamakta olmaya) dayanmaktaydı. Kurtuluş Savaşı boyunca, gayri-Müslimler de (Rum ve Ermeniler) kendi devletleri için savaştıklarından din önemli bir rol oynadı; yalnızca Osmanlı Yahudileri milliyetçilere katıldılar.”381

Mustafa Kemal’in birlikleri silahsızlandırmak yerine, Amasya’da bir direniş genelgesi yayınlaması, sarayın onu azletmesi ile sonuçlanmıştır. Müdafa-i Hukuk örgütleri Mustafa Kemal’in çevresinde bir araya gelmişlerdi. 23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi ve 4 Eylül Sivas kongrelerinde başkan seçilen Mustafa Kemal ulusal direnişin tek lideri haline gelmişti. Bu arada İngilizler de, bu milliyetçi okumaya İstanbul’u işgal ederek cevap vermişler ve 18 Mart 1920’de işgali kınamak için son kez toplanan Mebusan Meclisi 11 Nisan 1920’de 377 Atatürk, 1981: 19. 378 Özüçetin, 2004: 72. 379 Ahmad, 2014: 100. 380 Ahmad, 2014: 98-99. 381 Ahmad, 2014: 100.

Padişah tarafından feshedilmişti.382 Ankara’da 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisini

açarak bu duruma cevap veren milliyetçiler, aslında bir anlamda yeni devletin iskeletini inşa ediyorlardı. 10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması’nın imzalanması ile Misak-ı Milli tamamen parçalanmış oluyordu.383 Bu aslında aynı zamanda milli mücadelenin dış politikasının resmi

metninin parçalanması anlamına gelmekteydi.

Mustafa Kemal liderliğindeki Kuva-i Milliye’den dönüşen yeni Türk ordusu, 13 Eylül 1921’deki Sakarya Savaşı zaferi ile aslında Türk milliyetçiliğinin de Mustafa Kemal önderliğindeki kaderini çizmiştir. Sonraki süreçte, 30 Ağustos 1922’de işgal kuvvetleri tamamen yenilgiye uğratılmış, 11 Ekim’de Mudanya Mütarekesi imzalanmış, BMM 1 Kasım 1922’de Padişahlığı kaldırmış, 17 Kasım 1922’de Vahdettin bir İngiliz savaş gemisi ile ülkeyi terk etmiş ve 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilerek düşmana karşı verilen ‘milli mücadele’ sonlanmıştır. Milli mücadele dönemi dış politikasına değinmek gerekirse II. Meşrutiyet dönemi dış politika ve diplomasi kültüründen oldukça farklı olduğunu görürüz. Dönemin dış politikasında şunu görürüz: tek ilke vardır oda bağımsızlıktır.