• Sonuç bulunamadı

1.4 Uluslararası İlişkiler ve Kimlik Tartışması

1.4.1 Kavram Olarak Kimlik

Kimliği, bir insanın kişiliğini, kim olduğunu ya da herhangi bir grubun niteliğini belirleyen onları ötekilerden ayıran özellikler olarak tanımlayabiliriz.136 Bu noktadan

hareketle bireysel ve sosyal kimliklerin ortak bir mantığa dayandığını söyleyebiliriz. Sefa Şimşek, bu mantığı şu şekilde açıklamaktadır:

“Başka insanlarla olan benzerlikler üzerine kurulan sosyal kimlik bireyi çok yakından ilgilendirir ve çeşitli yönlerden ona hizmet eder: bir grup tarafından tanınma, onaylanma, desteklenme ve üyelik verilme gibi. Başka insanlarla olan farklılıklar üzerine inşa edilen bireysel kimlik de genel anlamda toplumu ve özel olarak onun içinde bulunan çeşitli grupları referans çerçevesi olarak kabul eder. Bireysel kimlikle toplumsal kimliği birbirinden ayrı olarak tasarlamak imkansızdır. Jeffrey Weeks’ın belirttiği gibi: “...kişisel konum duygusu bireyselliğinize değişmez bir öz verir. Ama aynı zamanda sizin toplumsal ilişkilerinize, diğerleriyle olan karmaşık bağlarınıza ilişkindir...”137

Eleştirel yaklaşımların uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde etkili olmasıyla birlikte ‘kimlik’ de en etkileyici ve en belirleyici kavramlardan biri olmuştur. Kimlik, bir özellik ve bir nitelik belirtisidir. Yani kimlik, varlık olmanın kaçınılmaz bir sonucudur. Ancak bu kaçınılmazlık kimliğin verili olduğu anlamına gelmez. Ereker, kimliğin sosyal bir fenomen olduğunu belirtir ve ‘farklılık’la ilişkisi yolu ile inşa edildiğini vurgular.138 Muhittin Aşkın ise

bu durumu bireylerin kimliği üzerinden şu şekilde açıklar:

“Birer özellik, birer nitelik gösteren kimlikler her şeyden önce farklılıkları da ortaya koyar. Kimliğe yüklenebilecek işlem ise bir sınıflama işlemidir ve bu işlem farklılıkları belirtir. Kimlik en geniş anlamıyla, bireyin tüm özelliklerini kapsar, hem kişinin kendisini nasıl gördüğü, hem de toplum tarafından nasıl görüldüğü, kimlik kavramıyla ilgili konulardır.”

Kimlik, toplumların ya da bireylerin kendileri hakkındaki imgelerin toplamından oluşmaktadır.139 Bireyin veya toplumun kimliğinin bilincine varabilmesi için kimden ve

neyden farklı olduğunu bilmesi önemlidir. Tam da bu noktada karşımıza ‘öteki’ kavramı çıkmaktadır. Kelime anlamı olarak öteki; bilinenden ayrı, ‘öbürü’ ve ‘diğeri’ olan manasına gelmektedir. Yani, “tanımlanmış ve meşruiyet kazanmış” bir dairenin içinden bakıldığında, o dairenin dışından kalanlar, içeridekiler tarafından ‘öteki’ olarak değerlendirilmektedirler.

136 Kekevi ve Kılıçoğlu, 2012: 1185. 137 Şimşek, 2002: 31.

138 Ereker, 2010: 57. 139 Ünlü, 2007: 36.

Ötekinin tasvir edilen daire dışında kalıyor oluşu, onu dikkatli olunması gereken bir unsur haline getirmektedir.140

Kimliğin öteki ile var olduğu görülmektedir. Ancak daha önce de değindiğimiz gibi kimlik verili değildir ve inşa edilmiştir. İnşacı bakış açısına göre kimlik ve öteki de yeniden inşa edilebilir ve tanımlanabilir kavramlardır. Uluslararası ilişkilere uyarlarsak, Fuat Keyman’ın yazdıkları bu durumu açıklar niteliktedir:

“Bu anlamda, Sovyetler Birliği'nin çözülmesi ve Doğu Bloku'nun tarihten silinmesinin sonuçları Soğuk Savaşın bitiminden çok daha derin ve sistemseldir. Ötekisini kaybeden kimlik kendi hegemonyasını da kaybetmektedir. Güçler dengesine dayalı iki-kutuplu düzenin yıkılması, aynı zamanda Westphalia modelinin de krizini gündeme getirdi. Hep bir ötekine gönderimle ayrıcalıklı konuma getiri1miş devlet ve devlet egemenliği söyleminin yeniden üretiminin ötekinin yok olmasıyla girdiği bir kriz yaşanmaya başlandı. İşte bu ortamda, komünizm tehlikesinden "yeşil tehlikeye" geçişi anlamlandıran "yeni öteki İslam" anlayışıyla kendini devam ettirmeye çalışan dünya düzeni karşısında altından kalkamayacağı bir sorun buldu: etnik milliyetçilik.”141

Aslıhan Ünlü, kimliği ‘mikro’ ve ‘makro’ olarak iki düzeyde sınıflandırmaktadır:142

• Mikro düzeyde sınıflandırılan kimlik: Bireylerin içinde bulundukları konuma, davranışlarına, hayatı anlamlandırma biçimlerine bağlı olarak çeşitlilik gösteren bir “ben ve öteki” kategorileştirmesidir.

• Makro düzeyde sınıflandırılan kimlik: Din, meslek, aile vb. gibi kurumsal yapılar aracılığıyla bireyi topluma bağlayan bir kültürel kişisel anlam kodu olarak görülür.

Türkçe kimlik çalışmaları literatüründe sıkça atıf yapıldığını gördüğümüz Cengiz Güleç ise kimliğin üç boyutundan bahseder:143

• Kişisel kimlik: “Ben kimim?” sorusunu sormaktadır. • Psikososyal kimlik: “Biz kimiz?” sorusunu sormaktadır.

• Ulusal/Kültürel Kimlik: “Bizler hangi ulus ya da kültüre aitiz?” sorusunu sormaktadır. 140 Özmakas, 2003: 40. 141 Keyman, 2006: 6. 142 Ünlü, 2007: 36. 143 Güleç, 1992: 11-14.

Daha önce psikoloji ve sosyoloji disiplini içerisinde tartışılan kimlik, 1980’li yıllardan itibaren toplumsal ve siyasal bir değer kazanmıştır.144 Sonraki süreçte ise “ulus kimlik”

kavramı gelişmiştir. Kimlikler gibi ulusal kimlikler de verili değildir. Anderson; ulusal kimliklerin kendi içerisindeki adaletsizlik ve sömürü ilişkilerini göz ardı edecek bir dayanışmanın temeli olarak hayali olarak kurgulandığını ve bu kurgulama ile bütüncül halini aldığını belirtmektedir.145 Ulus devletin kendini tanımlamasındaki en önemli dayanak noktası

olan ulusal kimlik kavramı günümüzde çokça tartışılmaktadır. Bu durumu Haluk Özdemir şu şekilde açıklamaktadır:

“Yüzyıllarca yönetimin çerçevesini çizmiş olan coğrafi devletler yönetim ilkelerini dayandırdıkları temellerden küreselleşme sonucunda yoksun kalmaktadır. Coğrafi olarak tanımlanmış sınırlı bir bölgede ulusal kimlik temelinde egemenlik yetkilerinin kullanımı ile gerçekleşen yönetim anlayışına dayalı ulus devletler, değişen koşullara uygun olarak yeni yönetim stratejileri geliştirmek zorunda kalmaktadır.”146

Ulusal kimlik de diğer bireysel ve toplumsal kimlikler gibi ‘biricik’ özelliklere sahiptir. Bu açıdan ulusal kimlik milliyetçilik ideolojisi ile bağdaştırılmaktadır. Zira milliyetçilik ideolojisinin temelinde ulus bilinci yer almaktadır. Kimilerine göre dünyamız “global köy”e dönüşmüş olsa da milliyetçilik halen yaşayan ve kendini sürekli yeniden tanımlayan ve yeni “ötekiler” keşfeden bir kavramdır. Milliyetçilik/ulusçuluk doktrini üç temel önermede bulunmaktadır:147

• Dünya, uluslara/milletlere bölünmüştür: Her ulus öteki uluslar arasında kendini eşsiz kılan tarihe ve kültüre sahiptir.

• Her birey bir ulusa/millete mensuptur: Ulusa bağlılık diğer tüm bağlılıklardan üstündür.

• Uluslar, sosyal ve politik gücün tek yasal kaynağıdır: Onun için ulus mensubu bireyler birlik olmalıdır.

Birçok çalışmada devlet kimliği ve ulusal kimlik kavramları birbirinin yerine kullanılmaktadır. Ancak devlet kimliği ve ulusal kimlik birbirlerinden farklı anlamlar taşıyan kavramlardır. Devlet kimliği, devletin ne olduğu ve neyi temsil ettiğini kapsarken, ulus kimlik bir ulusa mensup olmakla ilgilidir. Ancak bu iki kavram sürekli çarpışmakta ve birbirini

144 Ünlü, 2007: 36. 145 Anderson, 1991: 7. 146 Özdemir, 2006: 177. 147 Şimşek ve Ilgaz, 2007: 194.

karşılıklı olarak inşa etmektedir.148 Sonuç olarak ulusal kimlik, ulus ve ulus devletin

çakışmasının bir ürünü olarak değerlendirilebilecektir. Zira Ulusal kimlik, bireyle ulusu ve devleti birleştiren/kaynaştıran ortak bir algılayıştır.149

Uluslararası ilişkilerde kimliğe yönelik üç farklı yaklaşım söz konusudur. Bunlar; özcü yaklaşım, araçsal/etno-sembolcü yaklaşım ve sosyal-inşacı yaklaşım olarak sınıflandırılmaktadır.150 Özcü yaklaşıma göre; siyasi kimlikler verili ve sabit bir kültürel

temele dayanır. Huntington’un ‘medeniyetler çatışması’ tezi bu özcü yaklaşım olarak değerlendirilebilecektir. İnşacı yaklaşım ise siyasi kimliklerin, verili olmadığını savunur. Bu kimlik, aktörlerin kendilerini nasıl tanımladığına ve bu tanımlamaların ne dereceye kadar kabul gördüğüne bağlı olarak sosyal ve siyasal süreçler sonucunda şekillenmektedir. Yani kimliklerin inşa süreci temelde sosyal bir süreçtir, bir kimliğin var olabilmesi için bir diğerinin tanımasına ihtiyacı vardır. Örneğin, Kuzey Kore’nin kendini demokratik bir ülke olarak tanımlaması ancak uluslararası toplum tarafından kabul görürse bir anlam kazanacaktır. Araçsal yaklaşım ise kimliğin siyasi elitler tarafından siyasi emellerine destek ve meşruiyet kazandırmak için şekillendiğini savunmaktadır. Yani, kimlik sembollerle manipüle edilmektedir. Yugoslavya Savaşı’na giden süreçte Miloseviç’in Kosova Savaşı’nın 600.yılında aynı meydanda yaptığı konuşma bu duruma örnek verilebilecektir.151