• Sonuç bulunamadı

Uluslararası ilişkiler disiplininde özellikle 1980’li yıllardan itibaren ana akım teorilerin dışında yeni teoriler de kendine yer bulmaya başlamıştır. Faruk Yalvaç bu durumu şu şekilde açıklamaktadır:

“Pozitivizm sonrası birçok düşünce biçimi eleştirel olarak nitelendirilir. Bu, inşacılık, eleştirel güvenlik çalışmaları, tarihsel sosyoloji, postmodernizm, feminizim, eleştirel ekonomi politik, eleştirel jeopolitik ve yeşil teori, gibi çok farklı bir yelpazeyi kapsar”.38

Eleştirel teoriler başlığı altında incelenecek olan tüm yaklaşımların ortak noktası hiç kuşkusuz ki dünya politikasının sosyal olarak inşa edilmiş olması ve yapı-eden tartışmasını bir taraftan değil birbiri ile ilişkili yorumlamalarıdır. Yani eleştirel teori içerisinde asıl tartışma, geleneksel teorilerin aksine yapı veya eden öncelemesi değil ikisi arasında nasıl bir kavramsallaşma kurulacağıdır.39 35 Wallerstein, 2004: 18. 36 Carlsnaes, 1992: 252. 37 Ereker, 2010: 28-29. 38 Yalvaç, 2014: 149. 39 Ereker, 2010: 30.

Bu başlık altında sırası ile kuram olarak “eleştirel teori” ve “post modernizm” yaklaşımları incelenecektir. İnşacı Kuram ise yaklaşımlardan ontolojik olarak ayrılması sebebi ile ayrı bir başlık altında daha detaylı incelenecektir.

1.2.1 Eleştirel Yaklaşımlar

1990’lı yıllar sonrası dönemde eleştirel teoriyi dayanak noktası olarak alan çalışmalarda bir artış yaşandığı görülmektedir. NATO’nun Kosova’ya müdahalesi, ABD’nin Irak işgali,11 Eylül terör saldırıları, Arap Baharı, Suriye Sorunu ve IŞİD terörü gibi örnekler Uluslararası İlişkilerin son dönemine damga vuran olaylardır. Bütün bu yaşananların yorumlanması sürecinde eleştirel teoriye olan ilgi artmıştır. Eleştirel teoriyi Richard Devetak kısaca şu şekilde tanımlamaktadır:

“Özetle eleştirel teori, Batı sosyal, siyasal ve felsefi düşünce birikiminin değişik kollarından hareketle bir teorik çerçeve kurarak, teorinin doğası ve amaçları üzerine kafa yorar ve toplumdaki açık ve kapalı adaletsizlik ve tahakküm biçimlerini açığa vurur. Eleştirel teori, sadece geleneksel teorileştirme biçimlerini yerinden edip meydan okumakla kalmaz; aynı zamanda insan özgürlüğümü kısıtlayan güçlü yerleşik sosyal yaşam biçimlerini sorunlaştırır ve yerinden etmeye çalışır. Eleştirel uluslararası teori ise, bu eleştirinin uluslararası alana genişletilmiş bir biçimidir.”40

Bugünkü “uluslararası ilişkiler” disiplinindeki eleştirel teorinin temellendiği iki önemli kaynak vardır. Bunlardan ilki Frankfurt Okulu ve diğeri de Antonio Gramsci’nin görüşleridir. Frankfurt Okulu ekolünden gelenlerin kültürel temaları daha fazla vurguladığı görülürken, Gramsci ekolü ise kültürel kodlara ilgisiz olamamakla beraber daha çok üretim ilişkilerine yoğunlaşmışlardır. “Frankfurt Okulu” olarak adlandırılan ekolün oluşmasında Kant, Hegel, Marx, Freud, Weber gibi birçok düşünürün görüşleri etkili olmuştur.41 Özellikle Max

Horkheimer, Walter Benjamin, Herbert Marcuse, Thedor Odorno, Freidrich Pollock, Leo Löwenthal ve Jürgen Habermas gibi teorisyenleri bünyesinde bulunduran Frankfurt okulunun bugünün uluslararası ilişkilerine önemli etkileri yadsınamaz bir gerçekliktir. Richard Devetak, Frankfurt Okulu’nun eleştirel teorisinin kökeninde, tarihsel ve sosyal gelişimi anlamanın ve ortadaki çelişkilerin izini sürerek çağdaş toplumun ana özelliklerini kavrama amacı olduğunu belirtir.42 Eleştirel teorinin bir diğer iddiası da sadece çelişkileri anlamak ve çözümlemek değil aynı zamanda da bu çelişkilerin üstesinden gelebilmektir. Frankfurt okulunun Marksist

40 Devetak, 2012: 217. 41 Yalvaç, 2014: 150. 42 Devetak, 2012: 215.

bir gelenekten yola çıktığı hatırlanacaktır. Karl Marx’ın, “Filozofların tek yaptığı, dünyayı çeşitli şekillerde yorumlamaktır; oysa asıl olan, onu değiştirmektir” sözünün aslında eleştirel teorinin manifestosu olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.43

Eleştirel teoriyi yapı-eden konusu üzerinden inceleyecek olursak; eleştirel teorinin özellikle bu konu üzerine eğildiğini göremeyiz. Ancak detaylı bir okuma yapıldığında, “yapı ve eden” arasındaki ilişki görülebilecektir. Örneğin bir önceki paragrafta kısaca değindiğimiz Frankfurt Okulu, geleneksel teorilerden bu bakımdan ayrışmaktadır. Zira bu ekol sosyal gerçekliği verili almaz ve tarihsel olarak insanlar tarafından inşa edildiği kabulü ile yola çıkar.44 Dünya, Max Horkeimer’in de vurguladığı gibi tamamıyla insan eylemlerinin bir

ürünüdür.45 Eleştirel teori bir anlamda ‘insan’ ile geleneksel teorilere meydan okumaktadır. Ancak bu meydan okumadaki insan vurgusu kesinlikle yapının önemsizleştirildiği anlamına gelmemektedir. Örneğin Jürgen Habermas’da bu yapı vurgusunu görmek mümkündür. Habermas kendi yaklaşımında öncelikle pozitivizmi eleştirerek başlar; çünkü modern toplumlarda politika artık klasik anlamını yitirmiştir. Zira politika, sosyal düzene göre değil bilimsel rasyonalite çerçevesinde dizayn edildiği için Habermas’a göre özgürleştirici özelliğini kaybetmiştir.46 Yapılması gereken de bu teknokrat yaklaşımdan uzaklaşarak insanın

içerisindeki özneliğin ortaya çıkarılması yani insanın özgürleştirilmesidir.47

Gramscici ekole değinecek olursak hiç kuşkusuz ki Robert Cox’un yazdıkları yapı/eden ikilemini inceleyebilmemiz açısından önemli olacaktır. Fulya Ereker, Habermas’tan Gramsci’ye geçerken bu konuda şöyle bir vurgu yapmaktadır:

“Yapıyı eden karşısında vurgulamak Eleştirel Teori içinde Habermas’a özgü bir durum değildir. Eleştirel Teorinin Gramsci’ci koluna ve uluslararası ilişkilerdeki yansıması olan yaklaşımlara baktığımızda bunun daha çok baskın olduğu görülmektedir. Zaten, Gramsci’ler çoğunlukla doğrudan yapısalcı yaklaşımlar içinde sınıflandırılsalar da, yapısalcılıktan farkları olduğu kadar, yapılanmacı yaklaşımlarla da ortak özellikleri olması yaklaşımı kararsız bir yerde tutmaktadır”48

Robert Cox, Gramsci’nin ‘Hapishane Defterleri’ni okurken esas odaklanılan konunun devlet olduğunu belirtir. Yapı/Eden bağlamında Cox’un Gramsci okuması üzerine yazdıklarını alıntılamak faydalı olacaktır:

43 Çoban ve Buz, 2008: 77. 44 Ereker, 2010: 30. 45 https://monoskop.org/images/7/74/Horkheimer_Max_Critical_Theory_Selected_Essays_2002.pdf, (erişim tarihi: 01.10.2016). 46 Saretzki, 2015: 87. 47 Ereker, 2010: 31. 48 Ereker, 2010: 31.

“…Esas odaklandığı konu devletti; fikir yürüttüğü konular sivil toplum ve devlet ilişkileri, siyaset, etik ve üretim ideolojisiydi. Bu nedenle Gramsci’nin doğrudan uluslararası ilişkiler alanında herhangi bir iddiası olması beklenemez. Yine de, o zamanlar uluslararası örgütlerin anlamı hakkında çalışma yaparken Gramsci’nin düşünme biçiminden çok faydalandım. Özellikle Gramsci’nin hegomanya kavramının değeri büyüktü; bu kavramla birlikte kendi geliştirdiği veya diğer yazarlardan devşirdiği kavramlar da çok önemliydi.”49

Cox, Gramsci’den ödünç aldığı hegomanya kavramı ile devletler ve uluslararası örgütleri açıklamaya çalıştığını belirtmektedir. Burada dikkati çeken Habermas’da da olduğu gibi yapının eden karşısında vurgulanmasıdır. Buna rağmen Cox, tüm önceliği yapıya vermez. Zira Cox’a göre tarihsel yapılar kolektif insan eylemlerinin ürünleridir.50 Ancak yapının

zamanla insan düşüncelerini ve eylemlerini de biçimlendirdiği göz ardı edilemeyecektir. Cox’un yapı/eden konusunda etkileşimi savunduğu tam olarak söylenemese de tarihsel olarak yapı ve edene dair vurguları dikkat çekicidir. Ancak edenin yapılara içkin sayıldığı görülecektir. Ereker bunun sebebini yaklaşımın temelinde yatan tarihsellik fikrinden kaynaklandığını savunmaktadır.51 Bunun yanında bir de eden-in sınıf kavramında sıkışmış

olması eden kavramının Cox’un eleştirel teorisinde eksik kaldığı düşüncesini doğurmaktadır.

1.2.2 Postmodernizm

Post-modernizm kavramı uluslararası ilişkiler literatürü içerisinde son yıllarda giderek daha fazla tartışılmaktadır. Ancak Post-modernizm kavramının anlamı ve neyi ifade ettiği konusunda kesin bir görüş bulunmamaktadır. Post-modern teoriler, eleştirel teoriler içerisinde ele alınabilecekken eleştirel teorinin birçok yaklaşımına ve özellikle de yeni sosyal ve siyasal egemenlik yapılarına temel oluşturabileceği varsayımı ile özgürleşim projesine karşı çıkmaktadırlar.52 Kavram ilk olarak 1960’lı yıllarda kullanılmaya başlanmıştır. Ancak, Jean

François Lyotard’ın “Post-modern Durumu” kitabı ile disiplinler arası bir tartışma ortaya çıkmıştır.53 Lyortard, kavramı “gelişmiş toplumlarda bilginin durumu ya da anlatılara

inanılmazlık” olarak açıklamaya çalışırken, Fredric Jameson, “geç kapitalizmin kültürel mantığı olarak” tanımlamaktadır.54 Sanattan, mimariye, edebiyattan, psikolojiye ve

uluslararası ilişkilere kadar geniş bir yelpazede kendine mevzi açan post-modernizm ve post- 49 Cox, 2013: 551. 50 Cox, 2013: 555. 51 Ereker, 2010: 33. 52 Ereker, 2010: 32. 53 Lyotard, 2013. 54 Jameson, 2011.

modernist olarak adlandırılan yazarlar bir anlamada kendilerinden önceki kuramlara meydan okumaktadırlar.

Post-modernizm üzerine ortak bir uzlaşı olmadığı için birçok farklı tanımlamanın karşımıza çıktığına değinmiştik. Örneğin Faucault, post-modernizmi “bilmeceli ve rahatsız eden bir dönem” olarak tanımlar.55 Zaten onun içindir ki post-modernizmi eleştirir ve rahatsız

edici sorular sorar. Siyaset bilimci Marshal Berman bu dönemi “katı olan her şeyin buharlaştığı dönem” olarak tanımlar. Bu kadar farklı tanımlamaların olmasını ünlü filozof Gellner şu şekilde açıklamaktadır:

“....Her şey bir yana , açık olan şu ki postmodernist inancın 39 ilkesi ya da postmodernist manifesto diye bir şey yok ki , ona bakıp içerdiği tasarımları tam anlamıyla belirleyebildiğimizden emin olalım.”56

Postmodernleri eleştirel teoriden ayıran bir diğer nokta da postmodernistlerin eleştirel teoriyi modernizm ve aydınlanma projesini savunmakla suçlamalarıdır.57 Bu sebepten ötürü

postmodern yaklaşımlar kendilerini bir yerde konumlamaktan kaçınırlar. Böylece geleneksel teorilerin konumlandıkları yerleri rahatça sorgulayabilecek ve böylece verili tüm sınırlara meydan okuyabileceklerdir.58 Eleştirel teorinin verili bilgiye savaş açması ile ortaya çıkan “bildiklerimizi nasıl ve neden biliriz” sorusu aslında bir anlamda geleneksel teorilerin kesin çözümlerini dinamitlemek gibidir. Bu durumu uluslararası ilişkiler açısından düşünecek olursak; postmodernizm bir anlamda dış politikanın genel geçer doğrularından çok söylemsel pratiklerin nasıl inşa edildiği ile ilgilenmektedir. Onun içindir ki son yıllarda uluslararası ilişkilerde farklı araçlar ve metotlar tartışmaya açılmıştır. Özellikle yapı-bozumu, söylem analizi ve gösterge bilimi gibi disiplinler arası çalışmalar günümüz uluslararası ilişkiler yaklaşımlarını da derinden etkilemektedir. Elbette daha öncede değindiğimiz gibi hiçbir şeyin ve “postmodernistler uluslararası ilişkileri nasıl açıklamaktadır” sorusunun kesin bir cevabı yoktur. Burcu Bostanoğlu bir makalesinde bu durumu şu şekilde ifade etmektedir:

“Postmodern teorinin uluslararası yaklaşımını Nietzsche’nin “İdollerin Alacakaranlığı” yapıtından bir deyişle açıklamak kolay olacaktır: “Dünyada gerçeklerden fazla idol var. Zaman, soruları bir çekiçle kırmak zamanı…” Postmodernist uluslararası ilişkiler kuramı, ikonoklastik yaklaşımını Uluslararası İlişkilerin egemen teorisinin hakim devlet görüşüne indirdiği “soru çekiçleri” ile uygulama çabasındadır. Realizmin içi dıştan; düzeni anarşiden; kimliği farklılıktan ayıran anlayışı yanında sorgulanan başlıca kavram, devletlerin egemenliği;

55 Özal, 2016: 3. 56 Gellner, 1994: 41. 57 Ereker, 2010: 34. 58 Ereker, 2010: 35.

sorgulama nedeni de bizzat “egemen” deyiminin bir devlete de, kişiye de, gerçeğe de uygulansa, içerdiği tarihsiz(ahistoric) evrensel ve aşkın çağrışımlardır.”59

Postmodernizmin yapı-eden konusuna ilişkin özellikle çıkarımlarda bulunduğu söylenemeyecektir. Ancak tüm sentezlere karşı oldukları noktasından hareketle postmodernistlerin yapı-eden konusunda da herhangi bir sentezde bulunmadıkları çıkarımına varılabilecektir. Öncelik konusunda ise yapı veya eden arasında bir tercih içerisinde bulunmayan postmodernistler Ereker’in de kendi tez çalışmasında ifade ettiği gibi bunun “karar verilemez” olduğunu savunmaktadırlar.60 Postmodernizmde pratikler söylemi inşa

etmektedir. Postmodernistlere göre yapıları da edenleri de inşa edenler bir anlamda pratiklerdir. Buradan hareketle yapıyı da edeni de söylemler yaratmaktadır. Postmodernlerin verili bilgiye karşı oldukları noktasından hareketle verili bir eden veya yapıya da kapılarını kapattıkları görülecektir.