• Sonuç bulunamadı

1.4 Uluslararası İlişkiler ve Kimlik Tartışması

1.4.2 Dış Politika ve Kimlik

Kimliğin, dış politika üzerine etkisi 1980’li yıllardan bugüne tartışılan bir olgudur. Özellikle eleştirel teori, post-modernizm ve inşacı yaklaşım bu dönemden itibaren kültür odaklı yaklaşımlarıyla ön plana çıkmışlardır. Ancak, devlet kimliğinin uluslararası ilişkiler disiplininde bu kadar tartışılır hale gelmesi inşacı yaklaşımdan kaynaklanmaktadır. İnşacı yaklaşım, devletleri kimlikleri olan sosyal aktörler olarak tanımlar. Wendt, durumu şekilde açıklar:

“Devletler devlet-toplum ilişkilerinin yapısını yansıtan farklı şekiller alabilir: Demokratik, monarşik, komünist ve benzeri. Ancak, burada bütün devletlerin her zaman ve mekanda ortak olarak sahip oldukları şeyle ilgileniyorum: “Asli devlet” ya da “başlı başına devlet”. Bu, devletteki değişikliklerin uluslararası siyaset açısından bir önemi olmadığı anlamına gelmez. Kesinlikle dış politikayı ve benim görüşme göre devletler sisteminin mantığını da etkiler.”152

148 Ereker, 2010: 60.

149 Şimşek ve Ilgaz, 2007: 194. 150 Altınoğlu, 2010: 3.

151 http://www.hurriyet.com.tr/kosova-nin-yolu-8259322, (Erişim Tarihi: 23.10.2016) 152 Wendt, 2012: 252.

Erman Akıllı da, bir devletin dış politikasına yön veren ögeler/değerler/normların, uluslararası sistemin konjonktürel durumuna göre dönemsel olarak farklılık gösterebildiğini söylemektedir.153 Devlet kimliğini ulusal kimlikle karıştırmamak önemlidir, çünkü devlet kimliği ulusal kimliklere göre daha kısıtlıdır. Uluslararası ilişkilerde kimlikler ağırlıklı olarak, demokratik/otoriter, büyük devlet/küçük devlet, batılı/doğulu, Hristiyan/Müslüman ve gelişmiş/gelişmekte olan/az gelişmiş olarak sınıflandırılır. Çalışmanın ilk bölümünde ele aldığımız geleneksel yaklaşımların kimliğe bakış açısı inşacı yaklaşıma göre farklıdır. Örneğin realist teoriye göre kimlik devletler arasındaki ittifak özelliklerini ortaya koyar. Liberal teori ise kimliğe iç siyaset odaklı yaklaşır ve kimliğim içerideki güç dengelerine ilişkin olduğunu söyler.

İnşacı yaklaşım ise devlet kimliklerinin devletlerin çıkarlarını ve tehdit algılarını etkilediğini ve şekillendirdiğini savunmaktadır.154 Örneğin, Arnavutluk’un NATO üyeliği ve

AB üyeliği hedefi Batılı kimliğini tescil etmekle ilgilidir. Yine Arnavutluk’un NATO üyelik tercihi, güvenlik çıkarlarının Batı kimliği ile tanımlandığını gösterir. İnşacı yaklaşıma göre bir devletin dış politikada sergilediği davranışlarını anlayabilmek için o devletin çıkarlarını, bunun için de o devletin kimliğini incelemek gerekmektedir.

İnşacı yaklaşım için kimlik ve çıkarların nasıl inşa edildiği ve sürecin nasıl ilerlediğini incelemek en önemli konulardan biridir.155 İnşacı yaklaşıma göre devlet kimlikleri sabit değildir ve tarihsel süreç içerisinde yaşanan dönüşümler ile yeniden şekillenebilir. Örneğin, II.Dünya Savaşı’ndaki Japonya’nın kimliği, 1979 İslam Devrimi öncesindeki İran’ın kimliği ve Enver Hoca’nın ölümünden önceki süreçteki Arnavutluk’un kimliği bugünkü kimlikleri ile aynı değildir. Bu devletlerin kimlikleri ve çıkarları, tarihsel süreçteki toplumsal, siyasi ve kültürel dönüşümler ile yeniden tanımlanmıştır. Bu noktada “ulusal çıkar” konusu önemlidir. Bahar Rumelili, bu durumu şu şekilde açıklamaktadır:

“Devletler kimliklerini onaylatmak gayesiyle bu normların belirlediği davranış standartlarına uygun davranırlar, çıkarlarını da bu normlar doğrultusunda tanımlarlar. Bu tabi ki devletlerin hiçbir koşul altında normlara aykırı hareket etmeyecekleri anlamına gelmez; inşacılar, nasıl toplumsal normların ihlal edilmesi onların var olmadığı anlamına gelmiyorsa, uluslararası normların da aynı şekilde görülmesi gerektiğini söylerler. Uluslararası sistemde, toplumsal düzeyde var olan bağlayıcı kurallar ve bunları zorla uygulamaya yetkili bir devlet otoritesi yoktur; yine de normlar uluslararası sosyal-kültürel yapının içinde yer aldıkları için devletler

153 Akıllı, 2013: 9. 154 Rumelili, 2016: 170. 155 Ereker, 2010: 61.

keyfi bir şekilde onları göz ardı edemezler. Normlar, onları ihlal eden devletleri iç ve dış muhataplarına karşı kendini açıklama ve savunmaya mecbur kılar.”156

Wendt’in inşacı yaklaşımına değindiğimiz bölümde Wendt’in yaptığı ulusal çıkar kavramına değinmiştik. İnşacı yaklaşımın belirleyicilerinden Wendt, aslında yaklaşımını daha önce de belirtiğimiz gibi Waltz’a karşı oluşturmaktadır. Bu durumu da şu şekilde ifade etmektedir:

“Waltz, varlığını sürdürmenin, devletlerin tek ulusal çıkarı olduğunu varsaymaktadır. Böyle sığ bir modelin bizi ne kadar ileri götürebileceğinin görülmesinin analitik olarak bir değeri bulunsa da ampirik olarak devletlerin en azından üç tane başka çıkarı olduğuna dair bir sav öne sürülebilir”157

Wendt’in değindiği üç başka çıkar ise sırasıyla şunlardır: “özerklik”, “ekonomik refah” ve “kolektif öz saygı”.158 Bu çıkarları Wendt’in aktardığı şekilde kısaca açıklamak

gerekirse, özerklik; devlet-toplum bileşik yapısının ve hükümetin seçilmesi üzerinde denetim uygulama yetisine işaret eder. Yani devletin varlığını sürdürmesi yeterli değildir, bu yapının özgürlüğünü de koruması şarttır. Ekonomik refah ise bir toplumda üretim tarzının ve bundan dolayı devletin kaynak temelinin sürdürülmesine işaret etmektedir. Kolektif özsaygı ise bir topluluğun saygı ya da statü anlamında kendini iyi hissetme ihtiyacına tekabül etmektedir.159

Ulusal kimlik oluşumunda, ana dil, din, coğrafya gibi objektif ve aynı zamanda kolektif hafıza, kültürel pratikler ve semboller gibi sübjektif unsurların gerekli olduğunu belirtmiştik. Devlet kimliğinin oluşmasında da “kolektif hafıza” hayati bir öneme sahiptir. Zira, devlet kimliği de kolektif hafızayı oluşturan sembollerle oluşturulmaktadır. Kimlikler içsel ve uluslararası alanda kurumsallaşırken karşılıklı etkileşim halindedir.160 Bu durumu

uluslararası alanda ele almak için, uluslararası örgütler üzerine eğilmek faydalı olacaktır. Bahar Rumelili, bu durumu şekilde ifade etmektedir:

“İnşacı yaklaşım uluslararası örgütlerin devletleri çok daha derinden etkilediğini iddia eder. Uluslararası örgütler, uluslararası sistemin sosyal-kültürel yapısında yerleşik, daha yoğun sosyal etkileşime sahne olan mekânlardır. Bu örgütlerde normlar daha belirgin, kimlikler daha tanımlı ve biz-hissi daha gelişkindir. Bu sebepten, uluslararası örgütler devletleri sosyalleştiren, normları yayan ve üye devletlerin kimlik tanımlarını ve çıkar anlayışlarını

156 Rumelili, 2016: 154. 157 Wendt, 2012: 292. 158 Wendt, 2012: 292. 159 Wendt, 2012: 292-294. 160 Ereker, 2010: 65.

dönüştüren ortamlar sunar. Bu ortamlar içinde devletler, yerindelik/uygunluk mantığına uygun hareket etmeye başlar ve çıkarlarını ve çeşitli davranış seçeneklerinin sonuçlarını örgüt normları ve ortak anlayışlar çerçevesinde hesaplarlar. İnşacı bakış açısından bakıldığında, bir güvenlik ittifakı olarak kurulmuş olmasına rağmen NATO, zaman içinde üye devletler arasında biz-hissi ve güvenlik sorunlarına ortak bir bakış açısı geliştirmiştir. Bu biz-hissi ve ortak anlayış ise ortak tehdit ortadan kalktıktan sonra bile, üye devletler arasında güvenlik işbirliğinin devamını sağlamıştır.”161

Rumelili’nin bu yaklaşımı akıllara Wendt’in “güvenlik cemaati” tanımını getirmektedir. Bu tanıma göre “kolektif kimlik oluşumu” ile uluslararası ilişkilerin sosyo- kültürel yapısında sistematik bir dönüşüm sağlanabilecektir. “Dostluk ilişkisi” bir kimlik oluşumunda ve dış politika yapımında bir norm halini alırsa “güvenlik cemaati” genişleyecek; savaş, çatışma ve düşmanlık ihtimalleri sıfıra inecektir.162

İnşacı yaklaşımın dış politika analizine yaklaşımına değinmek bu çalışmanın bütünlüğü için önem arz etmektedir. Dış politika analizi, uluslararası ilişkilerde kuramsal tartışmalardan genel anlamda uzak duran bir alt-alan olarak değerlendirilmektedir.163

İnşacıların oluşturduğu dış politika analizinde, diğer uluslararası ilişkiler yaklaşımlarından farklı olarak devletlerin politika tercihlerinin nedenini açıklamak yerine bu tercihlere neden olan anlam dünyaları ortaya koyulmaya çalışılmaktadır.164 İnşacı dış politika analizi,

devletlerin dış politika tercihlerinde ulusal ve uluslararası düzeydeki sosyal-kültürel yapıların etkileşimini ve bu etkileşimin etkisini vurgulamaktadır.165

161 Rumelili, 2016: 160-161. 162 Wendt, 1995: 78. 163 Rumelili, 2016: 166. 164 Rumelili, 2016: 167. 165 Rumelili, 2016: 167.

İKİNCİ BÖLÜM

ARNAVUT VE TÜRK KİMLİKLERİNİN İNŞASI

İkinci bölümde “Uluslararası İlişkiler ve İnşacılık Yaklaşımı” başlığı altında, Uluslararası İlişkiler kuramları incelenmiş ve “yapı-eden” tartışması üzerinden tez çalışmamız için en doğru analiz yönteminin “inşacı yaklaşım” olduğu ortaya konmuştur. Özellikle “kimlik” ve “öteki” gibi kavramların analize dahil edilecek olması bu çalışma için inşacı yaklaşımın bir zorunluluk olduğunu ispatlar niteliktedir. Bu noktadan hareketle çalışmanın bu bölümünde Türkiye ve Arnavutluk’ta devlet ve ulus kimliklerinin nasıl inşa edildiğini inceleyebilmek açısından Osmanlı Devleti sonrası Türkiye ve Arnavutluk siyasi tarihleri dönemsel olarak incelenecek ve bu süreçte her iki kimliğin de inşa süreci irdelenecektir. Zira ikili ilişkileri ve karşılıklı söylemleri inceleyebilmek için uluslararası süreçlerle sınırlı kalmak çalışmayı eksik bırakacaktır. Onun için içsel süreçlere de değinmek iki devletin kimlik inşa sürecinin “bileşik kimlik”leri üzerinden daha iyi okunmasını sağlayacaktır. Böylece iki devlet ilişkilerinde oluşacak “öteki” ve “biz” duygusu daha anlaşılabilir olacaktır.

2.1 Arnavut Kimliğinin İnşası

Arnavut Ulusçuluğu konusunda yapılmış çalışmalarda, Arnavut milliyetçiliği genellikle 19. yüzyıl Hristiyan milliyetçilikleri ile aynı doğrultuda incelenmiştir. Bunun için özellikle Türk yazarlar bu ulusçuluğun içindeki dinsel ve mezhepsel ayrımı fazlaca dikkate almadan Müslüman kimlik vurgusunu Arnavut milliyetçiliğinin temel dayanak noktası yapmışlardır. Örneğin Murat Yılmaz’ın ‘Kosova Bağımsızlık Yolunda’ adlı eserinde, Arnavut milliyetçiliğinin tarihsel geçmişinde özelikle Osmanlı karşıtı olmadığı savunulmuş ve Müslüman kimlik birleştirici olarak vurgulanmıştır.166 Yine yararlanılan kaynaklarda Prizren

Birliği hakkında, bazı yazarlar tarafından fazla önemi olmayan bir hareket olarak bahsedilirken; kimi yazarlar bu hareketin en başından beri özerklik yanlısı bir hareket olduğunu öne sürmüş, konuya daha tarafsız olarak yaklaşabilen yazarlar ise bu hareketin dış tehditlere karşı doğan bir hareket olduğunu savunmuşlardır. Örneğin tez çalışmasının bu bölümü için ana kaynaklarından birini oluşturan Nuray Bozbora’nın eserinde Arnavut milliyetçiliği incelenirken, Osmanlı devlet yapısı içinde Arnavutların kendi içindeki özerklik arz eden durumu ayrıntıları ile ele alınmış ve Prizren Birliği hakkında diğer kaynaklara göre

en detaylı ve yorumsuz anlatım yapılmıştır.167 II. Meşrutiyet döneminde meydana gelen

gelişmeler ele alınırken, Jön Türk Hareketi ile Arnavutlar arasındaki ilişki incelenmiş ve bunun için de Mehmet Hacısalihoğlu’nun “Jön Türkler ve Makedonya Sorunu(1980-1918)” adlı eserinden yararlanılmıştır.168 Aynı şekilde yararlanılan bir diğer önemli kaynak da

Barbara Jelavich’in 18. ve 19. yüzyıllarda yaşanan gelişmeleri anlatan “Balkanlar Tarihi” isimli kitabı olmuştur.169 Çalışmanın bu bölümü için, Arnavut milliyetçiliğinin kültürel

boyutu incelenirken de Miranda Vickers’in “ The Albanians A Modern History” isimli kitabından faydalanılmıştır.170 Yine aynı şekilde Osmanlı reformlarının bölgede yarattığı etki

araştırılırken de özellikle Makedonya konusunu ayrıntılı bir şekilde işleyen Andrew Rossos’un “Macedonia And The Macedoninans” adlı eserinden faydalanılmıştır.171 Bu

bölümde Nuray Bozbora’nın eserinden sonra en önemli kaynak olarak kullanılan eser ise Stavro Skendi’ye ait olan “The Albanian National Awakening” adlı eserdir.172 1878-1912

dönemini ayrıntıları ile ele alan Skendi’nin eseri, yine kullanılan birçok kaynakta da referans olarak verilmesi sebebi ile bu konuda yayımlanan en önemli eserlerden birisidir.