• Sonuç bulunamadı

1.4 Uluslararası İlişkiler ve Kimlik Tartışması

2.1.5 Enver Hoca Dönemi

Enver Hoca’nın ilk işi 1946 Ocak ayında meclisi toplamak ve devleti yeniden düzenlemeye başlamak oldu. Yugoslavya ve Sovyetler Birliği anayasalarına büyük benzerlik taşıyan bir anayasa kabul edildi. Bu anayasaya göre Arnavutluk’ta monarşi kaldırılmış ve bir halk cumhuriyeti ilan edilmiştir.282 Yeni yönetimin ilk karşılaştığı sorun toprak sorunudur

savaş sonrası toplanan Eylül 1946’da Paris Barış Konferansı’nda Enver hoca komşularının toprak isteği karşısında Kuzey Epir yani Çamerya meselesini ve diğer bölgeleri gündeme getirmiş ve kendilerinin toprak açısından borçlu değil alacaklı olduğunu vurgulamıştır. Bu alacak konusu bugün Arnavut kimliğini etkileyen en önemli mesele olarak hala gündemdedir.283

281 Jelavich, 2006b: 292. 282 Jelavich, 2006b: 316.

283 “Büyük Arnavutluk” tartışmaları bugün hala sürmektedir. Bu tartışmanın sebebi Arnavutluk dışında kalan

Enver Hoca dönemi aslında başlı başına bir kimlik inşası dönemidir. Düşman atılmış ancak dış dünyaya hala Arnavutların bir millet olarak rüştü ispat edilmiş değildi. Ayrıca, Tito’nun desteğine rağmen Kosova konusunda Yugoslavların Arnavutlara toprak verme gibi bir niyetleri yoktu. Bu durum Kosova’nın 2008 yılında bağımsız olarak Sırbistan’dan ayrılmasına kadar devam edecektir. Bülent Bilmez, makalesinde Arnavutluk’ta tarih yazımının ilk olarak kurumsallaştığı ve bilimsel/akademik çalışmaların sistemli hale gelmesinin ilk olarak sosyalist dönemde olduğunu vurgulamaktadır.284 Bu dönem, Arnavutluk kültürünü ve milli kimliğini inşa edecek olan enstitülerin ve üniversitelerin kurulduğu görülmektedir. Özellikle, 1972 yılında bütün enstitüleri bünyesinde toplayacak olan Arnavut Bilimler Akademisi’nin (Akademia Shkencave e Shperisë) bu süreçte en önemli rolü aldığı görülmektedir. Bülent Bilmez, bu akademinin amacını şu şekilde açıklamaktadır:

“Üniversitelerin eğitim-öğretimin yanı sıra bilgi üretim merkezi olarak da çalıştığı doğru olmakla birlikte, reel sosyalist ülkelerin hemen hepsinde olduğu gibi sosyalist Arnavutluk’ta akademik bilgi üretimi, öncelikle ‘Bilimler Akademisi’ ve ona bağlı enstitüler üzerinden gerçekleştirilmekteydi. Bu akademilerin kuruluş nedeni sadece mevcut araştırma kurumları (enstitüler ve merkezler) arasında koordinasyonu sağlamak değildi; aynı zamanda (ve aslen) tüm kurumları tek bir çatı altında toplayarak, hâkim (ve alternatifsiz) anlatı olan resmi ideolojinin de üretim ve yayılmasını sağlamaktı.”285

Bu süreçte, Bilmez’in değindiği resmi ideolojinin üretim ve yayılmasına özel önem verildiği görülmektedir. Akademinin kurulmasına kadar diğer enstitülerin dil, tarih, edebiyat ve sosyoloji üzerine toplantılar ve yayınlar yaptıkları görülmektedir. Örneğin, Tiran Üniversitesi’ne bağlı Tarih ve Dil Enstitüsü’nün “Genel Arnavutluk Tarihi”ni(Historia e Shqipërisë) 1959 ve 1965 yılında iki cilt olarak yayınladığı görülmektedir. Yine, 1964 yılından itibaren “Tarih İncelemeleri” (Studime Historike) ve “Dil İncelemeleri” (Studime Filologjike) dergilerinin bu enstitü tarafından yayınlanmaya başlaması ile Enver Hoca’nın yeni bir kimlik inşası için gereksinim duyduğu araçlar yaratılmış oluyordu. Tarih ve Dil Enstitüsü’nün Arnavut dili üzerine düzenlediği dil konferansları ile de Arnavutluk’ta yaşanan Gega ve Tosk lehçesi karmaşıklığının önüne geçilmeye çalışılmıştır.286 Bu, enstitünün

amacını Bilmez şu şekilde açıklamaktadır:

“Tarih ve Dil Enstitüsü, dil ve tarih üzerine çalışmalarıyla, modernleşme (total standardizasyon) sürecinin bir parçası olan ulus inşa (ve pekiştirme) sürecinde en önemli rolü

284 Bilmez, 2009: 189. 285 Bilmez, 2009: 190. 286 Bilmez, 2009: 191-193.

oynamıştır. Dil ve Edebiyat Seksiyonu, farklı ağız ve şivelerin tasfiyesi ve tüm ülke için geçerli standart dilin üretimi için yaptığı gramer, sözlük vb. çalışmalarının yanında, konumuz açısından önemli olan edebiyat tarihiyle ve Arnavut dili ve alfabesiyle ilgili modern dönemdeki çalışmaların tarihiyle ilgili araştırmalar da sürdürmüştür. Tarih seksiyonu ise resmi tarih anlatısının inşası ve yaygınlaştırılmasında en etkili kurum olmuştur.”287

Kosova meselesine geri dönecek olursak Kosova, Enver Hoca’nın büyük destek gördüğü Tito’nun Yugoslavya’sından 1948 yılında uzaklaşarak Sovyetler Birliği ile yakın ilişkiler geliştirmesine neden olmuştur.288 Bu yakınlaşma devlet kimliğini Sovyet kimliğine

benzer şekilde düzenlemekle sonuçlanmıştır. Diğer yandan, Zogu’nun CIA tarafından kullanılması, komşu devletler tarafından gelen toprak ve güvenlik tehditleri, Enver Hoca’yı Stalin ile yakınlaştırmıştır. Bu yakınlaşmanın Kruşçev döneminde de devam etmesi 1955 yılında Arnavutluk’un Varşova Paktı’nın kurucu üyesi olmasını sağlamış ve bu üyelik de Arnavutluk’a daha önce sahip olmadığı güvende olma hissini biraz da olsa vermişti.289

Kruşçev’in Tito ile olan yakınlığı Enver Hoca’yı tedirgin etmiş özellikle Kosova konusunda Sovyetlerden beklenen desteği bulamaması ile Enver Hoca yeni müttefik arayışına yönelmişti. Çin de Arnavutluk gibi Yugoslavya’nın revizyonist tutumundan rahatsızdı. Ayrıca Çin, Sovyetlerin komünist liderliği tekellerine almasına karşı bir siyaset yürütüyordu. Çin ve Sovyetler arasında kalmaktansa, Arnavutluk Çin tarafını seçmişti. Bu tutum Sovyet yardımlarını durdursa da Çin imdada yetişmiş ve gerekli yardımı Arnavutluk’a sağlamıştı. Bu tutum, 1968 Çekoslovakya işgalinden sonra Arnavutluk’un resmi olarak Varşova paktından çekilmesi ile iyice açığa çıkmıştır.290

Çin ile olan ilişkiler aslında Enver hoca döneminde Arnavut kimliğinin inşasını da derinden etkilemiştir. O tarihe kadar Avrupa, Balkanlar ve Osmanlı ile kültür etkileşimine giren Arnavutlar bu kez Asya’nın doğu yakası ile bir kültürel etkileşime giriyordu. Jelavich bu durumu şu şekilde aktarmaktadır:

“Daha önce Arnavutluk nasıl Yugoslav ve Sovyet örneklerini takip ediyorsa şimdi de Çin’i kendisine model olarak aldı. Daha önce de gördüğümüz gibi, 1965-1969 yılları arasında Çin, Kültürel Devrim hareketine girişmişti. Benzer hareket Arnavutluk’ta da yaşandı; ancak birçok açıdan farklılıklara sahipti. Hoca partisinin kontrolünü tamamen elinde bulundurmaktaydı; gençlerin ya da ordunu harekete geçirilmesine gerek yoktu. Bununla birlikte bu fırsat, sisteme

287 Bilmez, 2009: 191-193.

288 https://www.wilsoncenter.org/sites/default/files/CWIHPBulletin16_p3_1.pdf, (erişim tarihi: 23.12.2016). 289 Jelavich, 2006b: 409.

290 Arnavutluk’un Varşova paktındaki durumu ve pakta yaklaşımı için detaylı bir çalışma için bkz: Mihallari,

duyulan ilginin arttırılması ve gençler arasında devrimsel heyecanı daha da yükseltmek için kullanıldı. Yeni saldırılar din, gericilik ve batıl inançlar üzerine idi.”291

Jelavich’in değindiği din üzerine olan tartışma, Arnavutluk’un 1967 yılında dünya üzerinde resmi olarak Ateist olan ilk devlet olması ile açığa çıkmıştır.292 Bu durum aslında

“Arnavutların dini Arnavutluk’tur!” söyleminin bir tezahürü idi. Bu yeni politika ile birlikte ülkedeki cami ve kiliseler kapatılmış ve dönüştürülmüş. Balkan milliyetçiliklerinde dinin ne kadar önemli olduğu göz önüne alınırsa Enver Hoca bu politika ile Arnavutlar içerisindeki dini bölünmenin önüne geçmeye çalışsa da aslında bugün itibari ile Arnavutların, Arnavutluk dışarısında kalan Arnavutlardan soyutlamaya çalıştığı görülebilecekti. Arnavutluk’ta din önemli bir konudur ve her ulus devletin kimlik oluşumunda etkili olduğu gibi Arnavutluk’ta da Enver hocanın bu hamlesi önemli sonuçlar doğurmuştur. Bu sadece din ile geçerli kalmamış ve kültürel alana da Enver Hoca damga vurmuştur. Arnavut dilinin sadeleştirmesi ve Türkçe kelimelerden arındırılması gibi uygulamaların Arnavutluk Arnavutlarının hem dışarıdaki Arnavutlardan hem de geçmişten koparılmasına yönelik olduğunu birçok yazar tarafından dile getirilmektedir.293

Maocu Çin ile olan ilişkiler de Enver Hoca tarafından 1978’de sona erdirilmiş ve bu tarihten itibaren Arnavutluk dış dünyaya kapalı kendine has bir sisteme bürünmüştür. Enver hoca tarafından düzenlenen bu sisteme ve ideolojiye “Hocaizm” (Hoxhaism) adı verilmiştir. Artık ülkeden dışarı çıkmak ve ülkeye girmek illegaldi. Bu durum da Arnavutların komünist rejim düşene kadar dış dünyadan habersiz olarak yaşamalarına sebep olmuştur.294 Ülkede

başlayan bu dışa kapalılık ve muhbirlik akımı herkesin birbirine şüphe ile yaklaşmasına ve ‘vatan haini’/ ‘işbirlikçi’ olarak değerlendirilen ‘tehlikeli’ vatandaşların işçi olarak kamplarda çalıştırılarak cezalandırılmasına sebep olmuştur.295Bu dış dünyaya kapalılık halinin bugün

itibari ile Batı’ya karşı koşulsuz bir hayranlığa dönüştüğü görülecektir. Bu durum Enver Hocanın 1985’teki ölümüne kadar sürecektir.