• Sonuç bulunamadı

3. K IRÂAT Ç EŞİTLERİ

1.5. Mezhebi

38 17. Ailesi ile ilgili konulardan arkadaş toplantılarında bahsetmemeli ve Allah rızası için yaptığı hayırlı işlerden başkalarının yanında konuşmamalıdır.”78

Ebû Hayyân’ın bu vasiyetinde bir babanın çocuklarına verdiği öğütlerden ziyade bir hocanın öğrencilerine, kültürlü ve bilgin bir kişinin toplumuna verdiği nasihatlardaki üslûbun ve içeriğin ön plana çıktığı görülmektedir. Aynı zamanda bu öğütler, onun engin tecrübe sahibi olduğunu ve yaşadığı uzun ömür sayesinde toplumun her kesimiyle birarada bulunma imkanı elde ettiğini göstermektedir.

39

“Dünyada sana itibar kazandıracak, âhirette ise seni memnun edecek olan mübârek fıkıh ilmiyle meşgûl ol. Fıkıh ilmi Hz. Peygamber’in dîninin esasıdır. Bütün varlığınla onu öğrenmeye gayret et. İmâm-ı Şâfiî’ye tâbi ol, onun yolunda yürü, çünkü bu sayede en yüce gayeye erişirsin. Dikkat et! İbn İdrîs ile yol belirginleşmiştir. (O) nice muğlak hususları göstermiş ve nice silinmiş şeyleri canlandırmıştır.”81

Ebû Hayyân’ın Endülüs’te bulunduğu dönemlerde felsefe ve mantık ilimleri halk ve talebeler arasında pek rağbet görmüyordu. Nitekim Endülüs’ten ayrılmasına neden olan sebeplerden birinin de bu ilimlere duyduğu isteksizlik olduğu da söylenebilir. Diğer taraftan bu sahalarda ders veren hocaların emrivaki yaparcasına bölgenin idarecisine giderek kendilerine öğrenci te’min edilmesi talebinde bulunmaları bunu açık bir şekilde göstermektedir. Bu alanda ilim tahsîl etmek isteyenler bile bu işi gizli olarak yürütmekte, halkın kendilerini zındıklıkla ithâm etmelerinden korkmaktaydılar. Bu sebeple Ebû Hayyân’ın yetiştiği ve tahsil hayatına başladığı ortam ile Mısır’a gelmeden önce Zâhiriye mezhebine mansûbiyeti de göz önüne alındığında, felsefî ve itizâlî fikirlerden uzak kalması normal karşılanmalıdır. Hatta Mısır’a geldiğinde birçok kişinin felsefe ve mantık ilimleriyle iştigal ettiğini görünce çok şaşırmış ve şunları söylemiştir:

“Mısır’a geldiğimde ve halkın çoğunun alenî olarak filozofların saçmalıklarıyla çe-kinmeden meşgul olduklarını görünce şaşırdım. Aksine biz, Endülüs’te felsefeden uzak ve bunları inkâr üzere yetiştik. Hatta mantık ilmine dâir bir kitap satıldığında bu gizlice olurdu. Daha doğrusu hiç kimse mantık kelimesini söylemeye cesaret edemezdi ve bu yüzden adını el-Mif’âl (لاعفملا ) koymuşlardı. İbnü’l-Hakîm diye meşhûr olan dostumuz Vezirulmülk İbnü’l-Ahmer Ebû Abdillah Muhammed b. Abdirrahman82 benden mantık ilmine dâir bir kitap almamı veya istinsah ederek Endülüs’e göndermemi istemişti. Vezir olduğu halde cesaret edip de mektubunda mantık kelimesini kullanamamış ve el-Mif’âl (لاعفملا ) yazmıştı.83

Müellif, el-Bahru’l-Muhît adlı tefsîrinde filozofları ağır bir şekilde eleştirmekte ve onlar hakkında şunları söylemektedir: “….. Onlar (filozoflar) filozoftan çok sefîh ve câhil

81 es-Sübkî, Tabakâtu’ş-Şâfi’iyyeti’l-Kubrâ,VI, 36; Hatice el-Hadisî, a.g.e., 76.

82 Ebû Abdillah Muhammed b. Abdirrahmân b. İbrahim el-Lahmî er-Rindî (ö.708/1309)’dir. İbnü’l-Hakîm olarak tanınmıştır. Gırnata’da divan katipliği yapmıştır. Daha sonra el-Mahlû’ olarak tanınan Ebû Abdillah Muhammed iktidara geldiğinde onu veziri ve katibi yapmıştır.( el-Makkarî, Nefhu’t-Tîb, III, 495; İbn Hacer, a.g.e., V, 498.).

83 Ebû Hayyân, a.g.e., VI, 47.

40 olarak adlandırılmaya lâyıktırlar. Çünkü onlar, peygamberlerin düşmanı olup İslâm şeriatını tahrif edenlerdir. Bunların İslam dinine verdikleri zararlar Yahudi ve Hıristiyanla-rınkinden daha fazladır. Eğer Hazret-i Ömer, ilâhî bir kitap olmasına rağmen Tevrât’ı okumaktan men etmişse, filozofların kelamını okumanın öncelikle nehyedilmesi gerekir.

Günümüzde felsefî saçmalıklarla uğraşanların sayısı çoğaldı ve bunu hikmet olarak adlandırıyorlar, daha da ötesi bundan uzak duranları cahillikle ithâm ediyorlar. Kendileri-nin kamil insanlar olduklarına inanıyor ve felsefe tahsiline ağırlık veriyorlar. Bunlar arasında neredeyse Kur’ân’ı hıfzeden veya Peygamber’in hadislerini ezberleyen bir kişi bulamayacaksın…”84 Er-Râzî85 ve ez-Zemahşerî86 gibi âlimlerin felsefî87 ve i’tizâlî88 görüşlerini reddeden Ebû Hayyân, filozoflar ve Mûtezilîlerin fikirlerinde fayda olmadığı inancındadır. Çünkü bunlar Kur’ân’ın zâhirinden uzaklaşmışlardır.89

Ebû Hayyân, işârî tefsire de çok ağır eleştirilerde bulunmuştur. Özellikle sûfîleri, şeyhlerini ve işârî yorumda bulunan müfessirleri münafıklık ve mülhidlikle suçlamıştır.

Tefsîrinde zaman zaman mutasavvıfların görüşlerine yer verir ve bunlardan uzak durulması gerektiğini dile getirir:

“….. Görünüşte İslâm kimliği altına gizlenip, Sûfîlere intisâb etmiş olan kimseler, Hıristiyanların bazı inançlarından hareketle, Allah’ın güzel sûretlerde hulûl ettiğini istinbât etmişlerdir. El-Hallâc90, İbn Ahlâ91, İbnu’l-Arabî92, İbnu’l-Fârıd93 ve takipçileri

84 Ebû Hayyân, a.g.e., VI, 46. Konu ile ilgili diğer örnekler için bkz. Ebû Hayyân, a.g.e., IV, 109, VII, 216.

85 Ebû Abdillah Muhammed b. Ömer b. el-Huseyn el-Kureşî et-Teymî et-Taberistânî (ö.606/1210) elde ettiği şöhret nedeniyle Fahruddîn er-Râzî lakabıyla tanınmıştır. Tefsîr, kelam, fıkıh, felsefe ve mantık âlimi olup te’lif ettiği Mefâtihu’l-Ğayb isimli eseriyle meşhûr olmuştur. (İbn-i Hallikan, Vefeyâtu’l-A’yân, IV, 248; es-Safedî, el-Vâfî, IV, 248; es-Sübkî, Tabakâtu’ş-Şâfi’iyyeti’l-Kubrâ, VIII, 81;

Dâvûdî, Tabakâtü’l-Müfessirîn, II, 215.

86 Ebu’l-Kâsım Carullah Mahmûd b. Ömer b. Muhammed ez-Zemahşerî (ö.538/1144)’dir. Hayatının büyük bir bölümünü ilme ve eser te’lif etmeye vermiş tefsîr, nahiv, dil, edebiyat âlimidir. Mu’tezile mezhebine müntesib olan ez-Zemahşerî Horasan, İsfahan, Şam, Mekke, Bağdat gibi şehirleri dolaşmış ve ömrünün sonlarına doğru Harizm’e dönerek orada vefat etmiştir. El-Keşşâf, el-Fâik fî Ğaribi’l-Hadis te’lif ettiği bazı eserlerdendir. (İbn Hallikan, Vefeyâtu’l-A’yân, V,168; Dâvûdî, Tabakâtü’l-Müfessirîn, II, 314.

87 er-Râzî’yi filozofların görüşlerine fazla yer vermekle eleştiren Ebû Hayyân, filozofların yaptıkları tefsîrleri İslâm ulemâsının yaptığı tefsirlerden uzak görür. Ayrıca Arapların filozofların ortaya attığı fikirlerden hiçbir şey anlamadıklarını, bu kimselerin tefsirlerinin gizemli ve bilmece gibi olduğunu ve biraz daha ileri giderek Allah’ı ve Peygamberlerini inkâr eden câhiller olduklarını belirtir. (Ebû Hayyân, a.g.e., VI, 425).

88 Müellifimiz, sık sık Zemahşerî’nin görüşlerinden bahseder ve bu görüşlerin i’tizâlî fikirleri desteklemek için söylendiğini dile getirir ve itiraz eder. Bkz. Ebû Hayyân, a.g.e., I, 599; IV, 300, 256, 419.

89 el-Hadîsî, a.g.e., 78.

90 Ebu’l Muğîs el-Huseyn b. Mansûr el-Beydâvî(ö.309/922)’dir. Hallâc-ı Mansûr olarak tanınır.

Tasavvufun gelişmesinde önemli katkıları olan birisidir. Basra, Bağdat, Sicistan ve Kirman gibi

bölgele-41 ittihad ve vahdeti ortaya atmış mülhidlerden bazılarıdır… Bunların adlarını sırf doğru yolu göstermek ve inancı zayıf olan Müslümanlardan endişe ettiğim için zikrettim. Ta ki (bu insanlardan ve fikirlerinden) sakınsınlar. Bu kimseler, Allah’a ve Peygamberine yalan isnâd eden, âlemin kadîm olduğunu iddia eden ve yeniden dirilişi inkâr eden filozoflardan daha kötüdürler. Tasavvuf ehline müntesib bazı câhiller bunları ta’zîm ederek ve onların, Allah’ın seçkin ve sâlih kulları olduğunu söyleyerek aşırı gitmişlerdir…”

Ebû Hayyân, Ehl-i Sünnet ve Selef-i Sâlihîn’in yolunu kendine rehber edinmiştir.

Zâhiriye ve Şâfiî mezhebine intisab etmesi, Tefsîr, Hadîs ve Fıkıh gibi ilimlerle iştigal etmesi bizi bu sonucu çıkarmaya yöneltmiştir.94