• Sonuç bulunamadı

3. YÛNUS EMRE’NİN ŞİİRLERİNDE İBADETLERE

3.2. Tâ’at

Tâ'at, Arapça bir kelime olup itaat, muvafakat, emre boyun eğme gibi anlamlara gelmektedir. Tâ'at Allah'ın emirlerini yerine getirme, ibadet etme gibi anlamlara gelmektedir. Allah’ın emirlerine uyana mûti veya ehl-i tâ'at denir (Cebecioğlu, 2005).

Yûnus, tâ'ata duran Zahidin müşahedeye uğradığında tesbih ve seccadesini unuttuğunu ayrı veya başka bir secdede bulunduğunu belirtir. Ona göre Allah'ın nazarına eren zâhit hayrete düşer ne yapacağını şaşırır. Sonra er olan kişi her zaman tâ'atta bulunması gerektiğini ifade eder.

“Ta’atına duran Zahid nazırana eren ise Tesbihini unudup, ol ayruk secde etmeye” (3/2)

“Ol gerek kim er ola dün gün ta’at içinde” (295/13)

Yûnus gönlündeki putları temizlemeyen kişinin bütün tâ'atinin abes olduğunu şöyle dile getirir;

“Sımasın pütın nefsin abes kamu ta’atın”(280/6) Ta’at kılan kişi bu dünyadan kul olarak nasibini alır

“Ta’at kılıp bu dünyadan kul nasibin almak gerek” (137/4)

Yûnus Emre işi tâ’at olanın, her gün Allah'a tâ’at kılan kimsenin mekânının cennet olacağını bunun bilinen bir durum olduğunu belirtir. Zira Kur’an-ı Kerim’de “Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere koyar” (Feth, 48/17) buyurularak bu konuya işaret edilmektedir.

“Kim durur kim erer ana dün gün ta’at kılan ana”

Verilir uçmak onlara zira biliştir yad değil” (154/5)

Yûnus'un “biliştir”den (bilinen bir durumdan) kastı da bu vb. ayetlerde itaat edenlerin cennetle müjdelenmiş olmasıdır. Yûnus zühd ve tâ’atin aşksız olmayacağını, cennet için tâ’at kılınmaması gerektiğini (Divan, 20/2) ubudiyetin, kulluğun ancak sağlam tâ’atle mümkün olacağını (Divan, 20/3) belirtmiştir. Yûnus'a göre âşığın tâ’ati doğruluktur;

“Çün cân agdı Hazret'e yarak it âhirete Tanla turan tâ'ate Tanr'evine ir gider” (35/6) “Abdestimiz namazımız doğruluktur ta’atimiz” (307/4)

diyerek bunu dile getirmiştir. Ancak onun bu sözlerini namaza önem vermediğine delil getirmenin ve sadece zahiri manaya bakmanın yanıltıcı olduğu söylenebilir. Bu yüzden beyitlerin bütüncül bir şekilde ele alınması gerekir. Bir beytinde koşullar ne olursa olsun tâ’atin terk edilmemesi gerektiğini dile getirmiştir, çünkü Yûnus Peygamber balığın içinde bulunduğu halde dahi ibadetine devam etmiştir.

“Işkıla gelsen yola Yûnus'layın olsan n'ola Tâ‘atini terk itmedi balık anı yutmış iken” (273/5)

Bazen de kendi tâ’atinin eksikliğinden yakınmıştır, benim tâ’atim ve amelim yok kıyamet günü koptuğunda ben ne yapayım diyerek bu konuya işaret etmiştir.

“Yoktur bende amel ta’at ben dideyim neyleyeyim Kopucak ruz-ı kıyamet ben nideyim neyleyeyim” (275/1) Bir beytinde de kendi döneminde, zamanın küçüklerinin öğüt dinlemedik-lerinden, ihtiyarlarının ise ibadet etmediğinden (tâ’atsizliğinden) şöyle bahseder;

“Oglanlar ögüt almaz yigitler tevbe kılmaz

Kocalar tâ‘at kılmaz sarp rûzigâr olmışdur” (76/31) 3.3. Amel

Amel; sözlükte “iş, çaba, fiil, çalışma” gibi manalara gelmektedir. “Canlı bir varlığın gayeli olarak yaptığı iş” diye de tarif edilmiştir. Ayrıca dinî literatürde amel kelimesi giderek “emir, tavsiye veya yasaklara konu olan, sonunda ceza veya mükâfat bulunan tutum ve davranış” anlamını kazanmış ve böylece insanın her türlü işleri için kullanılan fiil kelimesine göre daha dar kapsamlı bir terim halini almıştır (Uludağ, 1991: 13). Kur’an’da belirtildiğine göre Allah’ın şahit olmadığı hiçbir amel bunmamaktadır (Yûnus, 10/61). Yüce Allah, ahirette, dünyada iken kimlerin daha güzel amel ettiğini ortaya çıkaracak ve hiçbir haksızlığa uğratmaksızın bütün herkesi ameline göre yargılayacaktır (Tevbe, 9/94). Amelle ilgili diğer bir kavram ise salih ameldir. Amel-i salih ise dinî literatürde dinin emir, tavsiye ve yasaklarını dikkate alan söz, tutum ve davranışlara denilmektedir (Bilgiz, 2003: 133).

Yûnus’un şiirlerinde “amel” kavramı da oldukça fazla yer almaktadır.

Divanda bu kavram genel olarak bedeni ibadetler için söz konusu edilmektedir. Yûnus “Hoş Hulk” (iyi ahlak) ile amel etmeyi insan için vacip/zorunlu olarak görmektedir. Zira Peygamber Efendimiz “Sizin en hayırlınız ahlakı en güzel olanınızdır.” (Buhari, Edeb, 38) buyurarak bu konuya işaret etmiştir. Bu sebepten Yûnus; “Evvel bize vacip budur hoş hulk ile amel etmek gerek” (138/1) diyerek düşüncesini dile getirir. Ayrıca ona göre insanın ameli geçici değildir. İnsan öldükten sonra ameli peşinden gelir31. Fakat Yûnus'un Allah'la olan ilişkisi ölmekle bitmez.

“Ol dostıla benüm işüm ölmegile bitmeyiser

‘Amelümdür bile varur topraguma tuta girem” (205/7)

Yûnus'un böyle söylemesi gelişi güzel bir söyleyiş değildir. Zira Kur'an-ı Kerim'de “İman edip, sâlih amel işleyenlere, nimetleri tükenmez cennetler

31 Konuyla ilgili bir hadiste Hz. Peygamber kişi öldüğünde onu kabre kadar üç şeyin takip ettiğini belirtmiş, bunları çoluk-çocuğu, malı ve ameli olarak ifade etmiştir.

Bunlardan ikisinin yani çocukları ve malının geri döndüğünü amelinin ise (kendisiyle) kaldığına dikkat çekmiştir (Buhârî, Rikak, 42; Müslim, Zühd, 5.)

vardır.” (Lokman, 31/8) buyurulmuş ve sâlih amel işleyenler cennetle müjdelenmişlerdir. Yûnus sonrasında iyi ve kötü bütün amellerin kabirde münker ve nekir olarak tecelli edeceğini ve âşıkların amellerinin dosta (Allah'a) layık olacağını ifade eder.

“Kamularun ‘amelidür Münker-Nekir olup gelen Benüm ‘amelüm dostıdı ‘amelümi tuta varam” (205/8)

Yûnus, iyi amel sahibinin mezarının geniş olacağını ayrıca bu amellerin kişiyi mezarında “şem-ü çerağ” yani mum ışığı veya kandil gibi aydınlatacağını belirtir. Diğer taraftan ameli olmayan kimseler ise yarın ahirette ateşten su içecektir.

“İyi amellerin sinde şem-ü çerağ olsa gerek” (136/6) “Eğer var ise amelin gen olısar sinin” (152/15) “Eğer yok ise amelin oddan şarap içti gönül” (152/15)

Kur'an-ı Kerim'de “İnkâr edenler ise; onların amelleri dümdüz bir arazideki seraba benzer; susayan onu bir su sanır. Nihayet ona ulaştığında bir şey bulamaz ve yanında Allah'ı bulur. (Allah da) Onun hesabını tam olarak verir (Nur, 24/39) ve “İman etmeyip ayetlerimizi yalanlayanlar hep cehennemliktirler (Maide, 5/86) buyrulmuş ve bu konuya dikkat çekilmiştir.

Yûnus, ilim sahibi olup da ameli olmayan insanın günaha batacağını belirtir ve kişinin söylediğiyle yaptığının bir olması gerektiğini vurgular. Zira davranışa dönüşmeyen bilginin yani amel olmadan okumanın bir faydası yoktur.

“Halka fetva verirsin ya sen niçin tutmazsın İlim var amelin yok ha günaha batarsın”

“Okudun yedi mushafi32 taat gösterirsin safi

Çünkü amel eylemedin neylersin bunca varakı” (366/5)

32 Yedi Mushaf'tan kasıt Kur’an’ın yedi harf/vecih üzerine kıraat olması ve zamanında, her kıraata dair bir Mushaf’ın bulunmasıdır. Kendi döneminde kıraat farklılıklarından dolayı oluşan sorunlar üzerine Hz. Osman bu yedi Mushaf'tan sadece Kureyş kıraatını baz alarak diğer Mushafları yaktırmıştır (Karaçam, 1991:

54). Yûnus'un kastettiği Mushafların bunlar olduğu ifade edilebilir.

Yûnus bunlara ek olarak gönül yıkanın da ilminin ve amelinin bir kâr, bir kazanç sağlamayacağını söyler ve insanların gönül yıkmamasına dikkat çeker. “ilm ü amel ne assı bir gönül yıktın ise”(335/12) diyerek bu konuyu dile getirir. İnsanın hali vakti yerindeyken “eli erip, gücü yeterken” amel etmesinin gerektiğini söyler, yoksa ansızın gelen ölüm bizi sonumuza ulaştırır ve bunları yapacak vakit kalmayabilir.

“Gelün ‘amel idelüm elümüz irer iken Ecel irer ansuzın irgürmez sanumuza” (311/3)

Bir hadiste Hz. Peygamber “Yararlı işler görmekte acele ediniz. Zira yakın bir gelecekte karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplayacaktır. O zamanda insan, mü’min olarak sabahlar, kâfir olarak geceler; mü’min olarak geceler, kâfir olarak sabahlar. Dinini küçük bir dünyalığa satar.”

(Müslim, İman, 186) buyurarak iyi amel işlemede acele edilmesini istemiştir.

Yûnus, riyâ ile amel edenin ihlasının olmadığını belirtir. Gerçi söyleyeceklerini burada içe dönük bir üslupla-kendini eleştirerek dile getirmiştir. Bu husus ondaki tevazuu ve alçak gönüllülüğü bize gösteren bir özeliğidir. Ona göre amel aşk ile hâsıl olur.

“Amelüm ne ki varsa hep riyâdur ‘Acebdür ihlâsı unutmışam ben” (258/5) “Aşk amel ile biter layık olursa yiter” (119/2)

diyerek bunu ifade eder. Çünkü aşksız amellerle “vahdet sırrı anlaşılmaz, bu durumu Kur’an’daki amelle ilgili ayetlere baktığımızda daha iyi anlamak mümkündür, zira amelle ilgili ayetler daha çok ibadet, tevhid, iman gibi anlamlarda kullanılmıştır. Örneğin; “İman edip sâlih ameller işleyenlere Allah ecirlerini tamamıyla verecek” (Nisa, 4/73) ayetinde ibadet, “Kim Rabbi ile konuşmayı isterse sâlih amel işlesin ve ibadetinde kimseyi ona ortak koşmasın” (Kehf, 18/110) ayetinde tevhid, “Allah; içinizden iman edip salih amel işleyenlere vaad etti ki” (Nur, 24/55) ayetin de ise iman anlamındakullanılmıştır.

Yukarıda belirtilen şiirlerine ek olarak Yûnus birçok beytinde kendi amelinin eksikliğinden yakınır ve kıyamet gününde bu yüzden başına neler geleceğini

“ne yazık bizde amel olmasa, öfkeyle kefen elbisemizi tuttuklarında ne yapacağız” ifadesi ile dile getirir.

“Ey diriğa nidelim bizde amel olmazsa

Hışm edip yapışalar bu kefan donumuza” (311/4)

“Yokdur bende 'amel tâ'at ben n'ideyüm n'eyleyeyin”

Kopıcak rûz-ı kıyâmet, Ben n'ideyüm n'eyleyeyin” (275/1) 3.4. Kelime-i Şehâdet

Kelime-i şehâdet İslâm dininin beş temel esasından birincisi olup “tanıklık etme ifadesi” demektir. Dinî bir terim olarak, “Allah’tan başka ilâh bulunmadığına ve Hz. Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna gönülden inanır, sözle de ifade ederim” anlamına gelen “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh” cümlesinin yerine kullanılır (Çelebi, 2016: 36). İslam’ın ilk şartı Allah'ın birliğine ve Hz.

Muhammed'in (s.a.v.) hak resul olduğuna inanmaktır. Bu inanç kelime-i şehâdetle belirtilir. Yûnus bu inancını bir beytinde açıkça ifade eder;

“Ezeliden dilümde uş 'Tanrı birdür Hak ‘dur Resul

Bunu böyle bilmez iken bir acep makamda idim” (168/2)

Yukarıdaki örneğin dışında Yûnus’un şiirlerinde Kelime-i şehâdete lafzen pek rastlanmasa da bu husus tevhid ilkesi bağlamında ele alınmaya devam eder. Allah'ın birliği -tevhid- gönülde tecelli eder, Yûnus bu görüşünü şöyle işler;

“Yûnus ile buna denlü nasibim

Gönül dost durağı dilim şahadet” (18/9)

Yûnus, burada kelime-i tevhidi “vahdet-i vücûd” inancı içinde ele almaktadır.

Tasavvufi bir terim olarak vahdet-i vücûd ile anlatılmak istenen mana İslam dininin ve diğer semavi dinlerin esası olan “tevhid”dir. Başka bir ifade ile vahdet-i vücûd tasavvuf ehline göre tevhidin bir yorumudur (Tahralı, 1995:

181).

“Tevhid imiş cümle âlem Tevhidi bilenler âdem Bu tevhidi inkâr eden öz canına düşman imiş (125/6) Bu tevhid donunu giyen varlığını yoğa satan

İş bu yola kaim duran mutlak bilin ol er durur” (61/8)

diyen Yûnus Emre “tevhid kelimesine bu beyitlerde “merkezi” bir mana yüklemektedir. Şöyle ki “Âdem” yani hakiki insan, tevhidi bilendir. “Tevhid imiş cümle âlem” cümlesi “cümle âlem tevhid’den” ibarettir ya da cümle âlemin bilmesi gereken tevhid’dir şeklinde anlaşılabilir. Tevhid’i inkâr eden kâfir olacağından ve azaba duçar olacağından Yûnus, böyle bir kimseyi öz canına düşman görmüştür. Tevhid donunu giyen kimse tevhid’i ikrar eden kimse, varlığını yoğa satar başka bir deyişle görmediği ahireti dünyaya tercih eder, işte er insan bu manayı idrak eder “er durur” yani tevhidi bütün kapsamıyla ve hakikatiyle kavrar.

Yûnus, bir beytinde bu konuyla ilgili olarak, Allah'ı bir bilmeyeni imansız olarak görür, bu beyit onun tevhide verdiği önemi belirtmesi bakımından önemlidir.

“Dünya için gussalanan mescid görücek tutunan Onda imansız bulunan Allah'ı bir bilmeyendir” (99/4) İslam dini tevhid dinidir bu yüzden Kur'an-ı Kerim insanları tıpkı Yûnus'un da söyledikleri gibi tevhide çağırır “ilahınız bir tek Allah’tır, Ondan başka ilah yoktur” (İhlâs, 112/1–4; En’âm, 6/102) buyrularak bu çağrıya kulak verilmesi gerektiği vurgulanır.

3.5. Namaz ve İlgili Kavramlar

Dilimize Farsça’dan giren ve ‘eğilmek’ anlamına gelen “namaz”, Kur’an ve Sünnette “salât” kelimesi ile ifade edilmiştir. Sözlükte dua etmek anlamına gelen “Salât”; dinî bir terim olarak, Allah’ın emrettiği, Peygamberimizin öğretip uyguladığı şekilde kalp, dil ve bedenle yapılan bir ibadettir (Karagöz ve Altıntaş, 2011: 25). Namaz, İslam’ın şartları olarak sıralanan ve Kelime-i Şehâdetten sonra anılan temel ibadetlerin ilkidir. İslam’ı din olarak benimseyen her Müslümanın günde beş vakit namaz ve cuma namazı kılması farzdır (Öcal, 2015: 328).

Yûnus Emre, divanında “namaz” konusunda geniş bilgiler bulunmaktadır.

Bu çerçevede, “beş vakit namaz, beş vakit tertip, çalap buyruğu, tertipler, tâ’at, sabit” gibi ifadelere divanda sıkça rastlanmaktadır (Tatçı, 2005: 164).

Hatta onun dört müstakil şiiri “Salatnâme” (namazı konu alan eser) türünde yazılmıştır. Yûnus, baştan sona namaz ve vakitlerini anlattığı uzunca şiirine kendini mü'min olarak gören birinin bunun şartlarını bileceğini ve Tanrı buyruğu olan beş vakit namazını kılması gerektiğini dile getirerek başlamıştır.

“Müsülmânam diyen kişi şartı nedür bilse gerek

Tanrı'nun buyrugın tutup biş vakt namâz kılsa gerek” (136/1)

diyerek bunu belirtmiştir. Zira bu konuyla ilgili olarak Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de “Sana vahy olunan kitabı oku, namazı dosdoğru kıl, gerçekten namaz hayâsızlıktan ve fenalıktan korur.” (Ankebût, 29/45) ve “Güneşin zevalinden gecenin karanlığına kadar belli vakitlerde namaz kıl, bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir” (İsrâ, 17/78) buyurmuştur. Ayrıca Hz. Peygamber de (s.a.v.) namazla ilgili olarak “Beş vakit namazı Allah kullara farz kıldı, kim beş vakit namazın hakkını vererek eksiksiz olarak kılarsa, Allah onu mutlaka cennetine koyacağına söz vermiştir” (Ebu Davud, Salât, 9) ve “Namaz dinin direğidir” (Tirmizî, İmân, 8) buyurarak dinimizin namaza verdiği önemi belirtmiştir.

Yûnus da ibadetler içerisinde en çok namaza yer vermiştir, divanda namaz ve namazla ilgili pek çok beyitte rastlanmaktadır. Yûnus’a göre Namazdan daha güzel bir san’at/iş yoktur. Namaz kılan kişide kötü (yavuz) bir endişe bulunmaz.

“San'atun yigregi çün namâzımış hoş pîşe Namâz kılan kişide olmaz yavuz endişe” (341/1)

Yûnus Emre, Mü'minlere sabahları ilk iş olarak abdest alıp nefsi öldürmeyi ve şeytanı yenmeyi öğütler.

“Tanla turup başun kaldur ellerüni suya daldur

Hem şeytânun boynını ur hem nefs dahı ölse gerek” (136/2) O, başka bir beyitte ise sabah kılınan namazın mü’minlere ahirette izzet bulduracağını söyler;

“Kılurısan tan namâzın Hak'la ola hem niyâzın Âhiretde ‘izz ü nâzun varup anda bulsa gerek” (136/3)

Zira Hz. Peygamber “Kim sabah namazını kılarsa Allah'ın garantisi altındadır.” (İbn Mace, Salat, 3945 ) ve “Sabah namazının iki rekât sünneti, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır” (Müslim, Müsâfirîn, 96) buyurarak sabah namazının önemine dikkat çekmiştir. Yûnus'un söyledikleri ile Hz. Peygamberin sözleri örtüşmekte ve bu da Yûnus Emre'nin dünya ve ibadet düşüncesinde ki hareket noktalarının ne olduğu konusunda bize ipucu vermektedir. Yûnus Emre, sabah namazı üzerinde ısrarla durmakta ve iki şiirinde sabah namazını anlatmaktadır. Sabah namazı üzerinde neden bu kadar fazla durduğu hususunda bu konuda mevcut birçok ayet-i33 kerimenin bulunması ve Hz. Peygamberin bu namazın önemine dair hadislerinin olmasından kaynaklandığı ifade edilebilir.

Yûnus, insanın ölü olmadığı sürece sabah namazını kılması gerektiğini ve dinin temelinin yıkılmaması için sabah namazının kılınması gerektiğini belirtir. Çünkü kuşların uçmaya, ağaçların zikre başladığı bir vakitte insan boş durmamalı, sabah namazını kılmalıdır.

“Eğer değilsen ölü dur erte namazına” (315/1)

“Yıkma dinin bünyadın dur erte namazına” (315/2) “Ağar pervaze kuşlar tesbih okur ağaçlar

Himmet alan kardaşlar dur erte namazına” (315/3)

Yûnus, insanın imanlı bir şekilde ahirete göçebilmesi için imanla namaz kılmasını şüphe içerisinde yatmamasını, ölümünü düşünüp hayatına şükretmesini ve bol bol Allah'ı zikretmek suretiyle sabah namazını kılmasını öğütler.

“Namaz kıl zikr eyle elin götür şükr eyle Öleceğin fikreyle dur erte namazına” (315/4) “Namaz kıl iman ile Yatmagil güman ile Gidesin iman ile dur erte namazına” (315/5)

33 Kur’ân-ı Kerim’de, Namaz ve sabah namazının içinde yer aldığı ayetlerde

"Gündüzün iki tarafında (sabah ve akşam) ve geceye yakın saatlerde (yatsı namaz kıl) çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür" (Hûd, 11/114) ve "Akşamlarken ve sabahlarken, öğle ve ikindi vaktinde göklerde ve yerde hamd O'na mahsus olan Allah'ı tespih edin, namazı kılın" (Rûm, 30/ 17–18) buyrularak namaz kılınması emredilmektedir.

Bir şiirin sonunda ise kendisine seslenir ve bir gün ölümün kendisine de geleceğini, kendisinin de sabah namazını devamlı kılması gerektiğini vurgular.

“Çıka gide can dahi şöyle kala ten dahi

Derviş Yûnus sen dahi dur erte namazına” (315/6)

Yûnus, sabah namazıyla ilgili olarak diğer şiirinde şunları dile getirir. İnsan gafil olmamalı ve Allah'ın emrini tutup beş vakit namazını kılmalıdır. Diğer bir beytinde ise insanın sabah öten horozun sesine kulak vermesini, günün tanla başladığını, inanan insanın camiye gidip sabah namazını kılmasından bahseder ve insanın ahirette terazisinin ağır gelmesi için sabah namazını kılıp Allah’a yalvarması gerektiğini ifade eder;

“İşit sözümi iy gâfil, Tanla seher vaktinde tur

Eyle buyurmış ol kâmil, Tanla seher vaktinde tur” (88/1)

“İşit ne dir horusunuz, Tanla virilür rûzunuz”

Dost dergâhına dutgıl yüz, Tanla seher vaktinde tur (88/2)

“İşit sözümi ya sağır, Tâ terezün gele agır”

“Yalvar Çalab'una çağır, Tanla seher vaktinde tur” (88/3)

Yûnus’a göre seher vakti Allah'ın rahmetinden nasip almak için yatmamak, sabah namazını kılmak gerekir. Bir sonraki beyitte ise namazın imam ile yani cemaatle kılınmasını ve günahlardan af dilemek için sabah namazının kılınması gerektiğini dile getirir.

“Seher eser rahmet yeli tanla seher vaktinde dur” (88/4)

“Kuşlar ile durgıl bile kıl namazı imam ile

Yalvar günahın gel dile tanla seher vaktinde dur” (88/5)

Yûnus’un, namazı cemaatle kılmayı önermesinin nedeni Hz. Peygamber’in bir hadislerinde cemaatle birlikte kılınan namazın, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece üstün olduğunu belirtmesinden (Müslim, Mesâcid, 249; Buhârî, Ezân, 30)kaynaklandığı ifade edilebilir.

Mü'minin okunan Kur’an-ı dinlemesi gerekir, zira Kur'an-ı Kerim'de “Kuran okunduğu zaman susun ve onu dinleyin” (A’râf, 7/204) emri bulunmaktadır.

Bu nedenle Yûnus;

“Okuna Kur'an u Yasin kulak verip dinleyesin

Dağca günahın yuyasın tanla seher vaktinde dur” (88/6)

diyerek bu konuya dikkat çekmiş; ayrıca sabah namazının dağca (bir çok) günahı erittiğini belirtmiştir. Ona göre âşıkların, âşık olduğunun kanıtla-rından biri de sabah namazlarını devamlı kılmalarıdır. Namazla ilgili şiirin sonunda ise Yûnus, sabah namazını kılanın cennetle ödüllendirileceğini34, hurilerle olacağını ve kevser şarabından içeceğini müjdeler.

“Âşık ısan belli bilem tanla seher vaktinde dur” (88/7) “Helal sana uçmak uçmak da huriler kuçmak

Kevser şarabını içmek tanla seher vaktinde dur” (88/8)

Yûnus, sabah namazının dışındaki namazlar için şunları söyler; Öğle namazı bütün dileklerin kabul olunduğu ve cehennemden kurtuluşu35 müjdeleyen namazdır. İkindi namazını kılanlar temiz hayatı bulanlardır, Allah'a erişenlerdir.

“Öğle namazın kılasın her ne dilersen bulasın

Tamudan azad olasın kullar azad olsa gerek” (136/4)

“Ol ikindiyi kılanlar arı dirlik dirilenler

Olardur Hakk'a irenler her dem anlar irse gerek” (136/5)

Bu konuyla ilgili olarak Peygamber Efendimiz “İkindi namazından evvel dört rekât namaz kılan kimseye Allah rahmet etsin” (Ebû Dâvûd, Tatavvu 8;

Tirmizî, Salât, 201) buyurmuştur. Bu yüzden Yûnus ikindiyi kılanların Allah'ın rahmetine erişen kimseler olacağını ifade etmiştir. Akşam namazı ise büyük günahları arıtan, mezarda iyi amelleri parlatan yani mü’minin mezarına ışık tutan namazdır. Yatsı namazı, iman eksiğinin tamamlandığı, Allah sevgisinin kazanıldığı namazdır. Şöyle ifade eder Yûnus;

“Ahşam durur üç farîza tagca günâhun arıda

Eyü ‘amellerün sinde şem ü çerâg olsa gerek” (136/6)

“Yatsu namâzına ol hâzır hâzırları sever Kâdir

34 Hz. Muhammed (s.a.v.) “Namaz cennetin anahtarıdır” (Tirmizi, Taharet, 1) buyurarak bu konuya işaret etmiş ve namazın önemini belirtmiştir.

35 Hz. Peygamber öğle namazı ile ilgili olarak “Bir kimse öğle namazından evvel dört ve sonrada dört rekât namaz kılmaya devam ederse Allah o kimseyi cehenneme haram kılar” (Ebû Dâvûd, Tatavvu: 7) buyurarak bu konuya değinmişlerdir

.

Îmânun eksügin bitür îmân pîş-rev olsa gerek” (136/7)

Yûnus, bu şiirinin sonunda sözünü dinlemeyip beş vakit namazı kılmayanın Müslüman olmadığını ve cehenneme gideceğini söyler.

“Her kim bu sözden almadı biş vakt namâzı kılmadı Bilün müsülmân olmadı ol Tamu'ya girse gerek” (136/8)

Çünkü bu konuyla ilgili olarak Yüce Allah Kur’an’da “Muhakkak surette

Çünkü bu konuyla ilgili olarak Yüce Allah Kur’an’da “Muhakkak surette