• Sonuç bulunamadı

1.4. SOĞUK SAVAŞ’IN SONA ERMESİ VE YENİ DÜNYA DÜZENİ: DEĞİŞEN

1.4.6. Mektubun İçeriği ve İlişkilere Etkisi

Devletler güçlü ve etkin bir dış politika için diplomatik yollara başvurmalıdır. Diplomasi, her devletin ustalıkla uyguladığı bir kavram olmasa da dış politikada ve uluslararası ilişkilerde stratejik düşünebilenlerin işini oldukça kolaylaştıran bir yönü mevcuttur. Bu düşünceden yola çıkılarak diplomasinin çaba ve maharet gerektirdiği söylenebilir.

1.4.6.Mektubun İçeriği ve İlişkilere Etkisi

Cümleler doğrudur sen doğru isen, doğruluk bulunmaz sen eğri isen…

(Yunus Emre)

Johnson Mektubu, Türk-Amerikan ilişkilerinin seyrini değiştiren belli başlı krizlerdendir. ABD Başkanı Lyndon B. Johnson, 1964 yılında Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’ye Kıbrıs konusuyla ilgili bu mektubu, oldukça sert ve nezaketten yoksun bir üslupla kaleme almıştır. Mektubun içeriğinde, Türkiye’nin Kıbrıs meselesinde ‘başına buyruk’ hareket etmesi halinde,

ABD’nin desteğini hiçbir şekilde alamayacağı sert bir şekilde34

ifade edilmiştir. Diplomatik lisandan oldukça uzak bir şekilde kaleme alınmış mektup, ABD’nin ‘müttefik’ sıfatını vermek için mücadeleye girdiği Türkiye’yi menfaatleri söz konusu olmadığında nasıl görmezden gelebildiğini göstermiştir;35

“Johnson mektubunda yer alan en önemli paragraf şöyle diyordu: ‘NATO’ müttefiklerimizin, tam rıza ve muvafakatları olmadan Türkiye’nin girişeceği bir harekât neticesinde ortaya çıkacak Sovyet müdahalesine karşı Türkiye’yi savunma yükümlülükleri olup olmadığını müzakere etmek fırsatı bulamamış olduklarını takdir buyuracağınız kanaatindeyim.”

ABD’yi Soğuk Savaş’ta olduğu gibi Kıbrıs konusunda da korkutan Sovyetler, üslubu konusunda uyarılmasına rağmen Johnson’u böyle bir mektubu yazdırmaya itmiştir. ABD’nin söz konusu müdahale gerçekleşirse NATO’nun Türkiye’ye herhangi bir destek ve silahlı yardımda bulunmayacağı, Türkiye’nin ‘başının çaresine bakmak zorunda kalacağını’ ima ettiği görülmektedir. NATO sözleşmesinin 6.maddesi kapsadığı hususlar bakımından Johnson mektuplarının özüyle bağdaşmıyordu. Sözleşmeye göre; bir devlet saldırıya uğradığında NATO üzerinden kurulmuş olan ittifak gereğince, diğer NATO üyesi devletlerin de savunmaya ortak olarak mücadele veren devlete destek olması bekleniyordu;36

“Madde 6: Madde 5 açısından, taraflardan bir ya da daha çoğuna karşı silahlı saldırı, aşağıdakileri de kapsar: — Tarafların Avrupa ya da Kuzey Amerika'daki topraklarına Fransa'nın Cezayir Bölgesine Türkiye topraklarına veya taraflardan herhangi birinin egemenliği altında olan ve Yengeç Dönencesi'nin kuzeyinde yer alan adalara yapılan silahlı saldırı; — Bu topraklarda ya da bu toprakların üzerindeki hava sahasında bulunan ya da Antlaşma'nın yürürlüğe girdiği tarihte taraflardan herhangi birinin işgal kuvvetlerinin üstlenmiş bulunduğu herhangi bir Avrupa toprağında veya Akdeniz'de, ya da Yengeç Dönencesi'nin

34 Ayrıntılı bilgi edinmek için lütfen bakınız: Dünden Yarına Kıbrıs Vakası–2, http://politikaakademisi.org/?p=1155, Erişim Tarihi: 28 Eylül 2012.

35 Abramowitz, Morton, a. g. e., s.183 (Johnson Mektubu’nun tam metni için bkz. Middle East

Journal (Summer 1996): 386-93.

36 Kuzey Atlantik Antlaşması, http://www.belgenet.com/arsiv/sozlesme/nato.html, Erişim tarihi: 01.10.2012. İlgili maddede birtakım gramer hataları tespit edilmiş, hatalar metnin orijinali bozulmadan düzeltilmiştir.

kuzeyindeki Kuzey Atlantik bölgesinde bulunan tarafların herhangi birine ait kuvvetlere, gemilere, ya da uçaklara yapılan silahlı saldırı.”

ABD’nin ittifak ve müttefiklik anlayışının inişli çıkışlı yapısını bir kez daha gösteren bu mektup, devletlerarası ve diplomatik perspektifle bakıldığında egemen gücün ‘son kozlarını oynadığını’ gösteriyordu. Kıbrıs’ta yaşanan gerilimin ve artan katliamların neticesinde olaya müdahale ederek akan kanı durdurmak isteyen Türkiye, diplomatik olmayan bir ihtarla karşı karşıya kalmıştı;37

“İlk kez Türkiye-ABD ilişkileri sorgulanır olmuş ve 1970’li yıllara damgasını vuracak Amerikan karşıtlığının ilk adımları Türkiye’de bu şekilde filizlenmiştir. İsmet İnönü böyle bir cevap bekliyor olsa da, ilerleyen yıllarda gazeteci-yazar Metin Toker’in nakledeceği üzere üsluptan yana büyük hayal kırıklığı yaşamıştır. Lozan görüşmelerinden büyük bir diplomatik tecrübe edinen İnönü, Johnson Mektubu’ndaki ifadeleri ‘çiğ’ olarak nitelendirmiştir.”

Johnson Mektubu’nun Türkiye’ye verdiği gözdağıyla ABD, Kıbrıs müdahalesine izin vermemiştir ve yükselen Amerikan karşıtlığı bu olayın en büyük sonuçları arasında gösterilmiştir;38

“Bu ‘ihanete uğramış olma’ duygusunun, 1960’lı yılların ortalarından itibaren yoğunlaşan solcu radikalizmin en çarpıcı göstergelerinden olan Altıncı Filo’nun Türkiye limanlarını ziyaret etmesine karşı düzenlenen muazzam öğrenci gösterilerinde ifade edilen şiddetli Amerikan karşıtı duyarlılığın öncesinde oluştuğunu belirtmek önemlidir.”

Türkiye-ABD ilişkilerini donduran Johnson Mektubu’na cevap, güçlü bir devlet adamı ve stratejiysen olan İsmet İnönü’den gelmiştir;39

“…Başbakan İnönü bu konuda şu unutulmaz açıklamayı yaptı: ‘Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye orada yerini alır.’ Bu söz, soğuk savaşın en şiddetli olduğu bir dönemde, Türkiye’nin bağlantısızlar hareketine doğru meyledebileceğini ima etmesi nedeniyle ABD’ye karşı yapılan bir şantaj niteliğindeydi…”

37 Dünden Yarına Kıbrıs Vakası–2, http://politikaakademisi.org/?p=1155, Erişim Tarihi: 01.10.2012.

38

Abramowitz, Morton, a. g. e., s.183.

39

Türkiye dış politikada kendisini yalnız bırakan ABD’nin gözünü taraf değiştirebilme ihtimalini ortaya atarak korkutmuştu. Stratejik gelecek planları çerçevesinde yükselen ve gittikçe önemli bir konuma gelerek kilit ülke görevi görecek olan Türkiye’nin ABD’ye politik açıdan destek vermemesi yeni dünya düzenince istenmeyen bir durum olurdu.

1.4.7.1970’ler: Anti-Amerikancı Dış Politika

1960’lardan itibaren ABD ile ilişkileri şekillendiren Kıbrıs Sorunu, 1970’li yıllara ve politikanın gidişatına damgasını vurmuştur. Kıbrıs’la ilgili ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı ambargo dönemin en önemli uluslararası meselesidir;40

“Bu dönemde Türkiye’nin Amerika’nın baskısıyla 1971’de yasakladığı afyon ekimini 1974’te tekrar serbest bırakması ile ilişkilerde yeni sorunlar baş göstermiş; 1974 Kıbrıs müdahalesi ve 1975–1978 arasında Türkiye’ye uygulanan silah ambargosu ile ilişkilerde belirgin gerilimler yaşanmıştır.”

Türkiye’nin 80’lere kadar sürdürdüğü Anti-Amerikancı politika, ilişkileri farklı bir yörüngede değerlendirme fırsatını yaratmıştır. Bu dönemde Türkiye, Avrupa temaslarının hız kazanmasına öncelik vermiştir;41

“ Kıbrıs krizi ve Türkiye’yi daha da doğrudan ilgilendiren Amerikan silah ambargosu çerçevesinde Amerika ile ilişkilerde yaşanan sorunlara paralel biçimde, 1970’lerde Avrupa ile ilişkilerin geliştirilmesine çaba gösterilmiştir.”

Vietnam’da uğradığı hezimet ABD’nin ambargo kararı almasında etkin rol oynamıştır. Harekâttan sonra Türkiye’ye uygulanan ambargo, dışa bağımlılığın negatif sonuçlarını belgeliyordu. ABD tarafından el konulan teçhizat ve mühimmatlar Türkiye’yi savunma açısından zor duruma soktuğu gibi, ekonomik açıdan da darboğaza sürüklemişti. Buna karşın Türk ordusu

40 Beriş, Yakup; Gürkan, Aslı, a. g. m., s.6

bir dizi önlem alarak, ABD’nin Türkiye üzerinde kullandığı üsleri kendi gözetimi ve idaresi altına almıştır. Ambargo 1978’de kaldırılmıştır42

.

Ambargonun kaldırılması Türkiye’ye rahat bir nefes aldırmış, Türkiye-ABD ilişkileri 1960’lar ve 70’ler döneminde tanımlandığından çok daha ılımlı sıfatlarla nitelendirilmeye başlamıştı;43

“Ambargodan birkaç yıl sonra –hiç değilse 1980’lerin ortasına kadar- Türk hükümeti müttefik kelimesini kullandı, ama ABD’yi kamu diplomasisinde tanımlamak için dost kelimesini neredeyse hiç kullanmadı. Aynı zamanda Türk basını da Washington’un Türkiye’ye ve bölgeye yönelik politikaları konusunda şüphecilikten ve hoşnutsuzluktan uzak bir yaklaşımı çok ender olarak gösterdi…”