• Sonuç bulunamadı

1.4. SOĞUK SAVAŞ’IN SONA ERMESİ VE YENİ DÜNYA DÜZENİ: DEĞİŞEN

1.4.8. Haşhaş (Afyon) Krizi

Ambargonun kaldırılması Türkiye’ye rahat bir nefes aldırmış, Türkiye-ABD ilişkileri 1960’lar ve 70’ler döneminde tanımlandığından çok daha ılımlı sıfatlarla nitelendirilmeye başlamıştı;43

“Ambargodan birkaç yıl sonra –hiç değilse 1980’lerin ortasına kadar- Türk hükümeti müttefik kelimesini kullandı, ama ABD’yi kamu diplomasisinde tanımlamak için dost kelimesini neredeyse hiç kullanmadı. Aynı zamanda Türk basını da Washington’un Türkiye’ye ve bölgeye yönelik politikaları konusunda şüphecilikten ve hoşnutsuzluktan uzak bir yaklaşımı çok ender olarak gösterdi…”

1.4.8.Haşhaş (Afyon) Krizi

ABD’de yaygınlaşan uyuşturucu problemi, Türkiye-ABD arasındaki ilişkilerde haşhaş sorunu yaşanmasına neden olmuştur. ABD hükümetine göre haşhaş eken ülkeleri durdurmak problemin bir nebze de olsa önüne geçecekti. ABD, keyif verici özelliği nedeniyle haşhaşın ekimini Türkiye’den durdurmasını istemiştir fakat Türkiye isteği geri çevirmiştir;44

“ Amerika Birleşik Devletleri’nin, ülkesinde ciddi sorun haline gelen uyuşturucu kullanımını önlemek veya azaltmak için mücadelesinin önemli parçalarından biri olarak gördüğü ürünü kaynağında yok etme yolunu gerçekleştirmek üzere haşhaş ekiminin yasaklanmasını Türkiye’den istemesi ve zamanın başbakanı Demirel tarafından reddedilmesi ile başlayan sürece ve olaya Türk-ABD ilişkileri çerçevesinde ‘Haşhaş Krizi’ denmiştir.

Haşhaş (afyon) krizi, Türkiye-ABD arasında ambargoya varabilecek kadar ciddi bir sorunu teşkil ediyordu. ABD, yaptırım uyarılarını kabul etmeyen Türkiye’yi bir şekilde ikna etme düşüncesindeydi. İlişkileri 1960’lardan itibaren gergin bir biçimde seyreden Türkiye ile ABD, bu sorun sebebiyle bir kez daha karşı karşıya gelmiştir;45

42 Beriş, Yakup; Gürkan, Aslı, a. g. m., s.7

43

Abramowitz, Morton, a. g. e. , s. 324.

44 Çakmak, Haydar, Türk Dış Politikasında 41 Kriz/ 1924- 2012, Kripto Yay- Ankara, Birinci Baskı- Ocak 2012, s. 135.

“… ABD’de muhalefetin ülkedeki uyuşturucu sorununu gündemden düşürmeyerek başkana ve ilgili kurumlara sorunun kaynaklarından olan Türkiye’ye karşı ne gibi tedbir alındığını sorması üzerine Adalet Bakanı John Mitchelle Türkiye’ye ekonomik ambargo uygulamasından hatta ticaretin tamamen askıya alınmasından yana olduğunu belirtmiştir. Bu cevap ve Türkiye aleyhindeki diğer davranış ve tutumlar üzerine Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Orhan Eralp Temmuz 1970’te Ankara’daki ABD Büyükelçiliği Maslahatgüzarı David Cuthell’i bakanlığa çağırarak bu tutumun hayret ve üzüntüyle karşılandığını, en kısa sürede açıklama beklediklerini bildirmiştir. Türkiye’deki muhalefet de konunun üzerine giderek ABD’nin mesnetsiz Türkiye karşıtlığını ve hükümetin tutumunu sert bir şekilde kınamıştır…”

Türkiye’nin adının uyuşturucu yapımıyla anıldığı haksız ve uç noktadaki propagandalar ülkeyi huzursuz etmiştir. Demirel hükümetinin 1969

yılında bazı bölgelerde haşhaş ekimini yasaklaması üzerine Çorum’da devrimci gençlerin desteğiyle bir protesto mitingi düzenlenmiştir.46 Bu sebeple Türkiye’de Amerika karşıtı sesler daha da yükselmiştir. Aynı yıllarda Kıbrıs’ın akıbeti dolayısıyla Türkiye’nin gündemi tamamıyla meşguldü. İki ülke arasındaki bu sürtüşme ilişkileri ciddi manada geriye götürerek arada güvensizlik oluşturmuştur ABD tarafından Türkiye’ye yapılmakta olan yardımların arkasının kesilmesi, ülkeyi küstürmemek adına sürdürülmemiştir. ABD’nin olumsuz karar almamasında dönemin ve stratejik menfaatlerinin etkisi büyüktü. Bu menfaatler ABD’nin statüsü için hayatidir;47

“ 1- Türkiye’nin yeteri kadar hırpalanması daha fazla sıkıştırılarak Soğuk Savaş öneminin önemli ülkesini kaybetme riskinin göze alınamaması,

2- Haşhaşın ekimi, satın alınması ve depolanmasının sıkı kontrol altında olması,

3-Rum ve Ermeni lobilerinin konuyla eskisi kadar ilgilenmemesi, 4- Türkiye’den ABD’ye gelen uyuşturucunun önemli bir miktar olmadığının görülmesi..”

46 Kaya, Muzaffer, “Türkiye’de Anti Emperyalist Mücadele (1965–1971)”, Journal of Historical Studies, 4 (2006), ss. 1-12

Haşhaş olayının etkileri kamuoyunda ve siyasi çevrelerde devam etmekteyken, ABD’nin yardımlarıyla (Marshall Planı) dışa bağımlı bir hale gelen Türkiye’nin yeri, son yaşanan olaylarla birlikle siyasilerce ve kamuoyunda daha çok sorgulanır olmuş ve Türkiye’nin dış politikadaki konumu tartışılmaya açık hale gelmiştir. Türkiye-ABD ilişkileri 60’lara kadar müttefiklik duygusuyla devam ederken, 60’lardan sonra Anti-Amerikancı bir seyirde 80’lere kadar devam etmiştir.

1.4.9.1980’lerden 2000’lere: ABD İle Yeniden Sıcak Temaslar

ABD için Türkiye’nin önemi 1980’lerden itibaren oldukça artmıştır. 1960’lı ve 1970’li yıllarda yaşanan Johnson Mektubu, 6.Filo Olayları, Kıbrıs açmazı ve silah ambargosu gibi anlaşmazlıkların etkileri, yaklaşık 20 sene sonra yumuşamaya başlamış ve bu yumuşama Türk dış politikasında ABD’yle olan ilişkilerin çizgisini değiştirmiştir. İki ülkenin menfi açıdan birbirine duyduğu ihtiyaç aradaki çekişmeleri ve politik uyuşmazlığı bir anda kaldırmıştır;48

“1980’lerde Turgut Özal’ın Türkiye’de karar verme mekanizmasının başında bulunması, Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcının habercisi olmuştu. Bu dönemin en önemli iki olgusu, iki ülkenin Körfez Savaşı’nda yakın bir işbirliği içinde bulunması ve Türkiye’nin ABD’ye bakış açısının değişmesiydi. Değişim, soğuk savaş dönemi uluslararası yapısının çöküşü ve teknolojik gelişmelerin öncülüğünde gerçekleşen globalleşme eğilimi ile aynı zamana rastlamıştı.”

1980’lerden itibaren Türkiye-Yunanistan arasında daha da yoğunlaşmaya başlayan anlaşmazlık, ABD’nin müdahaleleriyle geçici olarak çözümlenmiştir. Türk tarafının aksini iddia etmesine rağmen Türk gemileri

tarafından Semadirek olarak bilinen Samotaki adasına ateş açıldığını iddia eden Yunanistan, ABD’den beklediği desteği alamadığı için büyükelçilerini Ankara’dan çekmiştir49.

48

Abramowitz, Morton, a. g. e. , s. 170.

Türkiye’nin 1. Körfez Savaşı’nda ABD’nin yanında yer alarak Irak’a yapılacak müdahalelerde İncirlik Üssü üzerinden açık üs statüsünde kullanılmayı kabul etmişti. Böylelikle ABD, Irak’a saldırma fırsatını yakalamıştı. Buna rağmen gerek kamuoyu gerekse diğer siyasi çevreler, Türkiye’nin herhangi bir tarafta bulunmasına ve işgale olan hoşgörüsüne karşıydı;50

“…1992’nin başlarında birçok Türk, ABD’yi seçkin bir müttefik ve silah tedariki için bir kaynak olarak görmesine rağmen, şaşırtıcı biçimde çok azı Washington’u bir dost olarak görüyordu. Bu kuşkuculuğun nedenleri büyük ölçüde tarihseldi; Türkiye’nin Kıbrıs’a saldırması durumunda NATO’nun Türkiye’yi terk edebileceği uyarısında bulunan 1964’teki ‘Johnson Mektubu’ ve Türkiye’nin 1974’te bu ada ulusuna silahlı mücadelesine bir cevap olarak 1975–1978 döneminde Kongre tarafından konulan silah ambargosunun doğurduğu gücenikliğin kalıntısı söz konusuydu…”

Türkiye’nin ortaklığından vazgeçemeyen ABD ve ilişkileri iyileştirme yönündeki adımları olumlu yanıtlayan bir Türkiye tablosu bu dönemde çizilmiştir. Turgut Özal, ABD ile yakın ilişkiler kurma isteğindeydi. Bu sebeple iki ülke arasındaki pürüz ve engellerin yok edilmesi gerekiyordu. Türkiye-ABD ilişkilerinde gelişmelerin gözlemlendiği 1980’lerde, Brzezinski (Brzezinsky) Doktrini dikkat çeken unsurlardan olmuştur;51

“…Bu koşullarda Brzezinski, ‘Türkiye’den Pakistan’a uzanan bunalım kuşağında SSCB’nin artan etkinliği karşısında’, yeni bir strateji yaratılması gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu strateji, ABD’nin Sovyet nüfuzunun artmasından çekindiği petrol bölgesindeki kontrolünü pekiştirmeye yöneliktir. Bu düşünce uyarınca Çevik Kuvvet, Basra Körfezi başta olmak üzere bir Doğu-Batı çatışması olasılığında Orta Doğu’yu korumak gerekçesi ile oluşturulmuştur.”

12 Eylül 1980 Darbesi’ni içine alan dönem, Türkiye-ABD ilişkilerinin en güçlü dönemidir. ABD’nin ekonomide neo-liberalizmi yayma düşüncesi mevcuttu. Para akışı için bu düşünceyi geliştirecek baskı ortamını yaratan Türkiye, ABD’ye arzuladığı ortamı sunmuştur. 80 Darbesi ile ordu yönetimi resmen idaresi altına almıştır. Darbenin ardındaki neden yalnızca siyaset

50

Abramowitz, Morton, a. g. e. , s. 324.

olarak düşünülse de olayın derinlerine inildiğinde asıl etmenin ekonomi olduğu açıkça görülür;52

“…Bu çerçevede 12 Eylül askeri müdahalesi sonrasında Türkiye’ye yardım muslukları kısa sürede açılmıştır. İslam kuşağı doktrinine (Wohlstetter doktrini) paralel biçimde askeri müdahale sonrası Devlet Başkanı Kenan Evren, gezilerin önemli bir bölümünü Suudi Arabistan, Körfez devletleri, Mısır, Tunus ve Pakistan gibi ülkelere gerçekleştirmiştir. ABD de bu açılımı teşvik etmiştir. Böylece Türkiye-ABD ilişkileri en sıcak dönemine girmiştir.”

Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle alarm veren BM (Birleşmiş Milletler), bu meseleyi aktif savaşla değil uyarı yoluyla gerçekleştirdi. Bunun sonucunda, Türkiye’de Irak’ın ekonomik akıbetini etkileyecek bir karar aldı ve Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı’nı geçici süreliğine kullanıma kapadı;53

“Körfez Krizi sırasında Birleşmiş Milletler (BM)’in Irak'a uyguladığı ambargo nedeniyle Ağustos 1990'da işletmeye kapatılan Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Hattı, BM'nin 14 Nisan 1995 tarih ve 986 sayılı kararına istinaden, 16 Aralık 1996 tarihinde, sınırlı petrol sevkiyatı için tekrar işletmeye alınmış olup, altışar aylık dönemler itibariyle petrol sevkiyatına devam edilmektedir.”

Dönemde terör olaylarının tırmanması, Türkiye’nin terörizm konusuna eğilmesine ve PKK terör örgütüyle mücadele etmesine neden olmuştur.

52 Beriş, Yakup; Gürkan, Aslı, a. g. m., s. 8.

53 Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Hattı, http://www.botas.gov.tr/, Erişim Tarihi: 02.10.2012. Mevcut olduğu gözlemlenen yazım ve imla hataları düzenlenmiştir.

İKİNCİ BÖLÜM

GÜNÜMÜZDEKİ İLİŞKİLER

Türkiye-ABD ilişkilerinin anlamlandırılması, küreselleşmeyi doğru anlamaktan geçer. Küresel devinimden sonra ilişkilerin seyri değişmeye, var olan politikalar güçlendirilerek müttefik ilişkileri sıklaştırılmaya başlamıştır. İlişkilere yeni bir boyut kazandıran 11 Eylül 2001 saldırılarının baş aktörü yine küreselleşme olacaktır.