• Sonuç bulunamadı

3.1. Savaş Olgusu

3.2.7. Çekiç Güç

Birinci Körfez Savaşı’nda müdahaleci dış politika savunucusu olan Turgut Özal, orduyla çatışma içerisine girmiştir. Özal, Türkiye’nin uluslararası arenada söz sahibi olabilmesi için çekimser olarak nitelendirdiği dış politikasında değişim yoluna gidilmesi gerektiğini belirtmiştir;275

“…Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay’ın Özal’a kızarak istifa etmesi Özalcı yaklaşım ile klasik dış politika anlayışı arasındaki çekişmeyi açıkça ortaya koymuştur. Bu kez geri çekilen sivil kanat

272 Ayrıntılı bilgi için bkz. Keegan, John, a. g. e., s.93.

273

Keegan, John, a. g. e., s. 94-95.

274 Çakmak, Haydar, a. g. e., s.189-190 (Paragraftaki italik kısımlar alıntıdır).

275

http://tr.caspianweekly.org/ana-kategoriler/orta-dou/959-ikoerfez-sava-sunumu.html, Erişim Tarihi: 28 Ekim 2012.

değil, askeri kanat olmuştur. Menderes ve Demirel’in ordudan gelen herhangi bir muhalefet karşısında nasıl çekingen davrandığı ve geri adım attığı hatırlanacak olursa Özal’ın tüm aktörler ve kurumlar karşısında göstermiş olduğu özgüven şaşırtıcıdır.”

Birinci Körfez Savaşı Çekiç Güç’ün doğmasına ve PKK’nın ilerleyerek Türkiye içerisinde daha rahat hareket etmesine yol açmıştır;276

“…Bu nedenle 1.Körfez Savaşı’nda Irak’a karşı savaşan başta ABD’nin ve Batılı ülkelerin bölge politikalarının bir uzantısı olmuştu Türkiye. Çekiç Güç ve Kuzey Irak politikalarını söz konusu ülkelerle bağıntıları çerçevesinde belirlemek durumunda kalmıştır. Çekiç Güç’ü Türkiye’ye getiren politikaların mimarı ANAP, TBMM’deki tartışmalarda iktidar yıllarında savunduğu uygulamaları, muhalefet yıllarında eleştirmiş, DYP ve SHP de aynı şekilde değişen rolüne paralel olarak bakış açısını da değiştirmek durumunda kalmıştır. 1991’de Saddam Rejiminin, bağımsızlık arayışındaki Kürtlere saldırması, onların da Türkiye sınırına doğru kitlesel bir göç dalgasıyla canlarını kurtarmaya çalışmaları Çekiç Güç diye bilinen ‘Huzur Operasyonu–2’yi doğurmuştu…”

Çekiç Güç’ün varlığı, kemikleşmiş ve belirli düzene oturtulmuş Türk dış politikasını uygulayanlar tarafından çoğunlukla istenmiyordu. Çünkü Türk dış politikası yakın bir zamana kadar ülkelerin bağımsızlığını tehlikeye atmadan dünyada barış içerisinde yaşamayı öngörüyordu. Irak’a yapılacak müdahale hem Türkiye’nin bağımsız ve barışçıl rolüne gölge düşürerek Türkiye’ye emperyal bir sıfat kazandıracak, hem de Irak’ta karışıklıklara yol açacaktı. Tüm bunlara rağmen işin içinde ABD olunca olayların seyri değişmişti. Çünkü kabul edilmek istenmese de Türkiye-ABD arasında yürütülen ortaklıkta son sözü genellikle ABD söylüyordu;277

“TBMM’den asker göndermek ve yabancı güçleri davet etmek için geniş yetkiler alan hükümet, Çekiç Güç’ün Türkiye’de sonuçlanması konusunda da ABD ile antlaştı. Bu arada muhalefet partileri böyle bir gücün ulusal egemenliğimizi zedeleyeceğini, Irak’ın toprak bütünlüğüne zarar vereceği, bağımsız bir Kürt devletinin yolunu açacağını ve otorite boşluğunun PKK’yı güçlendireceğini dile getirip Çekiç Güç’e karşı çıktılar…”

276

http://tr.caspianweekly.org/ana-kategoriler/orta-dou/959-ikoerfez-sava-sunumu.html, Erişim Tarihi: 28 Ekim 2012.

277

http://tr.caspianweekly.org/ana-kategoriler/orta-dou/959-ikoerfez-sava-sunumu.html, Erişim Tarihi: 28 Ekim 2012.

Müdahaleci dış politika anlayışını benimseyerek ABD’ye her daim yakın duran Turgut Özal, Çekiç Güç’ü meydana getiren ve PKK’nın Türkiye’de zirve yapışını tetikleyen gelişmelere imza atmıştır;278

“Eğer Çekiç Güç olmasaydı Kuzey Irak’ta rahat hareket edemezdik, Kuzey Irak’a operasyon yapamazdık anlamında genel bir yanıldı mevcuttur. Bu görüşü savunanlar 1. Körfez Savaşı sonunda PKK’nın daha da güçlendiğini görmezden gelmektedirler. Bugün Kuzey Irak’ta kırmızı çizgilerimizin akıbeti belli değilse bunun temelinde Özal politikaları ve Çekiç Güç yatmaktadır.”

3.2.8.11 Eylül Sonrası Irak

ABD’nin Irak’la ilgili planları, terörü yok etme adı altında yeni işgallere hazırlık yaptığının göstergesiydi. Bush, 11 Eylül’den bir sene sonra yaptığı bir konuşmada, eski savunma yöntemlerinin yeni politikalarda kullanılmayacağını belirtmiştir. Bu konuşma, ortaya çıkacak olan tablonun kritikliği hakkında araştırmacılara rahatlıkla bilgi verecek düzeydedir;279

“… Orta Doğu politikasındaki bu değişim, George W. Bush’un 2002 yılında yaptığı ve ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi’ni anlattığı konuşmada rahatlıkla görülebilir. Bush, West Point Askeri Akademisi’ndeki diploma töreninde, ABD’nin caydırıcılık ve çevreleme gibi Soğuk Savaş dönemine özgü savunmaya dayalı yöntemlerinin küresel terörizm gibi yeni tehditlere karşı mücadele etmede yeterli olmayacağını ve ABD’nin güvenliğinin kitle imha silahlarına sahip diktatörlerin eline bırakmamak için önleyici stratejilere geçiş yapması gerektiğini söylüyordu.”

Orta Doğu, müdahalelerin de etkisiyle her geçen gün toplumsal karmaşalara sahne olmaktaydı. Bu karmaşaların ardında etnik ve mezhepsel grupların büyük oyuna dâhil olması yatıyordu ve Kürtler söz sahibi olmak için yarışıyordu;280

“… Bölgede ulus aşırı Kürt milliyetçiliğinin yükselişinin gözlemlenmesi, Şiiliğin yaşam alanının genişlemesi, İran rejiminin tehdit algısının hassaslaşması, Suriye’nin iç ve dış politikasında yaşadığı dalgalanmalar, Filistin sorununun getirdiği karamsar nokta ve

278

http://tr.caspianweekly.org/ana-kategoriler/orta-dou/959-ikoerfez-sava-sunumu.html, Erişim Tarihi: 28 Ekim 2012.

279 Özpek, B. Bilgehan, a. g. m. , ss.183-215.

anti-Amerikancı radikalizmin zemin kazanması, bahsi geçen siyasi tepkimelerin somut sonuçları olarak öne çıkmaktadır…”

Soğuk Savaş döneminde aktif bir sıcak çatışma yaşanmamasından dolayı askeri eylemler daha düşük yoğunlukluydu. Bush, yeni yüzyıl için yeni tekniklerin kullanılmasını önermişti. Bu öneri, müdahalelerin yıkıcılığı hakkında fikir vermekteydi. ABD’nin karşısında duran devlet hangisi olursa olsun saldırıya uğrayacaktı;281

“ Amerika artık hiçbir şekilde aşırılığı kabul etmiyordu. Sonuçta Bin Ladin de Amerikan karşıtıydı Saddam da… Saddam rejiminin devrilmesi kararı alındı…”

Saddam’ın Araplaştırma politikası ve ABD’nin 11 Eylül’ü müteakiben yörüngesini değiştirdiği Orta Doğu politikası dünya üzerinde mevcut dengeleri değiştirmişti. Kartlarını Kürtlerin üzerine oynayan Saddam, düşlediğinin aksine Araplaştırma düşüncesini istemeden baltalamıştır;282

“… Bu savaş sonucunda Arap Birliği fikri büyük bir darbe yedi. Ayrıca Irak’ın zayıflamasıyla beraber, İran’ın bölgedeki ağırlığı artmıştır.”