• Sonuç bulunamadı

MEDYA OKURYAZARLIĞINDA EĞİTİMCİ VE AİLENİN ROLÜ

Medya okuryazarlığı eğitimini planlamanın bir yüzünü, bir ders olarak kapsamını ve içeriklerini belirleme çabaları oluştururken, diğer yüzünü ise adeta bir ideoloji işlevi gören ‘çocuk temsilleri’ ve bununla ilişki içinde, öğretme yaklaşımları

88 oluşturmaktadır. Bunlar yoluyla, kendisini çocuk karşısında otorite olarak konumlayan kişinin çocukla ilişkisi ve iletişim süreci şekillenir (Paker, 2007: 137). Bu otoritelerin başında eğitim kurumlarının temsilcileri, eğitimciler ve ebeveynler yer almaktadır.

Okul ve aile güçlü bir hayal, kelime ve ses dünyası içerisinde uygun bir şekilde yaşamak için genç insanları hazırlama sorumluluğunu paylaşırlar. Çocuklar ve yetişkinler bu üç sembolik sistemin tamamına ihtiyaç duyarlar ve bu eğitimsel önceliklerde yeniden değerlendirmeyi gerektirecektir. Böyle bir değerlendirme dil ve iletişimin öğretilmesinde bütünleşmiş bir yaklaşım ile sonuçlanabilir (http://www.unesco.org/education/pdf/MEDIA_E.PDF ). Ertürk ve Gül (2006: 49), bu yönde bir bilincin ailede başlayıp, okulda geliştirilmesi gereken gelişimsel beceri olduğuna dikkat çekmektedir.

Öğrenciler, teknoloji sayesinde bilgiye ve eğlenceye hemen hemen her yerden ve her zaman erişebilmektedir. Çevre artık yeni teknolojiler tarafından yaratılmaktadır. Böyle bir ortamda aileler ve öğretmenlerin çocukların eğitiminde bu araçların rolünü yeniden düşünmeleri zorunlu hale gelmektedir (Andersen, 2002: 30). Ancak, medya okuryazarlığı konusunda çocuklara yardım edebilmek için öğretmen ve ailelerin bizzat kendilerinin medya okuryazarı olmaları zorunludur. Ancak bu sayede öğrencilere ve çocuklara rehber olup yol gösterici olabilirler (Bergsma 2002: 16).

Çocukların yeni teknolojileri kullanırken ailelerin ve öğretmenlerin öğrenmeyi maksimize etmek ve endişelerini de minimize etmek için yapmaları gerekenleri Andersen (2002: 34) şu şekilde sıralamıştır: “ Ön bilgi oluşturmak, yorumlamadan önce gözlemlemek: yargılamayı ertelemek, bilgi sürecini ve teknolojilerini aktif şekilde takip etmek, okul ve ev arasında öğrenmenin sürekliliğini oluşturmak, bir plan oluşturmada öğrencilere yardım etmek, yansıtıcı olanaklar oluşturmak hem yerel hem de küresel etkinlikleri düşünmek, okul deneyimlerinin ötesinde öğrenmeyi genişletmek.”

89 2.9.1. Eğitimcinin Rolü

Altun’a göre (2006:213) sorgulayıcı bir medya izler-kitlesi yaratmayı amaçlayan ve medya okuryazarlığını eğitim programları içine koymayı öneren bir projenin en önemli girdisini, eğitimciler oluşturur. Eğitimi veren öğretmenler üstelendikleri görevin bilincinde olup kendilerine, benimseyecekleri eğitim anlayışına yön verecek bazı sorular sormaları gerekmektedir. Ayrıca medya okuryazarlığı eğitiminin klasik eğitim anlayışına kaymasını önlemek adına, öğretmenlerin dersi ve kendilerini sürekli değerlendirmeye tabi tutmaları gerekmektedir ( Çetinkaya, 2008: 69). Şahin (2011:218) güçlü bir medya okuryazarı olmayı, güçlü bir eğitimci olmanın başlıca şartlarından biri olarak görür.

Medya incelemeleri ile eğitim alanları arasındaki olası bağlantıları keşfetmek gereklidir. Bu mücadele boyunca akademisyenlere, öğretmenlerle statü farkı gözetmeksizin kamu yararına yan yana çalışmak gibi önemli bir görev düşmektedir. Dersin başarısı için, çocuklarla kurulacak ilişkinin sahiciliğini garantileyen bir epistemolojiye ihtiyaç duyulmaktadır (Paker, 2007: 136).

Medyaya yönelik eleştirel bakış açısı kazandırılmaya çalışılırken öğretmen, belli eleştiri yöntemleri ya da neyin eleştirileceği konusunda didaktik bir tavır takınmamalıdır. Medya eleştirisi, öğretmenin görüşleriyle aynı görüşe ulaşmak için değil, öğrencilerin daha önce düşünülmemiş ya da dile getirilmemiş olanı bulup, keşfetmeleri yoluyla kendilerinde farkındalık yaratmalarını sağlamayı amaçlamalıdır (Çetinkaya, 2008: 65-66). Öğretmenler, ders esnasında kendi fikirlerini öğrencilerin sorgulamasına izin vermeden benimsetmek yerine, onların katılımını sağlayarak konu üzerinde yorum yapmalarına imkan vermeleri gerekmektedir. Hem böylelikle ezberci eğitimin önüne geçilmiş olur.

Hobbs’un da sözlerinden anlaşılacağı üzere; öğretmenler, mesajların analizine ve yaratılmasına dönük okullaşma işinde, cevap bulmaktan soru sorma sürecine doğru olan değişim aşamasında tam merkezde olmalıdır (2004:135). İngiltere, Avusturalya ve Kanada gibi medya okuryazarlığı konusunda ileri olan ülkelerde

90 öğretmenler tarafından yeni yöntemler uygulanmaktadır. Aşılama yöntemi olarak bilinen ve özellikle televizyonu kötülemeye yönelik olan yaklaşım çoktan terk edilmiştir. Öğretmenlerin “Metin-Görsel Dili Çözümleme”, Bağlamsal Çözümleme”, “Kavramsal Yaklaşım” ve Teknoloji Kullanımı”, gibi yeni yöntemlerle çocukları eğitmeleri amaca ulaşma açısından önem teşkil eder (Ertürk ve Gül, 2006: 194).

Eğitim kurumunun kendisi, kamu yararına bir tür bilgi inşa etme ve yayma aracıdır. Kurum tarafından medya okuryazarlığı dersinden beklenen yararı elde edebilmenin koşulları ve problem alanları gözden geçirilmektedir (Paker, 2007: 130). Böyle hassas bir değerlendirme sonucunda, kurumdan beklenen etkiler daha net anlaşılacaktır.

2.9.2. Ailenin Rolü

Aile ortamı çocuğun eğitiminin başladığı ilk ve en önemli yerdir. Aile içerisinde uygun bir biçimde yetişen çocuk, bunu hayatının ilerleyen aşamalarına da yansıtır ve sağlıklı birey olma şansı artar. Ailelerin kendilerine düşen görevlerin bilincinde olup çocuğu o doğrultuda etkilemeleri gerekmektedir. Örneğin; çocukların karşısında saatler geçirdikleri televizyon içerikleri aileler tarafından kontrol edilmelidir.

Aile kurumun sağladığı temel eğitim, medya okuryazarlığı adına dayanak niteliği taşır. Ebeveyn kontrolü sisteminde, ailelere bir takım sorumluluklar düşmektedir. Bu sorumlulukların başında ailelerin çocukların televizyon izleme alışkanlıklarını ve içeriği kontrol etmeleri gelmektedir. Aile çocuğa önemli konularda sorular sorarak, onları düşünmeye yönlendirip eleştirel bakış açısı kazandırma konusunda yardımcı olmalıdır (Gül, 2002: 64). Ebeveynlerin, çocuklar üzerinde etkileme gücü şüphe yok ki fazladır. Etkilenmeyi olumlu hale getirmek adına anne ve babanın bilinçli olması ve çocuğuna da bu bilinci aşılama konusunda istekli olması gerekir. Çocuklara medya mesajlarının nasıl analiz edilmesi konusunda yol gösterici olmaları gerekir.

91 Çocuk, medyayla ilgili ilk bilgilerini ev ortamında ailesinden edinir. Örneğin; hangi programı, nasıl ve ne kadar süre izlemesi gerektiğini, çizgi filmde gördükleri kahramanların hayali olduğunu ve gerçek hayatta yaşamadıklarını ailesinin yol göstermesi sayesinde öğrenir ( Ertürk ve Gül, 2006: 47). Eğer aile yol gösterici olmazsa çocuk denetimsiz şekilde tercihlerini yanlış yapabilir.

Bilinçli aileler sayesinde çocukta farklı okuryazarlık davranışları gelişir. Aynı zamanda okuryazarlık davranış boyutu olduğu kadar düşünce boyutu da olan bir okuryazarlık olduğu unutulmamalıdır (Aşıcı, 2009: 20). Çok yönlü boyutu olduğu düşünülen bu özelliğin çocuklarda oluşturacağı etki aile ve okul desteğiyle daha da belirgin hale gelecektir.

Medya okuryazarlığı dersinin uygulama aşamasında eğitim paydaşı olan velilerin bilgilendirilmesi, desteklerinin sağlanması, uygulamanın işlerliğine ve etkililiğine hız ve yön katacaktır (Elma vd., 2009b: 94). Zamanlarının büyük bir bölümünde çalışmak zorunda olan ebeveynlerin ilgisizliği ve zamansızlığı çocukların televizyona eğilimini artırmaktadır. Çocukların uzun saatler televizyon karşısında kalmalarında çocuklara yönelik yayınların arttırılması ve etkinleştirilmesi de büyük önem taşımaktadır (Büyükbaykal, 2007: 35). Özellikle çocuklarda televizyonun fazla izlenmesi; odaklanma, dikkat eksikliği gibi problemlere neden olabilir. Bu nedenle çocukların televizyon karşısında geçirdiği süre, program içerikleri kadar önemlidir ve ebeveynlerin çocukları bu konuda bilgilendirmeleri, denetlemeleri ve önlem almaları gerekmektedir ( Kalan, 2010: 65).

Ertürk ve Gül (2006: 193), ebeveynlere yönelik bir takım önerilerde bulunmuştur. Önerilerden ilki; küçük yaşlardan itibaren çocuğun ev içinde televizyon izleme süreci ile ilgili kuralların belirlenmesi ve bunların çocuklara açıklanarak, alışkanlığa dönüştürülmesidir.

Bergsma (2002:16-17) gençlerdeki medya okuryazarlığı yeteneğini geliştirmek için bir takım önerilerde bulunmuştur: “Öncelikli olarak çocukları medya okuryazarı yapabilmek için medya okuryazarı olmalısınız. Gençlerin benimsediği medya ve

92 kültürüne kendinizi alıştırın, medya okuryazarlığının medya yasağı olmadığı unutulmamalıdır. Medya okuryazarı olmayı geciktirmeyin çocuğunuz televizyon izlemeye başlar başlamaz başlayın. Tüm disiplin alanlarına medya okuryazarlığını entegre edin. Medya üretim içerisine çocuklarınızı dahil edin ve son olarak da onları sağlıklı kararlar verebilecek konuma getirmeye çalışın.”

Aile ve eğitimcilere ek olarak medya okuryazarlığı, mevcut etik kodlar yanında aynı zamanda gazetecinin ‘süreklilik’ ve ‘zihinsel-bilişsel’ sürecini de dahil etmektedir. Bir kısım idealist mesleklerin uygulayıcılarından (doktor, hukukçu, eğitimci, gazeteci) beklentiler her ne kadar sonsuz olsa da, gazetecinin aynı zamanda medya okuryazarı olmasını beklemek genel anlamda, bu mesleğe yeni bir sorumluluk eklemek anlamına gelmemekte (Alayoğlu, 2006: 195) aksine onlardan beklenen temel görev olarak görülmektedir.

2.10. MEDYA OKURYAZARLIĞI DERSİNİN KAZANDIRDIĞI