• Sonuç bulunamadı

2. EHZADE TANIMI

2.1. Dünya Tarihinde ehzadelik Kurumu ve Veraset Sisteminin Tarihçesi

2.1.2. Do u Medeniyetleri

Do u medeniyetinin en önemlilerinden biri de Çin Hanedanları ve gelene idir. Ünlü bilgin Konfiçyus’a göre; “Çin hükümdarı bizzat Tanrı’nın o ludur ve Tanrı tarafından kendisine vazife verilmi bir ki idir” dü üncesidir. Gökyüzünün altındaki ülkeleri, gökyüzünün bir temsilcisi olarak idare eden hükümdara Çinliler “gökyüzünün o lu” anlamına gelen “Tien-tse” derlerdi. Çin devlet felsefesine göre, hiçbir ey yapmayan gökyüzünün o lu olan hükümdarında, hiçbir ey yapmaması gerekmekteydi sadece bir sembol olmalıydı. Tanrı tarafından tayin edilen hükümdarın o lunun ba a geçmesi diye bir kural yoktu. Tanrı, hâkimiyeti hükümdardan alır ve ba ka birisine vererek onu ba a geçirebilmekteydi9.

Tanrının bir o lu olarak görülen hükümdarın görevi, gök ile yere saygı göstermek ve Tanrı adına yeryüzünü idare etmekti. Hükümdar olacak olan veliahdın her eyden önce akıllı ve faziletli olması gerekmekteydi, e er bu ki i sözü do ru biri de il ise çok ya ayamayaca ına inanılırdı. Çin hükümdarlarının o ullarıyla ilgili çok fazla bir bilgi bulunmamakla beraber veliahtların vilayet yönetiminde bulundukları ve bu görevlerini hükümdarın adına yerine getirdikleri bilinmektedir10.

Kendisinden sonra tahta varis olarak mparator, ba kadının, yani kraliçenin, büyük o lunu gösterirdi. Varis olarak atadı ı veliahdın tahta oturması için üç büyük Duk’dan birini Büyük Potektör tayin eder ve ölümünden sonra bu ki i veliahdın tahta geçmesini sa lardı. Bu görevinin kar ılı ında ise vezirlik makamına geçerdi. Bu sayede, imparatorun ölümünden sonra çıkabilecek herhangi bir karı ıklık önlenmi olunurdu. Çin veliahtların e itimlerine çok önem verildi i bilinmektedir. VII. yüzyılda (624) imparatorların çocuklarının e itimleri ile ilgili ayrı bir idari kurum kurulmu tur. Çinli veliahtların kendilerine ait sarayları bulunmaktaydı. Veliaht ise büyüyünce babasının sarayından çıkar ve ark Sarayı’na gönderilirlerdi. Ayrıca bu dönemde veliaht sarayları için ayrı bir bakanlık kurulmu tu11.

Türk devlet anlayı ını incelerken göz ardı edilmemesi gereken di er bir önemli medeniyet de ran devletleridir. Eski ran devlet anlayı ına göre ba ta

9 KAFESO LU brahim, Türk Milli Kültürü, Bo aziçi Yayınevi, stanbul-1993, s. 258

10 ÖGEL Bahaaddin, Türk Kültürünün Geli me Ça ları, Milli E itim Bakanlı ı Yayınevi, stanbul-1971, s. 55-67

12

bulunan hükümdar “büyük kral”, “kralların kralı” unvanı ile tek hâkim olarak gösterilirdi. Hükümdar mutlak bir hâkimiyete sahip olmakla birlikte kendi halkı tarafında bir tanrı gibi kabul edilirdi. Bu yüzden kendi idaresi altındaki bütün kavimlerin her türlü karar ve imtiyaz hakkı yine hükümdarın emri altındaydı, devlet yönetiminde hâkim olan hukuk ve kurallar de il, hükümdarın emir ve fermanları geçerliydi. Eski ran’ın bir sonraki döneminde hüküm süren Partlar devrinde (M.Ö 250- M.S 226) ise durum biraz daha de i ik anlatılmaktadır. Artık ülke bir derebeylik sistem ile yönetilmekte ve hükümdar da bu derebeyliklerin üstünde, yani bir Boy Reisi gibi hükmetmekteydi. Her evin, köyün ve kabilenin ayrı senyörleri vardı ve bu dönemde hükümdarlık babadan o la geçme yöntemi ile de il, senyörlerin verece i karara ba lıydı. Hatta aralarında bu konuda anla mazlık çıkması durumunda sava çıkması kaçınılmazdı. Eski ran dönemlerinden birisi de Sasaniler mparatorlu udur, bu dönemde de Akamenidler zamanında oldu u gibi mutlak bir hâkimiyet anlayı ı kabul görmekteydi. Hükümdarın kararı kanun görevi görürdü ve yaptıklarından sorumlu tutulamazdı. Böylece kendisine ba lı olan kabilelerin krallarını yine hükümdar seçmekte ve kendisi “kralların kralı” unvanını ta ımaktaydı. ran’ın slami döneminde ise halife, kanunlar yapmakta hür ve serbest bırakılırlardı. Ancak dinin asıl kaide ve kurallarını de i tiremezdi, bunun dı ındaki konularda (mülki ve askeri) kendi takdir hakkını kullanarak kanunlar yapabilirdi12.

Türk Devlet anlayı ını etkileyen en önemli ilkelerden birisi de slami Devlet gelene idir. Hz. Muhammed’in slam peygamberi olu uyla birlikte slam devletinin yönetimi de ekillenmeye ba lamı tır. Hz. Muhammed sonrasında bir nevi padi ahlık olan Halifelik makamı yönetimin ba ı durumuna gelmi tir. slam halifesi di er devletlerin hükümdarlarından farklı olarak hem dünyevi ve dini lider konumunda bulunmaktaydı13.

Di er devletlerde yönetim devlet büyüklerinin ve toplumun ileri gelenlerinin koydu u kurallara göre yönetilirken, slam devletinde kurallar ilahi durumdaydı. slam dini, halifede bulunması gereken dört art aramaktadır. Bunlar: lim, adalet, kifayet ve selamet-i havis’tir. Bunun dı ında be inci bir kural olarak da, halifenin Kurey kabilesinden olması gereklili idir. Hz. Muhammed ve daha sonraki Hülefa-yı

12 DONUK Abdülkadir, Türk Devletinde Hâkimiyet Anlayı ı, stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, sayı X-XII, (1979-1980), s. 38-39

13

Ra idin (dört halife) döneminde halifelikte hükümdarlı ın babadan o ula geçmenin olmadı ını, yeni halifenin seçimlerle ba a geçmesi kuralının var oldu u bilinmektedir. Ancak Emeviler zamanında itibaren halifelik irsîlik kazanmı , babadan o ula veya akrabalarından birine geçen bir hal almaya ba lamı tı. Daha sonra Emevi, Abbasi (Bkz. ekil 2.8., s.14), Fatımi ve di er Müslüman Devletlerinde halifelik, hükümdardan o luna veya karde ine geçen bir hal almı tı. Ayrıca slam devletlerinde veliaht tayin etme gelene i de vardır ve bu uygulamanın ilk izlerine daha dört halife döneminde rastlanmaktadır. Halifelik Emeviler döneminden sonra hanedanlık halini alarak kendinden sonra o ul ya da karde ine geçer bir hal aldı. Böylece slam halifeli inde veliaht tayin etme gelene i daha da belirginle mi ti. Halife olan ki inin ilk i i kendinden sonra halife olacak ki iyi veliaht olarak tayin etmekti. Veliaht olacak ki i, bazen o lu oldu u gibi bazen de karde i veya akrabalarından biri de olabilirdi. Veliaht tayin edilen ki iye aynı halife olana yapıldı ı gibi Biat Töreni düzenlenirdi. Veliaht tayin olan ki iye bazen di er karde tarafından itiraz da edildi i olabiliyordu. Bunun yanı sıra bazı durumlarda vekil veliaht tayini de yapılabiliyordu. Halifenin o lu e er küçükse, veliaht olarak karde ini tayin ederdi. Ancak bu veliahtlık o lunun büyümesi süresi ile sınırlı olmaktaydı. Halifenin o lu büyüdü ünde veliaht olarak onu tayin ediyordu. Halifelerinde bazen iki o lunu birden veliaht tayin etti i de olurdu, hatta üçüncü o lu varsa o da veliaht tayin edilebilirdi. Ancak üçüncü veliahdın tayini için, veliaht tayin edilen ilk iki o lunun iste ine bırakılırdı. Halife tarafından veliaht tayin olunana bir ferman veya ahitname yazılır ve bu halifenin akrabaları tarafından imzalanırdı. mzalı belge veliahdın kendisine, e er küçükse vasisine, verilmekteydi. Verilen bu belge daha sonraki zamanda gerekli olursa gösterilmek üzere veliaht tarafından saklanırdı14.

14 ekil 2.8. Müslüman devlet olan Abbasilerin soy a acı.

Kaynak: http://www.huncular.com/belgeler.html, ( 16.11.2011 ).

Türkler dı ında hükümdarlık gelene i ile ilgili gösterilen bu örneklerden sonra Osmanlı öncesi Türk devletlerindeki uygulamaların neler oldu una bakmak gerekir. Fakat Osmanlı öncesi Türk tarihi ile ilgili yapılacak bir ara tırmada göz önünde bulundurulması gereken önemli bir konuda, Türklerin, ran- slam co rafyasına girerek farklı bir medeniyet ile kar ıla ması ve bu medeniyete dâhil olmasıdır. Artık Türkler, önceden var olan Gök Tanrı inancını slam anlayı ı ile bütünle tirmi lerdi. Türkler açısından yeni bir inanç sistemi ile birlikte gerek

15

hâkimiyet anlayı ında gerekse devlet ve millet hayatında de i iklikler olmaya ba lamı tır. Bu nedenle burada konu slam öncesi ve slami dönem olmak üzere iki ba lık altında incelemek gerekir.

• slam Öncesi Dönem

slam öncesi dönemde, hâkimiyetin Türk hükümdarına, bizzat Tanrı tarafından verildi ine inanılırdı. Ancak Çin hâkimiyeti anlayı ından farklı olarak, hükümdara Tanrı’nın o lu denilmi tir. Türk hükümdarları Tanrı tarafından ‘kutlanmı ’ ve kendisine hanlık unvanı verilmi ki ilerdi. Türk hükümdarı Tanrının yerdeki temsilcisi olarak kabul edilirdi. Bu anlayı a göre kimin tahta çıkaca ına ancak Tanrı karar verirdi. Tanrı’nın iradesi, tahta çıkmak için seçti i ki iye kuvvet ve ba arı vermekle, ba ka bir deyi le, “teyid-i irade” ile belirmekteydi15.

ekil 2.9. Göktürklerin soy a acı.

Kaynak: http://aygunhoca.com/tarih/35-tarih-konular/1530-gokturk-kaganligi-gok-turk-kok-turkler.html, (17.11.2011).

16

Eski Türk devletlerinde ayrıca, kesin olmamakla birlikte veliaht gösterme gelene i de vardı. Ka an’ın gösterdi i gibi veliaht her zaman büyük evlat olmayabilirdi. Ka an bu hakkı birine vermemekle devletin ba ına geçecek olan ki inin yeteneklili ini ve ba arısını göstererek tahta oturmasını beklerdi. Böylece Türk devlet anlayı ındaki “Kut” görü ü gerçekle mi olurdu. Fakat bu durumda bazen tahta geçmek üzere yapılan sava lar devletin bölünmesine ve hatta parçalanmasına neden olabildi i görülmektedir16.

Bununla birlikte eski Türk devletlerinde tegin, yabgu gibi adlarda tanımlanan veliahtların ka an olmaları için bazı vasıflarda olması gerekirdi. Her eyden önce ka an olacak ki inin tegin soyundan olması yani Türk soyundan gelmesi gerekmekteydi. Kendisinde bu özellikleri toplayan bir tigin’e ayrıca tanrı tarafında ülüg (kısmet) verilmeli, di er insanlardan ayrı olarak iyi talih yani kut ile donatılır. Bir ka an’ın iyi kısmeti olması halinde ba arıya ula abilece ine inanılırdı17.

Bu özellikleri kendisinde toplanmı olan veliahdın büyük ya da küçük oldu u önemli olmamakla birlikte önceli in büyük evlatta oldu unu belirtmek gerekir. Her ne kadar veliahtlardan biri ya da birkaçı öldürüldü ü zaman kalan veliahdın devleti halkın deste i ile devam ettirebilir oldu u görülür. M.Ö. 53 yılında yapılan Türk kurultayında aslında ilk önce hakkın büyük evlada ait oldu u, onun veliahtlık görevine layık olmaması durumunda kendisinden küçük olan karde lerin tahta geçebilece i belirtilmektedir;

“ imdi (devletimizde içinde) büyük ve küçük karde ler, devleti ele geçirmek için u ra ıyorlar. (Devleti ele geçirmeyi) büyük karde ba aramazsa küçük karde ba arabilir. (Devleti ele geçiren karde ) öldükten sonra ise bize, onun ünü ve erefi kalır. Onun torunları ise, daima devletin ba ında kalarak (devleti idare ederler.)” (ÖGEL Bahaaddin, 1982: s. 115-116).

slam öncesi Türk tarihinin en önemli devrelerinden birini olu turan Kök Türk devleti (Bkz. ekil 2.9., s.15) döneminde de ka anlar ba a geçtikleri zaman yabgu ve ad tayin ederlerdi. Hunlardan itibaren devletin ortasında bulunan

16 KAFESO LU brahim, Türk Milli Kültürü, Bo aziçi Yayınevi, stanbul-1993, s. 258-259

17

hükümdarlar “Sol-Bilgelikler” adı verilen devletin do usuna veliahtlar atardı. Bu durum Kök Türk Devleti zamanında da devam etmi tir. Ka an devletin merkezinde oturur böylece do uya ve batıya, tiginler tayin ederdi. Ba langıçta do uya atanan tigine Tölös ad, batıya atanan tigine, Tardu Yabgu unvanı verilmi tir18. Bu dönemde veliahtlar önemli görevler üstlenmi lerdir, bu görevlerin ba ında askeri i ler gelmekteydi. Devletin ba ına geçen veliaht, ka an olduktan sonra artık devletin hâkimi görülüyordu ve bütün gücü kendinde topluyordu. Yeni ka an ise kendisine kar ı herhangi bir isyanı önlemek ve kendisi ile çocuklarının gelece ini kurtarmak içinde bazen yerine geçti i önceki ka anın aile üyelerini öldürebiliyordu19.

Kök Türk Devletinin yıkılı ı ile ilgili yazıtlar devlet yönetimindeki veliahtların ve ka anların önemini ortaya koymaktadır. Devlet yönetiminde bulunacak ka anlar devletin gelece ini belirlemekteydiler. Her eyi ile devletin hâkimi olduklarından her türlü sorumluluk ka anlara ait olmaktaydı.

Türk devlet tarihinin slam öncesindeki en önemli dönemlerinden biri de Uygur Devleti dönemidir. Bu dönem veliahtlık uygulamaları bakımından Kök Türk devletleriyle benzerlikler gösterir (Bkz. ekil 2.10., s.18). O zamanlarda Uygur ka anlarının o ullarını da Tardu ve Tölös üzerine ad tayin edilirlerdi. Fakat Uygur Devletinde ka anlar genelde büyük o ullarını veliaht olarak gösterirlerdi. Veliahtlar ka an’a ba lı olarak hareket ederlerdi, ancak her zaman durum böyle de ildi. Bazen yabgular kendi ba larına hareket edebiliyorlardı. Fakat bunun sonucunda hayatlarını kaybedebilirlerdi. Uygur Devletinde hükümdar olmak için askeri alanda ba arılı olmak gerekliydi. Yabgu tayin edilen büyük karde lere kar ı ba arılar kazanan küçük karde ler ku kusuz askeri ba arıları sayesinde de tahta geçebilmi lerdir. Çünkü aynı Kök Türk Devleti döneminde oldu u gibi burada da görülen odur ki, büyük evladın hükümdar olmak için veliaht tayin edilmesi onun kesin bir kural olarak kabulünü gerektirmemektedir. lk defa böyle bir durumla kar ıla ılarak babaları tarafından büyük karde ler veliaht tayin olunmakta ancak veliaht olmayı hak etmedikleri durumlarda ise bertaraf edilmekte ve yerlerini istemeden de olsa karde lerine bırakabilmekteydiler20.

18 GÖMEÇ Saadettin, Kök Türk Tarihi, Akça Yayınları, Ankara-1999, s. 90

19 GÖMEÇ Saadettin, Kök Türkçe Kaynakların I ı ı Altında Eski Türklerde Hükümet, Gök Dergisi, sayı 14, Ankara-1996, 17-18

18 ekil 2.10. Uygur ve Karahanlı devleti soy a acı.

Kaynak: http://www.aygunhoca.com/tarihi-videolar/1646-uygur-devleti-745-840.html, (19.11.2011).

Bu dönemlerde Türklerde tahta geçmek üzere büyük karde in tayin edildi ini ancak veliaht tayin edilen büyük evladın tahta geçmesinin kesin bir kural olmadı ı görülmektedir. Ço unlukla büyük karde in veliaht atandı ı kabul edilebilir. Ancak tahta veliaht gösterilen adayın tahta uygunluk bakımından yetersizli i söz konusu ise o zaman uygunluk prensibi devreye girmekte ve tahta geçmesi planlanan ki inin büyük ve küçük karde olmasından ziyade tahta yeterlili ine önem verilmekteydi.

Fakat bazen ka anın o lunun yerine ka anın karde i de tahta geçebiliyordu. Önemli olan yeni ka anın devleti ve milleti en iyi ekilde yönetmesiydi. De inilmesi gereken di er bir nokta da gerekli görüldü ü takdirde hanedan üyelerinin ortadan kaldırılması yönetimidir, tahtın ve devletin karı ıklıklarla kar ıla maması için böyle bir yol izlenmektedir. Ayrıca Osmanlı Devletinde kanunnamelere giren karde katlinin me ru sayılmasının tarihi temelleri bu dönemden ileri gelmektedir.

Türkler ile ilgili yapılan ara tırmalarda ise genel kabul gören görü e göre ilk Müslüman Türk devleti, Karahanlı Devletidir (Bkz. ekil 2.10.). Karahanlı döneminde hükümdarlı ın beye veya bey çocu una, Tanrı tarafından verildi i fikri

19

hâkim olmaktaydı. Ayrıca, slam öncesi dönem Türk devletlerinde görülen dünyanın tek hâkimi olan Türk hükümdarlık anlayı ının yine bu dönem de devam etti i açıkça görülmektedir21.

slam öncesi Türk devletlerinde oldu u gibi Karahanlı devletinde de hükümdarda olması gereken özellikler; cesaret ve kahramanlık, akıllılık, bilgelik ve erdemlilik olarak belirtilmi tir. Bu döneminin ehzadelerine genel olarak Tigin adı verilmektedir. Tigin adından ba ka Karahanlı ehzadelerine Tegit, Tarım ve Berkeç adı da verilmektedir.

Karahanlı ehzadelerinin devlet idaresinde bir takım görevlerinin oldu u bilinmektedir. Devletin, 1041-1042 tarihinde do u ve batı olarak ikiye ayrılmasından sonra Karahanlı hanedanına mensup ehzadeler, “il” kelimesiyle ifade edilen devletin ba ımsız vilayetlerinde, o bölgeleri yönetiyorlardı. Bu ba ımsız bölgelerde yönetim görevinde bulunan hanedan üyelerinin kendi emir ve komutaları altında her zaman orduları bulunmaktaydı. Ayrıca bu dönemde ehzadelerin gerekti inde merkezi otoriteye bile kar ı gelebilecek derecede güçlü oldukları görülmektedir22.

ekil 2.11. Gaznelilerin soy a acı.

Kaynak: http://aygunhoca.com/tarih/35-tarih-konular/1500-gazneli-devleti.html, (20.11.2011).

21 GENÇ Re at, Karahanlı Devlet Te kilatı, Kültür Bakanlı ı Yayınları, stanbul-1981, s. 67

20

Di er bir Türk Devleti de Gazneliler’dir (Bkz. ekil 2.11., s.19). Yakla ık olarak bugünkü Afganistan bölgesinde kurulan ve ba kenti olan Gazne ehrinden adını alan devlete Sebüktiginler de denilmektedir. Sebüktigin ile birlikte artık kurumsalla maya ba layan Gazneli Devletinde, saltanat babadan o ula geçmeye ba lamı tır. Göz ardı edilemez bir gerçek ki merkezi ele geçirmek isteyen bir taht adayının dengeleri iyi gözetip kendisine taraftar toplaması gerekmekteydi. Merkezi otoritenin deste ini kazanmı olan bir adayın tahtı ele geçirmesi daha kuvvetli bir olasılıktı23.

Gazneli Devletinde hükümdarlar kendilerinden sonra tahta geçecek olan o ullarının her eyden önce çok iyi bir e itim almaları gerekti ine inanıyorlardı. Teorik bilgilerin yanı sıra bizzat hükümdarlarla birlikte sava lara katılan veliahtlar, askeri bilgi ve tecrübelerini artırıyorlardı. Di er taraftan eyaletlerde, ba ımsız olarak hareket edebilecek yetkilerle, vali olarak atanarak idari bilgi ve tecrübe de kazanıyorlardı.

Osmanlı Devletinden önce incelenen dönemlerde ise, ehzadelerle ilgili gözlenmesi gereken en önemli dönemlerden bir di eri de Selçuklu Devletleri dönemidir (Bkz. ekil 2.12., s.21). Selçuklu Devletinde, slam öncesi Türk devletlerinde oldu u gibi idari ve askeri tecrübeler açısından ehzadeler, daha küçüklüklerinden itibaren eyaletlere Melik olarak atanırlardı. Kendilerini yeti tirmek ve i leri idare etmek üzere her ehzadeye bir Atabey, tayin edilmekteydi. Atabeyler siyasi nüfuzlarını artırmak için bazen ehzadeler ile kızlarını evlendirdikleri gibi, bazen de dul kalmı ehzade anneleriyle de evlenebilirlerdi24.

Selçuklu Devleti döneminde ise hükümdarlık babadan o ula geçmektedir. Hükümdarın çocu u olmasa bile hanedan yerine veliaht seçebilmektedir. Veliahtlık için bazen hanedan mensuplarının arasında kavgalar çıkmı tır. Gerek kendinden önceki veliahtların tahta çıkmaları, gerekse kendisinin tahta veliaht gösterilmemesine ra men tahtı ele geçirmesinde kar ıla tı ı olaylardan çıkardı ı derslerden dolayı artık hükümdar veliaht tayin etmeye ba lamı tır. Hükümdar kendisinden sonra tahta oturmasını garanti altına almak için seçti i veliahdı dört defa farklı yer ve zamanda

23 MERÇ L Erdo an, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-1991, s. 34-36

21

ilan etmi ve emirlerinden bu konuda söz almı tır. Hükümdar seçti i veliaht için emirlerine itaat etmeleri konusunda ahitnameler almı tır25.

ekil 2.12. Selçuklu devletinin soy a acı.

Kaynak: http://www.bilgitay.net/gnnp/gevhernesibe.php, (23.11.2011).

Vali olarak atanan bütün ehzadeler kendi adlarına para bastırabilmek gibi geni yetkiler verilmi tir. Yine hükümdarlar tarafından bu törende gelene ine uygun olarak ehzadelerini eyaletlere melik olarak atarlardı. Bunun dı ında ehzadelerin melikleri, halifeler tarafından onaylanması gerekiyordu.

Tarihi Türk devletlerinden bir di eri ise Harezm ahlar’dır. Hemen her açıdan oldu u gibi hâkimiyet ve veraset gelene i açısından da Harezm ahlar Devleti bütünüyle kendinden önceki Türk devletlerinin, özellikle Büyük Selçuklu Devletinin, bir devamı niteli ini ta ımaktadır. Harezm ah sultanları da ehzadelerini ülkesinin

22

de i ik eyaletlerine vali olarak atıyordu, hatta torun ehzadeler de vali olarak tayin edilebiliyordu. Harezm ahlar Devleti tarihi içerisinde ba a geçerek sultan olan

ehzadeler hep büyük evlatlar olmu tur26.

Osmanlı Devleti öncesi Anadolu co rafyasında ya amı olan Türk Devleti, Anadolu Selçuklularıdır (Bkz. ekil 2.13.). Orta Asya’dan gelen ve oradan beslenen Türk kültürü, Anadolu co rafyasında son eklini almı tır. Bu özelli inden dolayı Anadolu Selçukluları Devleti tarihte ayrı bir öneme sahiptir. Anadolu Selçuklu Devletinde de daha önceki Türk Devletlerinde oldu u gibi sultan çocukları her eyden önce çok iyi e itim almaları arttı, ehzadelerin tahsil ve terbiyesinden ise önceki dönemlerde oldu u gibi Atabeyler sorumluydu. Bu dönemde de tıpkı önceki Türk devletlerinde oldu u gibi sultan çocukları eyaletlere vali olarak atanır ve yanlarına atabey tayin edilirdi. Atabey’e “ ci” lakabı verilirdi. Melik olarak eyaletlere atanan ehzadelerin yanında görevli bulunan atabeyler idari i lerinde de ehzadelerin en büyük yardımcısı konumundaydılar. Eyaletlere melik olarak atanan ehzadeler ise görev yerlerine giderlerken yanlarında anneleri ba ta olmak üzere üst düzey görevlilerini de alırlardı27.

ekil 2.13. Anadolu Selçuklu devleti sultanları ve önemli olayları.

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Anadolu_Sel%C3%A7uklu_Devleti, (25.11.2011).

26 TANER Aydın, Harezm âhlar, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara-1993, s. 95

23

Melikler atandıkları eyaletlerde kendi adlarına para bastırma ve yaptırdıkları binalara kendi adlarını yazdırma haklarına sahiplerdi. Hatta Cuma ve bayram namazlarında okunan dualarda veya ö ütlerde sultanın adından sonra kendi adlarını zikrettirebilirlerdi. Meliklerin kendilerine ait idare ve te kilatları vardı, böylece vergileri ise kendi memurları toplardı. Bulundukları bölgenin halkının i leri bizzat meliklerin Divanına ba lı olmaktaydı. Dı i lerinde ba ımsız hareket edebilirler, Bizans’la barı anla ması bile yapabilirlerdi. Merkezle olan ba ları sadece yılda bir kez babalarına ba lılıklarını bildirmekten ibaretti. Sultanın be kez nöbet çaldırmasına kar ılık melikler üç kez nöbet çaldırabilirlerdi28.

Melik olarak atanan ehzadeler, gittikleri eyaletlerde hemen ba ımsız bir