• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: ZİHİNSEL ARKA PLAN

2.6. Ak Parti’nin Din Politikalarında Etkili Olan Temel Dinamikler

2.6.8. Medeniyetler İttifakı Projesi ve Ak Parti

20. yüzyıl kapitalizmle komünizmin mücadelesine sahne olmuş, yüzyılın sonunda Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla kapitalizm odaklı tek kutuplu bir dünya ortaya çıkmıştır. 2001 yılında yaşanan 11 Eylül saldırıları ise 21. yüzyılın başında Batı ile İslam dünyasını yeniden karşı karşıya getirmiştir. Saldırının ardından ABD’nin önce Afganistan’ı sonra İrak’ı işgal etmesi, ayrıca devam etmekte olan İsrail’in Filistinlilere yönelik şiddet politikaları İslam dünyasında batıya karşı yeni bir reaksiyon ortaya çıkarmıştır. 11 Eylül saldırıları ve ardından bazı batı ülkelerinde meydana gelen terör eylemleri ise Batı’da “islamofobia” olgusuyla birlikte Müslümanlara yönelik güvenlikçi politikaların ortaya çıkmasına sebep olmuşur.

Yaşanmakta olan dönem Amerikalı siyaset bilimci Samuel P. Huntington (1927-2008)’ın 1993 yılında yayımlanan bir makalesinde “Medeniyetler Çatışması” olarak adlandırılmıştır. Huntington’un bu tezi, Fukuyama’nın Tarihin Sonu tezine karşılık olarak dünya’da yeni hareketlenmelerin olacağını ve 21. yüzyılın medeniyetler çatışmalarına sahne olacağını öngörmektedir (Gölbaşı ve Dever, 2007: 54).

Huntington tezinde yeni dünyada mücadelenin esas kaynağının öncelikle ideolojik ya da ekonomik olmayacağını, insanlık arasındaki büyük bölünmeler ve hakim mücadele kaynağının kültürel olacağını ileri sürmüştür. Buna göre ulus devletler, dünya’daki hadiselerin yine en güçlü aktörleri olacak fakat küresel politikanın asıl mücadeleleri, farklı medeniyetlere mensup grup ve milletler arasında meydana gelecektir (Huntington,1995: 22).

149

Bu bağlamda Severcan’a göre Medeniyetler İttifakı aslında Medeniyetler çatışması tezine bir cevap olarak gündeme gelmiştir. Başka bir ifadeyle, Medeniyetler ittifakı, Medeniyetler Çatışması tezine bir tepki ve bir reaksiyondur. Medeniyetler çatışması tezinin sebep olduğu uluslar arası kaygılara bir cevap projesidir (Severcan, 2013: 7).

Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı, 11 Eylül saldırıları ve ardından Bali, Madrid, Mısır, İstanbul ve Londra’da meydana gelen bombalama eylemlerinden sonra farklı kültürler ve dinlerden ülkeler ve halklar arasında anlayışı ve işbirliğine dayalı ilişkileri geliştirerek, kutuplaşmayı ve aşırılığı ateşleyen güçlere karşı durmaya yardımcı olmak ve özellikle Müslüman toplumlarla batı toplumları arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve birbirlerini karşılıklı olarak daha iyi tanımaları ve anlamaları amacıyla oluşturulmuştur. Medeniyetler İttifakı 141 ülke ve uluslararası kuruluşun oluşturduğu Dostluk Grubu tarafından desteklenmektedir (UNAOC).

11 Mart 2004'de El-Kaide'nin İspanya'nın başkenti Madrid'de gerçekleştirdiği terör saldırısı ve bu saldırıda 191 kişinin ölmesi, saldırıdan üç gün sonra yapılan seçimleri Luis Rodriguez Zapatero'nun kazanmasına ve Zapatero'nun terörle savaşta şiddet yerine diyaloğu bir politika olarak benimsemesine giden süreci başlatmıştır. Zapatero önce İrak'taki İspanyol askerlerini çekeceğini açıklamış ve ardından 21 Ekim 2004'te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada Batı ile Müslüman dünya arasında bir Medeniyetler İttifakı kurulmasını önermiştir. Temmuz 2005'te BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın bir Müslüman ülkeyle birlikte hareket etmesi tavsiyesi üzerine Zapatero, kültürel olarak İslami, politik olarak Batılı bir ülke olan Türkiye başbakanı Erdoğan'a ortak başkanlık önerisinde bulunmuştur. Önerinin kabul edilmesiyle Türkiye girişime dahil olmuş ve bu tarihten sonra girişimi İspanya'dan daha fazla sahiplenmeye başlamıştır (Balcı, 12.11.2006).

Türkiye ve İspanya hükümetleri, Devlet Bakanı Mehmet Aydın ve UNESCO eski Genel Direktörü Federico Mayor’u Medeniyetler İttifakı Projesine eş başkan olarak atayarak çalışmalarına başlamıştır. Projenin tüm Dünyayı kapsaması, bütün ülkeleri ve halkları hedeflemesi Birleşmiş Milletler tarafından da benimsenmesine yol açmıştır (Şahin, 2011: 74).

150

Girişimin amacı, Müslüman ülkeler ile Batılı toplumlar arasında görülen karşılıklı şüphe, korku ve kutuplaşma ortamının çeşitli aşırı unsurlarca istismar edilmesiyle uluslar arası istikrarı tehdit edecek düzeye ulaşan bu durumun daha da kötüleşmesini ancak kapsamlı bir koalisyonun önleyebileceği anlaşıyından hareketle, kültürler arasında karşılıklı saygı yoluyla bu eğilime karşı koymak olarak ifade edilmiştir (mfa.gov.tr).

Medeniyetler İttifakı, ilk toplantısını 27-29 Kasım 2005 tarihlerinde İspanya'nın Palma de Mallorca kentinde gerçekleştirmiş, toplantıda odaklanılan temel konu terörizm ve bu sorunun nasıl önüne geçilebileceği olmuştur (Balcı, 12.11.2006). Türk tarafının üzerinde durduğu nokta terörizm ve İslam'ın özdeşleştirilmesi tehlikesini taşıyan "İslami terörizm" nitelemesinin yanlışlığı olmuş ve Erdoğan yaptığı konuşmada terörizmin dini olmadığını temel sorunun diyalog eksikliğinden kaynaklandığını vurgulamıştır. Toplantıdan sonra yapılan basın açıklamasında Erdoğan terörizmle ilgili şunları söylemiştir (Hürriyet, 27.11.2005):

“Bir defa hiçbir din insanlığın hayatına kastetmez. Böyle bir şey söz konusu değildir. Çünkü her dinin temelinde sevgi vardır, barış vardır, dayanışma vardır. Terörün önüne İslam kelimesi koyduğunuz zaman bu tüm Müslümanları üzer. İnanıyorum ki, Hıristiyan kelimesinin önüne terörü koyduğunuz zaman bu tüm Hıristiyanları üzer. Aynı şekilde, Musevi kelimesinin önüne terörü koyduğunuz zaman bu tüm Musevileri üzer. Nasıl bir antisemitizmi, bir insanlık suçu olarak görüyorsak, İslamifobiya'yı da bir insanlık suçu olarak görüyoruz. Teröre 'dinci' bir sıfat yakıştırılabilir. Her dinin mensuplarının teröre bulaştığını görüyoruz. Ama, 'İslami terör, Musevi terör, Hıristyani terör' dediğiniz zaman bunu birbirinden ayırmamız lazım ki, o dinin inançlarını incitmeyelim.”

25-28 Şubat 2006 tarihleri arasında Katar'ın Doha kentinde yapılan ikinci toplantının ardından Türk tarafı girişimin dünya çapında kabul görmesi için yoğun bir çaba sarf etmiş ve hükümet yetkilileri katıldıkları hemen her uluslararası toplantıda Medeniyetler İttifakı'nın öneminden bahsetmeye başlamıştır. Abdullah Gül 11 Mart 2006'daki AB Dışişleri Bakanları toplantısında, Erdoğan 28 Mart 2006'da Sudan'ın başkenti Kartum'daki Arap Ligi Zirvesi'nde ve 20-21 Mayıs'taki Dünya Ekonomik Forumu'nda Medeniyetler İttifakı'nı gündeme getirmiş ve bu ittifakın desteklenmesi gerektiğinin altını çizmiştir. Mayıs 2006'da Dakar'da yapılan Medeniyetler İttifakı'nın üçüncü

151

toplantısının ardından da özellikle Erdoğan ve Gül katıldıkları uluslararası toplantılarda girişime yönelik destek aramaya devam etmişlerdir (Balcı, 12.11.2006).

Medeniyetler İttifakı girişimin en önemli kilometre taşlarından biri olan ve girişimi uluslar arası platforma taşıyan ‘‘Medeniyetler İttifakı 1. Forumu’’ 15-16 Ocak 2008 tarihlerinde İspanyanın başkenti Madrid’de gerçekleştirilmiştir. İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriquez Zapatero, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-mun ve Medeniyetler İttifakı Yüksek Temsilcisi Jorge Sampaio’nun açılışında birer konuşma yaptığı Medeniyetler İttifakı 1. Forumu’nun yapıldığı merkezde devlet başkanlarının ve siyasetçilerin yanı sıra bazı ünlüler de yer almıştır (Yıldırım, 18.01.2008).

Medeniyetler İttifakı ikinci Forumunu 6-7 Nisan 2009 tarihlerinde İstanbul’da düzenlemiş, Forum’a beş devlet ve hükümet başkanı, bir meclis başkanı, 25 dışişleri bakanı ve 12 uluslar arası kuruluşun en üst düzey yetkilisi katılmıştır. İstanbul Forumu ile Medeniyetler İttifakı, kültürler arası diyalog alanında uluslar arası bir girişim olma yolunda önemli bir aşama kaydetmiş ve kurumsal yapısını güçlendirmiştir (mfa.gov.tr). Üçüncü forum 28-29 Mayıs 2010 tarihlerinde Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde, dördüncüsü 11-13 Aralık 2011 tarihlerinde Doha’da, beşincisi 27-28 Şubat 2012 tarihlerinde Viyana’da, altıncısı 29-30 Ağustos 2013 tarihlerinde Endonezya’nın Bali şehrinde gerçekleştirilmiştir. Tüm forumlara üs düzeyde katılım sağlayan Türkiye zamanla Medeniyetler İttifakı projesinde öncü rolünü pekiştirmiştir.

Bunların dışında Medeniyetler İttifakı girişiminin yaşadığı mali sorunlara bir çözüm bulmak amacıyla 31 Mayıs-1Haziran tarihlerinde İstanbul İştirakçiler Forumu düzenlenmiştir. Bu forumda konuşan Erdoğan, Türkiye’nin Medeniyetler İttifakı’na verdiği öneme vurgu yaparak şunları söylemiştir (Subasi94, 2012):

“…Ortadoğu’da yaşanan din ve mezhep savaşları arkalarında çok büyük enkaz bırakmaktadır. Ancak Avrupa’da artık çok hissedilir hale gelen ırkçı fikir, eylem ve örgütlenmeler de karamsar bir manzaranın sinyallerini vermektedir.

152

…Tarih medeniyet savaşlarına şahit olmuş olabilir. Ancak Medeniyetler İttifakı’nın başlatıcısı bir ülke olarak tarihin savaşlar üzerinden yazılması ve okunmasına şiddetle karşı çıkıyoruz. Tarihi farklılıklar, çatışmalar, savaşlar üzerinden okumak, geleceğe yapılacak, çocuklarımıza yapılacak en büyük haksızlıktır. Biz geçmişe değil, geleceğe bakıyoruz. Biz öfkenin kabartıldığı değil, dostluğun büyütüldüğü bir dünya arzuluyoruz. Biz dostluğun kardeşliğin bütün dünyaya egemen olacağına yürekten inanıyor, işte onun için medeniyetler çatışması tezine karşı çok güçlü ve çok samimi şekilde medeniyetler ittifakını konuşuyoruz.

…Libya’da öldürülen çocuklar Libya’nın çocukları olduğu kadar bizim de çocuklarımızdır. Norveç’te öldürülen çocuklar Norveç’in olduğu kadar bizim de çocuklarımızdır. Filistin’de katledilen yavrular, Filistinli anne babaların olduğu kadar bizim de yavrularımızdır. Bu anlamda Medeniyetler İttifakı küresel vicdanın sesine kulak vermektir. Medeniyetler İttifakı tarihi de geleceği de savaşlar üzerinden değil, barış, kardeşlik, refah üzerinden okumaktır.”

Medeniyetler ittifakı girişimini dünya adına, çocuklar adına, gelecek adına son derece önemli bir girişim olarak gördüklerini belirten Erdoğan Medeniyetler İttifakı projesi ile neyi amaçladıklarını şu sözlerle ifade etmiştir (Subasi94, 2012):

“Medeniyetler İttifakı projesi ile amaçlanan kültürleri barıştırmak olacaktır. Yüzlerce yıllık Doğu – Batı ayrışması bu proje ile son bulabilme potansiyeline sahiptir. Medeniyetler arasındaki sorunlar ya da farklılıklar elbette bitmeyecektir ama maksimum seviyede birlikte yaşamayı öğrenmek ve öğretmek bu projenin temel amaçlarından birisidir. Toplumlar, düşmanlık besleyerek bütün enerjilerini kaybetmek yerine, engellerin olmadığı, iletişimin ve etkileşimin yer aldığı, birlikte yaşabilmenin getirdiği bir saygı ortamında bulunmak isteyeceklerdir.”

Küçükcan’a göre Medeniyetler İttifakı girişimi ile çatışmaların gölgesinde kalan dünyada Türkiye aydınlık bir sayfa açmaya çalışmaktadır. Bunu yaparken de tarihi ve ideolojik önyargılardan kurtulmanın örneğini sergilemektedir. İttifaktaki öncü rolü ile Türkiye, genel olarak Doğu-Batı, özel olarak İslam-Hıristiyanlık buluşmasında, üzerine oturduğu tarihi mirasın sorumluluğunu taşıdığını bütün dünyaya göstermiştir (Küçükcan, 20.01.2008).

153

Severcan da Medeniyetler İttifakı projesi ile amaçlananın kültürleri barıştırmak olacağını ileri sürmektedir. Buna göre yüzlerce yıllık Doğu-Batı ayrışması bu proje ile son bulabilme potansiyeline sahiptir. Medeniyetler arasındaki sorunlar ya da farklılıklar elbette bitmeyecektir ama maksimum seviyede birlikte yaşamayı öğrenmek ve öğretmek bu projenin temel amaçlarından birisidir. Toplumlar, düşmanlık besleyerek bütün enerjilerini kaybetmek yerine, engellerin olmadığı, iletişimin ve etkileşimin yer aldığı, birlikte yaşabilmenin getirdiği bir saygı ortamında bulunmak isteyeceklerdir (Severcan, 2013: 8).

Ak Parti’nin Medeniyetler İttifakı projesine verdiği önem, 28 Şubat Süreciyle yaşanan tecrübe bağlamında ulusal politikalarda çatışmacı olmayan ve evrensel değerlere vurgu yapan söyleminin dış politikaya ve uluslar arası ilişkilere yansıması olarak okunabilir. Zira 28 Şubat sonrasında ülke içinde ortaya çıkan dindarlara yönelik baskıcı politikalar ve üstüne 11 Eylül sonrası Batı’da yükselmeye başlayan İslam karşıtlığının oluşturduğu baskı Milli Görüş hareketinden ayrılarak siyaset sahnesine çıkan Ak Parti’nin İslamcı söylemi terk ederek söylemini inanç özgürlüğü, insan hakları ve demokrasi gibi evrensel değerler üzerine inşa etmesine sebep olmuştur.

Türkiye’nin, tarihinde ilk kez küresel bir oluşumun önderliğini üstlendiği Medeniyetler İttifakı, Türk dış politikası açısından yeni bir perspektif oluşturmuştur. Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren Batı'ya dönük bir politika izleyen ve İslam ülkelerine mesafeli duran Ankara, bu girişime dahil olarak bir anlamda İslam dünyasının sözcülüğünü üstlenmiştir. Bu tavır aynı zamanda Türkiye'nin Batılı değil İslami bir ülke olduğunu deklare etmek anlamına gelmiştir. Aynı zamanda Türkiye, Medeniyetler İttifakı girişimi ile uluslararası arenada prestijini artırmak dolayısıyla girişimden stratejik bir kazanç sağlamayı hedeflemiştir (Balcı, 12.11.2006).

2008 yılında Madrid’de yapılan ilk forumda Erdoğan, Türkiye’nin hem İslam Konferansı Teşkilatı’na üye hem NATO’ya üye hem de Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde olan "tek ülke" olduğunu söylemiştir. Bu özellikleri ile Türkiye’nin, Medeniyetler Çatışması tezine başlı başına bir cevap teşkil ettiğini vurgulamıştır (Yıldırım, 18.01.2008). Erdoğan’nın sözleri, Ak Parti’nin aslında Müslüman bir ülkenin Batı değerleriyle uyum içinde ve uluslar arası sisteme dahil olabileceğini ortaya

154

koymaya yönelik bir yaklaşımın ifadesidir. Bu anlamda Medeniyetler İttifakı girişimi, Türkiye’nin AB üyelik sürecinde kullanabileceği önemli bir fırsat olarak görülmüştür. Diğer yandan Türkiye için Medeniyetler İttifakı projesi kendi gelişme ve kalkınması için olduğu kadar bölgesinin barış ve istikrarı için de önem arz etmektedir. Zira özellikle İrak’ın işgalinin ardından bölgede artan istikrasızlık; ABD ve İsrail ile İran arasındaki gerginlik; Filistin ve İsrail arasındaki çatışmalar ile son zamanlarda hız kazanan komşu Arap coğrafyasındaki zorlu dönüşümler Türkiye’yi her anlamda zorlamaktadır. Öte yandan Avrupa başta olmak üzere, ABD’den ve Avustralya’ya kadar dünyanın pek çok ülkesinde milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaşamaktadır. Özellikle Avrupa ülkelerinde artan İslamafobia ve yabancı düşmanlığından en çok etkilenen ülke vatandaşları arasında Türkler de vardır. Tüm bu nedenlerle Medeniyetler İttifakı projesi Türkiye’de tüm devlet kurumları ve Başbakan Erdoğan tarafından güçlü bir şekilde desteklenmektedir (Akgün, 2013: 748).

Medeniyetler İttifakı Projesi aynı zamanda Ak Parti’nin dış politikada ortaya koyduğu yeni yaklaşımın bir ifadesi olmuştur. Ak Parti’nin dış politikasında Orta Doğu’da ve uluslararası arenada yaşanan askeri-siyasi dönüşümlerin yanı sıra 2002’de Başbakanlık Başdanışmanı, 2009’da Dışişleri Bakanı ve 2014’te Başbakan olan Ahmet Davutoğlu’nun büyük etkisi olmuştur. Bu dönemde, temel özellikleri çok katmanlı ve muğlak, ancak dinamik oluşu olan yeni bir “medeniyet söylemi” ortaya konmuştur ve bu söylem giderek Türk dış politikasının hâkim söylemi haline gelmiştir. Bu söylem aynı anda hem milli kimliğe, ayrıca milli değerler ve tarihe, hem de Orta Doğu ve İslam Dünyası’na aidiyeti içermekte, aynı zamanda da insanlığın ortak değerlerine ve tarihi mirasa atıf yapmaktadır. “Medeniyetler ittifakı” kavramı da bir yandan bu yeni dış politika söyleminin evrensel katmanının en önemli unsuru olmakta, diğer taraftan da diğer iki katmanla olan geçişliliğini göstermektedir (Ardıç, 20013: 824).