• Sonuç bulunamadı

Laikliğin İki Yorumu: Dışlayıcı Laiklik ve Pasif Laiklik

BÖLÜM 1: TARİHSEL ARKA PLAN

1.3. Batı’da Din ve Devlet İlişkileri

1.3.3. Laikliğin İki Yorumu: Dışlayıcı Laiklik ve Pasif Laiklik

Laiklik uygulamalarıyla ilgili farklı değişkenler üzerinden çeşitli tanımlar geliştirilmiş olmakla birlikte Kuru (2011)'nun ABD, Fransa ve Türkiye'deki laiklik uygulamalarını karşılıklı olarak incelediği çalışmasında ileri sürdüğü “dışlayıcı laiklik” ve “pasif laiklik” kavramları Türkiye'deki laiklik uygulamalarının ve laiklik anlayışının Cumhuriyet'in kuruluşundan Ak Parti iktidarına kadar izlediği seyri ortaya koymamıza ve anlamamıza büyük katkı sağlamaktadır.

Kuru (2011: 13)'ya göre dine yönelik devlet politikaları ideolojik mücadeleler neticesinde şekillenmektedir. İdeolojik hakimiyetin daima muhalefet ile beraber yaşaması ise ortaya konan politikalara muhalefet eden bir kesimin mevcudiyetini gerektirmektedir. Bu anlamda ülkeler tek tip pasif ya da dışlayıcı laik olamazlar. Aksine, hangi laiklik tarzını benimsemiş olursa olsun her ülkede laiklik üzerine ideolojik mücadeleler devam etmektedir. Süregelen bu mücadeleden dolayı da devletlerin dinlerle olan ilişkilerinde istisnai durumlar, çelişkiler ve değişimler ortaya çıkmaktadır (Kuru, 2011: 17). Bu bağlamda laik devletlerde devlet politikalarını biçimlendirmek için verilen ideolojik mücadele genellikle iki tip laiklik etrafında yoğunlaşmaktadır. Bu tipler “dışlayıcı laiklik” ve “pasif laiklik”tir. Dışlayıcı laiklik, dini kamusal alandan bütünüyle çıkarmak ve onu özel alanla sınırlandırmak için devletin “dışlayıcı” bir tutum izlemesi gerektiğini savunmaktadır. Pasif laiklik ise devletin, dinin kamusal görünürlüğüne göz yumarak daha “pasif” bir pozisyon almasını talep etmektedir (Kuru, 2011: 14). Bu anlamda Fransa ve onu model alan Türkiye'de dışlayıcı laiklik hakimken; Türkiye'de dışlayıcı laikliğe karşı çıkan muhafazakarlar ve

32

liberallerin, model alınması gerektiğini ileri sürdükleri ABD'de pasif laiklik hakim durumdadır (Kuru, 2011: 15).

Dışlayıcı Laiklik (Fransız Laikliği)

Fransa'da dışlayıcı laiklik, Türkiye'den daha önce kurumsallaşmış ve modern Türkiye'nin kurucuları için ilham kaynağı olmuştur. Kuşkusuz diğer alternatifler içinden Franzsız modelinin seçilmiş olmasında iki ülkenin tarihi şartlar açısından benzerlik taşıması belirleyici olmuştur. Bununla birlikte Türkiye'nin laiklik modeli Fransa'nın birebir taklidi şeklinde olmayıp, onun ötesine geçmiştir. 1905 yılında Fransa'da kilise-devlet ilişkilerini düzenleyecek kanun iki ana alternatif etrafında tartışılmıştır. Birincisi Katolik Kilisesi ile devletin tamamen ayırımına dayalı model ve ikincisi devletin Katolik Kilisesi'ni kontrol altına almasına dayanan model olmuştur. Neticede birinci modeli savunanlar galip gelmiş ve 1905 kanunu kilise-devlet ayırımı çerçevesinde çıkarılmıştır. Türkiye'de ise devletin kuruluşundan itibaren ikinci model benimsenerek, İslamiyet devlet kontrolü altında tutulmaya çalışılmıştır (Kuru, 2011: 32).

Ülkemizdeki tartışmalar açısından üzerinde durmamız gereken daha çok Fransız tipi dışlayıcı laiklik anlayışıdır. Fransa’da laikliğin ortaya çıkması kuşkusuz Fransa’nın kendi tarihi tecrübesi ve toplumsal yapısı bağlamında değerlendirilmelidir. Bu anlamda Fransa’da laikliğin ortaya çıkmasında sınıf çatışmaları etkili olmuş, burjuva sınıfının soylulara ve din adamlarına karşı saldırılarının arttığı ve Aydınlanmacı düşüncelerin yoğunlaştığı 1789 yılında, din-devlet ilişkileri noktasında etkileri ileride Fransa sınırlarını aşacak olan Fransız Devrimi patlak vermiştir. Devrim öncesinde son derece imtiyazlı bir durumda bulunan kilise, devrimden sonra bir ara kapatılmış, ancak kısa süre sonra neredeyse eski gücünü tekrar elde etmiştir. 19. Yüzyılın ikinci yarısında okulların büyük kısmının kilise ve manastırların idaresinde olduğu görülmektedir. Dönemin pozitivist düşünürleri okulların kiliseden alınarak devlet idaresine verilmesini; yani eğitimin sekülerleşmesini talep etmiş, ilerleyen zamanlarda bu akım genişleyerek ahlak, hukuk, sanat, devlet yönetimi gibi toplumun tüm alanlarının kilisenin etkisinden arındırılması gerektiğini savunmaya başlamıştır. Katolik Kilisesi ile işbirliği yapan kralcılar karşısında 1876 yılındaki seçimleri kazanan laiklik yanlısı Cumhuriyetçiler, iktidara geldikten sonra Kiliseye karşı sert bir politika izlemeye başlamıştır. Bu

33

bağlamda Katolik kilisesinin en güçlü örgütü olan Cizvil tarikatı yasaklanmış, ilköğretim okulları kilisenin elinden alınarak devletleştirilmiş ve ruhbanların öğretmenlik yapmaları yasaklanmış, 1801 yılında Papalıkla Fransa arasında imzalanan “concorda” 1904 yılında tek taraflı feshedilerek Vatikan’la diplomatik ilişkiler kesilmiştir. 1905 yılında da günümüzde kullanılan manasıyla laikliğin temelini teşkil eden ünlü “Kiliselerle Devletin Ayrılması” (La loi sur la séperation des Eglises et de l’Etat) yasası çıkarılmıştır (Yazıcı, 1994: 62,63). Fransa’daki dini-sosyal hayatta önemli kırılmalara yol açan kanunla birlikte ortaya çıkan yeniliklerden dikkat çekenler şunlardır (Taplamacıoğlu, 1983: 279):

1. Devlet hiçbir dini tanımaz.

2. Din ile ilgili her türlü kamu teşkilatı kaldırılmıştır.

3. Kanun karşısında herkes gibi fert olan din adamları (hademe-i hayrat), genel hükümlere bağlıdırlar.

4. Devlet, yardım bölümünden hiçbir dine para vermez.

5. Din törenlerinin açık olarak yapılması ve ibadet yerlerinin bakım ve giderlerinin sağlanması için din dernekleri kurulmuştur.

6. Kanun, ruhbana yalnızca ibadet yerlerini kullanma yetkisi vermektedir. 7. Ruhbana ait mallar kurulacak din derneklerine devredilir.

Daha sonra 1946 ve 1958 Anayasalarındaki ilgili düzenlemelerle laiklik ilkesinin Fransız Anayasası’na yerleşmesi ve pekiştirilmesi sağlanmıştır. Fransa’da başlayan bu yeni süreçle birlikte din ile devletin birbirinden uzaklaştırılarak din kurumunun kamusal alana, kamu otoritesinin de dini alana müdahalesinin engellendiği görülmektedir. Fransız laikliğinin en dikkat çeken özelliği devletin, kendini tüm dinlere karşı eşit mesafede konumlandırmasıdır. Dikkat çeken diğer bir husus da devletin dinleri resmi olarak kabul etmeksizin tanımasıdır. Burada “resmi din”in yerini “sivil din”e bıraktığını görmekteyiz. Devlet, dini guruplara dernek adı altında yasal statü tanıyarak diğer tüm (dini olmayan) derneklerde olduğu gibi, karşısında veya yanında olmaksızın faaliyet yapma hakkını tanımaktadır (Kahraman, 2008: 69).

34

Fransız laikliğinin öngördüğü din ve vicdan özgürlüğü, 1789’da Fransız Ulusal Meclisi tarafından yayımlanan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi (La Déclaration des droits de

l'Homme et du citoyen)’ne dayanmaktadır. Burada özgürlük “kamu”yu rahatsız etmeme

şartı ile sınırlandırılmıştır. 1776 yılında Amerikan Kongresi tarafından yayınlanan Bağımsızlık Bildirisi (Declaration of İndependence) ise din ve vicdan özgürlüğünün sınırlarını, “başkalarını” rahatsız etmeme şartıyla belirlemektedir. Buna göre bir din mensubunun yaptığı dini bir davranıştan diğer insanlar rahatsız olmadığı sürece devlet de rahatsız olmayacaktır. Oysa Fransız devrim beyannamesi bunun aksini savunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Fransa’daki din özgürlüğünün, kişiden çok kamucu bir çizgide algılandığı görülmektedir (Kılıç, 2007: 140). Bununla birlikte anayasa ve kanunlarla güvence altına alınan dini özgürlüklerin bahsedilen “kamucu” laiklik anlayışı nedeniyle tartışmalara konu olduğu görülmektedir. Fransa’da kadınların kamusal alanda yüzü kapatan nikap ve burka giymeleri 2010 yılında kabul edilen bir kanunla yasaklanmış, bu da beraberinde tartışmaları getirmiştir.

Devlet, dini organizasyonlara cami, sinagog, kilise vs. ibadethane ya da tapınak inşa etmeleri için doğrudan fon sağlamamakta, dolaylı kolaylıklar sağlamaktadır. Devlet, dini gruplara kredi garantileri ya da avantajlı arsa temin etmektedir. Ayrıca, dini ibadethaneler emlake ilişkin vergilerden muaftır. Ek olarak devlet, dini gruplara bağlantılı oldukları kültürel dernekler üzerinden de fon sağlayabilmektedir. Bu durum da Fransa’da laiklik ilkesinin uygulanması noktasında tartışmalara neden olmaktadır. Fransa’da, ilkokullarda okul binaları içinde din dersi vermek kanunen yasaktır. Ortaokullarda ise, küçük kilise (şapel) açılması, velinin talebi doğrultusunda gerçekleştirilmektedir. Fransa ’da kanunlara göre, devlet, din adamlarına hiçbir şekilde maaş vs. ödememektedir. Ancak, Kilise ve dini derneklere bağlı kurumlar, geniş bir vergi (emlak, ikamet, meslek, KDV, tapu vergileri vb.) muafiyeti imkânından yararlanmaktadır. Devlet okulları sekülerdir. Kanunlar, devlet okulu çalışanlarının görünür dini semboller takmalarını, Yahudi kipası, Sih türbanı, büyük Hıristiyan haçı ya da başörtüsü giymelerini yasaklamaktadır (Şencan, 2011: 34-36).

Dışlayıcı laikliği, dinin kamusal alanda görünürlüğüne karşı çıkışı üzerinden tanımlayan Kuru (2011: 34), hiçbir devletin bütünüyle dışlayıcı laik (dini kamusal alandan tamamen dışlayan) veya bütünüyle pasif laik (kamusal alanda her türlü dini görünürlüğe

35

izin veren) olmadığını ileri sürmektedir. Pasif ve dışlayıcı laikliğin dereceleri bulunmaktadır. Bu anlamda Fransa ve Türkiye ideolojik benzerliklerine karşın, dinin kamusal alandan dışlanma düzeyleri açısından farklılık göstermektedirler. Başörtüsünün üniversitelerde ve özel okullarda yasaklanması ve özel din eğitiminin yasak olması gibi uygulamalar, Türkiye'de devletin din karşısında Fransız devletine kıyasla daha dışlayıcı bir tutum içerisinde olduğunu göstermektedir. Bu anlamda laikliğin bizzat kendisine karşı olmamakla birlikte, Türkiye'deki dışlayıcı laiklik uygulamalara karşı çıkanlar, dinin kamusal görünürlüğü noktasında pasif laikliği öne çıkararak mevcut uygulamaları yumuşatmaya çalışmışlardır. Bu kesimi temsil edenler genellikle İslamcılar, muhafazakar sağcılar ve liberaller olmuştur (Kuru, 2011: 37).

Pasif Laiklik (Anglosakson Laikliği)

Batı’da yaygın olan bir diğer laiklik anlayışı ve uygulaması da pasif laiklik veya Anglosakson laikliği olarak adlandırılmaktadır. Günümüzde de birçok örneği bulunan pasif laikliğin en bilinen ve model alınan/alınmak istenen örneği ABD’de uygulanmaktadır. ABD Anayasası’nda laiklik veya herhangi bir din isim olarak geçmemekle birlikte anayasanın bazı maddelerinde açıkça laikliğe vurgu yapılmaktadır. Çaha (2008)’ya göre din devlet ilişkileri bağlamında Amerikan uygarlığı üç esas üzerinde yükselmiştir. Bunlardan birincisi olan çoğulculuk, Amerika’da yaşayan farklı inançlara mensup kişi ve grupları ayırım yapmaksızın kabul etmeye dayanmıştır. İkincisi olan inanç özgürlüğü, çoğulculuğu sağlamanın tek yolu olarak görülmüş ve inanç özgürlüğünü sağlamak için de seküler bir anlayışla kilise ve devlet birbirinden kesin bir şekilde ayrılmıştır. Üçüncüsü de devletin farklı inanç mensuplarının serbestçe inançlarını ifade etme ve yaşamalarını teminat alması için tüm inançlar karşısında tarafsızlığı olması durumudur. Bu anlamda anayasada hiçbir dine yer verilmemiş ve böylece devletin herhangi bir dinin tahakkümü altında olmasına izin verilmemiştir (Çaha, 2008: 100-101).

ABD’de din devlet ilişkileri Anayasa'yla ikisinin aralarına çekilmiş olan bir "duvar" metaforu eşliğinde belirlenmiştir. Anayasa'ya yapılan Birinci Düzenlemede (First Amendment) aym zamanda en temel hakları düzenleyen bir madde olarak hem konuşma

36

özgürlüğü, hem basın özgürlüğünü hem de din özgürlüğünü aynı madde içinde ele almıştır. Bu düzeltmenin birinci cümlesi "Kongre bir din tesisine yol açacak bir yasa koymayacaktır" derken ikinci cümlesi ile on dördüncü düzeltme "Kongre dinin özgürce yaşanmasını yasaklayan hiçbir yasa koymayacaktır" demektedir. Bu yasa devletin resmi bir din tesis etmesini yasaklayarak devletin herhangi bir dini resmen desteklemesini yasaklamış, ancak inançların özgür bir biçimde uygulanmasının önünde de hiçbir yasağın olamayacağını söyleyerek din özgürlüğünü güvence altına almıştır (Aktay, 2003: 40).

ABD’de bu doğrultuda gelişen ve uygulanan laiklik anlayışı, dinin kamusal görünürlüğü konusunda daha gevşek bir tutum ortaya koyarak kamusal alanda dini sembollerin kullanımına ve pratiklerin yapılmasına genel olarak yasak getirmemektedir. Bu anlamda öğrencilerin (başörtüsü gibi) dini kıyafetlerle okula gelmeleri genel bir sebep olmadan tek başına yasaklanamamaktadır (Kuru, 2011: 51).

Devlet okullarında din eğitiminin yasak olduğu ABD’de resmi olarak tanınan dini grupların özel (yüksekokul dahil) okul açmasına izin verilmektedir. Ülkede bulunan özel okulların %30’u Katolik Kilisesi’ne bağlıyken %50’si diğer dini topluluklara aittir. Herhangi bir dini topluluğa ait olan yüksekokul ve üniversiteler Amerikan Yüksek Mahkeme’sinin iki kriterine uymak kaydıyla kamu finansmanından faydalanabilmektedirler: Birincisi; bu okular kamunun sağladığı fonları seküler ders ve aktiviteler için harcamak durumundadırlar. İkincisi; kurum din ve mezhep ayırımcılığından kaçınmalı, akademik özgürlüğü sağlamalı ve verilen derslerin akademik standartlarda olmasını temin etmelidir. İlk ve orta düzeyde eğitim veren özel dini okullar ise dolaylı bazı destekler (kitap yardımı vs) dışında kamu fonlarından doğrudan yararlanamamaktadır (Kuru, 2011: 51-52).

Genel anlamda pasif laikliğin hakim olduğu ABD’de dinin kamusal görünürlüğü noktasında liberal düşünceye sahip olanlarla muhafazakar düşünceye sahip olanlar arasındaki yorum farklılıkları, biri, dinin kamusal görünürlüğünü azaltmak isteyen diğeri bunu zenginlik olarak gören iki eğilimin ortaya çıkmasına sebep olsa da dine yönelik politikalarda ABD, dışlayıcı laiklik anlayışının hakim olduğu Fransa’dan çok daha özgürlükçü bir konumdadır (Kuru, 2011: 63-72).

37