• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.2. Manuel Castells ve Ağ Toplumu

Ağ toplumu farklı kurumsal ifadeleriyle şimdilik kapitalist toplumdur. Üstelik kapitalist üretim biçimi tarihte ilk kez, tüm gezegen çapında toplumsal ilişkileri şekillendirmektedir. Castells Bilişim teknolojilerinin hızlı ve sürekli bir biçimde gelişmesi, iletişim araçlarında yeni uygulamaları ortaya çıkarmış ve yeni medya olarak ifade edilen araçların yaygınlığını ve kullanımını artırmıştır. Bilgi teknolojileri hem bireylerin gündelik yaşamlarını hem de toplumları değiştirmiş ve dönüştürmüştür. Bu yaşanan gelişmeler toplumun, bilgi ve iletişim teknolojileri çerçevesinde yeni kavramlarla nitelendirilmesine neden olmuştur. Bilgi toplumu, teknoloji toplumu, enformasyon toplumu ve bilişim toplumu bu nitelendirmelerden bazılarıdır.

Manuel Castells, bu nitelendirmelerin günümüz toplumunu ifade etmekte yeterli olmadığını, yaşadığımız toplumsal yapıyı tam olarak açıklamayacağını belirterek, “ağ toplumu” (The Network Society) kavramını ortaya koymuştur.

Castells’in “Ağ Toplumu” kuramı, gelişmiş iletişim teknolojileri temelinde dünya çapında oluşturulan birtakım ağların çerçevesinde dünyanın yeniden oluşumu hakkında yeni perspektifler açmaktadır. Kuramın temel savı, toplumun bütün alanlarının temel yapılarındaki süreçlerin organizasyonunda hiyerarşilerden ağlara (network) doğru bir kaymaya tanık olduğumuzdur. Bu değişim, kültürel olduğu kadar düzene ilişkin

(organizasyona ilişkin) bir sorundur (Doğan, 2011: 171). Castells’e göre enformasyonu

ön plana çıkaran ağ toplumu bilişim teknolojileri tarafından harekete geçirilen, bilişim ağlarında oluşan ve tüm küreye yayılmış yeni bir toplumsal organizasyon yapısıdır. Bu yapı insanlar arasında kültür aracılığıyla şekillenen bir etkileşim ortaya koyduğu gibi;

üretim, tüketim ve güç ilişkilerini de etkilemiştir (Başlar, 2013: 4). Ağ toplumunun ortaya çıkmasında kapitalizmin yeniden yapılanmasının da etkisi olduğunu belirten Castells’e (2008b: 4) göre;

Bu yeni toplumsal örgütlenme biçimi, kapsayıcı küreselliğiyle tüm dünyaya yayılıyor; sınai kapitalizmi ile onun düşman kardeşi sınai devletçiliğinin 20.yy.da yaptığı gibi kurumları sarsıyor, kültürleri dönüştürüyor, zenginlik oluşturuyor, yoksulluğa sebep oluyor, açgözlülük, yenilik ve umut saçıyor, zorluklar dayatırken bir yandan da umutsuzluk veriyor.

Castells, (2008a: 621) ağ kavramını birbiriyle bağlantılı düğümler dizisi ve aynı iletişim kurallarını paylaşmaları halinde yeni düğümlerle bütünleşen açık yapılar olarak ifade eder. Ağ kavramı sosyolojik anlamıyla bir veya birden fazla toplumsal ilişkiyle birbirine bağlanmış, dolayısıyla toplumsal bir bağ oluşturan bireylere gönderme yapmaktadır (Marshall, 2005: 4). Bu açıdan bakıldığında toplumsal ilişkilerin var olduğu günden bugüne kadar ağ olgusu sosyal hayatın bir parçası olarak değerlendirilebilir. Ancak, günümüzde özellikle de enformasyon teknolojilerinin gelişme göstermesiyle birlikte yeni bir sosyal organizasyon türü ortaya çıkmıştır. Ağlarla örülü bu organizasyonun adı ‘Ağ Toplumu’dur. Bu toplumun ağ kavramı ile özdeşleştirilmesi ya da birlikte anılması, onun ağ temeli üzerine kurulmuş (sosyal,

ekonomik, politik) ilişkileri, yoğun bir şekilde kullanıyor olmasından

kaynaklanmaktadır. Van Dijk (2006: 20) ise ağ toplumu kavramının bilgiyi uygulama, değişimin organizasyonu ve oluşumunu vurguladığını, sosyal medya bağlantılarının alt yapısının da buna bağlı olduğunu dolayısıyla, ağ toplumunun; sosyal ve medya bağlantılarının alt yapısına sahip sosyal bir oluşum olarak tanımlanabileceğini ifade eder.

Castells’e göre enformasyonu ön plana çıkaran ağ toplumu bilişim teknolojileri tarafından harekete geçirilen, bilişim ağlarında oluşan ve tüm küreye yayılmış yeni bir toplumsal organizasyon yapısıdır. Bu yapı insanlar arasında kültür aracılığıyla şekillenen bir etkileşim ortaya koyduğu gibi; üretim, tüketim ve güç ilişkilerini de etkilemiştir (Başlar, 2013:2). Kapitalist sistemin üretimde ve tüketimde gerçekleştirdiği değişim ve dönüşüm sosyal ilişkileri de etkilemiştir.

Ağ toplumunun farklı kurumsal ifadeleriyle şimdilik bir kapitalist bir toplum olduğu görüşünü ileri süren Casttells (2008a: 624) kapitalist üretim biçiminin tarihte ilk

kez tüm gezegen çapında toplumsal ilişkileri şekillendirdiğini vurgular. Kapitalist sistem, bu şekillendirme çabalarını özellikle bilişim teknolojileri ve kitle iletişim medyası aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Burada yeni iletişim teknolojilerinin önemi ve vazgeçilemezliği bir kez daha dikkat çekmektedir.

Ağ toplumu yapısı sosyal ilişkileri, ortaya koyduğu yeni iletişim yapıları doğrultusunda etkilemiştir. Bu bağlamda yeni iletişim teknolojilerinin gelişiminin ve internetin medya alanına kazandırdığı kavramlardan biri olan sosyal medya, ağ toplumunun internet alanındaki yansıması gibidir. Yeni medyanın sosyal boyutunu kullanıcılar tarafından düzenlenen içeriklerle ve bu içeriklerin kullanıcılar arasında oluşan ağda dolaşıma girmesiyle meydana getirilen sosyal medya siteleri oluşturmaktadır (Başlar, 2013: 4). Ağ toplumunun en iyi temsilcisi olarak kabul edebileceğimiz sosyal paylaşım ağları, zaman ve uzam algısının yeni bir boyut kazanmasında etkili olmuştur.

Thompson’ın (2008: 56) da belirttiği üzere tekniğe dayalı iletişim medyasının kullanımından doğan en önemli değişikliklerin başında zamana ve uzama meydan okuyan, bireylere zamansal ve mekânsal sınırları aşma imkânı tanıyan bir iletişim alanının açılmış olması gelmektedir. Günümüzde zamansal ve mekânsal anlamda birçok zorluğu ortadan kaldıran internet ve ona bağlı olarak da sosyal paylaşım ağları, sosyalleşmenin tanımında yer alan sürece bağlı bir birikim olduğu önermesinden yola çıkılarak düşünüldüğünde, sosyalleşmenin önemli bir tamamlayıcı unsuru olarak ön plana çıkmaktadır. Günümüz toplumunun hızlı yaşanan kopuk ilişkileri içerisinde sosyal paylaşım ağları yardımıyla insanlar bir sosyal ilişki kurma ya da mevcut olan ilişkilerini sürdürme şansına sahip olabilmektedirler. Sosyal paylaşım ağları bireyleri, toplumun gittiği yönde sosyal olarak tamamlayan bir bileşen olarak karşımıza çıkmaktadır (Dilmen, 2010: 241).

Sosyal paylaşım ağlarının etkileri ve sosyalleşme biçimlerinin kültürel etkilerinin neler olduğu üzerine yapılan araştırmaları değerlendiren Castells (2008a: 475-485) araştırmaların birbirinden farklı sonuçları ortaya koyduğunu ve bu çerçevede konunun hâlâ belirsizlik taşıdığını ifade etmektedir. Örneğin kimi araştırmalarda sosyal paylaşım ağlarının bireyin yalıtılmasına, topluma yabancılaşmasına ve depresif özellikler göstermesine neden olduğu, bilgisayarların getirdiği sosyal ilişkilerin insanilikten uzaklaştığı, ev içinde dahi aile bireyleriyle iletişimde gerilemeye, sosyal çevrenin daralmasına, depresyon ve yalnızlık duygularının derinleşmesine neden olduğu

vurgulanırken, diğer yandan bazı araştırmacılar sosyal paylaşım ağlarının, fiziki anlamda sosyalleşmeyi kolaylaştırdığı sonucuna varmıştır. Bazı araştırmalarda ise bireylerin sanal ağlarda profillerini oluştururken ve etkileşime geçerken rol yaptığı tespit edilmiştir.

Ağ toplumunu en genel anlamıyla Anderson ve arkadaşları (2006:156); iş, iletişim ve yönetime yönelik amaçlarla küresel ağları düzenli olarak kullanan bir toplum olarak ifade etmektedir. Küreselleşme sürecinin bir sonucu olarak kendini her geçen gün daha fazla hissettiren ağ toplumunun iş dünyası ve ticari yaşama yaptığı etkiye Anderson atıf yapmakla birlikte, ağ toplumu bunun yanında sosyal ilişkiler bağlamında da önemli sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Ağ toplumunun en belirgin özelliklerinden biri, bireyleri gerçek yaşamın gündelik koşullarından tamamen olmasa da önemli ölçüde koparması ve sosyalliği başka bir boyuta taşımasıdır. Castells’in belirttiği şekliyle zaman ve uzamı devre dışı bırakabilen ağlar, yeni toplumsal ilişkilerin doğmasına da neden olabilmektedir (Göker ve Doğan, 2011:179).

Kendine özgü iletişim ve etkileşim koşullarını üretme ve bu ilişkileri ağ temelinde sürdürme konusunda kullanıcılarına en uygun ortamı hazırlayan iletişim teknolojisi ise elbette internettir. İnternet bu anlamda dünya üzerindeki en büyük ve en yaygın ağın ismi olarak değerlendirilebilir. İnternet ağına dayalı yeni sosyal yapılanmanın adı ise sanal cemaattir [virtual community] (Göker ve Doğan, 2011:180). Ağ toplumunun önemli bir yansıması olarak değerlendireceğimiz sanal cemaati, Abercrombie and Longhurts, (2007: 358) birbirleriyle internet yoluyla iletişime geçen ve iş, gönüllü aktivite ve oyun gibi ortak paylaşımlarda bulunan insanlar tarafından şekillendirilen topluluklar olarak tanımlamaktadır. Bu yapı, daha önce birbirleriyle hiçbir şekilde yüz yüze iletişimde bulunmamış insanların ortak hedef, çıkar veya ilgi alanları kapsamında ortaya çıkan sanal bir birlikteliktir. Dilmen’e göre (2010:241) günümüzde, internette vakit geçiren kişilerin kurduğu ilişkilere ne gibi bir tanımlama getirileceği veya üç boyutlu bir ortamda karşı karşıya gelmenin ve beraber, sanal olmasına rağmen bir şeyler yapmanın ne tür bir ilişki sayılabileceği gibi sorular zihinlerde yer almakta ve kendilerine cevap aramaktadırlar Bu bağlamda, sosyal ilişkilerin yapısı da hayatımızdaki birçok şey gibi dönüşmektedir.

Bilgisayarlar aracılığıyla iletişimin geniş bir sosyal cemaatler yelpazesi oluşturduğunu belirten Castells, (2008a: 476) sanal cemaati, ortak bir çıkar ve amaç doğrultusunda örgütlenen, kendi kendini tanımlayan interaktif, elektronik bir iletişim

ağı olarak ifade ederken, ağ toplumunda bireyin gerçeklikle olan ilişkisi kadar oluşan cemaatlerin de gerçeklikle ilişkisinin neler olduğunun sorgulandığını belirtir. Sanal cemaatler gerçek cemaatler midir? Castells bu sorunun cevabını şu şekilde vermektedir (2008a: 479): Hem evet, hem hayır. Cemaattirler, ama fiziksel değildirler; fiziksel cemaatlerin izlediği etkileşim ve iletişim kalıplarını izlemezler. Ancak ‘gerçekdışı’ değillerdir, farklı bir gerçeklik düzleminde işlerler.

Goffman’ın (2009) ifade ettiği ‘izlenim denetimi sanatı’ ve bireyin kendini göstermek için sarf ettiği ‘performanslar’ (gerçek) sosyal yaşamda olduğu gibi ağ toplumunda da işlerliğini sürdürmektedir. Ancak ağ toplumunda bu ‘performanslar’ın kontrolü asgari düzeyde mümkün gözükmektedir. Çünkü sanal etkileşimde fiziksel yakınlıktan, temastan ve gözlemden yoksun bir etkileşim hâkim durumdadır. İnternet, geleneksel anlamda kimlik üretimini değiştirmiştir. Sanal çevrede, cismani bedenden bağımsız olarak karşılaşmalar gerçekleşmekte, bu ise kişinin fiziksel özellikleri hakkında hiçbir fikir vermemektedir (Zhao ve ark., 2008:1817). Dolayısıyla sunulan kişiliklerin gerçeklikle ilişkisi her zaman bir soru işareti oluşturmakta ve güven sorununu ortaya çıkarmaktadır.

Ağ toplumunun en belirgin özelliği, bireylerin mekân ve zaman kısıtlamasından kurtulmuş bir şekilde sürekli bir bağlantılılık hâlinde olmasıdır. Tarım toplumunda toprakta çalışan ve sadece içine doğduğu köydeki diğer insanlarla ortak bir kaderi ve kültürel yaşam formunu paylaşan bireyler, günümüz sanayi sonrası (post-endüstriyel) toplumunda kendilerini ‘şimdiye ve buraya’ (yani mevcut zaman dilimine ve yerel coğrafyaya) bağlayan zincirlerini ‘kırmış’ gözüküyorlar (Esen, 2013). Dijk’e göre modern toplum, sosyal ağlar aracılığı ile yeniden bir organizasyonel ve yapısal değişime uğrayacaktır. Bu değişim ile bireyler aile üyeleri, arkadaşları, komşuları, iş arkadaşları ile iletişimlerini sosyal ağlar üzerinden gerçekleştirecekler ve komşuya gitme, bir kafede buluşma, ziyaretler, birlikte yemeğe çıkma gibi kişilerin yüz yüze yaptıkları uygulamalar ortadan kalkmaya başlayacaktır (Akbıyık vd., 2012: 1012).

Teknoloji ile üretimin teknik ilişkileri toplumun başat alanlarından doğmuş paradigmalar çerçevesinde örgütlenseler de tüm bir toplumsal ilişkiler, toplumsal yapılar düzenine yayılır, böylece onları değiştirirler yorumunu yapan Casttels, (2008a: 21), kapitalist sistemin iş yaşamının yanı sıra aile, özellikle ataerkil aile yapısı üzerinde de değişimlere, tahribatlara yol açtığını belirtir. Aile yapısındaki değişim ve dönüşüm sosyal ilişkilerin boyutunu da değiştirmiştir. Ellul da (2003:344) bu çerçevede

toplumsal yaşamda yaşanan değişimlerin aile yapısını değiştirdiğine dikkat çekmektedir. Kadın ve çocuklar artık geleneksel işlevlerini yerine getirmiyorlar. Koca ile karı arasında ve ebeveyn ile çocuk arasında yeni bir ilişki var. Kalp artık bir anlam taşmıyor; aile ilişkilerinin sabırla kurulmasının bir gerekçesi yok. Sosyalleşmenin temel kurumu olan ailenin zayıflaması bireyleri farklı arayışlara, yaşam biçimlerine yeni sosyal ilişki türlerine yöneltmektedir.

Casttels’e (2008b:251) göre, ataerkillik sosyal ilişkilerin belirli şekillerde üretilmesinin ve toplumların temel yapılarından biridir ve erkeklerin, kadınlar ve çocuklar üzerinde kurumsal olarak desteklenen bir otoriteye sahip olmasıyla tanımlanabilir. Bu otoritenin icra edilebilmesi için, ataerkilliğin üretim ve tüketimden siyasete, hukuka ve kültüre, toplum örgütlenmesinin tamamına işlemesi gerekir. İnsan ilişkileri ve kişilik de ataerkilliğin izlerini taşır. Castells, ağ toplumunda ataerkil aile krizi yaşandığını ve krizle de aile reisinin aile üzerinde süreğen bir otorite/egemenlik icra ettiği aile modelinin zayıflamasını kasteder.

Ataerkil aile, diğer bir ifadeyle uzun vadeli bağlılığa dayalı aile modelinden kopulduğunu dört göstergeyle ifade eden Castells bunları şu şekilde ifade eder:

Evliliklerin boşanmayla ya da ayrılıkla dağılması; evliliklerde yaşanan bunalımların giderek artması, evlilik, iş ve hayatı uyumlu kılmanın zorlaşması, başka iki güçlü eğilimle de ilişkili görünmektedir, evlenmeyi erteleme ve evlenmeden birlikte yaşama; nüfusun yaşlanması dolayısıyla da klasik çekirdek aile modelinin yaygınlığı gerilemekte, yalnız yaşayanların, çocuklarıyla yalnız yaşayanların sayısı artmakta; ailenin istikrarsız olduğu bu koşullarda, kadınların doğurmaya ilişkin tutumlarında giderek özerkleşmesiyle birlikte ataerkil ailenin krizi, nüfusun yenilenmesiyle ilgili toplumsal izleklerin de krize girmesine uzanmaktadır (Castells, 2008b: 256-257).

Ataerkilliğe başkaldırı ve ataerkil ailenin krizinin, kültürel kodların kuşaktan kuşağa düzenli bir biçimde aktarımını kesintiye uğrattığı, kişisel güvenliğin temellerini sarstığı ve sonuçta erkekleri, kadınları ve çocukları yeni yaşam biçimleri geliştirmeye zorladığı (Castells, 2008b: 534) değerlendirmesinde bulunan Castells’e (2008b: 378) göre yeni kuşaklar, geleneksel ataerkil aile kalıbının dışında sosyalleşmektedir; erken yaşlardan itibaren farklı düzenlere, yetişkinlerin farklı roller üstlenmesine ayak uydurmaları beklenmektedir. Yeni sosyalleşme süreci, bir ölçüde ataerkil ailenin kurumsal normlarını, geri plana itmekte ve aile içindeki rolleri çeşitlendirmektedir.

Sosyalleşme sürecinin en önemli araçlarından biri olan ailenin geri plana itilmesi, bireyin toplumun genel kabul görmüş değer, kural ve kaidelerini öğrenememesine ya da yetersiz öğrenmesine, dolayısıyla başarısız sosyalleşmeye neden olur.

Sosyal ilişkilerin öğrenildiği ailenin bu süreçten uzaklaştırılması bireyin sonraki yaşamında düzenli ve sürekli bir sosyal ilişki yaşamasına da engel olacaktır. Bu durum toplumsal düzeyde ise bir travmaya neden olabilmektedir. “Güven, sadakat, bağlılık” duygularının yerini sanal ilişkilerin, gerçekliği tartışılan bedenlerin aldığı bir toplumsal yapıda birey, sosyal ilişkilerini sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmekte zorlanmakta ve paradoks yaşamaktadır.

Kapitalist sistem, üretim ilişkilerindeki değişim çerçevesinde çalışma şekillerinde de değişimi sağlamış ve bu çerçevede kadının toplumsal rolü artmış ve iş dünyasındaki varlığı, ücretli işgücüne kitlesel biçime dâhil olmasıyla görünür hale gelmiştir. Castells’e göre (2008b: 280) kadınların işgücüne kitlesel olarak dâhil oluşu, bir yandan ekonominin enformasyonelleşmesinden, ağlar oluşturmasından ve küreselleşmesinden; diğer yandan verimliliği, yönetim denetimini ve nihayetinde kârı artırmak için kadınların özgül toplumsal konumlarından yararlanma amacıyla işgücü piyasasının cinsiyete dayalı olarak bölünmesinden kaynaklanır. Bu süreç, aile açısından önemli sonuçları ve sorunları ortaya çıkarmıştır. Ev içinde erkeğin otoritesi sarsılmış, kadınların aile içindeki pazarlık gücü artmış ve sonuçta ataerkil ailenin dönüşmesini sağlamıştır.

Ağ toplumunda üzerinde tartışmaların yapıldığı bir başka konu ise kimlik ve kimliğin inşasıdır. Kimliği, insanların anlam ve tecrübe kaynağı olarak tanımlayan Casttells (2008b:12), kimliğin inşasının bastırılmış kimliğe dayandığını, ağ toplumunun yükselişinin beraberinde kimliğin inşa süreçlerinin sorgulamasını da getirdiğini dolayısıyla yeni toplumsal değişim biçimlerinin ortaya çıktığını savunur.

Giddens (2008: 159) ise ağ toplumunda kişisel kimliğin daha açık hale geldiğini, artık kimliklerimizi geçmişten değil, başkalarıyla iletişime girerek oluşturmak zorunda olduğumuzu ifade eder. Castells (2008b: 535) ağ toplumunda, toplumsal bir kimliğin inşa edilmesinde küresel akışlarla, radikal bireycilikle silinip gitmeyi reddeden güçlü direniş kimliklerinin cemaatçiliğin etkisiyle ortaya çıktığını ileri sürer. Cemaatlerin, devlet aygıtları, küresel ağlar ve benmerkezci bireylerle birlikte direniş kimlikleri etrafında örgütlendiklerini belirten Castells, (2008b: 536) bu kimliklerin, bir biçimde

birbirinde ayrılmış ilkeler üzerinde kurulu olduğundan birbirleriyle iletişimlerinin az olduğuna dikkat çeker.

Ağ toplumunun, bu değerlendirmeler ışığında sosyal ilişkilere yansıması fiziksel temastan uzak, sanal, samimi olmayan, bireysel yarar merkezli ilişkiler ortaya çıkarması; ataerkil aile yapısının zayıflaması neticesinde ailenin sosyalleşme sürecinde etkisinin azalması ve dolayısıyla sosyal ilişkilerin gerçekleşmesini sağlayacak temel toplumsal değer ve normların yeterli düzeyde öğrenilememesi gibi olumsuz yansımalarının yanında mekân ve zaman olgularını ortadan kaldırarak sürekli bir biçimde, farklı çevre ve gruplarla sosyal ilişkiler geliştirilmesine imkan tanıması, yeni sosyal ilişki biçimlerinin ortaya çıkmasına olanak sağlaması, sanal dünyada kurulan sosyal ilişkiler aracılığıyla sosyal sorumluluk projeleri çerçevesinde bireylerin ortak ruh ve birlikte hareket edebilme duygularının gelişmesi gibi olumlu yansımalarının olduğunu söyleyebilmekteyiz.