• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

4.2. Siyasal Davranış İle İlgili Teorik Yaklaşımlar

4.2.4. Ekonomi Politik Yaklaşımı

Seçmenin siyasal davranışını etkileyen pek çok faktörden biri de ekonomi politikalarıdır. Ekonomik oy verme diye bilinen teori, V.O. Key (1966) tarafından

formüle edilen ve Fiorina (1978) tarafından geliştirilen “sorumlu seçmen” düşüncesine dayanır (Akgün, 2007: 74). Bu teoriye göre, seçmenler iktidar partisinin ekonomik performansını referans alarak siyasal davranışta bulunur, siyasal tercihini belirlerler. Özsoy’a göre (2009: 51) Seçmen davranışını değiştiren ekonomik değişkenlerin içinde, işsizlik oranlarındaki artış veya düşüş, kişi başına düşen milli gelir miktarı ve enflasyon değerlerindeki değişiklikler oldukça etkilidir. Ericson (2009: 470) seçmenlerin ekonomik duruma ve geleceğe ilişkin merakının önemli olduğuna dikkat çekmektedir.

Seçmenler, ülke ekonomisinin performansından iktidardaki parti ya da partileri sorumlu tutarlar ve bu sorumluluk bilincine göre oy verirler. Eğer, bu önerme doğruysa, yani ülkede cereyan eden ekonomik koşullar vatandaşın parti seçimi üzerinde güçlü etkiye sahipse, iktidar partisinin kaderinin önemli ölçüde ekonomideki başarısına bağlı olması gerekir. Buna göre ülkedeki genel refahın artışını izleyen dönemlerde yapılan seçimlerde, seçmenlerin iktidardaki partinin adaylarına daha fazla destek vermesi, genel refahın azaldığı dönemlerde ise iktidarın desteğini çekerek cezalandırması beklenir (Akgün, 2007: 76). Bunun örneklerini ülkemizde yakın tarihimizde, 1994 ekonomik krizi ve 2001 ekonomik krizi sonrasına yapılan genel seçimlerde görebilmek mümkün olmuştur. Cumhuriyet tarihimizin en büyük ekonomik krizi olarak değerlendirilen 2001 krizi devam ederken 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan genel seçimlerde Türk seçmeni oldukça keskin bir siyasal davranış ortaya koymuştur. Seçimlerde, koalisyon partilerini oluşturan partilerin tamamı %10 barajının altında kalırken, bir önceki seçimde %22 oy oranıyla seçimlerden birinci olarak çıkan parti %1 oy düzeyine kadar gerilemiştir. Buna karşın, yeni söylemlerle seçmenin karşısına çıkan partiye tek başına iktidar olma imkânı verilmiştir.

Yine bu çerçevede, ABD’de ekonomik dalgalanmaların kongre seçimleri üzerinde kayda değer düzeyde etkili olduğu ileri sürülmüştür. Buna göre, iktisadi konjonktürün olumlu seyrettiği dönemlerde iktidar partisi adaylarının, aksi durumda ise, muhalefet adaylarının avantajlı konuma geçtiğine ilişkin bulgular elde edilmiştir (Çinko, 2006: 114). Kısacası bu yaklaşımda seçmen tercihini belirlerken ekonomik beklentilerinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ile geçmişe ya da geleceğe dönük yarar sağlayıp sağlamama durumunu dikkate almakta, izlenen ekonomik politikaların sonuçlarının değerlendirilmesi temel alınmaktadır.

Ülkedeki ekonomik gidişattan memnun olan vatandaşlar iktidar partisine oy verirken, ülkenin kötü yönetildiğine inanan seçmenler ise muhalefete destek vermekte

ve hatta radikal-popülist partilere kaymaktadır (Akgün, 2007: 95). Hükümetin ekonomik performansının seçmen tercihi üzerindeki etkisi özellikle kriz dönemlerinde kendisini gösterir (Kapusızoğlu, 2011: 130). Ülkemizde 2009 yerel seçimlerinde de 2008 ekonomik dalgalanmasının etkisi görülmüş. Bir önceki genel seçimde (2007 Genel Seçimleri) % 42 dolayında oy alan iktidar partisinin oyunun 2009 yerel seçimlerinde %38’e gerilemesinde ekonomik dalgalanmaların etkisinin olduğu ileri sürülmüştür. Bu çerçevede, seçmenin bir bölümü iktidar partisinin ekonomik performansını beğenmeyerek, siyasal tercihini değiştirmiştir. Bütün bu değerlendirmeler ışığında, Türk seçmenin kendi çıkarı ve beklentileri doğrultusunda ekonomi politikalarını da dikkate alarak siyasal bir davranış ortaya koyduğunu söyleyebilmemiz mümkündür.

Ekonomik gelişme, milletin sosyal yapısını ve dolayısıyla sosyal ilişkilerini değiştirir. Sosyal değişimin siyasal davranışlar üzerinde etkisi olur (Gülmen, 1979: 57). Sosyal ilişkilerde yaşanan bu değişimler, seçmenlerin karar alma sürecinde etkili olmakta ve siyasal davranışlara yansıması görülmektedir.

Yapılan çalışmalar geçmiş deneyimlerin ve ekonomik performansın seçmen davranışını etkilediği ve aynı zamanda hem kişisel hem de ulusal ekonomik koşulların göz önünde tutulduğunu ortaya koymaktadır. Seçmenler, negatif ekonomik göstergelere pozitif ekonomik göstergelerden daha güçlü biçimde duyarlılık göstermektedir. İktidardaki partinin/partilerin sorunlarını çözemeyeceğini, ekonomik olarak gelişme ve rahatlama sağlayamayacağını gören seçmenlerin, bu partilerin alternatiflerini iktidara getirmesi şaşırtıcı değildir (Özsoy, 2009: 53). Türk seçmenin siyasal davranışında ekonomik unsurların etkili olduğunu ileri süren Bulutay (1968: 21-22), incelemelerinde seçmenin oy verme eğiliminde ekonomik düşüncelerin çok önemli pay taşıdığını gösteren bulgulara ulaştıklarını ve iktidar partinin oy oranını korumak için sabit fiyatlarla birey başına geliri %5 civarında artırmak zorunda olduğu, bu oranın üstünde gerçekleştirdiği her bir puana karşılık oy oranında da bir puan artış sağladığını belirtmiştir. Benzer bir değerlendirme ile Akarca ve Tansel (2007: 645) 1995 seçim sonuçları üzerinde yaptıkları değerlendirmede seçmen tercihinde ekonomik faktörlerin etkili olduğu sonucuna varmışlardır. Özellikle Refah Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin daha az modernize ve ekonomik büyüme eksikliği bulunan bölgelerden oy aldığını, Doğru Yol Partisi’nin kentlerde iyi ekonomik koşullarda yaşayan seçmenlerden, Cumhuriyet Halk Partisi’nin eğitimli ama daha az kentleşmiş

seçmenlerden, Demokratik Sol Parti’nin az eğitimli ama daha modern ve kentsel

seçmenlerden oy aldığını ileri sürmüşlerdir.

Ancak, bütün bu değerlendirmelerle birlikte, siyasal davranışın şekillenmesinde ve oy verme tercihinin belirlenmesinde en önemli faktörün ekonomik nedenler olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Ancak, ekonomik krizlerin olduğu dönemlerde bu faktörün diğer faktörlere göre siyasal davranış üzerinde daha fazla etkili olduğunu söylenebilir. Özbudun (1975: 131), 1963-1967 dönemi için illerin yıllık gelişme hızı ile iktidar partisinin oy değişimlerini incelemesinde; AP’nin gelişme hızı yüksek olan illerde daha başarılı sonuçlar alması beklenirken, böyle bir ilişkiye rastlanamadığını dolayısıyla, salt ekonomik saiklerle oy kullanan seçmen modelinin Türk siyasal yaşamında hâkim rol oynadığı görüşüne şüpheyle yaklaşılması gerektiğini ifade etmektedir.

Siyasal davranışı açıklamaya yönelik bu yaklaşımların farklı düzeylerde geçerliliklerinin olduğu söylenebilir. Seçmenin siyasal davranışını belirleme ve eylemde bulunma sürecinde farklı etkenleri dikkate alarak kararlarını ortaya koyduklarını ifade etme açısından bu yaklaşımlar elbette ki önemlidir. Sosyal ve ekonomik yapıda meydana gelen değişme ve gelişmelere bağlı olarak bu yaklaşımların ortaya koyduğu etkenler birbirinden farklı düzeylerde etkinlikler gösterebilir. Ancak siyasal davranışın tek yönlü açıklanamayacak kadar karmaşık bir süreçler bütünü olduğu unutulmamalıdır. Bu süreçte farklı dönemlerde farklı unsurlar etkili olabilmekte ve bazı hallerde birden çok faktör sürece etki edebilmektedir.

4.3. Siyasal Davranışı Etkileyen Faktörler