• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3.4. Siyasal Toplumsallaşma Araçları

3.4.4. Kitle İletişim Araçları

Siyasal toplumsallaşma sürecinde etkili olan araçlardan biri de kitle iletişim araçlarıdır. Kitle iletişim araçları özellikle 20. yüzyılda iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmelerle birlikte insanların yaşamlarında daha fazla yer almaya ve daha fazla etkili olmaya başlamıştır.

Berger, sosyalleşme teorisinde iletişim araçları ve popüler kültürün bireylerin sosyalleşme sürecine etkide bulunduğunu ileri sürmekte ve daha önceleri bu süreci yönlendiren aile, arkadaş, din adamları ve benzerlerinin yerini kitle iletişim araçlarının aldığını savunmaktadır (Kalender, 2005: 110). Küreselleşme ve bunun medya üzerinden yansımaları olarak, değişen ve dönüşen ilişkiler nedeniyle aile yapısının, sosyal yapının bozulması en fazla yetişmekte olan çocukları olumsuz etkilemektedir. Örneğin artan ihtiyaçlar ve annenin de çalışıyor olması, çiftlerin boşanmaları ve çocukların ebeveynlerini kaybetmeleri benzeri nedenlerle çocuğun toplumsallaşmasında temel olan aile ortamından mahrum kalması, medya üzerinden toplumsallaşmasına neden olmaktadır (Mora, 2008: 67). Aile kurumunun, kapitalist sistemin etkisiyle erozyona uğramış, değerleri zayıflamıştır. Ailenin zayıflaması sosyal ilişkilerin yapısını etkilemiş bu çerçevede de bireyler yeni sosyal ilişki biçimlerine yönelmiştir. Kitle iletişim araçları da bu süreçte etkin rol alarak, aile kurumunun yerine adeta sosyalleşme sürecini yönlendirebilen bir araç haline gelmiştir. Elkın’ın da belirttiği üzere, (1995: 101) kitle iletişim araçları, aile içinde komşuluk ilişkilerinde, okulda çocuğun üstlenmesi gereken bir dizi rol örnekleri sunar. Kitle iletişim araçları ile birey arasında sosyalımsı bir ilişki vardır. Mutlu (2004: 283), radyo, televizyon ve sinema gibi kitle iletişim araçlarının izleyiciyle kurduğu, bu araçlarda yer alan kişilikler arasında kurulan yüz yüze iletişime benzer ilişkiyi sosyalımsı ilişki olarak nitelemektedir. Kitle iletişim araçlarının sunduğu

ilişkileri özümseyen birey, benzer etkileşim içerisinde bulunur. Sosyalleşme sürecinde kitle iletişim araçları farkında olmadan bireye etkide bulunur.

Bu değerlendirmelere göre, toplumsallaşma sürecinde kitle iletişim araçlarını etkin bir araç olarak değerlendirmek ve sosyalleşmenin ilk kurumu olan ailenin dahi önüne geçtiği iddia edilmektedir. Ancak, hiç şüphesiz ailenin etkinliğinin zayıfladığını düşünenler olduğu gibi bunun tersi bakış açısı da bulunmaktadır. Bu çerçevede, burada şunu da belirtmekte yarar vardır ki; çocukların kitle iletişim araçlarında özellikle de televizyonda neyi izleyip izlemeyeceğine genellikle ailenin karar verdiğini kabul edersek bu durumda belirleyici faktör aile olmaktadır. Turam’a göre (1994: 493) televizyon seyretme eylemi kendi kendine oluşmaz, aile bireyleri tarafından oluşturulur. Benzer bir durum arkadaş grupları için de geçerlidir. Arkadaş grupları arasında yapılan çeşitli konuşmalar televizyonda nelerin izleneceğine etki edebilmektedir. Dolayısıyla kitle iletişim araçlarının etkisi, aile veya arkadaş grubu gibi sosyal ilişkilerin etkin bir şekilde gerçekleştiği aktörler aracılığıyla olmaktadır. Bütün bu değerlendirmelerle birlikte, kitle iletişim araçlarının sosyalleşme sürecinde çok önemli bir yeri ve etkisinin olduğu da kabul edilen bir gerçektir.

Toplumsallaşma araçlarından biri olarak kitle iletişim araçları, toplumsal ve siyasal sistemlere, inançlara ve tutumlara hammadde sağlayan (Carpini, 2004: 408) bir araç olarak süreçte önemli bir etkiye sahiptir. Çok erken yaşlardan itibaren çocukları otorite, mülkiyet, siyasal ve toplumsal inançlar ve semboller hakkında geliştirmeye başlar. Kitle iletişim araçları, günümüzde bireyin etkin olarak siyasal sisteme ilişkin inanç, değer ve bilgileri öğrenmesi, benimsemesi; siyasal-ideolojik kimliğinin biçimlenmesi; böylelikle akılcı, duygusal ya da ideolojik bağlılığa dayalı siyasal tutum ve davranışlar sergilemesi sürecinde önemli rol oynamaya başladı (Çebi, 2002: 2). Kitle iletişim araçlarının etkili bir siyasal toplumsallaşma aracına dönüşmesi ile birlikte siyasetin düşünce ve algılama biçimleri, ilişkileri, aktörleri ve kurumları kitle iletişim araçları yoluyla değişime uğramıştır. Siyasal güç/iktidarın elde edilmesi ve korunması, siyasal rızanın sağlanması için basın, siyasal aktörlerin teşhir edildiği, sunulduğu, yaşadığı, sığındığı, mücadele ettiği ve korunduğu arenalara dönüşmüştür (Mora, 2008: 48). Bu nedenledir ki, siyasal toplumsallaşma sürecinde kitle iletişim araçları önemli işlevleri olan araçlar olarak değerlendirilmektedir.

Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ve etkin bir araç haline gelmesiyle birlikte, bunların siyasal toplumsallaşma sürecine etkileri de araştırma konusu olmuştur.

Tokgöz’e göre (1978: 56), ilk yapılan siyasal toplumsallaşma araştırmalarında, siyasal bilişim yönünden, kitle haberleşme araçlarının doğrudan siyasal toplumsallaşma etkeni olmayacakları, ancak ikinci derecede rol oynayacakları ileri sürülmüştür. Aslında, bu araştırıcılarca, kitle haberleşme araçları doğrudan doğruya siyasal toplumsallaşma etkeni olarak da pek incelenmemişlerdir. Bu araştırmalara göre, kitle iletişim araçlarının geniş ölçüde dolaylı ve sınırlı etkisinden bahsedilir ve bunların genellikle var olan inançları, tutumları ve davranışları güçlendirici etkisi olduğu (Tosun, 2000: 315) ileri sürülmektedir. Ancak, daha sonra yapılan araştırmalarda, daha derinlemesine incelemeler yapılmış ve bu durumdan farklı sonuçlar elde edilmiştir.

1970’lere kadar kitle iletişim araçlarının siyasal toplumsallaşma sürecinde

önemli bir etkisinin olmadığı şeklindeki çalışmaların yerini daha sonra kitle iletişim araçlarının siyasal toplumsallaşma sürecinde önemli bir araç olduğunu kabul eden araştırmalar almıştır. Tokgöz’e göre (1978: 58) kitle iletişim araçları ile ilgili bu kuramsal çalışmalar, bu araçların toplumu nasıl etkilediği hususlarında da farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu görüşler olumlu etkiler, olumsuz etkiler olarak kümelendirilmektedir. Bir görüşe göre, kitle iletişim araçları, özellikle radyo ve televizyon, toplumları istenilen yönde etkileyerek, toplumsal değişme, kalkınma gibi süreçlere yardımcı olabilir. Bu görüşün toplumsallaşma olgusu yönünden önemi, özellikle geleneksel yapı içinde toplumsallaşan kırsal kesimdeki birey içindir. İkinci görüşe göre, kitle iletişim araçlarının toplumlara etkisi sınırlıdır. Toplumları tek başına değiştirici değil, var olan düzeni pekiştirici nitelikleri vardır.

Kitle iletişim araçlarından hangilerinin (televizyon, gazete, radyo, internet ), ne zaman ne süre ile takip edileceğine karar veren birey olduğu düşüncesinden hareketle Alkan’a göre (1979: 145) bazı araştırmalar kitle iletişim araçlarının bireylerin eğilimlerini değiştirmekten ve yeni eğilimler oluşturmaktan çok, var olan eğilimlerini güçlendirdiğini ortaya koymaktadır. Bu değerlendirmeye göre, kitle iletişim araçları bireyde birincil gruplar aracılığıyla var olan siyasal tutum ve davranışların pekişmesine katkı sağlayabilmektedir. Yine Tosun’un (2000: 324) üniversite öğrencileri üzerinde yaptığı araştırmada da; kitle iletişim araçlarının gençlerin siyasal fikir, değer ve inançlarını doğrudan etkileyip, değiştirmediği, fakat kimi boşlukları var olan inanç ve tercihleriyle uyumlu bilgilerle doldurmaya yardım ettiği şeklinde bir sonuca varılmıştır. Ancak, post-modern toplumda birincil sosyal ilişkilerin dahi sürekli bir şekilde tüketildiği ve yeniden üretildiği göz önüne alındığında bu değerlendirmeleri genellemek

doğru olmayacaktır. Zira insanlar günümüz toplumunda sürekli olarak bir değişim ve gelişim içerisindedir ve bu süreçte rol oynayan faktörlerden biri kitle iletişim araçlarıdır. Kitle iletişim araçları bireylerin dünyayı tanımalarına, her türlü bilgiyi çok rahat bir şekilde elde etmelerine imkân tanımakta ve dolayısıyla bireylerin gelişimlerine önemli katkılar sağlamaktadır. Dolayısıyla, kitle iletişim araçlarının siyasal toplumsallaşma sürecinde bireylerin var olan eğilimlerini pekiştirdiği gibi, yeni eğilimler oluşturduğu da söylenebilir.

Siyasal toplumsallaşmayı, siyasal kültürün sürekliliğini ve değişimini sağlayan bir öğrenme süreci olarak değerlendiren Mora’nın da belirttiği gibi (2008: 47), siyasal partilerin, seçim kampanyaları esnasında kitle iletişim araçları kanalı ile yaptıkları konuşmalar, bireyleri siyasal katılmaya yöneltmekte, siyasal sistemle güçlü ve sürekli bir ilişki içine sokmaktadır. Bu ilişki ile gerçekleşen etkileşim sonucunda bireylerde yeni tutum ve inançlar gelişmekte ya da var olan inançlar pekiştirilmektedir.

Kitle iletişim araçları, çocukların sosyalleşmesine etki ettiği (İrkin, 2012: 98) gibi gençler ve yetişkinlerin sosyalleşmesine de etki etmektedir (Tokgöz, 1978: 86). Kitle iletişim araçları, birçok araştırmada siyasal bilgi edinmede birincil kaynak olarak belirlenmiştir. Bu nedenle siyasal toplumsallaşma sürecinde verdiği mesajlar ve sunduğu siyasal bilgilerle sürece önemli etkileri bulunmaktadır. Yine Türkkahraman’ın belirttiği gibi (2000: 36) kitle iletişim araçları fikirlerin gelişimi ve bilginin dağılımında önemli rol oynar.

Kitle iletişim araçlarının yapısına bağlı olarak siyasal toplumsallaşma sürecindeki rol ve işlevleri de farklılaşmaktadır. Bu araçlardan en etkilisi televizyon ve yeni medya altında toplanan araçlardır. Televizyon tüketilmesi zahmet gerektirmeyecek, olayları basitleştirerek, kişiselleştirerek ve dramatikleştirerek sunan bir araç olduğundan çocuklar ve gençler tarafından daha fazla tercih edilmektedir. Özellikle bilişsel düzey gelişmelerini tamamlamamış olan çocuklar, televizyon önünde daha fazla zaman harcamaktadırlar (Gökçe, 2013: 132).

Televizyonun çocuklar, gençler ve yetişkinler üzerindeki etkileri, önemli bir tartışma konusudur. Çocukların toplumsallaşmasında televizyonun yeri çok önemlidir. Çocuklar okulda geçirdikleri zaman ve ebeveynleriyle etkileşim içinde oldukları süre ile birlikte televizyon karşısında önemli bir süre harcamaktadırlar (Bahar, 2008: 77). Televizyon izlemek, izlenenler önemsiz programlar olsa bile, yapı gereği düşük düzeyli

bir entelektüel etkinlik değildir; çocuklar programları, onları gündelik yaşamlarındaki öteki anlam sistemleriyle ilişkilendirerek okurlar (Giddens, 2008: 208).

Televizyon izlemenin bir yaşam biçimi haline geldiği günümüzde, tercih edilen kanal veya programların, çocukların sosyalleşme süreci üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkileri olduğu bir gerçektir (Kaya ve Tuna, 2008: 160). Bu etkilerin niteliği aile, arkadaş çevresi gibi toplumsallaşma sürecindeki diğer aktörlerin sürece katkısı ile değişebilmektedir.

Televizyonun tek yönlü bir iletişime dayanması sebebiyle çocukları aile, arkadaş, oyun gibi sosyalleşmeyi sağlayan unsurlardan uzaklaştırdığını, dolayısıyla çocuğun sosyalleşme sürecini olumsuz etkilediğini (Şentürk vd., 2011: 73) düşünenler olduğu gibi televizyonu insanların toplumsallaşmasını sağlayan, çocuklara küçük yaşta bilgi veren, sözcük bilgisini genişleten (Güler, 1989, 166) bir araç olduğu şeklinde düşünenler de bulunmaktadır. Bu değerlendirmeler çerçevesinde çocuklar, televizyonda izledikleri yayınların etkisi ile arkadaşlık, paylaşma, işbirliği, yardımlaşma, sevgi gibi sosyal davranışlarını olumlu yönde geliştirdikleri gibi; şiddet, ahlaki yozlaşma, ihtiras gibi zararlı mesajları da alarak, olumsuz yönde (Doğan ve Göker, 2012: 6) etkilere de açıktırlar.

Televizyonun çocukları iyi veya kötü sosyalleştirmesi, çocuğun ve dolayısıyla ailesinin televizyon seyretme alışkanlıkları, onu kulanım biçimi ve en az onun kadar önemli olan televizyon programlarının içerik ve türlerine bağlıdır. Asıl önemli olan bir sosyalizasyon aracı olarak televizyonun ne derece insanların lehine kullanıldığı sorusudur (Adak, 2004: 34). Bu durum da ailenin çocuğun sosyalleşme sürecindeki tutum ve tavırlarına bağlıdır. Çocuğun televizyon izleme alışkanlığı kazanmasında etkili olması gereken ailenin bu süreçteki tutum ve davranışları, çocuğun televizyondan etkilenme şeklini, diğer ifadeyle çocuğun sosyalleşmesinde televizyonun olumlu ya da olumsuz yönde etkilemesi konusunda belirleyici olacaktır. Kaya ve Tuna (2008: 180) ise televizyonun sosyalleşme sürecinde olumlu ve olumsuz etkilerinin bulunduğunu ve ilköğretim çağındaki çocukların sosyalleşme sürecinde sorumlu olan başta aileler ve öğretmenler olmak üzere ilgili kişi ve kurumlara önemli görevler düştüğünü ifade etmektedirler.

Çocuklar da olduğu gibi gençlerin sosyalleşme sürecinde de televizyon hem olumlu hem de olumsuz etkilere sahiptir. Televizyon Türk gençliğinin kimlik gelişimi ve sosyalleşme sürecine etki etmektedir. Bu etki hem olumlu hem de olumsuz yönde

olmakla birlikte olumsuz yönü ağır basmaktadır (Coşgun, 2012:20). Bu etkinin boyutu aile kurumunun sürece dahil olmasıyla ilgilidir. Toplumsallaşmanın merkezi aracı olan aile, başta televizyon olmak üzere kitle iletişim araçlarının toplumsallaşma sürecine etki süreci üzerinde de önemli rol oynamaktadır. Özellikle televizyon çocukların toplumsallaşma sürecinde etkili olmakta, bu etkinin olumluluk düzeyi ise ailenin sürece katkısı ile doğru orantılı olarak gerçekleşmektedir.

Kitle iletişim araçlarından gazete okumak dikkat gerektiren bir faaliyettir. Radyo ise, çocuklar tarafından pek tercih edilmemektedir. Buna karşılık internet tabanlı yeni medya tercih edilen bir diğer önemli araçtır (Gökçe, 2013: 132). Günümüzün sanal ortam kullanıcıları tarafından bir alışkanlık haline gelen sosyal medya kullanımı, her kültürden ve her kesimden geniş kitlelerin, sosyal taleplerine yanıt verirken; aynı zamanda bu ortamı eleştirenlerin odak noktasında bulunmaktadır. Yeni iletişim ortamlarının gelişmesi, her kesimden bilgi iletişim teknolojilerine olan ilginin artması, sosyal medyanın gücünü arttırmakta, sosyalleşme kavramına da yeni bir boyut kazandırmaktadır (Vural ve Bat, 2010: 3349). Bu yeni sosyalleşme boyutu beraberinde birçok sorunu ve tartışmayı getirmektedir. İnternet üzerinden gerçekleşen sosyal ilişki süreci sosyalleşmenin önünü mü açmaktadır yoksa asosyalleşme ye mi yol açmaktadır tartışma konusudur. Teknolojik alt yapının desteği ile internet zaman ve mekân kavramını ortadan kaldırarak sosyalleşme sürecine katkı sağlarken aynı zamanda gerçekleşen sosyal ilişkilerin yüz yüze olmaması, gerçek kimliği ve kişiliği yansıtma olasılığı olması dolayısıyla asosyalleşmeye yol açmaktadır. İnternetin ortaya çıkardığı iki boyutlu bu yapı yaygın bir tartışma konusudur.

İnternetin giderek yaygınlaştığı ve gündelik hayatımızın kayda değer bir zaman dilimini internete ayırdığımız günümüzde bireyin sosyalleşme ve sosyal iletişime geçme şekli değişime uğramaktadır. İnternet, önceleri sadece kişisel iletişime imkân tanırken artık bireylerin sosyalleştiği ve sosyal paylaşımlarda bulunduğu bir alan haline gelmiştir. Bu değişimin en önemli nedenlerinden biri de geliştirilen ve yaygınlaşan sosyal paylaşım siteleridir (Göker vd, 2010: 184). Sosyal paylaşım ağları, mekânsal sınırları ortadan kaldırarak kendine özgü bir sosyalleşme alanı ortaya koymaktadır. İnternet alternatif sesler ve bakış açıları için ideal bir iletişim aracıdır. Sohbet hatları, tartışma ve destek grupları (Johnson, 2001: 142) aracılığıyla oluşan sanal ortamda yeni bir sosyal ilişki yapısı ortaya çıkmaktadır.

Birey, sanal olarak oluşturulan bu yapıda sosyal çevresi içerisinde bulunsun veya bulunmasın birbirinden farklı kişilerle iletişim ve etkileşimde bulunabilmektedir. Bireyler, bu sanal mekânda sadece bilgilerini ve duygularını değil aynı zamanda görsel materyallerini de (resim, video vb) paylaşarak yeni sosyal ilişkiler ağı bağlamında sosyalleşme sürecine girmektedir. Çetin’e göre (2009: 292) sosyal iletişim ağları, kullanıcılara kendilerini yeniden tanımladıkları ve çeşitli sosyal ilişkilere katıldıkları bir kimlik alanı olarak yapılanmaktadır.

Sosyal medyanın, bireylerin sosyalleşme sürecine etkisi konusunda bilim adamları arasında iki farklı görüş vardır. Sosyal paylaşım ağları üzerine yapılan

çalışmaları değerlendiren Castells (2008a: 475), de araştırmalarda iki farklı görüşün

ortaya çıktığını vurgulamaktadır. Kimi araştırmalarda sosyal paylaşım ağlarının bireyin yalıtılmasına, topluma yabancılaşmasına neden olduğu ve sanal ortamın getirdiği sosyal ilişkilerin bireyi insani değerlerden uzaklaştırdığı vurgulanırken, diğer yandan bazı araştırmacılar sosyal paylaşım ağlarının, fiziki anlamda sosyalleşmeyi kolaylaştırdığı sonucuna varmıştır.

Bu görüşlerden birincisine göre, günümüzde zamansal ve mekânsal anlamda birçok zorluğu ortadan kaldıran internet ve ona bağlı olarak da sosyal paylaşım ağları, sosyalleşmenin tanımında yer alan sürece bağlı bir birikim olduğu önermesinden yola çıkılarak düşünüldüğünde, sosyalleşmenin önemli bir tamamlayıcı unsuru olarak ön plana çıkmaktadır. Günümüz toplumunun hızlı yaşanan kopuk ilişkileri içerisinde sosyal paylaşım ağları yardımıyla insanlar bir sosyal ilişki kurma ya da mevcut olan ilişkilerini sürdürme şansına sahip olabilmektedirler. Sosyal paylaşım ağları bireyleri, toplumun gittiği yönde sosyal olarak tamamlayan bir bileşen olarak karşımıza çıkmaktadır (Dilmen vd., 2010: 241). Sosyal paylaşım ağların bilgilendirme, haberdar etme, eğitme ve eğlendirme gibi çeşitli fonksiyonları vardır. Dilmen ve arkadaşlarına göre (2010: 238) eğlenceli içerik deyince akla ilk gelen de oyunlar olmaktadır. Oyun; çocukların mevcut ve gelecekteki ilişkilerini etkileyen sosyal ve bilişsel becerilerini geliştirmesini sağlayan doğal bir araçtır. Sosyal paylaşım ağları da modern zamanların hoşa giden aktivitelerinden biri olarak içinde eğlence öğesini de barındırarak sosyalleşme olgusuna katkıda bulunmaktadır.

Sosyal medyanın, bireylerin sosyalleşme sürecine etkisi konusunda bilim adamları arasında ikinci görüşe göre ise, sosyal medya bireyleri yalnızlığa sürüklemekte, bireyler gerçek sosyal yaşam yerine, sanal sosyal aktivitelere

yönelmektedir (Özen vd., 2010: 150). Birey artık kendi kimliğini gizleyerek sanal dünyada sosyalleşmekte böylece, sanal ortamda paylaşımlarına devam etse de gerçek hayatta yalnızlaşmaktadır (Baban, 2012: 70). Sosyal medya, bireyleri yalnızlaştırdığı gibi kendini yalnız hisseden bireyler de internete ve bu çerçevede sosyal medyaya yönelebilmektedir. Sosyal ağların, sosyalleşme sürecine olumsuz etki ettiği görüşünü savunanlara göre, internet; aile ve arkadaş çevresi ile sosyal ilişkileri zayıflatarak bireyleri yalnızlaştırmaktadır. Yalnızlaşan birey, sosyalleşme sürecinde bir takım sorunlar yaşamakta, yetersiz sosyalleşme ile karşı karşıya kalabilmektedir.

Sosyal medya bir iletişim, bilgi edinme ve eğlence ortamı özellikleriyle bireylerin sosyalleşmesine katkı sağlayan bir araç olarak görüldüğü gibi bireyleri gerçek dünyadan ve reel soysal ilişkilerden kopararak, samimi olmayan, sanal ilişkiler ağı içerisine atarak sosyalleşme sürecini zayıflatan bir araç olarak da görülmektedir. Her iki görüşün de haklı yönleri bulunmaktadır. Günümüz dünyasının bir gerçeği olarak sosyal medyanın toplumsallaşma üzerinde etkilerinin olduğunu, toplumsallaşma sürecinin önemli bir aracı olduğunu kabul etmek gerekir.

Sosyalleşme kişilerarası iletişim olarak düşünüldüğünde, internet ile geleneksel sosyalleşme arasında ayrım bulanıklaşmakta çünkü, internet kullanıcılarının sosyal aktivitelerini veya ilişkilerini sanal dünyada başlatıp gerçek dünyaya kaydırmaları ya da gerçek dünyada başlatıp sanal dünyaya kaydırmaları gittikçe sıradanlaşmakta ve böylece sosyal aktivitenin sanal mı yoksa gerçek mi olduğunu belirlemek güçleşmektedir (Sütçü ve Algül, 2013: 61). Ancak, bu ilişkiyi gerçeğin simüle edildiği sanal gerçeklik olarak değerlendirmek mümkündür. Bireylerin gerçek dünyada kuramadıkları ilişkilerin özlemini, düşlerindeki sosyalleşme gereksinimini karşılayan sosyal medya, onlar için “mişler yaşama ortamıdır. Bu ortamda yaşanan ilişkilerin, ilişkilerdeki kimliklerin gerçek olmaması bireylerin gerçek dünyada iç dünyalarını ortaya koyabilmelerine, diğer bir deyişle söylemek isteyip de söyleyemediklerine, yaşamak isteyip de yaşayamadıklarına kısacası olmak isteyip de olamadıklarına sahip olabilmelerine olanak sağlar (Tosun, 2013:127). Buradaki sahiplik, yapabilirlik ve söyleyebilme eyleminin yapısında sanal bir ilişki vardır. Bu ilişki türü yeni medya ile birlikte ortaya çıkan yeni özellikleri bulunan, zaman ve mekânın sınırlanmadığı bir ilişkidir.

Sosyal medya, yaşıtlar arasındaki samimiyeti kolaylaştırır, rahat bir ortamda etkileşimi sağlayarak, sosyal ilişkilerinde utangaç ve çekingen olan bireylerin kaliteli

ilişkiler kurmasına yardımcı olabilir (Baker, 2010: 876) düşüncesiyle adeta gerçeklikten kaçan insanların sosyal ilişkilerinde etkili olabilecek yeni bir alan olduğunu ileri sürmektedir. Sosyal medya yeni bir sosyal ilişki türü ortaya çıkarmıştır. Bu yeni ilişki türü Niedzviecki’ye göre (2010: 58) takip ettiğimiz insanların ne hissettiğini bilmediğimiz ve bir türlü kendileriyle gerçek ilişki kuramadığımız bir ilişkidir. Elbette ki, bu yeni ilişki türü sanal bir ilişki, gerçek ötesi bir ilişki olmasına rağmen duygulardan ziyade yazılı mesajların, sembol ve ifadelerin paylaşıldığı ve ilişkinin bu çerçevede yürütüldüğü bir ilişki türüdür. Bireyler bu ortak dil ve semboller çerçevesinde