• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.4. Sosyal İlişki Grupları

1.4.2. Cemaat ve Cemiyet

Alman sosyolog Ferdinand Tönnies, 1887’de yayınladığı “Cemaat ve Cemiyet” adlı yapıtında toplumları sosyal ilişkilerin niteliğine göre iki gruba ayırır. Bunlar: Cemaat (topluluk) ve Cemiyet (toplum)tir.

Tönnies bu eserinde, toplumsal değişmeye bağlı olarak, toplumların gelenekselden-moderne geçiş sürecinde ortaya çıkan ilişki sistemleri ve değişmeler üzerinde durmaktadır (Solmaz, 2011: 40). Tönnies cemaat ve cemiyet kavramını sanayi toplumları ile sanayi öncesi toplumların, başka bir ifade ile kırsal hayat tarzı ile şehir hayatının farklı özelliklerini belirtmek amacıyla geliştirmiştir (Durmuş, 2012: 11)

Cemaat kavramı, sosyoloji literatüründe sıklıkla ele alınan bir kavram olmasına rağmen kavrama ilişkin ortak ve kesin bir tanıma ulaşılamamıştır. George A. Hillery, bu tartışmaya katıldığı klasik bir metninde, cemaat kavramının en az doksan dört tanımı bulunduğunu saptayıp bunları analiz etmiş, fakat bu analizden ancak an altı farklı ve karakteristik öğeyi ayıran bir sınıflandırma ortaya koyabildiği için vardığı sonuçlar pek aydınlatıcı görülmemiştir (Marshall, 2005: 91).

Türkiye’de “cemaat” kavramı denince ağırlıklı olarak manevi ve dini topluluklara atıf yapılmasına rağmen kavramı bu kadar sınırlandırmak ve sadece “dini” yönünü dikkate alarak diğer yönlerini bir kenara atmak mümkün değildir. Zira, “cemaat” kavramının etnik, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlarının olduğu kabul edilen bir gerçektir.

Bu çalışmada, Tönnies’in grupları, sosyal ilişki sınıflandırması çerçevesinde cemaat (gemeinschaft) ve cemiyet (gesellschaft) kavramı, topluluk ve toplum şeklinde ele alınacak ve açıklanmaya çalışılacaktır.

Cemaat bir yere bağlı yerleşme ve organizasyon şeklidir (Gezgin, 1998: 184). Minimal ölçekte cemaat, genellikle sınırları belli bir coğrafi alanda yer alan, birbirleriyle ortaklaşılan kurumlar çerçevesinde etkileşimde bulunan ve ortak bir karşılıklı bağımlılık ve aidiyet duygusuna sahip olan bir grup insanı ifade eder (Quthwaite, 2008: 117). Bir grubun cemaat olması için, kişinin bütün sosyal ilişkilerinin o grup içerisinde bulunabilmesi gerekmektedir. Ancak bu, cemaatin kendi kendine yeter olması gerektiği anlamına gelmez (Önür, 2009: 600).

Cemaati, yerleşim yeri ve karşılıklı ilişki çerçevesinde ele alan Dönmezer ise (1982: 227) kavramsal olarak cemaati; “Aileler ve diğer sosyal bireylerden oluşmuş ve gündelik ihtiyaçlarının büyük bir kısmının tatmini hususunda biri diğerine karşılıklı olarak bağlı, tabi ve birbirine yakın yerlerde yerleşmiş insan grupları” olarak tanımlar.

Sennet’e göre (2010: 288) Gemeinschaft başkalarıyla dolaysız ve açık duygusal ilişkilerin yaşandığı cemaattir. Cemaat geleneksel toplumlarda var olmuştur, toplum ilişkileri ise tersine, sabit statülerden çok istikrarsız sınıfların ve işbölümünün olduğu modern topluma uygundur. Maciver ve Page ise (1971: 15) cemaati, mekân ve cemaat duygusu esaslarına göre değerlendirir ve bir cemaatin bir alanı kapladığını ve cemaat duygusunun aidiyet hissini sağladığını belirtir. Ona göre; bir büyükşehirde ya da ilçede yaşayan bireyler birliktelik şuurunun ve aidiyet hissinin şartlarını taşıyacak kadar ilişki ve ilgiye sahip olmaları durumunda bunlara cemaat denir. Maciver ve Page (1971: 10 ) cemiyeti ise bir muamele ve usuller sistemi, otorite ve karşılıklı yardımlar, birçok gruplaşma ve bölünmeler, insan davranışının kontrol ve hürriyetleri sistemi olarak tanımlar. Maciver ve Page, cemiyetin hem benzerliği hem de farkı ihtiva ettiği düşüncesindedir. Bu çerçevede, cemaat ve cemiyete farklı bakış açılarıyla yaklaşmış ve cemaatte belirginleşen ortak ruh ve aidiyet duygusunun yerine, cemiyette benzerlik hissi ve farkların birbirini tamamlamasını (değiş tokuşun yer aldığı ilişkileri) koymaktadır.

Tönnies, sosyal ilişkilerin temeline irade kavramını koyar. Topluluğun, “doğal irade”, toplumun “akılcı irade” temelinde kurulduğunu düşünür ve geleneği toplulukları oluşturan sosyal irade olarak tanımlar (Özyurt, 2004: 12). Cemaatte var olan doğal irade, insanların doğal eğilimlerine göre cemaatin aynılığını ve ortak eylemlerini güdülerken, cemiyet hayatını oluşturan ve besleyen rasyonel irade, insanı topluluğun

baskısı ve kontrolünden uzaklaştıran, daha özgür kılan, kendi çıkarını ve amaçları ön plana alan bir bakış açısını dikkate almaktadır (Perşembe, 2004: 34).

Tönnies, cemaat hayatında belirleyici unsurun mahiyet iradesi olduğunu öne sürerken, cemiyet hayatında belirleyici faktörün serbest irade olduğunu söylüyordu. Mahiyet iradesi birden fazla ve mümkün seçeneklerden birini tercih etmeye yarayan rasyonel bir işlem değildir, o dümdüz bir hat üzerinde ve amacı bireyin katılımından önce belirlenmiş olarak devam eder. Cemiyet hayatında söz konusu olan irade ise birçok amaçtan birini seçmeye karar verme durumudur. Bu seçimde belli bir amaca hizmet etmek üzere rasyonel düşünce rol oynar. Serbest iradede, kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden iki egoist insanın çıkar dürtülerinin örtüşmesiyle teşekkül eder. Bunlar bir araya gelir, bir sözleşme akdeder ve çıkarları gerektirirse, üçüncü bir şahsı da içlerine alırlar. Demek ki cemiyet bireylerin kendi aralarında serbestçe anlaşmalarına dayanır ve unsurları çıkarlar arasındaki sözleşme ve akitler şeklinde belirginleşir (Bulaç, 2000).

Tönnies’in bakışı çerçevesinde; her tür yakın, samimi ve özel birlikte yasama biçimi, “topluluk” (gemeinschaft) iken, “toplum” (gesellschaft) ise, bizim dışımızda olan kamusal yaşam, başlı başına bir dünyadır. Tönnies’e göre cemaatler, ırk, etnik menşe ve kültür bakımından farklılaşmamış fertlerden meydan gelen ve fertler arasındaki şahsi, sıcak, samimi veya içli dışlı bağlantılar üzerine kurulmuş olan küçük, homojen ve mahrem topluluklardır. Cemiyetler ise, ırk, etnik menşe, sosyo-ekonomik statü ve kültür sistemleri bakımından farklılaşmış ve heterojen topluluklardır (Topal, 2004: 278).

Tönnies, sosyal ilişkilerin oluşturduğu toplumsal örgütlenmelere bağlı olarak üç tip topluluğun meydana geldiğini ileri sürer: 1. Akrabalık Topluluğu 2. Yer Topluluğu 3. Fikir Topluluğu. Bu topluluk örgütlenmelerini şu şekilde değerlendirir:

1. Akrabalık Topluluğu (Kan bağı):Sosyal ilişkiler çerçevesinde insanları kucaklayan en yaygın ve en tabii bağ durumundaki akrabalık dikkatimizi çekmektedir. Bundan meydana gelen ve ortak hayatın orijinal formu olarak bilinen bütün halklar arasında yaygın olan en önemli toplumsal örgütlenme veya birliktelik grubu; akrabalık kümesi, boy, kabiledir.

2. Yer Topluluğu (Komşuluk İlişkileri): Toprakla müşterek bir ilişki akraba olabilecek veya kendilerinin akraba olduklarına inanabilecek insanları birleştirmeye isteklidir. Komşuluk, birlikte yasama keyfiyeti ve birliklerin temelidir; kararlar akıl verme ve enine boyuna düşünüp taşınmayla verilir. Kırsal köy topluluğu, çoğu kez büyük bir aile veya kabileyle özdeştir, fakat ne kadar yabancı unsur dahil edilirse o ölçüde akrabalık

özelliklerini kaybeder. Arazi ve toprak ve birlikte yaşama bağı, müşterek nesep bağıyla önce birlikte seyreden, daha sonra gitgide onun yerini almaya başlar. Bir toplumsal örgütlenme veya tüzel kişilik olarak, köy topluluğunun varlığı dostluk formunda sürer.

3. Fikir Topluluğu (Kasaba ve Kentsel Mekânlardaki İlişki): Kan bağı ile birbirine bağlı olmayan insanlar kasabalarda toplanmaya başlarlar. Bunlar, barış ve düzenin sürdürülmesi için eşit haklara sahip yurttaşlar olarak siyasi bit topluluk oluştururlar. Bu topluluklar ve toplumsal gruplar, birlikte aidiyetin orijinal durumundaki köklerini muhafaza ederler. Gerçekten de, ortak var olma, yaşama ve çalışmanın orijinal durumu değişse bile, fikri ve siyasi biçimini ve birlikte faaliyette bulunmaya ilişkin işlevlerini koruyup bunları yenilemeye muktedirdir (Tönnies, 2000:213-214).

Tönnies, üç topluluk biçimini oluştururken merkezden çevreye doğru bir mantıksal süreç izlemiştir. Başka bir deyişle, Tönnies, insan birlikteliklerinin en temel ve en ilkel biçimi olan aileden başlayarak kan bağı temeline dayalı, duygusallığın, fiziksel yakınlığın ve sevginin egemen olduğu bir akrabalık topluluğu kavramını öne sürmüştür. Bundan sonraki aşamada, yer topluluğunu oluşturan komşuluk ilişkilerini betimlemiştir. Tönnies, en son birlikteliği temsil eden fikir topluluğuna örnek olarak, kasaba ve kentsel mekânlardaki ilişkileri vermiştir. Kasaba ve kentlerde, bireyler arasında belirli bir yakınlık ve benzerlik gerektiren şirket ortaklıkları, loncalar, dini gruplar ve zenaat kuruluşları vardır. Böylece Tönnies, toplulukların oluşumunu aileden köylere ve köylerden kentlere doğru bir dönüşüm süreci çerçevesinde açıklamaya çalışmaktadır (Oktik ve Nas, 2005: 122).

Cemaatin üç düzeyine (akrabalık, komşuluk ve arkadaşlık) mukabil özsel iradenin üç biçimi şunlardır; haz, gelenek ve hatırlama. Haz, özsel iradenin hayvani biçimidir: nefes alma, yeme-içme, ve çoğalma iradesi. Gelenek, tecrübe pratik ve görgü ile kazanılan bazı şeylerin ve aktivitelerin düzenidir. Hatırlama, bir halkın düşüncesinin potansiyel olarak sanat vasıtasıyla iletildiği kolektif ve hayali bir hafızaya dayanan cemaatin ruhsal şeklidir (Falk, 2004: 50).

Cemaat hayatında biz duygusu insanlar arasındaki benzerliğe dayanır. Ferdiyet son derece zayıftır (Bilgiseven, 1986: 235). Cemaat, halkı "biz" duygu ve düşüncesi içinde birbirleri ile kaynaşmış, kopmaz, ayrılmaz bir sosyal topluluk olmuşlardır. Herkes birbirini tanır ve birbirileriyle tanışır. Cemaat topluluğuna hâkim olan "biz" şuuru bütün fertlerini kendi nüfuz sahası içinde toplar. Herkes şahsî kabiliyetine ve cinsi

farklılıklarına göre cemaat bütününün varlık şuuruna hizmet eder. Bu sosyal grup, fertlerini gayet sıkı bir kontrole tâbi tutar. Ferdin şahsiyeti üzerinde onun büyük izleri görülür. Bu bakımdan aile de devamlı ve gerçek bir cemaat olarak kabul edilmektedir (Nirun, 1967:135).

Cemaatte toplumsal organizasyonun önemli bir özelliği, insanların topluluk içerisindeki konumlarının bütünüyle doğuştan gelen toplumsal statülerine göre, bireyin haklarıyla ödevlerinin de topluluk ya da onun temelindeki aile içindeki ilişkiler, akrabalık ve kan bağları taraflarından belirleniyor olmasıdır (Perşembe, 2004: 35). Bu toplum içerisinde doğan bir kişinin kendini doğal olarak evinde hissedeceğini belirten Zijderveld’e göre (2007: 240), ortak bir dil, geleneksel bir yaşam biçimi ve dini bir inanç cemaatin ana özelliklerini oluşturmaktadır. Bayhan ise (2002: 11) bu yapı içerisinde aile, akraba, hemşehri, kabile, siyasi parti yandaşı, ideoloji ya da dinsel cemaat birlikteliğinin bütün sosyal ilişkileri belirlemekte olduğunu ifade eder.

O halde denilebilir ki, cemaat; insanlar arası birincil ilişkilerin olduğu, samimiyetin, dayanışmanın, paylaşımın, gelenek – göreneklerin etkili olduğu birliktelik türüdür. Kırsala ait olan bu özellikler, bir değişimi de bünyesinde barındırır. Zaman içerisinde nüfus artışı ile beraber sosyal ilişkilerde değişim gözlenmeye başlamış ve kentleşmeye ait olan “cemiyet” kavramı ortaya çıkmıştır (Dever, 2012: 205). Tönnies’e göre cemaat'in temel vasfı, insanlar arasındaki ilişkilerin "duygusal" bir temele dayanmasıdır. Geleneksel ilişki sisteminde, ilişkiler belli bir amacın gerçekleştirilmesi için değil; doğal ve kendiliğinden kurulmakta ve devam ettirilmektedir. Cemaat'in aksine cemiyette ise ilişkiler akılcı nedenlerle kurulmakta, ilişkiler belli bir amaca yönelik ve nesnel olmaktadır (Solmaz: 2011: 40). Sosyal ilişkiler rasyonel ve pragmatik bir yaklaşım çerçevesinde gerçekleşerek, bireyselleşmeye yol açmaktadır.

Teknolojinin getirdiği yüksek hayat standardı, cemaatlerin çözülmesine ve yeni tür bireyciliğin yükselmesine yol açmıştır. Kişinin kendi öz çıkarı, gruptan daha önemli hale gelmiştir. Şehir yaşamı ve ekonomik gelişmeler bireyciliği ve izolasyonu güçlendirmiştir (Bozkurt, 2004: 65). Bireyselleşme ve cemaat yapısı “iki tarafı keskin bıçak” gibidir. Dolayısıyla, iki yapının uygun bileşimi, toplumun dengesi ve sağlığı acısından önem taşımaktadır. Bu çerçevede, Batı toplumlarında aşırı “bireyci” yapı nedeniyle “yabancılaşma” problemleri yaşanmaktadır. Doğu toplumlarında ise, aşırı “cemaat” yapısı, sivil toplum örgütlerini gelişmesini engellemekte, keskin cemaatleşme “yabancılaşmayı” paradoksal olarak yeniden üretmektedir (Bayhan, 2002: 11). Bu

çerçevede, Zijderveld’in ifadesiyle (2007: 241) toplumda asla kendinizi evinizde gibi hissedemezsiniz, her zaman birazcık yabancılaşma hüküm sürmektedir. Bu toplum biçimi için dil, ahlak ve din değil, ticaret yapmak, seyahat etmek, bilim önemlidir.

Modernleşme sürecine paralel olarak, cemaat (Gemeinshaft) yerini cemiyete (Gesellshaft) bırakmıştır. Ancak modern dünyada gerileyen ''cemaat'', post- endüstriyelleşme sürecine paralel olarak yeniden gündeme gelmiştir (Bozkurt, 2004: 66). Cemaatlerin şekil değiştirerek devam ettiği veya cemaatlerin modernleşme süreciyle birlikte ortadan kalktığı şeklinde tartışmalar vardır.

Bu tartışmalar çerçevesinde savunulan bir görüşe göre, geleneksel toplum birimi olan cemaatler (gemeinschaft) çözüldü, nüfus hareketlerinin, iletişim ve ulaşımın yaygınlık kazanmasıyla daha büyük toplum birimleri ortaya çıktı. Dağılan cemaatlerin yerini siyasi birimler ve piyasa ilişkileriyle bütünleşen daha büyük ve kapsayıcı bir cemaat yani "ulus" aldı (Solmaz, 2011: 39). Modern toplumlarda bütünleşme, bir taraftan insanların birincil sosyal ilişkilerden ve yerellikten kopartılarak bireyler haline getirilmesi; diğer taraftan da reel-politik öne çıkarılarak evrensel duyguların kısıtlanmasıyla sağlanmış. Bireylere sosyal bir anlam dünyasını ulusal kimlikler vermiştir (Özyurt, 2004: 19).

Bilgiseven (1984: 235) sosyal ilişkilerin yeniden cemaate yönelme eğiliminde olduğunu belirtmektedir. Bilgiseven’e göre, bu yönelmenin sebepleri arasında, XX. yüzyılda aşırı bireysellik eğilimine karşı oluşan reaksiyon, ilmi ve manevi düşünsel akımlarda cemaat duygusuna yöneliş, manen bozulmuş nesillerin ortaya çıkması, kitle savaşlarının cemaat duygusunu kuvvetlendirmesi, ailedeki çözülme eğiliminin aile dayanışmasının önemini iyice hissettirmesi görülmektedir.

Bauman ise (2003: 319) postmodern sürecin “cemaat” olgusunun yeniden raftan indirilmesini sağladığını, Sennett ( 2010: 288 ) mahrem toplumda cemaat yapılarının bir fenomen haline gelerek yaygınlaşan bir görüntü sunduğunu, Castells, (2008b: 536) cemaatlerin direniş kimlikleri etrafında örgütlendiğini ve sanal cemaatlerin bilgisayar ağları aracılığıyla geniş bir yelpaze oluşturduğunu belirtirler.

Bu çerçevede, cemaatin dönüştüğünü düşüncesini paylaşan Yelken ise (1999: 15) cemaatin yeni bir görünümü ile karşı karşı olduğumuzu, bu yeni görünümün klasik cemaatle öz olarak aynı olmakla birlikte, biçim, içerik ve fonksiyon açısından farklılıklar gösterdiğini ifade etmektedir. Özyurt’a göre (2004: 14) cemaatler yok olmamış, şekil değiştirerek cemiyetlerle bir arada yaşamakta ve varlığını devam

ettirmektedir. Modern toplumlarda toplulukların yok olmasından değil ancak geri plana itilmesinden ya da sosyal ilişkilerdeki etkisinin azalmasından söz edilebilir. Modern karmaşık ilişkiler, toplulukları yok etmediği gibi yeni tipte çeşitli topluluk yapılarını üreterek aynı anda, aynı toplumsal zaman ve mekâna bağlı olarak toplulukların ve toplumun bir arada yaşamasını doğurmuştur. Bu çerçevede Durmuş (2012: 12) ise, cemaat olgusunun mekân ve şekil değiştirdiğini ileri sürmektedir. Cemaat artık şehirdedir. Büyük bir şehirde yaşadığı halde bütün ilgileri küçük bir gruba ait olan kimseler, klasik anlamda cemaat üyelerinin özelliklerine benzer ilişkiler içinde olabilmektedirler. Bu durum “cemiyet içinde cemaat oluşması” seklinde tanımlanmakta ve adına da cemaatleşme denmektedir. Cemaatleşme, herhangi önemli bir sebepten dolayı gitgide daha sıkı bir temas ve birlikte bulunmaktan doğan veya birlikteliği doğuran kader ve ülkü birliğinin meydana getirdiği ilişki biçimidir

Modern cemiyetin bunalımları, rekabetçi toplumsal hayat şartlarının oluşturduğu gerilimler, kitleleri yeniden toplumsal kimlik ve aidiyetiyle ilgili cemaatsel bağlantı dünyalarına yönlendirmektedir. Büyük metropollerde yeniden bir araya gelen dinseli etnik v.b. gruplar kendilerin özgü yöntemlerle, modernliğe alternatif cemaatsel yapılar oluşturmaktadır (Perşembe, 2004: 35). Tönnies’in cemaat yapısının yok olduğu yönündeki endişelerinin yersiz olduğunu belirten Önür’e göre (2009: 597) gönlünü cemaate doğru çevirmiş olan Tönnies’in modern toplumla ilgili serzenişleri karşısında adeta onu teselli edercesine “bizde şehirleşme artıyor. Geleneksel topluluklar modern topluma dönüşüyor. Buna rağmen cemaatleşme de artıyor. Tönnies, bu noktada yanılmış ve boşuna üzülmüş. Demek ki, modern toplumda da cemaat olabiliyormuş. Çünkü, cemaatler de dönüştü ve dönüşerek modern toplumun bunalımına çare oldu” tarzında yaklaşımlar sosyolojik araştırmalarda dillendirilmektedir. Toplumlar süreç içerisinde çeşitli nedenlerden dolayı bir takım değişimlere uğramakta, bu değişimler toplumsal bir ihtiyaç olan sosyal ilişkilerin farklı şekillerde ya da farklı tarzlarda gerçekleşmesine kapı aramaktadır. Sosyal ilişkiler boyut değiştirebilir ancak, değişimle birlikte sürekli olarak var olan bir olgudur.

Teknolojik gelişmeler, özellikle de yeni iletişim teknolojilerinden internet, insan iradesi ve ortak mekân gibi ölçütler esas alınarak şekillenen cemaat ve cemiyet gibi toplumsal örgütlenme anlayışlarının değişmesine ve toplumsal birimlerin yeniden ele alınmasına yol açmıştır (Haberli, 2012: 121) Bu çerçevede ileri sürülen bir diğer kavram ise “sanal cemaat” kavramıdır.

Sanal cemaat kavramı insan ve teknolojinin şaşırtıcı bir biçimde bir araya gelmesinden doğmuştur. Aynı anda her yerde bulunan bilgisayar networklerinin, fiziki mekândan bağımsız, milyonlarca insanın ''siberuzay''da bir araya getirmesiyle oluşmuştur (Bozkurt, 2004: 3). İnternetin iletişim aracı olmasının yanında yeni bir iletişim ortamı da yaratması, bireyleri günlük hayatın fiziki sınırlılıklarından arındırmış ve onlara alternatif bir yaşam alanı sunmuştur. Daha da önemlisi, bireyler günlük hayatlarının büyük kısmını bu kitle iletişim aracıyla geçirmeye başlamışlardır. Bu durum, bireyler arası iletişim ve etkileşimin farklı bir boyut kazanmasını ve sanal cemaatler olarak nitelendirilen yeni örgütlenme biçiminin ortaya çıkmasını sağlamıştır (Haberli, 2012: 119)

Howard Rheingold'a göre sanal cemaatler, kişisel ilişkiler ağının yaratılması için yeterli sayıda insan bir araya geldiğinde networkler (internet) vasıtası ile yaratılan sosyal gruplardır (Perşembe, 2004: 38). Bir başka tanımda ise; sanal cemaat, birbirleriyle internet yoluyla iletişime geçen ve iş, gönüllü aktivite ve oyun gibi ortak paylaşımlarda bulunan insanlar tarafından şekillendirilen topluluklar (Abercrombie ve Longhurts, 2007: 358) olarak tarif edilmektedir. Bu toplumun en belirgin özelliği; fiziksel olarak birbiriyle hiç karşılaşmamış bireylerin ortak ilgi alanları çerçevesinde oluşturdukları sanal birlikteliklerden kurulmuş olmasıdır (Göker ve Doğan, 2011: 179).

Rheingold'un da belirttiği şekilde sanal cemaatlerde insanlar, espri, bilimsel tartışma, ticaret ve planlar yaparlar... Duygusal ilişkileri paylaşırlar... Beyin fırtınası, dedikodu ve düşmanlık yaparlar... Aşık olur, arkadaş bulur ve onları kaybederler... Oyun oynar, flört ederler... Sanatla uğraşırlar veya amaçsız dolaşırlar. Birçok insan için, sanal dünyanın çeşitliliği ve kültürel zenginliği büyük bir çekiciliğe sahiptir. Sanal cemaatler içinde, kitap satın alınabilir, basılmamış akademik yayınların elektronik versiyonlarına ulaşılabilir, toplantı düzenlenebilir ve psikoterapi yeri olarak kullanılabilir (Bozkurt, 2004: 67).

Sanal cemaatlerin oluşum ve iletişim mekânı olarak değerlendireceğimiz internet kullanımına baktığımızda, insanların çok büyük bir bölümünün onu chat (sohbet) yani toplumsal ilişki için kullandıklarına tanık oluyoruz. Bir diğer ifade ile insanlar siber uzayda enformasyondan ziyade toplumsal ilişki aramaktalar. Ancak fiziki dünyada insanların kimlikleri ve yerleri bilinmektedir; onlar sabittir ve görseldir. Oysa siber uzayda, herkes karanlıktadır. Dolayısıyla bu cemaatlerin üyelerinin bağlılıkları gerçek de olabilir, sahte de olabilir (Bozkurt, 2004: 68).

Bu toplulukların bir diğer özelliği ise çok merkezli, çok-katmanlı oluşları, kendi içine kapalı değil, açık topluluklar olmalarıdır. Her topluluk diğerleriyle ilişki halindeyken, herhangi bir topluluğun üyesi paylaştığı farklı amaçları içeren diğer toplulukların üyesi de olabilmektedir (Perşembe, 2004: 41). Bu çerçevede, bireyler birden fazla grubun üyesi olarak çok gruplu bireyler olarak değerlendirilebilir ve birden çok amaçlarını bu çok grupluluk sayesinde gerçekleştirebilirler.

Sanal cemaatler, sosyo-ekonomik ve siyasi konularda kamusal alan oluşturmak yerine, giderek çok daha farklı bir kimliğe bürünmüşlerdir (Dolgun,2011: 226) Bu tür bir kimlik oluşumu ve kimliğin sunumu ağ toplumunda birbirine farklı koşullarda bağlanabilen bireylerin etkileşime geçmesi sonucu gerçekleşebilmektedir. Böylelikle bireyin ağlar içerisinde ilgi alanlarına göre konumlanması ve ortak ilgi alanlarına yönelen bireylerle etkileşime geçmesi kimliğinin oluşmasında ve belirginleşmesinde etkili olmaktadır (Göker ve Doğan, 2011: 180).

Sanal cemaatler, modern toplumun aşırı bireycileşen rekabete dayalı toplumsal pratiğinde, gerçek hayatta güvenle gerçekleştiremediği toplumsal bağımlılık ve kimlik arayışı duygusallığına sanal dünyada karşılık aramaktadır (Perşembe, 2004: 43). Bu çerçevede Bozkurt’a göre (2004: 71), istediği halde fiziki engeller dolayısıyla cemaat aidiyetinin dışında kalmış yalnız insanlar için sanal cemaatler yeni bir imkân sunmaktadır. Sanal cemaatler alacakaranlıkta sürdürülen ilişkiler sayesinde insanlara uygarlığın getirdiği toplumsal baskılardan uzaklaşma imkânı vermekte ve onları rahatlatmaktadır.

Sanal cemaatlerin samimiyetten uzak, güvenilirliği olmayan, gerçeklikle ilişkisi zayıf yapılar olarak değerlendirildiğini söylemek mümkündür. Bauman’a göre (1998: