• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.4. Sosyal İlişki Grupları

1.4.1. Birincil ve İkincil Gruplar

Sosyolojide, çeşitli grup sınıflandırmaları yapılmasına karşın en yaygın ve temel olanı Charles Horton Cooley tarafından yapılan grup ayrımıdır. Doğan (2009: 105) Amerikalı sosyolog Cooley’in grupları ilişkilerin sıklığı ve seyrekliği ölçütü çerçevesinde “birincil gruplar” ve “ikincil gruplar” olarak sınıflandırdığını belirtir.

Amerika’daki ilk sosyologlar kuşağının üyelerinden biri olan Cooley, “birey” ve “toplum” kavramlarının ancak birbirleriyle ilişkileri çerçevesinde tanımlanabileceğini, çünkü insan yaşamının özünde bir toplumsal etkileşim (Marshall, 2005:107) olduğunu ileri sürmektedir. Grupları sosyal ilişkileri çerçevesinde sınıflandıran Cooley, (1929: 23) birincil grupların samimi yüz yüze birliktelikler ve işbirliği ile karakterize edildiğini belirtmektedir. Cooley’e göre birincil gruplar, çoğu anlamda birincil bir özellik sergiler, ancak birincil gruplar temelde sosyal yapının ve bireysel ideallerin biçim kazanmasında başlıca unsurlardır. Samimi birlikteliklerin bir sonucu olarak birey, müşterek bütünle kaynaşır. Bu bütünlüğü tanımlamanın belki de en kolay yolu “biz” söylemidir; “biz”, bir tür duygudaşlığı ve ortak bir kimliği ifade etmektedir.

Birincil gruplarda samimiyet ve işbirliği düzeyinin yüksek olduğunu ifade eden Cooley’e göre, bu samimi birliktelik ve işbirliğinin en önemli örnekleri; aile, çocuk oyun grupları, komşuluk veya yetişkin gruplarıdır. Bunlar hemen hemen evrenseldir. Cooley’in belirttiğine göre (1929: 24) aile ve komşu grupları, diğerleriyle kıyas kabul etmeyecek ölçüde, çocukluk döneminin en etkin gruplarıdır.

Bu gruplar, sadece bireysel açıdan değil, aynı zamanda sosyal kurumlar açısından da hayatın kaynaklarıdır. Kısmen özel gelenekler tarafından biçimlendirilirler ve büyük ölçüde, evrensel bir yapıyı ifade ederler. Diğer medeniyetlerin inançları ve yönetim biçimleri bize yabancı görünebilir, ancak çocuk ya da aile grupları ortak yaşamı taşırlar ve onlarla birlikte kendimizi evde hissederiz (Cooley, 1929: 27).

Forsyth’nin ifade ettiğine göre (2006:7) birçok durumda, bireyler istemsiz olarak birincil grupların bir parçası haline gelmektedir. Çocuklar ilk olarak doğdukları ve onların refahını sağlayan ailenin sosyal grubuna dâhil olurlar. Diğer birincil grupları

oluşturmak ve anlamlı bir etkileşim sağlamak ise uzun süre alır. Bu çerçevede Forsyth, birincil grupların, sosyalleşmenin birincil kaynağı olarak hizmet verdiğini ve üyelerinin tutumlarını ve değerlerini sosyal yönlendirme ile şekillendirdiklerini de belirtir. Yıldırım ise (2008: 67) aile, arkadaşlık, komşuluk ve akrabalık gibi birincil grupların özel hayatımızda etkin olan gruplar olduğunu, kolektif bilincin yüksek, duygusal birlikteliğin esas olduğunu belirtir. Birincil gruplarda bireyin katılım ve kendini gerçekleştirme imkânının geniş olduğu değerlendirmesini yapan Yıldırım, bireysel gelişimin ilk ve temellerinin bu grup ortamlarında edinilen deneyimlerle inşa edildiği görüşünü paylaşır. Dönmezer de (1984: 210) bu çerçevede birincil grupların temel fonksiyon ve hizmetleri görebilmelerini gruba giren kişi sayısının az olmasına bağlamaktadır. Çünkü, ancak küçük sayıda insandan oluşmuş gruplar samimi ve kişisel ilişkiler yürütebilirler. Kişilerin sayısı arttıkça, ilişkiler daha büyük oranda çoğalacağı için böyle bir grupta bütün üyeler arasında kişisel, içten samimi ilişkiler devam ettirilemez, sayının artışı ise dağılmaya sebep olur.

Birincil ilişkiler genellikle yüz yüze olan ilişkilerdir. Ama bu anlam daima yüz yüze gelen kişiler arasında yaşanan ilişkilerin birincil ilişkiler olduğu anlamına gelmez. Bir işyerinde çalışan kişiler her zaman yüz yüzedir ama aralarında birincil ilişki olmayabilir. Birincil ilişkilerde asıl dikkat edilmesi gereken nokta; karşılıklı olan kişiler arasında hemen tüm hayatın paylaşımı söz konusudur. Yani sosyal hayatın sevinç- üzüntü, dert-tasa, mutluluk, kazançlar-kayıplar, başarılar-başarısızlıklar vb. tüm yanlarının paylaşıldığı ve tüm bu yanlarının beraber hissedildiği türden bir ilişki söz konusudur. “Biz” duygusu ön plana çıkmaktadır. Bu özelliklerinden ötürü birincil gurubun, fertlerin toplumun fonksiyonel bir üyesi haline gelme sürecinde önemli bir yeri vardır (Yılmaz, 2007: 25). Bu nedenle birincil ilişkilerde “duygusallık” bağı oldukça önem taşımakta ve sosyal ilişki sürecinde de aidiyet, bağlılık ve samimiyet önemli unsurlar olarak dikkat çekmektedir. Bu çerçevede birincil ilişkiler “biz” duygusunu kazandırdığı gibi aynı zamanda sosyalleşmeyi sağlayan araçlar olarak değerlendirilmektedir.

Birincil grupları sosyalleştirme çerçevesinde değerlendiren bir başka bilim adamı Fichter (2004: 71)’dir. Kişinin en erken ve en formlaştırıcı deneyimleri birincil aile gurubu içinde oluşur. Aile en uzun etkili sosyalizasyon grubudur. Bireyin sosyal kişiliği büyük ölçüde ailesiyle teması ve iletişiminin sonucudur. Bireyin yaşamı boyunca ilişkide bulunduğu arkadaşlık benzeri gruplar da yine bireye en yakın gruplar

oldukları için, birey açısından birincildir. Bu gruplar bireyin sevdiği, güvendiği ve hayran olduğu kimselerden oluşur. Onlar bireyin en değerli deneyimlerini paylaştığı kişilerdir. Yaşamayı değerli kılan kimselerdir onlar. Bu gruplar, bireyin “gerçek” kişiliğinin içinde belirdiği gruplar oldukları için de birincildir, ikincil gruplarda birey, sosyal rolüne ilişkin katı beklentilere göre hareket etmeye zorlanırken, birincil gruplarda çok daha “kendi”sidir. Dönmezer’e göre (1984: 210) birincil grupların üyeleri genellikle anlayış ve tecrübe bakımından hemen hemen aynı veya birbirlerine yakın durumdadır. Hatta kişilerin geçmişleri de benzer nitelik taşır. Aksi takdirde belirtilen nitelikleri taşımayan kimselerin birincil gruplara girmeleri grup sürecini bozar. Birincil grup üyeleri arasında katılımcı bir ruh vardır. Ortak ilgi bireysel içtepileri yok edebilecek güçtedir.

Birincil gruplardan ikincil gruplara geçişin sosyal ilişkileri zayıflattığını düşünen Cooley, (1929: 26) şehirlerdeki kalabalık konutlar ve genel ekonomik ve sosyal karmaşanın, aileyi ve komşuluk ilişkilerini ciddi bir şekilde yaraladığını belirterek, sürecin ikincil gruplara doğru yöneldiğini ima etmektedir. İkincil ilişkilerin ortaya çıkışını Dönmezer ise, (1984: 206) zaman ve mekân bağlamında değerlendirmektedir. Zaman ve uygarlık ilerledikçe, toplum karmaşık biçimler aldıkça, büyük cemaat ve şehir toplumları geliştikçe ilk ilişkiler kaybolmakta ve bunun yerini çok geniş ölçüde olmak üzere ikincil ilişkiler almaktadır. Dönmezer, ikincil ilişkiler içerisinde kişiliklerin kaybolduğu, insanların işgal ettikleri yerlerin, mevkilerin birer simgesi halini aldığını vurgulamakla birlikte; bugün daha ziyade aşk, dostluk ve arkadaşlık gibi temellere dayanan birincil ilişki şekilleri içinde yaşandığını da belirtmektedir.

Doğan’a göre, (2009: 106) kişisel olmayan, resmi ve kısmi ilişkilere “ikincil ilişkiler” denir. Buna paralel olarak, üyeleri arasındaki ilişkilerin ikincil ilişkiler seviyesinde olduğu gruplara da “ikincil gruplar” denir. Yelken, “grup ve ilişki” kavramlarından hareketle; birincil grupların daha çok kırsal topluluklar arasındaki ilişkileri, ikincil grupların ise kentsel gruplar arasındaki ilişkileri tanımladığını belirtir. Yüksel’e göre (1999: 80) artık kentsel gruplar arasında da birincil ilişkiler söz konusudur. Grup vurgusundan “ilişki” vurgusuna bir geçiş ve ilişki biçimini yine temel

alma söz konusudur.

İkincil gruplar ise birincil grupların dışında her türlü gruplardır. Sanayi toplumlarında daha fazla görülen büyük çaplı, resmi gruplar ve örgütlerdir (Ergan, 2001: 559). Bu çerçeveden ikincil gruplar kamusal alana ilişkin olanlardır. Resmi

kurallara dayanır. Rasyonel ve objektiftirler. Burada kişiler arası sözleşmeler geçerlidir. Dernekler, siyasal partiler, sendikalar (Yıldırım, 2008: 67) vakıflar, resmi ve özel kuruluşlar bu tür ilişkilere örnek olarak verilebilir. Sanayi toplumu ile birlikte köyden kente doğru yönelim toplumsal yapıda değişime neden olmuştur. Toplumun sadece ekonomik yapısında değil aynı zamanda sosyal, kültürel yaşamında da değişimlere neden olan kentleşmenin doğal bir sonucu olarak toplumsal farklılaşma artmış, belirli görev, rol ve statülerinin gereği olarak iletişim kurma durumunda olan ikincil ilişki türleri daha fazla görülmeye başlanmıştır.

İkincil grup, birincil gruptan daha seyrek bir birlikteliktir. Bireysel kişi ikincil ilişkilere gönüllü, amaçlı ve genellikle sözleşmeli olarak girer. Bu ilişkiler yasa ve kurallarla, resmi alışkılarla ve anlaşmalarla düzenlenmiştir. Daha dikkatli ve hesaplıdır. İkincil gruplarda kişi, “kendini en iyi davranışı” ile gözlettirmelidir. Bir kişi bir mesleki derneğe “söz namustur” diyerek giriyorsa ikincil grupta birincil grubun karşılıklı güven ve anlayışına dayanmakta olduğunu ileri sürmektedir (Fichter, 2004: 72). Ancak, Dönmezer, (1984: 206) “birincil ilişkileri idare eden temellerden birinin karşılıklı itimat olduğu halde, ikincil ilişkileri kanunlar, duygulardan uzak objektif kurallar yönetir” değerlendirmesini yapmaktadır. Birincil grupların sosyal ilişkilerinde yer alan duygusallık bağı, aidiyet, karşılıklı güven ile gayri resmi ilişkilerin yerini ikincil gruplarda sözleşmelere dayalı, resmi ilişkiler almıştır.

İkincil ilişkiler faydacılık temelinde birleşen, hiyerarşinin, yazılı iletişimin, uzmanlaşmaya dayalı işbölümü ve işin amacına yönelik resmiyetin hâkim olduğu ilişkilerdir. Sosyal ilişkiler, resmi normlar, yani ilgili gurubun varlığını, birliğini, işleyişini ve devamını belirleyen ve yönlendiren yasa, yönetmelik, genelge, yazılı emir gibi resmi sosyal kurallar çerçevesinde yürütülmektedir (Yılmaz, 2007: 26). Birincil gruplardaki samimiyete ve geleneksel değerlere bağlı sosyal ilişkiler, ikincil gruplarda ise sözleşmeye ve kurallara bağlıdır. Birincil gruplarla ikincil grupların karşılaştırmalı özellikleri aşağıdaki tabloda verilmektedir.

Şekil 5. Birincil ve İkincil Grupların Özellikleri (Kaya, 2008:150)

Birincil gruplar bireyler için, ikincil gruplar toplum için önemlidir. Her ikisinin de sosyal hayatta yeri vardır. Önemli buluşlar ikincil gruplar tarafından gerçekleştirilir. Birincil gruplar bireyin sosyalleşmesinde çok önemli rol oynar (Kaya, 2008:148). Toplum bireylerden oluştuğuna göre hem birincil gruplar hem de ikincil gruplarla gerçekleştirilen sosyal ilişkiler önemlidir. Ancak, süreçte belirleyici olanın bireyin sosyalleşmesini sağlayan birincil gruplardaki sosyal ilişkiler olduğu düşünülmektedir. Çünkü, özellikle aile, sosyalleşme sürecinin en etkili aracı olarak bireyin kişiliğini oluşturan bir merkez hüviyetindedir. Birey, ailede toplumsal değerleri, normları, inançları ve tutumları öğrenir. Elbette ki birincil gruplar arasında yer alan arkadaş grupları da aile kadar önemlidir. Fichter (2004: 72), bireylerin her iki grubun da üyesi olduğunu ifade etmektedir. Çok küçük bebekler hariç, sosyal kişiler aynı anda hem birincil hem ikincil gruplara üyedir. Kişinin ailesi birincil grubudur, işyeri ise ikincil grubudur. Birey için ikisi de vazgeçilmez önemdedir.

Birincil ilişkilerde, sevgi, nefret, kıskançlık, düşmanlık ve korkularımızdan söz edebiliriz. İkincil ilişkilerde resmi kalıplar ve etkileşim şekilleri vardır. Kişisel duygularımız serbest bir şekilde ifade edilemez (Bahar, 2008: 34) . Ancak, burada şunu da belirtmek gerekir ki, bazı hallerde ikincil gruplar süreç içerisinde üyelerin birbirlerini daha iyi tanıması, ilişki düzeylerinin ve süresinin artması, duygusallık bağının oluşması durumunda birincil gruba dönüşebilirler. Fichter (2004: 72) ise birincil-ikincil grup çizgisini çekmenin pek kolay olmadığını düşünmektedir. Birincil gruplar gevşedikçe ikincil grup olurlar; ikincil gruplar ise birincil sosyal ilişkiler geliştirerek birincil gruplara doğru kayabilirler. Başka bir açıdan, ikincil bir grup içerisinde küçük birincil gruplaşmalar ortaya çıkabilir.

Birincil Gruplar İkincil Gruplar

Yüz yüze karşılıklı etkileşim vardır Yüz yüze etkileşim sınırlıdır

Aidiyet duygusu güçlüdür Aidiyet duygusu zayıftır

Etkileşim ilişkisi güçlüdür Psikolojik-duygusal bağlar zayıftır

Yüz yüze yoğun ilişki vardır İlişkiler sınırlıdır

Çağdaş toplumlarda birincil tür ilişkiler ile ikincil tür ilişkilerin toplumsal amaçları etkin bir biçimde gerçekleştirmek için bir arada işlev yapabilecekleri çeşitli kuramsal ve uygulamalı çalışmalarla gösterilmiştir. Örneğin, doğal felaketlerin ve benzeri olayların karşısında, birincil gruplar örgütlerden daha etkili olabilmektedir. Bu durumun en önemli nedeni, birincil tür ilişkilerin varlık ve güçlerinin günümüzde de etkin bir biçimde sürmekte oluşudur (Kongar, 2010: 296).

Bütün bu değerlendirmelerin neticesinde ikincil grupların üyeleri arasında duygusallık bağının bulunmadığını, grup üyeliği sürekli olmadığından değişebilir bir niteliğe sahip olduğunu, grup üyeleri arasındaki ilişkilerin sözleşmeler ve kurallar çerçevesinde gerçekleştiğini, üyeler arasında belirli amaçlar doğrultusunda gelişen bir ilişkinin bulunduğunu söyleyebilmek mümkündür.