• Sonuç bulunamadı

Mantıksal olguculuk 1907 yılında Viyana’da oluşan ve kökleri Viyana Çevresi olarak da anılan bu guruba dayanan felsefi akımdır. Klasik olguculuğun, bilimsel ampirizm ya da bilimsel olguculuk olarak da bilinen 20. yüzyıldaki devamıdır. Gerçek önermelerin bilimin yöntemlerince doğrulanabilir önermeler

__________________________

442 Dwight Waldo, The Study of Public Administration s. 62.

443 Dwight Waldo, Political Science In The United States Of America, s. 14.

olduğu, etiğin, metafiziğin ve teolojinin önermelerinin doğrulanamadığı için anlamlı olmadığı, mantık ve matematiğin önermelerinin anlamlı olmakla birlikte doğruluklarının deneyim ve gözlem yoluyla değil ancak analiz yoluyla ortaya konulabildiği, felsefenin metafizikle değil analizle meşgul olması gerektiği tezlerini ortaya koyan, kökleri 18. yüzyıla, Aydınlanmaya ve Comte’a kadar gitmekle birlikte mantık ve dile verdiği özel önemle farklılaşan 20.yüzyıl düşünce hareketidir. Temel savları; insan zihninden bağımsız olan bir dış dünyanın varoluşuyla ilgili önermelerin ampirik yolla doğrulanamadıkları için anlamsızlığı, matematik, mantık ve dilin önemi, bir savın ancak doğrulanabilirse anlamlı olduğu, felsefenin ikinci derecedeki önemi ve bilimin hizmetinde oluşu, bilim- sözde bilim ayrımı ve kuramın önemi şeklinde özetlenebilir.445

Waldo yukarıda tanımlanan değer probleminin mantıksal olguculuk için gerçek bir problem oluşturmadığını söyler. Mantıksal olguculuğa göre değerler doğrulanamazlar, bu nedenle yalnızca “durum nedir?” sorusuyla ilgilenen bilimin kapsamı dışındadırlar. Ancak değerlerin doğrulanamıyor olması gerçeği sosyal bilimin gelişimine engel değildir. Çünkü sosyal bilim de “durum nedir?” sorusuyla yani sosyal alanın deneylenebilir ve doğrulanabilir olgularıyla ilgilenir.

Waldo kamu yönetimi disiplini açısından 1940’lı yılların en önemli gelişmelerinden birinin mantıksal olguculuk hareketi olduğu kanısındadır.446 Metafiziği reddeden, etiği dışlayan ve deneyselliği vurgulayan mantıksal olguculuk, olgu önermeleriyle değer önermeleri arasında keskin bir ayrım yapmaktadır. Olgu

__________________________

445 Ahmet Cevizci, a.g.e., s. 680.

446 Dwight Waldo, The Study of Public Administration, s. 43.

önermelerinin en belirgin niteliği deneysel olarak doğrulanabilir olmalarıdır, dolayısıyla mantıksal olguculuğa göre “bilim”, tanımı gereği, yalnızca olgularla ilgilenir. Değer önermeleri ise deneysel olarak doğrulanamazlar. Değer alanı bir tercih, ahlak ve etik alanıdır.

Waldo, mantıksal olguculuğun yaptığı ikinci ayrımın teorik bilimlerle uygulamalı bilimler arasında olduğunu söyler. Teorik bilimler olgularla ilgilenir ve olgular arasındaki nedensel ilişkileri genel olarak matematiksel modellerle soyut bir biçimde ortaya koyar. Yaklaşım uygulamalı bilimleri ise “kullanımla” ve teorik bilimlerin önermelerinin uygulamasıyla ilişkilendirir. Dolayısıyla Simon tarafından önerilen yeni paradigma kamu yönetimi disiplinini ikiye ayırmaktadır. Bunlardan birincisi sosyal psikolojiyi temel alarak “yönetimin tabii bilimini” geliştirmeye çalışan akademik taraf, ikincisi ise kamu siyasaları ile ilgilenen “uygulama” tarafıdır.

Herbert Simon, Administrative Behavior’la, Woodrow Wilson’dan tam altmış yıl sonra, Wilson’un siyaset-yönetim dikotomisinin bir benzerini ortaya koyar. Olgu ve değer arasında yaptığı ayrım son tahlilde siyaset ve yönetim ayrımının yeniden tanımlanmasından başka bir şey değildir. Üstelik kamu yönetimi disiplini için klasik yaklaşımın “ilkeleri”ni yeniden gündeme getirmektedir. Taylor bilimsel yönetimin ilkelerini bulmuş, Gulick ise “yönetimin ilkelerini” ortaya koymuştur. Mantıksal olguculuğa ve davranışçılığa yaslanan Simon’a göre ise “…kamu yönetimi disiplini deneysel olarak elde edilen, ölçülen ve doğrulanan olgulara dayanmalıdır, kamu yönetimi disiplininde değerlere yer yoktur.”447 Waldo, mantıksal olguculuğun

__________________________

447 Norma M. Riccucci, “The Criteria of Action”, David H. Rosenbloom; Howard E. McCurdy, (eds.), Revisiting Waldo’s Administrative State: Constancy and Change in Public Administration, Georgetown University Press, Washington D.C., 2007, s. 57.

Simon’un ellerinde klasik yaklaşımın daha önce belirtilen tüm öğretilerini savunma ve yeniden gündeme getirmenin etkin bir aracı haline geldiğini söyler.448

1947 yılında yayımlandığında kamu yönetimi disiplininin en önemli çalışması olarak görülen Administrative Behavior için Waldo “klasik yaklaşımın belirli yönlerine o güne değin yöneltilmiş en yıkıcı eleştiri” nitelendirmesinde bulunur.

Ancak ona göre Administrative Behavior ne niyet ne de sonuç olarak hiçbir zaman klasik “ideolojinin” toptan bir reddi değildir. Yönetimin bir bilim olduğuna ilişkin öğretiyi reddetmez, yalnızca klasik yaklaşım tarafından doğru bir şekilde ortaya konulamadığını öne sürer. Verimliliğin yanlış bir ölçüt olduğunu söylemez, sadece önceden doğru formüle edilemediğini belirtir. Klasik yaklaşımın “ilkeler” öğretisini yeniden gündeme getirir. Dolayısıyla, Waldo’ya göre, bazı açılardan “radikal” olan Administrative Behavior klasik yaklaşımın uzantısı olma anlamında aslında

“muhafazakâr”dır.449

Waldo, Amerikan klasik kamu yönetimi anlayışında “ilkeler” kavramının belirgin bir şekilde yaygın olduğunu, birçok ilkenin ileri sürülüp, savunulup, ayrıntılandırıldığını, kamu yönetimi yazınının da bu ilkelerin geçerliliğini kabul ettiğini belirterek yönetimde “ilke” düşüncesini ortaçağdan modern dünyaya miras kalan “yasa” inancına bağlamaktadır. Yasaya, özellikle de “Yüksek Yasa”ya inancın 19. yüzyıl Amerika’sının toplumsal psikolojisine ilişkin önemli bir özellik olduğunu,

__________________________

448 Dwight Waldo, The Study of Public Administration, s. 44.

449 Dwight Waldo, “Public Administration”, Journal of Politics, s. 451.

bu inancın sonraları azalsa bile yine de sürdüğünü belirten Waldo’ya göre başlangıçta inanılan ilahi yasaların yerini daha sonra bilim almıştır.450

Bilimin, bazı kamu yönetimi yazarlarının ifade ettiği gibi, yalnızca “bilgi” ya da “örgün bilgi” anlamına gelmesi halinde ancak kamu yönetiminin de bir “bilim”

olabileceğini söyleyen Waldo, bilimsel yöntem ve sağduyu konusuna eğilirken, bilimsel yöntemin sanıldığı gibi sağduyuyla aynı şey ya da onun bir uzantısı olmadığını vurgulamakta, birçok teknik icadın değil sağduyuyu, eğitilmiş hayal gücünü bile zorladığını belirtmektedir. Waldo görgüllük ve deneyciliğin fen bilimlerde çok önemli yeri olduğunu kabul etmekle birlikte bunların bilimin

“olmazsa olmaz”ları olmadığını savunmaktadır.

Waldo klasik yaklaşımın bilimsel yöntemine en temel eleştiriyi “birikim kuramı” üzerinden getirir. Klasik yaklaşımcılara göre eğer yeterince gerçek toplanır ve biriktirilir, yeterince veri işlenir, gerekli deneyim elde edilir ve deneyler kaydedilirse, “durum nedir?” sorusuna, hatta daha da ileri giderek “”ne yapmalı?”

sorusuna yanıt verecek bir “yönetim bilimi” ortaya çıkacaktır. Kısacası klasik yaklaşıma göre “bilimsel yaklaşım” elde edilebilecek tüm gerçeklerin toplanması, kendi aralarında ilişkilendirilmesi ve sonuçta izlenmesi gereken mantıksal yolun çıkarımından başka bir şey değildir; gerçekler bulunur ve ona göre davranılırsa yönetsel sorunlar da kolayca çözülebilecektir.451

__________________________

450 Dwight Waldo, The Administrative State: A Study of the Political Theory of American Public Administration, s.159–160.

451 a.k., s. 178.

Klasik yaklaşımcıları gerçeğin ortaya çıkartılması ve tanımlanması sürecinde fikirlerin oynadığı rolü fark edememekle ve gerçeği bulan insanlardan bağımsız bir gerçek kavramına inanmakla suçlayan Waldo kuramdan bağımsız “saf gerçek” diye bir şeyin olamayacağının altını çizmektedir. Waldo’ya göre klasik yaklaşımcılar bilimsel teorinin veri birikimiyle kendiliğinden ortaya çıktığına inanmaktadır. Bu ise Newton’un yer çekimi yasasını bulmasını birkaç kez ağaçtan elma düşüşüne tanık olmasına bağlamak anlamına gelmektedir.452

Mantıksal olguculuğa göre sosyal bilimlerde ve dolayısıyla kamu yönetiminde de bilimsel ilkeler vardır ve bunlar görgül olarak keşfedilmiş ve kanıtlanmış ilkelerdir. Yaklaşım kamu yönetimini deneysel olarak keşfedilmiş ilkelerin verili amaçlara ulaşmada başarıyla kullanılabileceği uygulamalı bir bilim olarak görür. Mantıksal olguculuk ekonomi ve verimlilik öğretileriyle ilgili olarak da aynı yolu izler. Ekonomi ve verimlilik herhangi bir amaca ulaşmada kullanılan araçların etkinliğinin en önemli ölçütleridir ve bu anlamda kamu yönetimi biliminin temel kavramlarıdır. Ama mantıksal olguculuk salt bununla kalmaz, aynı zamanda klasik yaklaşımın siyaset yönetim ayrılığı öğretisini de farklı bir biçimde yeniden gündeme taşır

Waldo mantıksal olguculuğu aşağıdaki gerekçelerle eleştirir;453 Mantıksal olguculuk olgu ve değer ayrımı yapmakla gerçek yaşamda söz konusu olmayan bir ayrım yapmaktadır. Laboratuarda ya da mantıksal olarak gerçekliği ikiye parçaya ayırabilmek olasıyken gerçek yaşamda bu olası değildir. Karar verme sürecinde olgu

__________________________

452 a.k., s. 177–182.

453 Dwight Waldo, The Study of Public Administration, s. 63.

ve değer ögeleri yalnızca mekanik olarak değil aynı zamanda organik olarak da bütündür.

Bir dönemin siyaset yönetim ayrılığının yerine mantıksal olguculuk tarafından getirilen olgu değer ayrılığı en az ilki kadar yanıltıcıdır. Olgu ve değerin bu şekilde ayrılması araç ve amaç ayrımına yol açmakta ve salt araçlar üzerinde yoğunlaşmaya neden olmaktadır. Amaçlar örgütlerin oluşturulmasında ve karar verme aşamasında verili olarak kabul edilmekte, örgütler amaçları dışarıdan belirlenen “araçlar” olarak kabul edilmektedir.

Mantıksal olguculuğun araçların değerden bağımsız olduğuna ilişkin savları da doğru değildir. Çünkü söz konusu sav bir amaca verimli bir biçimde ulaşılmasını sağlayan bilginin her amaca ulaşmada etkin biçimde kullanılabileceğini kabul etmektedir. Hâlbuki bir aracın verimliliği onunla ilgili amaca göre değişir.

Mantıksal olguculuk kamu yönetimini “haricen” belirlenmiş amaçlara ulaşmada yalnızca bir araç olarak görmektedir. Bu ise estetik, ahlak gibi insan deneyiminin en önemli alanları göz ardı etmekte, en azından ussal araştırmanın kapsamı dışında bırakmaktadır.