• Sonuç bulunamadı

Başlangıcı 1920’li yılların ünlü Hawthorne deneylerine dayanan neo-klasik okul etkinliğinin doruğuna 1950’li yıllarda ulaşmıştır. Waldo, Marc ve Simon’un Örgütler isimli çalışmalarını örgüt kuramının modern döneminin başlangıcı olarak belirler.209

ileri süren bu anlayış işçi ile ustabaşı arasındaki ilişkiyi düzenleme amacıyla yetinmemiş, verimlilik ve ekonomi yoluyla insanlığa uyum ve refahı getirmek gibi çok büyük savlara ulaşmıştır.210 Yaklaşımın taraftarlarından M. L. Cooke’un 1913 yılında dile getirdiği gibi “bilimsel yönetimin ilkeleri dünyanın her tarafına nüfuz etmedikçe Hıristiyanlığın düşleri ve demokrasinin hayalleri gerçekleşmeyecektir.”211 1911 yılında yayımlanan Bilimsel Yönetimin İlkeleri adlı eserinde“hemen hemen bütün günlük faaliyetlerde ortaya çıkan verimsizlik neticesinde tüm ülkenin katlanmak zorunda olduğu büyük kayba” dikkat çeken ve “bu verimsizliğin çaresinin bir takım sıra dışı ya da olağanüstü insanlar aramakta değil, sistematik yönetimde yattığına” inanan Taylor’dan212 sonra 1916 yılında bu kez bir Fransız, Henry Fayol, Sınaî ve Umumi İşlerde İdare adlı eserinde yönetimin ilkelerini belirlemeye çalışmış, onun normatiflik ve evrensellik özelliklerini belirginleştirmiştir.213 Ama paradigmanın asıl çıkışı Luther H. Gulick ve Lyndall Urwick’in 1937 yılında yayımlanan Papers on The Science of Administration eseriyle gerçekleşmiş ve F.W.

Willoughby’nin sözünü ettiği ilkeler formüle edilmiştir. Gulick ve Urwick’e göre de nerede uygulanacakları değil asıl ilkelerin kendisi önemlidir.214 Yönetim ilkelerinin, işletmenin amacından, onu oluşturan çalışanlardan ya da altında yatan her türlü yapısal, siyasal veya toplumsal kuramdan bağımsız ve yalnızca teknik bir konu olarak uygulanabileceğini belirten Gulick ve Urwick bu ilkeleri yönetim bilimi

______________________________

210 David H. Rosenbloom, “Public Administrative Theory and the Seperation of Powers”, Public Administration Review, Vol. 43, No. 3, May-June 1983, s. 220.

211 Morris L. Cooke, “The Spirit and Social Significance of Scientific Management”, The Journal of Political Economy, Vol. 21, No. 6, Jun. 1913, s. 493.

212 Frederick Winslow Taylor, Bilimsel Yönetimin İlkeleri, s. 17.

213 Henry Fayol, Sınaî ve Umumi İşlerde İdare, (çev.), M. Asım Çalıkoğlu, İstanbul İnhisarlar Matbaası, 1939.

214 Luther Gulick – Lyndall F. Urwick, İdare İlmi Üzerine İncelemeler, (çev.), S. Alacaklıoğlu, TODAİE Yayını 1957, s. 1-49.

tarihine geçirmişlerdir. Waldo, bilimsel yönetim yaklaşımını “yöneticiler”,

“araştırma, gerçekler ve ölçüm”, “planlama ve ilkeler” ve “en iyi adam” gibi olgular üzerinden ortaya koyar.

Klasik kuramın, “pozitivist-bilimsel bir yönetim onu hayata geçirecek yöneticileri (managers) gerektirir. Her ne kadar bilimsel yasalara dayansalar da eşgüdüm, uyum, verimlilik ve ekonomi gibi amaçlar ancak bilimsel olarak eğitilmiş insanlar, yani yöneticiler tarafından gerçekleştirilebilir. Dolayısıyla işletme ve kamu yönetimi aynı uzmanlık alanıdır ve bu alan bir bilim alanıdır.”215 şeklinde özetlenebilecek görüşüne karşı çıkan Waldo, işletme ve kamu yönetiminin aynı olduğunu öne süren bu görüşü özel sektörün Amerikan uygarlığının gelişmesindeki etkisine bağlar ve Amerikan toplumunun bir “özel sektör uygarlığı” olduğunu söyler.

19. yüzyıldaki gelişmeler Amerika’nın olağanüstü bir şekilde zenginleşmesine, dev şirketlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu zenginlik bir “özel sektör uygarlığı”

yaratmış, bu da kamu yönetimi yazınını ve yönetim uygulamalarını büyük ölçüde etkilemiştir.

Araştırma, gerçekler ve ölçüm kavramları ise bilimsel yönetim düşüncesinin ve klasik yaklaşımın tam kalbinde yer alır. Doğru olan ya da en azından önemli olan, gerçektir. Gerçeği keşfetmek bilim adamının görevidir. Keşfetmenin yolu araştırma, araştırmanın en önemli aracı ise ölçmedir. Bu kavramlar yalnızca “durum nedir?”

sorusunu yanıtlamakla kalmazlar, aynı zamanda “ne yapmalı?” sorusuna da cevap verirler. “Eğer ölçersek biliriz de” varsayımı aslında ölçmenin problemleri çözeceğini ileri sürmektedir.216

______________________________

215 Dwight Waldo, The Administrative State: A Study of the Political Theory of American Public Administration, s. 55-57.

216 a.k., s. 57-58.

Planlama düşüncesi ise 18. ve 19. yüzyılların “doğadaki uyum” nosyonuna dayanmaktadır. Ancak klasik yaklaşım, eğer müdahale edilmezse bu uyumun en iyi sonuçları vereceği şeklindeki yorumu eksik bulur. Doğada elbette bir uyum vardır ama insanlar bu uyumu keşfetmeli ve bu uyumun üzerine kendi amaçlarını yerleştirmelidir. Doğadaki uyum ilkelerle ifade edilebilir. Eğer gerçekler aranır, araştırmalar yürütülür ve ölçümler yapılırsa ilkeler ortaya çıkartılabilecektir.

Verilerin incelenmesi ile bilimsel ilke ya da yasaların kendiliğinden ortaya çıkarılabileceğine olan inancı, bilimsel yönetim yaklaşımının bir temsilcisi olan Taylor’la klasik kamu yönetiminin temsilcisi Willoughby neredeyse aynı sözcüklerle ifade ederler. Gerçeklere dayanan ve bilimsel olan bu ilkeler “yer çekimi yasası” gibi değiştirilemez, esnetilemez niteliktedir.217 Bir ilke gerçeklerin bilimsel olarak incelenmesiyle ortaya çıkan “en iyi tek yoldur.”

Aslında yalnızca “en iyi tek yol” değil bir de “en iyi tek adam” vardır. Belirli bir iş için kuramsal olarak diğerlerinden ölçülebilir nitelikler bakımından daha donanımlı bir adam, on binlerin içinde “tek bir adam”. Yapılması gereken işte bu adamı bulmak ve eğitmek, bilimi ve özellikle seçilmiş ve eğitilmiş insanı bir araya getirmektir.218

Waldo Bilimsel Yönetim yaklaşımının şimdiye değin sıralanan tüm bu savlarına ilerde ayrıntılı olarak incelenecek “verimlilik” kavramını ekler. Verimlilik her iki yaklaşımda da bir ölçüt ve bir amaç olarak geniş kabul görmekte, sözcüğün tam anlamıyla “ilahlaştırılmaktadır.”

______________________________

217 a.k., s. 58–59.

Waldo’nun örgüt kuramına getirdiği eleştiriler hem kuramın örgütlerle ilgili evrensel ilkelere yaptığı vurguyla ve hem de kuramdaki rasyonel eğilim ile ilgilidir ve temel olarak üç ana noktada toplanmaktadır. Bunlardan birincisi örgütleri var oluş amacından soyutlayan yaklaşımla ilgilidir. Waldo’ya göre her örgütün varlık nedeni olan bir amacı vardır ve örgüt bu amacından soyutlanamaz. Örgütler bir takım ilkeleri değil, belirli amaçları karşılamak üzere tanımlanır ve yapılandırılırlar. İkinci eleştiri klasik yaklaşımın özgün koşulları ve değişen örgütsel çevreyi dışlayan genel reçetelerine yöneliktir. Bu tutum yine yaklaşımın “ilke” düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Klasik örgüt kuramı yönetimin özü olan “özgünlük” ilkesini görmezlikten gelmektedir. Waldo’ya göre örgütler içinde bulundukları çevre ve koşullardan ayrı olarak incelenemezler.Benimsenen örgütsel yapı ve işleyiş örgütü çevreleyen koşullara göre değişir. Üstelik klasik örgüt kuramı örgütleri çevreleyen toplumsal çevrenin sürekli ve kararlı olduğunu öngörmektedir. Yaşanılan gelişmeler bu savın hiç de doğru olmadığını ortaya koymaktadır.219 Son olarak klasik örgüt kuramı örgütlerin ussal olmayan doğal yönlerini göz ardı etmektedir. Hâlbuki bu örgütlerin belki de en önemli yönlerinden biridir. Waldo bu konu ile ilgili olarak Weber’i de eleştirmekten de geri durmayacaktır. Ona göre Weber, örgütlerin biçimsel olmayan yönlerini göz ardı etmiş ve bürokrasinin işlevsel yanına gereğinden fazla vurgu yapmıştır.

Waldo örgüt kuramının gelişimini 19. yüzyıl sonlarında ve 20. yüzyıl başlarında Amerika’da egemen olan “özel sektör uygarlığı” olgusu ile ilişkilendirir.

Bu dönemde mülkiyet hakları ve benzeri yasaları arkasına alan özel sektörün giderek büyüyen işletmelerinde uygulanan yönetim uygulamaları Waldo’nun deyimiyle tam

______________________________

219 Dwight Waldo, “The Future of Management”, Bureaucrat, Vol. 6, No. 3, 1977, s. 105.

anlamıyla “acımasız ve zalimcedir.” Çalışanlar amaç değil, araç olarak ele alınmakta, örneğin Taylor çalışanlarını neredeyse birer “koşum hayvanı” olarak görmektedir.220