• Sonuç bulunamadı

Mandıra Filozofu Filminin Söylem Analizi

Belgede GÖNÜLLÜ SADELİK OLGUSUYLA (sayfa 118-124)

BÖLÜM 3. ARAŞTIRMA YÖNTEMİ VE FİLM ANALİZLERİ

3.3. Mandıra Filozofu Filminin Söylem Analizi

103

nitelendirilmektedir (Elliot, 1996). Söylem araştırmaları da progmatik, morfolojik, sentaks, fenoloji ve semantik yaklaşımlardaki gibi cümleleri temel alan dar kapsamlı bir analiz türü değildir. Aksinebüyük bölümlerini sosyokültürel bağlam çerçevesinde ele alıp inceleyen bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir (Atay, 2007). Söylem analizinin nesnesini de yazılı ve sözlü metinler ile sözsüz metinler oluşturmaktadır.

104

Filmin hikayesi “zaman” kavramını tartışarak başlar: Zengin iş adamı Cavit’in çalar saatle uykudan uyanma ve planlanmış bir güne başlamasıyla başlar. Çalar saatle filmde geçen ‘‘modern insan saatin kölesidir’’ ifadesine de birgönderme yapılır. Aynı zamanda Mustafa Ali ise son derece sade ve sakin bir güne uyanır. Son derece sade bir evde televizyonu olmadığından erken uyuyan filmin karakteri;“12’den önce yatılmaz diyen kim? Televizyon, gece uyumamak insan vücuduna aykırıdır” ifadesine gönderme yapılır. Ayrıca saat alarmı yerine sabahın ışıklarıyla kendiliğinden uyanması;

“uyandırılmak insanoğluna yapılan en büyük zulümdür, biyolojik saatten başka saate ihtiyacım yok benim, uykum gelince uyurum, uykum bitince uyanırım” ifadesine göndermedir

Cavit’in eşi, Mustafa Ali’nin yaşadığı denize yakın araziye teknesiyle gelir ve demir atar. Sonrasında arazinin fotoğrafını çekerek sosyal medyada paylaşım yapar.

Cavit’in eşi tüketim bağımlısı bir kadındır; gönüllü sadelik kavramlarında, üretmeyle kendini belirleme yerine sosyal medyada paylaştığı resimle maddi varlığını kanıtlayarak statü edinenleri temsil etmektedir. Bu paylaşım sonrasında adaya yapacağı evi ve SPAmerkezinin hayalini yanındaki arkadaşına anlatır. Burada, filmde geçen; “malda mülkte mutluluğu arama” ifadesine gönderme yapılır. Arazide gezen ineği fark edince eşini arayarak kendi arazilerinde bir ineğin gezdiğini söyler. Cavit avukatları aracılığıyla, arazi hakkında bilgi edinir. Arazinin tüm ortakları Cavit’e satış için onay verirken, Mustafa Ali bu isteğe karşı çıkmıştır. Bunu öğrenen Cavit, asistanından aldığı toplantı bilgilerinden sonra özel uçağını hazırlatarak eşinin ve Mustafa Ali’nin bulunduğu araziye doğru yol alır. Hastalığından dolayı neredeyse sadece haplarla beslenen Cavit teknesinde istediği huzuru bulamaz ve sıklıkla eşi ile birlikte Mustafa Ali’nin yanına gider. Mustafa Ali onlara doğanın her şeye sahip olduğunu ve bu topraklarda herkesin kiracı olduğunu söyleyerek satın alma isteklerini reddeder. Burada;

‘‘Bukowski: mutlu insanlar her şeyin en iyisine sahip olanlar değil, sahip olduklarını kaybetmeyecek kadar sevenlerdir. Bu tarlanın sahibi ben değilim. Siz bu toprakları senede sadece bir kez görmek için mi istiyorsunuz” ifadelerine gönderme yapılır.

Ertesi gün tek başına Mustafa Ali’nin yanına giden Cavit, aldığı direktifle tavukların altından aldığı yumurtaları Mustafa Ali’ye verir. Hastalığı, Cavit’e yıllardır yumurta yemeye izin vermemiştir. Burada “Ben diyete karşıyım, yemekten değil

105

yememekten zarar gelir” ifadesiyle günümüz toplum yaptırımlarına gönderme yapılır.

Bunu öğrenen Mustafa Ali, tüm yumurtaları alabilecek parası olmasına rağmen yaşam tarzından dolayı yumurta tüketemeyen Cavit’i eleştirir ve Cavit’in sağlıksız yaşamının kaynağı olarak yanlış yaşam stilinden kaynaklı olduğunu anlatır. Burada Mehmet Ali

“yokluk içinde varlık felsefesi” ni, Cavit’e fark ettirmeye başlamıştır. Cavit’e “Neden büyük hastaneler büyük şehirde? Çünkü bütün hastalıkların temel sebebi büyük şehrin ta kendisidir” derken şehrin büyük kavgasına vurgu yapar. “Şu dünyada kaç iphone’luk ömrümüz kaldı. Bunu bulan Steve Jobs bile sadece dört tane gördü. Şu fani dünyada sizin kaç iphoneluk ömrünüz kaldı acaba?” derken tüketim kültürünün yarattığı kısır döngüye vurgu yapılır.

Yavaş yavaş bu durumun gerçekliğinin farkına varan Cavit, asistanını arayarak toplantılarını iptal eder. Kısa sürede olsa sade yaşamın keyfini çıkarır. Araziyi satmak isteyen Mustafa Ali’nin kuzenleri ise ona baskı yapmakta ve alacakları para ile yapacakları şeylerin hayalini kurmaktadır. Mustafa Ali’nin verdiği kararlardan hoşnut olmadıkları için onu annesine şikayet ederler. Cavit herkesi teknesine davet eder ve bu sayede Mustafa Ali’ye diğerleriyle birlikte baskı uygulayarak araziyi alabileceğini düşünür. Ancak Mustafa Ali, sade yaşamındoğruluğunu güzelliğini anlatarak birlikte yaşamayı teklif eder. Bu durum karşısında ne yapacağını bilemeyen Cavit ve ailesi duraksayıp cevap veremez.

Ertesi gün Mustafa Ali’nin Cavit ile yaptığı sohbette herkesin her an ölebileceğini belirtmesi sonrasında, çok etkilenen Cavit yaşamak istediği hayatın farkına varır. Bu sırada bir cenazeye katılırlar ve cenazede; “Rahmetli daha dün yaşıyordu! Çok iyi adamdı”, ‘‘Eninde sonunda hepimize lazım gelen iki metre toprak”,

“Çalışırım ama biriktirmem, kendime yetecek kadar çalışırım” ifadeleriyle aşırı tüketimin bireylere bir faydası olmadığına gönderme yapılır. Mustafa Ali’nin kuzenlerinin baskısının artması üzerine, Cavit’in yapıcı müdahalesiyle ihtiyacı olanların ihtiyaçlarını giderir ve bu baskıyı bitirir. Bu arada Cavit, Mustafa Ali’nin sade yaşam tarzından kullandığı şu ifadelerden etkilendiğinden söz konusu insanların ihtiyacını karşılamıştır; “Hiçbir şey insanların mutluluğundan daha değerli değildir”, “Malda mülkte mutluluğu arama”, “İhtiyacından fazla çalışmak insanoğlunun aç gözlülüğünden başka bir şey değildir”.

106

İleri atlama yapılan filmde filmin sonunda Cavit, Mustafa Ali’nin yaşamına benzer sade bir yaşam tarzına bürünmüş, daha sağlıklı, daha huzurlu ve daha mutlu bir insana dönüşmüştür.

Mandıra Filozofu filmi, Türkiye’ de kapitalist sisteme karşı çıkan ve çözümü sade yaşam tarzına davetle sunan ender filmlerden biridir.

Şekil 2. Filmde Mustafa Ali ve Cavit’in yürüyüş sahnesi

(Müfit Can Saçıntı, 2013, 109 dakika).

Erişim: 12.01.2021,

https://twitter.com/mandirafilozof/status/445217567826006018/photo/1

Filmin başlangıcında kapitalist sistemin önemli üyelerinden Cavit’ in günlük yaşamı ile tüketim kültürüne dolayısıyla kapitalist sisteme karşı çıkan yaşamını sade ve üreterek sürdüren Mustafa Ali’nin tezatlıkları aktarılmıştır. Biri stres içinde mutluluğu ararken diğeri mutluluğu yaşar bir pozisyonda yaşamını sürdürür haldedir. Zıtlıkların olduğu bu giriş sahnesinde; sağlıklı, huzurlu ve mutlu yaşamın formülünün tüketmek yerine üreten sade yaşamda olduğu verilmiştir. İki tezat karakterin uç noktalarda olan yaşamları tüm toplumu yansıtmasa aşırı tüketen ile aşırı sade yaşayan arasında eleştirel bir bakış açısı yakalanabilmiştir.

Dünyadan izole bir şekilde paraya ihtiyaç duymadan yaşayan Mustafa Ali, kişisel olarak mutluluğu yakaladığını belirtse de tüm toplumun kendisi gibi yaşaması imkânsız görülmektedir. Mustafa Ali, modern yaşamdan uzak, köyde tek başına yaşadığı kulübesi, tavukları ve ineği Afrodit haricinde "sahipliği" olmayan bir adam.

107

Ona göre ihtiyacından fazlasına sahip olmanın bir manası yok. Ona göre açgözlülük kısaca boşa harcanan, hatta hayattan çalınan kocaman parçalar, ölüme her an daha da yaklaştıran lüzumsuzluk. Paraya ihtiyacı yok, çünkü karnını doyurmak için her şeyi var.

Onlarca evi yok, çünkü rahatça yaşadığı bir kulübesi var, kitapları var ve Madam Butterfly dinleyerek uyuyan bir de annesi! Bu açıdan düşüldüğünde, söz konusu karakter birebir gönüllü sadelik olgusuyla örtüşmemektedir.Gönüllü sadelik olgusunun beş temel değerine sahip bir yaşam sürebilmektedir (aşırı tüketimi reddetmesi, üretken olması, doğaya saygılı olması, iç huzura ve ortalamanın üstünde bir fiziksel sağlığa sahip olası vs.)

İki farklı yapıda görünen karakterlerden Cavit, kapitalist sistemin adamı olmasının getirdiği zorunluluktan dolayı işyerinde takım elbiseli, günlük hayatta da tüketim toplumuna hitap eden markaların ürünlerini kullanmaktadır. Yedikleri, içtikleri hemen her şeyi yurtdışından getirtmektedir. Ona karşı durumda bulunan Mustafa Ali ise rahat sade bir şekilde giyinmekte ve kendi ürettikleriyle beslenmektedir. Tüketim toplumu bireyi olarak uymak zorunda olduğu kurallarla birlikte stresle çok çalışarak yaşayan ve zaman zaman hasta olan Cavit, Mustafa Ali’ nin kendisini etkilemesinden sonra sade yaşama geçiş yapmış daha mutlu, daha huzurlu ve sağlıklı yaşamayabaşlamıştır. Mustafa Ali filmde dönüşüm geçiren karakter değil, dönüşüm geçirten karakter olarak görülmektedir. Cavit iş adamı, ülkenin en büyük isimlerinden biridir. Eşinin "istediği" arsa için tüm işini bırakıp Çökertme’deki köyün yolunu tutan, her şeyden sıkılmış, üzgün bir insandır. Cavit karakterine hayat veren Rasim Öztekin'in özellikle de o sıkışmışlığı başarıyla yansıtan bakışları, nefessiz duruşu, modern dünyanın yılgınlığı, açgözlü hayat felsefesine rağmen film boyunca hissettiğimiz mutsuzluğundan dolayı acıdığınız bir karakter olmuştur. Çalışmaya ve mülkiyete karşı olan Mustafa Ali ve her şeyi olan ama hiçbirinin tadına bile bakamayan Cavit. Biri siyah, biri beyaz iki insanın savaşıdır filmde anlatılan. Bir başka deyişle paranın ve kapitalist sistemin, sade ama huzurlu, samimi ve mutlu gerçek hayatla çarpışmasıdır.

Yaptıkları, söyledikleri ve düşündükleriyle Cavit’ i etkileyen ve içindeki sade, üretken, huzurlu adamı ortaya çıkaran Mustafa Ali filmin baskın karakteridir. Ne araziyi satmıştır ne de araziyi satması için baskı yapan ailesini dinlemiştir. Kendi deyimiyle;

Shakespeare’den yaptığı alıntıyla: “Sesini değil sözünü yükseltmiştir”. Karakterler

108

üzerinden tüketim kültürünün tekdüzeliğinin, bir şekilde sistemin yaptırımlarıyla yaşandığı ve doğru olanın bu olmadığı aktarılmıştır.

Marketing Magazine Dergisi’nden Özlem Terzi’ye röportaj veren Mustafa Ali karakterinin oyuncusu ve filmin yönetmeni Müfit Can Saçıntı anlatmaya çalıştıkları sistemi şöyle aktarmaktadır:

Filmi yaparak kapitalist sistemin bir parçası gibi görünmemize rağmen kapitalist sistemin çarklarını değiştirmeye çalışmaktan korkmadık. Özellikle yapmak istediğimiz izleyicinin kafasında sisteme dair bir soru işareti yaratmak ve gelecek adına güzel bir adım atmak oldu. (https://www.cumhuriyet.com.tr/kultur-sanatErişim tarihi:

12.12.2020)

Filmin tamamında en önemli yer tutan Mustafa Ali’nin yaşamını günümüzde yaşamak isteyenler, kapitalizmin ve tüketim kültürünün varlığından ötürü istedikleri toprağa sahip olamayacaklar, bu sebeple sade yaşayabilmek için bile belli bir birikime ihtiyaç duyacaklardır. Bu durum günümüz toplumlarında her anlamda kapitalist bir sistemle iç içe olduğumuzun kanıtıdır. Yönetmenin görüşüne bakıldığında; bu sistemi yıkmak yerine, sistemde ufak bir çatırdama yaratma amacı görülmektedir.

Filmin sonunda Cavit karakteri kapitalizme karşı yaşam tarzını değiştirmiş ve sade bir yaşam sürmeye başlamamıştır; böylece daha sağlıklı ve daha mutlu bir yaşama kavuşmuştur. İzleyicilerin tamamını kapsamayan bu mutluluk kavramı bazılarında kendi hayatlarını sorgulamaya yol açmış ve film bu anlamda başarısını göstermiştir.

Mandıra Filozofu filmi kapitalizm sistemine karşı çıkma amacı gütmüştür.

Tüketim kültürü ile sade yaşam arasında karakter üzerinden kıyaslamalar yaparak bu farkı ortaya koymaya çalışmış ve sonunda kazanan sade yaşam olmuştur.

Sade yaşamın üstünlüğünü öne çıkaranfilm, yönetmenin de belirttiği gibi yaşamak zorunda kalınan sistemde küçük de olsa bir çatırdama yaratarak, bu sistemin olumsuz özelliklerini izleyiciye aktarmak ve izleyicide kişisel bir sorgulama yaratabilmektir.

109

Tabii ki film gerçeklik kuramı açısından bakıldığında inandırıcı değildir. Bir toplumsal sınıfa mensup bir kişinin sadece kişisel isteğiyle bu sınıftan ve bu sınıfın yaşam biçiminden uzaklaşması imkânsızdır. Yine de sade yaşamın olabilirliğini göstermesi açısından film içinde yaşanılan tüketim toplumuna ve kapitalist sisteme karşı bir eleştiri sayılabilir.

Belgede GÖNÜLLÜ SADELİK OLGUSUYLA (sayfa 118-124)