• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM: İYİ YÖNETİM KAVRAMI VE MAKUL SÜRE

1.8. İdari Kararlarda Makul Sürede Karar Verme

1.8.2. Makul Süre Kavramı ve Kapsamı

1.8.2.2. Makul Süre İlkesi

Yeni kamu yönetimi felsefesi uyarınca hizmetlerde etkililiğin sağlanabilmesi için hizmet, gerekli olduğu zaman diliminde ve öngörülen en kısa sürede yürütülerek tamamlanmalıdır. Bu nedenle karar alma sürecinin tüm evrelerinde, uygulamada ve uygulama sonuçlarının değerlendirilmesinde tüm bilgi, belge ve bulguların karardan etkilenen herkese açık, net ve anlaşılabilir bir dille anlatılması; yasa ve yönetmelik

74

değişimlerinin, yasal ve yönetsel hak arama süreçlerinin belirgin, öngörülebilir, tutarlı ve istikrarlı bir içeriğe sahip olması saydamlığın, dolayısıyla devlet işleyişinin temellerini oluşturmaktadır. Bu nedenle idari işlem ve kararlarda makul sürede karar verme önemli bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır.

Zaman baskısı özellikle büyük ölçekli kuruluşların işleyişi açısından büyük öneme sahiptir. Zaman faktörünün dâhil olmadığı idari sürecin herhangi bir yönünü tahmin etmek de zordur (Jecht ve Savage, 1972: 90). “Makul süre kavramı AİHS’nde açıkça tanımlanmış değildir. En başta “makul” kelimesi ile ifade edilmek istenen konunun, hukukun temelinde yer alan “sosyal bakımdan kabul edilebilir davranışların sınırı” olarak açıklanabileceği belirtilmiştir (Turan, 2012: 50).

İdari işlemin makul sürede yapılması ilkesi; usul ekonomisi ilkesi, karara bağlama yükümlülüğü ilkesi, karar verme süreci ve idarenin takdir yetkisi gibi ilkelerle bağlantılı bir kavram durumundadır. Bu nedenle kavramı tanımlamadan önce bu konuların değerlendirilmesinde fayda vardır.

Usul ekonomisi, genel olarak yargılamanın kolaylaştırılmasını, yargılamada öngörülen olağan zaman süresinin aşılmamasını ve gereksiz gider yapılmamasını amaçlayan ve bunun sorumluluğunu hâkime veren bir uygulamadır. Bu kapsamda basitlik, hızlılık ve ucuzluk usul ekonomisini oluşturan ilkeler olarak kabul edilir (Yılmaz, 2008: 243). İdari işlem öncesinde idare o zamana kadar toplanan bilgi, belge ve araştırma ve soruşturma ile ilgili bir karar vermek durumundadır. Hukuki durum ile ilgili olarak idareye karar verilmesi öncesinde tanınan takdir yetkisinin, ilgilileri sürüncemede bırakacak ve ilgililerin haklarını engelleyecek şekilde kullanılmamalıdır. Ayrıca usul ekonomisi ilkesi ile ilişkili olarak da, usulün hızlandırılması ile ekonomikliği sonuç olarak doğru ve adil bir kararın verilmesine engel olmamalıdır (Demireğen, 2007: 380). Makul süre kavramı, idari süreçlerdeki gecikmelerin ortadan kaldırılması sorununu tamamen ortadan kaldırmamaktadır. Özellikle mahkemeler tarafından sağlanan yasal koruma, idari sistemlerin üzerindeki yeni teslim tarihlerinin uygulanmasından çok daha fazla bir şey ifade etmeyebilir. Bu durum bürokrasi üzerindeki zaman baskısını arttırabilir ve bu nedenle, bu kavramın gerçekten zaman tasarrufu sağlamasına mı yoksa sadece

75

mevcut iş yüküne eklenme eğiliminde olup olmadığı tartışmalıdır (Jecht ve Savage, 1972: 99-100).

Türkiye’de mevzuat açısından bakıldığında, örneğin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 77. maddesinde hâkim, tahkikat ve muhakemenin mümkün olduğu derecede sürat ve intizam dairesinde yürütülmesine dikkatle yükümlü kılınmıştır. Anayasaya göre de yargı organları davaları mümkün olan en kısa sürede karara bağlamakla görevlendirilmişlerdir (1982 Anayasası madde 141/4).

En yalın tanımı ile karar verme ise bir sorunu karara bağlamak anlamına gelmektedir ve bu süreçte birden fazla seçeneğin olması durumunda, bunlar arasından seçim yapılması amacıyla fiziksel ve zihinsel çabaların tümüdür. Yönetimsel açıdan ise karar verme süreci en uygun olanın seçilmesi süreci olarak tanımlanabilecektir (Bakan ve Büyükbeşe, 2008: 30).

Son olarak idarenin takdir yetkisi ise devletin yönetme işlevini yerine getirirken belli sınırlar içerisinde hareket serbestisi tanınması takdir yetkisi olarak ifade edilmektedir. İdareye tanınan takdir yetkisinin idare tarafından kötü niyetli kullanılmaması için denetime tabi olması ise hukuk devleti ilkesinin bir sonucudur (Kırışık ve Aydın, 2002: 331-332). Geleneksel idare hukuku uyarınca iyi yönetimin lehine değil, kamunun keyfi işlem ve eylemlerine karşı odaklanmış bir sistemdir. Ancak kararın niteliğine odaklanmış yaklaşımlar kapsamında iyi yönetimi sağlamak kurumun sorumluluğu olarak algılanmaktadır. Takdir yetkisi idare hukuku açısından önemlidir ve hukuka uygun kararlar iyi yönetim ile ilişkilendirilmektedir. Yetkili makamlar hukuka ve hakkaniyete uygunluk gerekçesi olan kararlar olmalıdır. Bu aynı zamanda vatandaşlar açısından önemlidir, çünkü vatandaşlar hukuka uygun karar alınması ve kendi haklarını etkileyen kararların kabulü sürecine katılmak isterler. Başka bir ifade ile vatandaşlar karar verici mercilerin karar alma süreçlerine katılımlarının sağlanmasını talep ederler. Yetkili makamlara takdir yetkisi verilse dahi, onlar her istediklerini yapamazlar. Çünkü takdir yetkilerinin hukuka uygun kullanımı, kamu hukuku açısından çok önemlidir. Takdir yetkisinin hukuka uygun kullanımı iyi yönetimin de gerekliliklerinden biri durumundadır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin İdari Takdir Yetkisinin Kullanılmasına İlişkin R(80)2 Sayılı Tavsiye Kararı iyi yönetim ifadesine yer vermese de iyi yönetim

76

kararlarının çıkarılmasını teşvik eden ilke içermiştir. Bu tavsiye kararlarının idari otoritelerin takdir yetkilerini kullanırken yalnızca somut olaya ilişkin öğeleri dikkate alarak nesnellik ve tarafsızlık içerisinde istikrarlı bir şekilde hareket etmeleri gerektiğini belirtmiştir.

İdarenin işlemlerini makul bir sürede yapması gerektiği söylendiğinde, genelde, idarenin yararlandırıcı işlemlerinde makul süre konusu karşımıza çıkmaktadır. Kişilerin, hak ve özgürlüklerini kullanabilmeleri açısından yararlandırıcı işlemlerde idarenin gecikmeksizin karar vermesi oldukça önemlidir. Aslında, idarenin yükümlendirici işlemlerinde de kişilerin hak ve özgürlükleri söz konusudur. Kişilere, idarenin üzerlerinde kurmaya çalıştığı yükümlendirici işlem sürecinden bir an önce kurtulabilme hakkını tanımak, insan haklarına değer veren bir hukuk devletinin güvenilirliğinin sonucudur (Söyler, 2008: 79).

İdari konularda karar verme, bireylerin anayasal haklarının korunması ve kamuoyunun etkili bir şekilde uygulanması gerekliliği ile yüz yüze olduğundan, idari hukukta insan haklarına saygı, idari usul hukukunu insan haklarının korunması için bir araç olarak anlamanın bir sonucudur.

İdari işlem süreci biçimsel olarak önceden belirlenmiş, düzenlenmiş ise, bu konudaki kurallar arasında işlem evrelerinin makul sürede bitirilmesi de öngörülmüş olmalıdır. İşlem yapılmamış ve bu konuda bir cevap verilmemişse, susmanın olumlu ya da olumsuz anlama geldiği ulusal mevzuat tarafından kurala bağlanmış olmalıdır. Olumsuz susma karşısında yargı denetimi öngörülmelidir.

İdare tarafından tesis edilen işleme karşı -özellikle ilgilisinin durumunda değişiklik yapan ve hak ihlaline sebep olan- hangi süre içerisinde nereye başvurulacağının gösterilmesi hak ihlallerinin önlenmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu bakımdan süre kavramının hak arama hürriyetinin sağlanması ve hakkın teslimi bakımından da önemli olduğu açıktır.

Makul süre ilkesi gereğince idarenin somut usul işlemlerini anlamlı bir şekilde belirlemesi, etkin bir şekilde uygulaması ve yürütmesi de gerekmektedir. Hizmet sağlayıcı olarak idarenin üstün konumu, vatandaşın işini sürüncemede bırakma hakkı

77

vermediği gibi; hukuk devletinin insan onuruna ve insan onurunun gereği olarak insan haklarına saygılı, insan haklarını gözeten devlet anlayışı ile bağdaştığı da söylenemeyecektir (Demireğen, 2007: 380).

Avrupa İyi Yönetim Davranış Kodu, “Makul Sürede Karar Alma” başlıklı 17. madde hükmünce idareye gelen mektupların yanıtlaması, karar verme sorumluluğundaki görevliden kararı etkileyecek bilgi talep eden üst makamlara gönderilecek idari bilgi notları için de geçerli olmaktadır. Bu noktada sorun ve konuların karışık olması gibi nedenlerle idareye başvuru ve şikâyetlere ilişkin bir karar alınamaması durumunda; işlemi yapmakla görevli kurum veya görevli, başvuru sahibini derhâl bu konuda bilgilendirmekle görevlidir. Bu şartlarda en kısa sürede başvuru sahibine kesin kararın tebliğ edilmesi de gereklidir. Görevli, kuruma yapılan şikâyet veya başvuru ilgili olarak gereksinimleri makul bir süre içinde vermelidir. Bu süre hiçbir şekilde başvuru veya şikâyetin alınmasından itibaren 2 ayı geçemez şekilde somutlaştırılmıştır. Aynı kural kişilerden gelen mektupların cevaplandırılması ile karar verme konumundaki görevliden kararı etkileyecek bilgi talep eden amirlere gönderilecek idari bilgi notları içinde geçerlidir (Demireğen, 2007: 381).

Genel bir bakış açısı ile makul sürede karar verme ilkesi, bireyin idari işlemlerden veya idare tarafından alınması gereken karardan en çok fayda sağlayacağı bir süre olarak belirlenmiştir. Bu süre Avrupa İyi Yönetim Davranış Kodu’nda en fazla iki ay olarak tespit edilmiştir. Bu süre idari işlemin tam anlamıyla kurulabilmesi için gereken süreden az da olmamalı, yani aceleye getirilmemelidir (Demireğen, 2007: 381-382).

Makul süre ilkesi “ölçülülük-orantılılık ilkesi”nin uygulanmasını da gerekli kılmaktadır. Bu kapsamda makul süre ilkesi 14. maddede belirtilen bireyin yaptığı “başvurunun kabulü ilkesi” ile 15. maddede belirtilen “yetkili birime yönlendirme ilkesi”ni de kapsamaktadır. Makul sürede işlem tesisi için, yetkisiz birime yapılan başvuruların bu kurum tarafından yetkili birimi gösterecek bir bildirimle bireye yardımcı olunması idari işlemin makul sürede yapılmasına yardım edecektir (Demireğen, 2007: 381-382).

78