• Sonuç bulunamadı

MAKUL SÜRE ĠÇĠNDE YARGILANMA HAKKI VE DURUġMA

Sanığın uyuĢmazlığın kapsamına göre makul bir süre içerisinde yargılanması adil yargılanmanın en önemli gereklerindendir. Nitekim adaletin gecikmeli olarak sağlanması çoğu kez hiç sağlanamamıĢ olmasıyla aynı sonucu vermektedir. Özellikle ceza yargılamasının aslında suçsuz kimseler hakkında baĢlatılmıĢ olması durumunda, yargılamanın zaman kaybetmeden bitirilmesi, sanıkların eski itibarlarına bir an önce kavuĢmaları bakımından büyük önem arz eder.491

Adil yargılanma bakımından makul sürede yargılanmanın önemine binaen bu hak, Anayasamızın 141/4. maddesinde davaların mümkün olan en kısa sürede

488 Ladewig, a.g.m., s.94 489

Susma hakkının temelinde, bireyin kendi kendisini suçlamaya ve kendisi aleyhine aktif olarak muhakemeye aktif olarak muhakemeye katılmaya zorlanamaması ilkesi vardır. Bu hak, sanığın aktif olar muhakemeye katılması kadar önemli bir haktır. Susma hakkı sadece sanığın susmasına değil, isteği dıĢında tüm muhakeme iĢlemlerine de katılmamasına iliĢkindir. Örneğin Alman Yüksek Mahkemesi, sanığın ifadesinin alınması esnasında, sanığı sadece sesinden tanıyabileceğini söyleyen cinsel suç mağdurunun bulunduğu yan odanın kapısı açılarak, sanığın sesinden teĢhis edilmesinin bu hakkı ihlal ettiğine karar vermiĢtir. Sanığın klasik teĢhise katılma yükümlülüğü vardır. Ancak sanığa haber vermeden, onun aktif olarak bir teĢhise katılmasını sağlamak, bu hakkın ihlalidir. Kendi aleyhine sonuç doğurabilecek iĢlemlere katılmak sanığın kendi rızasına bağlıdır. Centel-Zafer, a.g.e., s.137

490 KARAKEHYA Hakan, s 141

491TOROSLU Nevzat, “Ceza Yargılamalarının ÇabuklaĢtırılması Sorunu”, Yeni Türkiye Dergisi,

sonuçlandırılması yargının görevleri arasında sayılmıĢtır. Ayrıca CMK'nın 190. maddesinde de "duruĢmaya ara verilmeksizin devam edilerek hüküm verilir" denilmek suretiyle yargılamanın ilke olarak tek oturumda bitirilmesi kabul edilmiĢtir. Aynı hükmün devamında ise "Ancak zorunlu hallerde davanın makul sürede sonuçlandırılmasını olanaklı kılacak surette duruĢmaya ara verilebilir." denilerek de ilkeye istisna getirilmiĢ; ancak bu istisnanın her halükarda makul sürede yargılanma hakkına zarar vermeyecek Ģekilde söz konusu olabileceği vurgulanmıĢtır.492

Ancak iç hukuktaki tüm ayrıntılı düzenlemelere rağmen, AĠHM önünde ihlal edildiği en çok ileri sürülen hak olan makul sürede yargılanma hakkı bakımından, 2001 yılı sonu itibarıyla Türkiye'nin mahkumiyetiyle sonuçlanmıĢ çok sayıda dava bulunmaktadır. Bu bağlamda muhakemenin özü olarak kabul ettiğimiz duruĢma devresinin de mümkün olan en çabuk Ģekilde bitirilmesi, makul sürede yargılanma hakkı bağlamında önem arz etmektedir.493

Ceza davaları bakımından suç isnadı kavramını mahkemenin özerk olarak ele alması nedeniyle, makul sürenin belirlenmesi bakımından göz önünde bulundurulacak süreç, sadece olayın mahkeme önüne geldiği kovuĢturma evresinden ibaret değildir. Bir baĢka deyiĢle makul sürede yargılanma hakkı sadece inceleme konumuz olan duruĢma devresi bakımından geçerli bir hak değildir. SözleĢme organları, suç isnatları bakımından makul süre denetimi yaparken, ortaya çıkan Ģüphe nedeniyle ilgilinin durumunun önemli ölçüde etkilenmesiyle baĢlayan ve verilen cezanın kesinleĢmesiyle süreci dikkate almaktadırlar. Bu itibarla soruĢturma

492 Yargıçların önlerinde gerçekleĢen duruĢma sonucunda edindikleri taze bilgilere ve kanaate göre

karar verebilmeleri için, duruĢmanın birbiri ile bağlantılı bir bütün oluĢturması gerekir. DuruĢma oturumlardan (celse) meydana gelen bir bütündür. DuruĢmalarda, oturum arası çok kısa sürmeli ve duruĢma bir bütünlük arz etmelidir. Örneğin bir duruĢmanın ilk oturumu sabah, ikinci oturumu ise yemek arasından sonra yapılmalıdır. DuruĢma bir günde bitmezse, üçüncü oturum ertesi güne kalmalıdır. Nitekim duruĢma hazırlığına iliĢkin hükümler, duruĢmanın kesiksiz hatta tek oturumda bitirilmesinin Ģartlarını hazırlamaya yöneliktir. Ancak bunun gerçekleĢmesi her zaman mümkün olmamaktadır. Örneğin, sanığın kaçak olması veya davetiyeyle çağrılan bir tanığın gelmemesi, sanığın bir müdafi seçeceğini açıklaması gibi durumlarda kesiksizlik ilkesine uymak mümkün olmamaktadır. DuruĢmada prensip olarak yazılı evrak okunamayacağı için, duruĢma ardı ardına söylenen sözlerle bir bütün halinde yapılmalıdır. Araya zaman girmesi halinde söylenen sözler unutulur, duruĢmadan doğrudan doğruya edinilen kanaat zayıflar ve yargıç dosyaya bakarak karar vermek zorunda kalır. Bu da kanunun ruhuna aykırıdır. Bu nedenle zaruret olmadıkça duruĢmaya ara verilmemesi gerekir. Ancak uygulamada duruĢmanın kesiksizliği çoğu kez gerçekleĢememektedir. DuruĢmalara ara verilerek yapılması adeta bir kural haline gelmiĢtir. Yenisey, a.g.e, s.27 vd.; Centel-Zafer, a.g.e., s.505; KUNTER-YENĠSEY-NUHOĞLU, a.g.e., s.1186;

493

evresinin önemli bölümü ve olağan kanun yolları da dahil olmak üzere kovuĢturma evresinin tamamı makul süre denetimine konu olan zaman dilimine dahil olmaktadırlar494

Ġç hukukumuz bakımından yukarıda zikrettiğimiz genel anayasal ve kanuni düzenlemeler dıĢında, makul sürede yargılamanın sağlanmasına yönelik birçok özel düzenlemeye de CMK'da yer verilmiĢtir. Bu bağlamda uzlaĢma kurumuna yer verilerek birçok cezai uyuĢmazlığın mahkeme önüne gelmeden çözüme kavuĢturulması sağlanmaya çalıĢılmıĢ, böylelikle de mahkemelerin iĢ yükünün azaltılması amaçlanmıĢtır.495

Nitekim makul süre sınırına riayet edilememesinin en önemli nedenlerinden birisi de mahkemelerin iĢ yoğunluğunun fazlalığı olmaktadır. Bunun dıĢında yeni kanuna iddianamenin reddi kurumu getirilerek soruĢturma evresi iĢlemlerinin gerektiği Ģekilde yapılması ve böylelikle duruĢma devresinin mümkün olan en kısa içerisinde tamamlanması mümkün kılınmaya çalıĢılmıĢtır. Özellikle yeterli delil olmaksızın açılacak davaların engellenmesi bakımından bu kurumun çok önemli bir iĢlevi yerine getireceği kanaatindeyiz. Ayrıca CMK'da tebligata, tanıkların hazır edilmesine dair bir takım çabuklaĢtırıcı iĢlemler öngörülmüĢtür. BilirkiĢi incelemesinin uzatma süresi dahil en çok altı ay içerisinde bitirilmesi zorunluluğu getirilmiĢtir496

Bu bağlamda, genel olarak özel ağır ceza, ağır ceza, asliye ceza, sulh ceza, icra ceza, çocuk ceza ve trafik ceza gibi mahkemelerdeki dava sürelerinin de katılmasıyla birlikte, Türkiye'deki ceza mahkemelerinde görülen bir davanın ortalama yargılama süresi 2006 yılı itibarıyla 234 gün, 2007 yılında 246,2008 yılında ise 258 olarak belirlenmektedir. 497 Burada belirttiğimiz ortalama süreler ilk derece mahkemelerindeki dava süreleri bakımındandır. SoruĢturma evresine iliĢkin olarak ise özel ağır ceza mahkemeleri baĢsavcılıklarınca yürütülen soruĢturmalarda 2005 yılı itibarıyla ortalama süre 811 gün iken; diğer cumhuriyet baĢsavcılıklarınca yürütülen soruĢturmalarda aynı süre 306 gündür. Ayrıca Yargıtay Cumhuriyet

494

ĠNCEOĞLU, Sibel. Ġnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil Yargılanma Hakkı,364

495 ÖZBEK, CMK Ġzmir Ģerhi, s.63 496 KARAKEHYA Hakan, s 149

497 http://www.adlisicil.adalet.gov.tr/istatistik_2008/ceza/ceza19.pdf , eriĢim tarihi 05/05/2010 saat

BaĢsavcılığındaki dosyanın 2005 yılı itibarıyla ortalama iĢlem süresi 159 gün iken; Yargıtay Ceza Dairelerinde bir davanın görülme süresi 339 gün, Ceza Genel Kurulunda ise aynı süre 93 gündür.

AĠHM'nin makul süre incelemesi yaparken, aĢağıda da inceleyeceğimiz üzere, isnadın ortaya çıkıĢından hükmün kesinleĢmesine kadarki süreyi dikkate aldığı göz önünde bulundurulursa, temyiz incelemesinden geçip direnme kararıyla CGK'ya kadar gidip gelen bir cezai uyuĢmazlığın hesaplanmasında yukarıdaki sürelerin çoğunu toplamak gerekecektir ki; bu da oldukça yüksek bir rakam olmaktadır.498

Muhakeme bakımından makul süre, belirli ve sabit bir süreden ibaret değildir. Her davanın kendine özgü bir kapsamı ve özelliği olması nedeniyle, her dava bakımından makul sürenin ayrı ayrı belirlenmesi gereklidir.489

Ancak belirli ve sabit bir süre olmamasına rağmen, sekiz yıl ve üzerinde tamamlanmıĢ muhakemeler bakımından, mahkemenin istisnai haller dıĢında hemen her zaman ihlal kararı verdiği görülmektedir.490

Bu içtihat birikimi göz önüne alındığında, dava ne kadar karmaĢık olursa olsun, her halükarda sekiz yıl ve daha uzun süreli davalar bakımından adil yargılanma hakkı ihlalinin oluĢtuğu kabul edilmelidir.491

Ancak bu durum sekiz yılın altındaki yargılama sürelerinin makul olduğu sonucunu doğurmamaktadır.492

Nitekim olayın kapsamı ve özelliklerini dikkate almak suretiyle, sözleĢme organlarınca, iki yılda tamamlanan davaların bile makul sürede olmadığına karar verildiği vakidir. Bu bağlamda duruĢma devresi gerçekleĢtirilirken, söz konusu süreye dikkat edilmeli ve makul sayılabilecek süre sınırı zorlayan davaların, mahkemece öncelikli olarak bitirilmesine gayret edilmelidir.499

Makul süre denetiminde kullanılan kriterleri üç baĢlık altında toplamak mümkündür: Davanın zorluğu, davanın başvuruda bulunan kimse bakımından önemi, başvuruda bulunan kimsenin tutumu ve yetkili ulusal makamların tutumu.494 Makul süre denetiminde bu kriterlerden hepsinin ortak etkisi birlikte değerlendirilerek karar verilmektedir.500

Ġkinci bölümde de belirtildiği üzere, Mahkemenin Zana/Türkiye davasında da belirttiği üzere yer ve madde yönünden yetki uyuĢmazlıkları davanın karmaĢıklığına

498 KARAKEHYA Hakan, s 149 499 KARAKEHYA Hakan, s 149 500

dahil edilmemekte; dolayısıyla bu tür nedenlere bağlı olarak davanın makul ölçünün üzerinde tamamlanması halinde, haklı bir gerekçenin olmadığı kabul edilerek adil yargılanmanın ihlaline hükmedilmektedir.

Ceza davalarının arasında da özellikle sanığın tutuklu bulunduğu davalar, diğerlerine nazaran daha fazla önem arz etmektedirler.501

Çünkü bu tür davalar bakımından sanığın özgürlüğü hem mevcut durum itibarıyla kısıtlanmıĢ bulunmaktadır hem de geleceğe dönük olarak özgürlüğünün kısıtlanması tehlikesini yoğun olarak hissedilmektedir.502

Bu bağlamda CMK 100 ve devamı maddelerinde tutuklulukta geçirilebilecek süreler belirtilmiĢ, şüphelinin tutuklu olup olmadığının, tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların sürelerinin iddianamede gösterilmesi açıkça hüküm altına alınmıĢtır (CMK. m.170/2/k). Böylelikle tutuklu iĢlere öncelik verilebilmesi için, mahkemenin sanığın tutuklu olup olmadığı konusunda bilgi sahibi olması amaçlanmıĢtır. Ayrıca tutuklu iĢler, adli tatil süresince de görülen acele iĢlerden sayılmaktadır (CMK. m.331/2).

Makul sürenin belirlenmesinde önemli olan diğer bir unsur da baĢvuruda bulunan kimsenin muhakeme boyunca gösterdiği tutumdur. Makul sürenin ihlal edildiğinin kabulü için devletten kaynaklanan bir gecikme olması gerekmektedir. Bu itibarla sanığın muhakeme boyunca göstermiĢ olduğu tutumdan kaynaklanan gecikme devlete yüklenemez.503

Uygulamada birçok kez sanık ve müdafiinin duruĢmayı uzatmak ya da hükmün kesinleĢmesini engellemek için çeĢitli yollara baĢvurmakta oldukları görülmektedir. Sanığın kaçak kalmasının ve böylelikle sorgusunun yapılamamasının sağlanmaya çalıĢılması, gereksiz tevsii tahkikat taleplerinde ve delil kamesinde bulunulması sayılabilir

Muhakemenin makul sürenin üzerine çıkması halinde, devletin idari ve yargısal organlarına atfedilebilecek her türlü gecikmeden devlet sorumlu tutulmaktadır. Yargısal organlar, davanın hızlı bir Ģekilde bitirilmesi konusunda yükümlülük sahibi olsalar da; bu hiçbir surette adaletin sürate feda edilmesi demek

501 Ladewig, a.g.m., s.92 502 KARAKEHYA Hakan, s 156 503

değildir. SözleĢme organları da, adil yargılanma hakkına iliĢkin denetim yaparken bu iki yükümlülük arasında bir dengenin olmasına dikkat etmektedirler.504

Hukuk sistemimizde, kamu görevlilerinin veya muhakemeye etkisi olan diğer kimselerin adli emirleri yerine getirmekte ihmal göstermelerinin ve bu surette ceza muhakemenin gecikmesinin önüne geçilmesi amacıyla bir takım düzenlemeler getirilmiĢtir. Buna göre muhakeme sırasında, gerçek veya tüzel kiĢiler, kovuĢturma ve soruĢturma organlarının taleplerini yerine getirme yükümlülüğü altındadırlar. Bu bağlamda, yetkili makamlar tarafından adli işlemler nedeniyle. hukuka uygun olarak verilen emre aykırı hareket eden kişiye yüz Türk Lirası idari para cezası verilir (Kabahatler K. m.32). Ayrıca tanıklık etmekten veya delil olabilecek eĢyayı teslimden kaçınan kimseler hakkında üç aya kadar disiplin hapsine karar verilmesi mümkündür (CMK m.60 ve 124/2). Bunun dıĢına, herhangi bir yargılama makamının veya savcılığın adli iĢlere iliĢkin emirlerini yerine getirmeyen kamu görevlileri bakımından ise ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçu söz konusu olacaktır (TCK m.257/2). Kanun tarafından kendilerine verilen veya kanun dairesinde kendilerinden istenen adliye ile ilgili görev veya işlerde kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kamu görevlileri ile Cumhuriyet savcılarının sözlü veya yazılı istem ve emirlerini yapmakta kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kolluk amir ve memurları hakkında Cumhuriyet savcılarınca doğrudan doğruya soruşturma yapılır (CMK m.161/5).

SözleĢme organlarınca ulusal merciler, sözleĢmenin ihlal edildiğinin açıkça farkındaysa ve bu ihlalin makul Ģekilde giderilmesi sağlanmıĢsa, bu durumda baĢvuruda bulunan kimsenin mağduriyetinin önceden giderilmiĢ olduğu kabul edilmektedir. Ancak bu mağduriyetin giderilmesi için ulusal makamlarca adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin açıkça kabul edilmesi ve cezanın makul bir düzeyde hafifletilmesi suretiyle mağduriyetin giderilmesi gereklidir.505

504 KARAKEHYA Hakan, s 157 505

H.KANUNLA KURULMUġ MAHKEME TARAFINDAN