• Sonuç bulunamadı

2.2. ÜYELİK DÖNEMİNİN İSTİSNACILIĞI

2.2.3.5. Major Hükümeti (1992-1997)

Maastricht Antlaşması’nın imzalanmasından birkaç ay sonra Britanya’da genel seçimler66 gerçekleşti. Parti içi bir seçimle başbakanlık görevini devralmış olan Major,

Muhafazakâr Parti’nin seçimden birinci çıkmasıyla başbakanlığını sandık aracılığı ile meşrulaştırmış oldu.

Yeni oluşturulan AB’nin gündemi, her üye ülkenin Maastricht Antlaşması’nı onaylamasıydı. Fakat bu süreç Britanya’da çok da kolay geçmedi. Öncelikli olarak Muhafazakâr Parti genel seçimde her ne kadar iktidarı kazanmış olsa da parlamentoda sahip olduğu çoğunluğun bir kısmını kaybetti ve herhangi bir yasama sürecinde İşçi Partisi’ne yenik düşmemek adına parti içi muhalefete daha bağımlı hale geldi. Maastricht Antlaşması’nın onayı, referandumu tercih eden ülkelerden farklı olarak parlamentoya bırakılmıştı ve bu süreç parlamentonun yeni aritmetiğinde gerçekleştirilecekti. Özellikle referandumu tercih eden Danimarka’da “hayır” oyunun çıkması, Avrupa karşıtlarının elini kuvvetlendirdi ve onay sürecinin tamamen durdurulması yönünde sesler yükselmeye başladı (Forster, 1999: 85).

Major döneminde yaşanan ve en az Maastricht Antlaşması kadar iç politikayı etkileyen gelişme Britanya’nın 16 Eylül 1992’de “Kara Çarşamba” olarak bilinen ekonomik krizin ardından DKM’den ayrılmasıydı. Thatcher döneminde sisteme katılımın ardından ilk yıl ülkede ekonomik gelişmeler istenildiği gibi gitmiş, “balayı etkisi” olarak tanımlanan dönemde DKM’nin hedeflediği düşük enflasyon değerlerine ulaşılmıştı. DKM’ye dahil olurken %10,4 olan enflasyon, 1992’nin üçüncü çeyreğinde %3,6 oranına kadar düşmüştü. Fakat ikinci yıldan itibaren GSMH’da düşüş, işsizlik oranında ise artış gözlenmeye başlandı. Artık finans merkezleri, meslek odaları ve sermaye grupları faiz oranlarının düşürülmesi taleplerini yüksek sesle dile getiriyordu (Cobham, 1997: 221). Hükümet DKM’ye karşı yükümlülüklerini hatırlatarak talebin

66 %41,9 oy oranı alan Muhafazakâr Parti 336 milletvekiline sahip oldu, İşçi Partisi ise 271

karşılanmasının mümkün olmadığını belirtti. Diğer yandan, Major’ın da kişisel olarak DKM’nin Britanya ekonomisine olumlu katkılar sağlayacağı inancı tamdı (Holmes, 2001b: 32-33). Buna rağmen ekonomideki kötüye gidiş DKM’den ayrılmanın gerekli olduğu görüşünü, özellikle iş dünyası nezdinde güçlendirdi. Bu evrede Danimarka’nın Maastricht Antlaşması’nı ilk referandumda reddetmesi, DKM özelinde AB’ye olan güveni Britanya’da azalttı (Kettell, 2008: 637-645). Spekülatörlerin de tetiklemesi ile 16 Eylül 1992 günü sterlin, Alman markı karşısında önlenemez bir yükselişe geçerken faiz oranlarında da önemli bir artış gerçekleşti. Piyasa güçlerinin talepleri doğrultusunda ulusal para biriminin değerinin tanımlanan bandın altında bir değere düşürülmesi gerekti. Bu sebeple Major hükümeti, paranın değerini düşürebilmek için DKM’den ayrıldıklarını duyurdu. Britanya’da patlak veren bu kriz 1995’e kadar İrlanda, İspanya ve Portekiz’de de devam etti, böylece bu ülkelerin para birimleri de DKM dışında kaldı. Topluluk bu soruna çözüm olarak Almanya ve Hollanda dışındaki para birimlerinin bandını +/-%15 olarak belirlemeyi uygun buldu (Türel, 2012: 406). Böylece ülkelerin ulusal para birimleri, döviz kurları açısından daha esnek bir aralıkta fiyatlanacaktı.

Kasım 1992’de parlamento, genel seçim nedeniyle ara verilmiş olan Maastricht Antlaşması’nın onaylanması sürecine geri döndü. İki temel AB politikasında muafiyet elde eden Major, bu ayrıcalıkların kendi partisi içinde elini kuvvetlendireceğini düşünürken durum tersine gelişti. Thatcher başta olmak üzere, partinin sağ kanadından AB karşıtları, Maastricht Antlaşması’nın doğuracağı tehlikelerin en büyük kanıtı olarak bu muafiyetleri gösterdi. İşçi Partisi’nin sorunu ise Maastricht yanlısı olmasından dolayı onay sürecinde hükümetle aynı tarafta olma isteksizliğiydi. Bu yüzden İşçi Partisi Antlaşma’nın reddi için Britanya’nın sosyal politika alanındaki muafiyetini gerekçe gösterdi (George, 1996: 113). Hem parti içinde hem de muhalefette Antlaşma’nın muhaliflerinin üç temel stratejisi vardı: Süreci geciktirip herhangi bir dış faktör sebebi ile oylamaya gerek kalmaması beklentisi,67 parlamentoda gerekli lobi faaliyetlerini

sağlayarak antlaşmayı referanduma götürme 68 ve Major’ın muafiyetlerine zarar

verebilecek bir değişikliğin parlamentodan geçirilerek hükümetin Antlaşma’nın tümünden vazgeçmesinin sağlanması. Fakat son stratejinin Antlaşma’nın onaylanmamasını değil sadece Major iktidarına zarar verme ihtimali muhalifleri bu

67 Partinin bu kanadı tarafından geciktirme stratejisi doğrultusunda 210 saatlik tartışma boyunca

600 değişiklik önerisi verildi (Baker, vd., 1994: 39).

fikirden vazgeçirdi. Tüm bu stratejilere rağmen 20 Temmuz 1993’te yapılan oylama ile Maastricht Antlaşması, Britanya’da kabul edildi (Baker, vd., 1994: 37-40). 22-23 Temmuz 1993’te Sosyal Şart’ın oylaması ayrıca yapıldı. Fakat bu oylamada hükümet 324’e 316 sonucu ile oylamayı kaybetti. Bu yenilgi Muhafazakâr Parti tarihinin en geniş kapsamlı başkaldırılarından biriydi. Major, bu krizi ancak güven oylaması alarak çözebildi (Baker, vd., 1994: 60).

Maastricht onay sürecinin hemen ardından Eylül 1993’te John Major The Economist dergisi için bir makale kaleme aldı. Makalede o tarihten 1997’de yapılacak genel seçime kadar olan dönemde Avrupa politikasının nasıl şekilleneceğini özetlemekteydi. Öncelikle Britanya, ulus devletlerin ana karar alıcı olduğu bir AB’den yana tavrını sürdürecekti. Major’a göre, Maastricht Antlaşması müzakereleri ulus devletlerin otoritesini yeniden kazanmasını sağlamıştı. Halkların isteği de zaten buydu. Bu sebeple Brüksel’e yetki devretmek yerine, kararlar her ülkenin kendi parlamentosunda alınmalıydı. Makalenin bir başka teması da parasal birlikti. DKM’den ayrılma sebebini tamamen Avrupa’nın yanlış kararlarına bağlayan Major’a göre, DKM’de yaşanan sorunlar üçüncü aşamada yaşanacakların sadece bir ön sunumuydu. Zira gerçekçi olmayan bir politika için yapay bir takvim hazırlanmıştı ve bu takvim Britanya’nın mevcut ekonomik sorunlarının çözümünü sağlamıyordu. AB’nin yapması gereken, ulusal para birimlerinin sayısını azaltmak yerine iş olanaklarının sayısını artırmak olmalıydı.

Major’un makalesinin temel başlıklarından biri de AB’nin yürüttüğü refah politikalarıydı. Ona göre, AB’nin ABD ve Japonya gibi ekonomilerin gerisinde olmasının sebebi işgücü piyasasında esnek politikalar izlememesi ve işvereni önemli bir vergi yükü altında bırakmasıydı. Rakip ekonomilerde sabit kalan işgücü maliyetleri Avrupa’da 1980’ler boyunca %4 artmıştı. Britanya’nın iş dünyası ve endüstriye daha az yük bindiren bir AB vizyonu vardı ve bu doğrultuda Major, Kopenhag Zirvesi’nde mevkidaşlarına neo-liberal bir çağrıda bulunmuştu (Major, 1993). Avrupa Komisyonu makalenin yayımlandığı yıl, Major’ın bu çağrısını desteklercesine detaylı bir rapor hazırlamıştı. Rapora göre sosyal güvenlik düzenlemeleri AB’nin istihdam politikalarına olumsuz etkide bulunduğundan, esnek iş organizasyonları çağrısı yapılmaktaydı. 9 Aralık 1993’te parlamentoda yapılan görüşmede Britanya Maliye Bakanı Kenneth Clarke da AB’deki bu ekonomik dönüşümü “Avrupa’daki insanlar Britanya’nın ve Muhafazakâr Parti’nin tecrübesine kulak veriyorlar. Özelleştiriyorlar, deregülasyon

yapıyorlar, rekabetçi açık pazarlara yönleniyorlar” sözleriyle aktarıyordu (George ve Sowemimo, 1996: 260).

Major’un The Economist makalesindeki eleştirel tutumu, görev süresinin sonuna kadar verdiği birçok demeç ve röportajda da devam etti (Holmes, 2001b: 44-45). Görev sürecindeki en önemli gelişmelerden biri de Haziran 1995’te John Major’ın parti liderliğinden istifasıydı. Güven tazelemek için tekrar parti liderliği yarışına girdi. Amacı bu yarışı kazanıp parti içindeki muhalif cepheyi susturmaktı. Nitekim seçimi kazanan Major, 1997’de yapılan genel seçime kadar hem parti liderliği hem de başbakanlık görevini devam ettirdi.

Holmes’a göre, genel olarak Major dönemi değerlendirildiğinde, AB ile ilgili bir düzenlemenin parlamento tarafından onaylanması ya da Avrupa entegrasyonu ile ilgili bir yasa geçmesi gerektiğinde Major’ın Topluluk destekçisi olduğu görülmekteydi. Ancak, herhangi bir yasama süreci olmadığı zamanlarda parti bütünlüğünü korumak adına AB entegrasyonu karşıtıydı (Holmes, 2001b: 133-134). Garry’nin bu argümanı destekleyen ve Muhafazakâr Parti milletvekilleri ile yürüttüğü anket çalışmasına göre ise hem Major hem de selefi Thatcher dönemlerinin parti bütünlüğünü en fazla bozan gündemi Avrupa entegrasyonuydu (Garry, 1995). Her iki liderin de siyasi hasımları muhalefetteki İşçi Partisi değil, Major’ın nitelendirmesi ile kendi partisi içindeki “alçak” ve “zehir saçan” karşıt gruplar olmuştu. Bir başka yaygın görüş de Avrupa ile ilişkilerin, hem on yedi yıllık Muhafazakâr Parti döneminin bitişinde hem de İşçi Partisi’nin tekrar iktidara gelişinde önemli etkileri olduğuydu (Wincott, vd.,1999: 87). 2.2.4. 1997-2010 İşçi Partisi İktidarı