• Sonuç bulunamadı

3.3. ARAŞTIRMANIN BULGULARI VE VERİ İNCELEMESİ

3.3.1. Egemenlik

3.3.1.4. Egemenliğin kaynağına alternatif: halkın rızası ve referandumlar

Britanya, siyasal rejimini parlamenter demokrasi ve -yukarıdaki başlıklarda incelendiği üzere- egemenliğin kaynağını da parlamento olarak tanımlamış bir ülkedir. Yazılı anayasanın olmaması sebebi ile görevde olan parlamentonun yasama gücünün üstünde herhangi bir güç yoktur. Bu bağlamda halk, seçimler aracılığıyla temsilcilerini parlamentoya gönderse de halkın rızası/iradesi retoriğine Britanya’da sıklıkla başvurulmaz. Temsili demokrasinin yerleşik olduğu ülke tarihinde doğrudan demokrasi örneği sayılabilecek referandumların sayısının ulusal düzeyde sadece üç olması da bu doğrultuda düşünülmelidir. Ancak bu üç referandumun ikisi, AET/AB üyeliğinin devamlılığı üzerine yapılmıştır111 ve bu doğrultuda Britanya’nın Topluluk ile ilişkileri

göz önünde bulundurulduğunda egemenliğin kaynağı retoriğinin zaman zaman Parlamento yerine halkın rızası üzerine de kurulması beklenmektedir. Nitekim incelenen milletvekili konuşmaları da bu beklentiyi karşılamaktadır.

Avrupa entegrasyonuna dair karar alma mekanizmasının referanduma taşınması ya da taşınma ihtimali, bütün üyelik dönemi boyunca milletvekillerinin söyleminde yer bulmuştur. Yöntem olarak referandumlar AET/AB tarihinin bir istinası olmasa da ve bir çok üye ülke bu yönteme başvursa da Britanya’yı istisna kılan konu, referandum sonrasında verilecek kararların entegrasyon içinde Britanya’yı istisnai bir konuma getirme ihtimalidir. Bir başka ifadeyle referandumdan çıkan sonuçla Topluluk üyeliğini sonlandırma kararı alma ihtimali olan ve bu ihtimali seçmene sunan tek ülke Britanya olmuştur. Bu açıdan düşünüldüğünde bir karar alma yöntemi olarak referandum

111 Gerçekleşen bu iki referanduma ek olarak 1992’de John Major ve 1999’da Tony Blair tek

para birimine katılım, 2005’te yine Blair Avrupa anayasası üzerine referanduma başvurulacağı sözünü vermiş, fakat bunlar gerçekleşmemiştir.

Britanya’yı istisnai bir konuma getirir (Oliver, 2015: 81). Her iki parti içinden farklı sesler de referanduma bu doğrultuda anlamlar yüklemişlerdir:

“Sadece referandum aracılığıyla Britanya halkının devam eden üyeliğimize rızası olup olmadığını anlayabiliriz. Bir genel seçim bize bu cevabı veremez, çünkü bu konu partiler arası değil, partiler içi” (Renee Short, İşçi Partisi, HC Deb 11 Mart 1975 vol. 888 c. 292).

“Neden referandum olmalı sorusunun iki temel sebebi var: İlki, daha önce de belirtildiği gibi kırk yıldır Britanya halkı üyeliğimiz konusunda son sözü söylemedi [...] Bugün üyesi olduğumuz kurum tamamen farklı varlık. Daha büyük ve Birleşik Krallık üzerinde daha çok kontrolü var. İkincisi, siyasi parti sınırlarını aşan bir konu. Tüm partilerin destekçileri arasında Avrupa Birliği’nde kalmamızı isteyenler de var, Avrupa Birliği’nden ayrılmamızı isteyenler de var. Bu koşullarda, genel seçimle karar verilemeyecek ve anayasal bir konu olduğu için, Britanya halkı tarafından karar verilmeli” (David Nuttall, Muhafazakâr Parti, HC Deb 17 Ekim 2014 vol. 586, c. 616).

Yukarıdaki alıntılarda da görüldüğü üzere gibi milletvekilleri, Avrupa entegrasyonunu siyasi partiler arası ilişkiden bağımsız ve hatta partiler üstü bir yere yerleştirerek alınacak kararların hem siyaset üstü bir yerde olduğunu hem de tüm Britanya’nın çıkarlarını kapsadığını vurgulamışlardır.

“Avrupa ile ilgili fikir ayrılığı siyasi partilerin farklılıkları ile çakışmıyor. Diğer üye devletlerden farklı olabilir, Britanya ile ilgili gerçek şu ki, Britanya’nın Topluluktaki çıkarları ve Topluluktaki diğer çıkarlar arasındaki fark İşçi Partisi’nin Topluluk politikası ile Muhafazakâr Parti’nin Topluluk politikası arasındaki farktan daha büyük” (George Cunningham, İşçi Partisi, HC Deb 30 Mart 1976 vol. 908 c. 1176).

İstisnacılık söylemi açısından bakıldığında egemenlik kavramının parlamentodan halka taşınması istisnacılık söyleminin kendini değişen siyasi, ekonomik ve toplumsal koşullara uyarladığının bir göstergesi olarak düşünülebilir. Yüzyıllardır Britanya ile özdeşleşen parlamentonun egemenliği ilkesi, söz konusu AET/AB ilişkileri olduğunda taviz verilebilir bir konuma getirilmiştir. Öte yandan halk egemenliği ve doğrudan demokrasi retoriği Britanya istisnacılığının tarihsel kaynaklarında kendine bir yer bulamasa da günümüzde - özellikle Brexit referandumu sonrası - istisnacılık söyleminin temel argümanlarından biri olmaya adaydır.

Egemenlik kavramı ve Britanya’nın siyasal yapısı temelinde üretilen istisnacılık söylemi kadar sıklıkla milletvekillerinin konuşmalarına yansıyan ekonomi ve Britanya ekonomik yapısının farklılıkları ise söylem analizinin ikinci temel başlığını oluşturmaktadır.

3.3.2. Britanya ekonomisinin biricikliği

Britanya’nın Avrupa entegrasyonunun ekonomik anlamda derinleşmesine itirazları, AET/AB üyeliği boyunca devam etmiştir. Bu itirazları destekleyen “Avrupa entegrasyonunun Britanya’nın ekonomik yapısına uymadığı” argümanı, istisnacılık söyleminin önemli dayanaklarından birini oluşturur. Bu çerçevede ekonomik istisnacılığın da temellerinin büyük ölçüde egemenlik kavramı üzerine oturtulduğu söylenebilir. Örneğin, Judge’a göre (1993: 181-182) Britanya’da siyasal ve ekonomik egemenlik bir araya gelir ve parlamento egemenliğini oluşturur. Yukarıda bahsi geçen siyasal egemenlik konusunda olduğu gibi Britanya parlamentosu ve Brüksel arasında kurulan zıtlıklar ve çelişkiler ekonomik egemenlik söyleminin de önemli bir parçasıdır.

“Ekonomimizin AET tarafından düzenlenmesi -ki biz buna kesinlikle karşıyız- egemenliğimizden feragatin bir başka örneği” (Raphael Tuck, İşçi Partisi, HC Deb 17 Aralık 1974 vol. 883 c. 1521).

“Ne Britanya hükümeti ne de Avam Kamarası çelik endüstrisinde fiyatların artmasına sebep oldu. Karar Brüksel’deki beyefendiler tarafından alındı. Ama bizden ihracat yapmamız bekleniyor. Bu yüksek fiyatlar nasıl ihracat yapmamıza yardımcı olacak? [...] Bir önceki hükümetin bakanları bu ülkede hiçbir zaman görülmemiş gıda ürünlerinde ithalat vergilerini yürürlüğe koydular. “Kulübün” üyesi olduğumuz için yürürlüğe koymak zorunda kaldık. Fiyatlar böyle astronomik olarak artarken ve tüketim azalırken nasıl savunabiliriz bu vergileri? Ama yine bunlar ülkenin dışında alınan kararlar. Britanya’yı kim yönetiyor?” (Ernest Fernyhough, İşçi Partisi HC Deb 11 Haziran 1974 vol. 874 cc. 1512-1513).112

Britanya’nın Kıta Avrupası’ndan farklı bir ekonomik model izlediği sıklıkla vurgulanan bir konudur. Fakat ekonominin benimsediği değerler konusunda iki partiden farklı görüşler yükselebilmektedir. Örneğin İşçi Partisi’nden Kelvin Hopkins, Fransa’nın 2005’teki anayasa referandumunu, çalışan insanların ve sosyalistlerin liberalleşmeyi reddi olarak yorumlarken kendisinin de Fransa gibi liberal bir Avrupa istemediğini vurgulamıştır. Ona göre Avrupa’da olması gereken Britanya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası benimsediği tam istihdamı, yeniden bölüşüme dayanan vergi sistemini önemli hizmetlerin kamu mülkiyetinde tutulmasını savunan bir sosyal demokrasi anlayışıdır (Kelvin Hopkins, İşçi Partisi, HC Deb 15 Haziran 2015 vol. 435

112 İşçi Partisi tarafından kamusallaştırılan bir sektör olan çelik endüstrisi, üyeliğin ilk yıllarında

partinin istisnacılık söyleminde yer bulmuş, bu alanda karar mekanizmasının Toplulukta bulunuşu egemenliğin kaybına eşitlenmiştir. Parti milletvekillerinden Stan Crowther’e göre “Britanya aslanı Brüksel’deki sahiplerinin ellerini yalamak için yalvaran küçük bir köpeğe dönüşmüştür […] Britanya çelik endüstrisi AET üyeliğinden hiçbir şey kazanmamaktır. AET’ye ihtiyacı yoktur. Britanya içinde gerekli destek verildiği sürece kendi ayakları üzerinde durabilir” (İşçi Partisi, HC Deb, 23 Ekim 1979, vol. 972 c. 352).

c. 335). Öte yandan Muhafazakâr Parti’ye göre Britanya, Anglo-Sakson modeli bir ekonomiye sahiptir ve liberal değerleri benimsemiştir. Tek Pazar’a verdiği destek, harici gümrük vergilerinin kaldırılması ve devletin ekonomik düzenlemeleri asgari ölçüde tutması Britanya ekonomisine özgüdür (Nick Hurd, Muhafazakâr Parti, HC 15 Haziran 2005 vol. 435 c. 343).

Her ne kadar Kelvin Hopkins’in konuşmasındaki gibi Britanya ekonomik modeline dair alternatif kabuller her daim olsa da Muhafazakâr Parti’nin tasvir ettiği Britanya ekonomik yapısı, istisnacılık söyleminin hâkim konularından biri olmuştur. Özellikle yukarıdaki alıntıda bahsi geçen deregülasyon politikaları ve esnek emek gücü piyasası, Anglo-Sakson modeli liberal ekonominin olmazsa olmazlarıdır. Topluluktan bu ekonomik yapıya gelen her türlü müdahale Muhafazakâr Parti milletvekilleri tarafından reddedilmektedir. Richard Spring de bu çizgide görüşlerini şöyle dile getirir:

“Ne mutlu ki kardeş partilerimiz Avrupa’da iktidara geliyor. Onlar da AB’nin ekonomik performansına zarar veren korporatizmi, devletçiliği, yüksek vergileri ve müdahaleci kültürü reddediyorlar” (Muhafazakâr Parti, HC Deb 18 Haziran 2002 vol. 387 c. 241).

Bu noktada esnek emek gücü piyasası retoriğine dair inceleme bulgularına yer vermek de yerinde olacaktır. Çalışmanın ilerleyen başlıklarında Avrupa Sosyal Şartı bağlamında da değinilecek olan istihdam konusu, Britanya’nın izlediği neo-liberal işgücü piyasası politikalarının doğrudan sonucu olarak kabul edilir. Aynı zamanda işveren dostu bu model, diğer AB ülkelerinin izledikleri sosyal politikaların aksine işsizlik oranını düşük seviyede tutabilir.

“Avrupa Birliği’nde yüksek işsizlik var. Bu ülkede daha düşük. Bu bir tesadüf değil. Yıllardır iyi gidiyoruz ama çok da rahat değiliz. Ulusal ekonomimize sadece Avrupa’dan değil, birçok tehdit var […] Onlar bu ülkedeki istihdama tehdit. Bunun farkında olmalıyız […] Diğer Avrupa Birliği ülkelerinden daha iyi olmamız tesadüf değil. Bizim Kıta’da olan işgücü yasalarımız yok […] Bizim daha iyi endüstriyel ilişkilerimiz var. Kısacası daha az Avrupalıyız” (Laurence Robertson, Muhafazakâr Parti, HC Deb 2 Aralık 1997 vol. 302 c. 252).

“Avrupa Birliği’nde 20 milyon insan işsiz ki bu Avrupa istihdam modelinde bir şeylerin yolunda gitmediğinin uyarısı. Birleşik Krallık, işsizliğin yüzde 10’un altında olduğu tek büyük ülke” (David Heathcoat-Amory, Muhafazakâr Parti, HC Deb 16 Mayıs 1994 vol. 243 c. 591).

Ekonomik saikler üzerine kurulmuş olan istisnacılık söyleminin önemli yapı taşları, AET/AB’nin entegrasyonu derinleştirmek üzere oluşturduğu çeşitli

politikalardır. Üyeliğin ilk gününden itibaren Britanya siyaseti için sorun olan OTP ve sürekli bir değişim ve dönüşüm içinde olan APB, istisnacılık söylemi açısından ayrı başlıklar altında incelenmesi gereken politika alanlarıdır.