• Sonuç bulunamadı

Sosyal ağlarda bireylerin mahremiyet yönelimleri üzerine yapılan araştırmaların çoğunluğunu endişe ve koruma yönelimi oluşturmaktadır. Literatüre bakıldığında; cinsiyet, yaş, riske girme tutumu, farkındalık seviyesi, kişisel bilgi paylaşma, internet kullanma deneyimi, sosyal ağları iletişim ortamı olarak algılama düzeyi, ulusal kültür, bireysel algı ve değerler, gözetim gibi değişkenlerin çevrimiçi mahremiyet yönelimini etkileyen önemli faktörler olduğu görülmektedir. Mahremiyet yönelimini etkileyen bu faktörler şu şekildedir:

Cinsiyet değişkenine ilişkin çalışmalara bakıldığında, kadınların ve erkeklerin mahremiyet konusunda farklılık gösterdiği ve kadınların çevrimiçi mahremiyet kaygıları ile mahremiyet güveni yönelimlerinin daha yüksek seviyede olduğu görülmektedir (Acılar ve Mersin, 2015; Child ve Petronio, 2011; Çavuş et al., 2018; Fogel ve Nehmad, 2009; Lewis vd., 2008; Millham ve Atkin, 2016; Sheehan, 1999; Saeri et al., 2014).

Yaş değişkenine ilişkin çalışmalara bakıldığında, yapılan araştırmaların büyük bir kısmının çocuklar ve ergenler üzerinde yoğunlaştığı gözlenmektedir. Gelişim aşamasındaki bireyler genellikle savunmasız birer internet kullanıcıları olarak tanımlanmaktadır. Ancak bu durum yetişkinlerin tamamen savunmasız olmadığı anlamına gelmemektedir. Yapılan araştırmaların çoğunluğuna bakıldığında ise, yaş arttıkça mahremiyete ilişkin kaygının da arttığı görülmektedir (Acılar ve Mersin, 2015; Broeck vd., 2015: 1; Kalaman, 2016). Öte yandan Marwick ve Boyd (2014: 1052) gibi araştırmacılara göre yetişkinler ve gençler arasında çok az farklılık bulunmaktadır.

Riske girme tutumuna ilişkin çalışmalara bakıldığında, Fogel ve Nehmad’ın (2009) çalışmalarında, sosyal ağlarda profilleri olan öğrencilerin olmayanlara göre riske girme tutumlarının daha fazla olduğu saptanmıştır. Saeri ve arkadaşları (2014) tarafından Facebook kullanan öğrencilerle yapılan çalışmada ise, araştırmaya katılanların büyük bir risk algıladığı zaman, internette mahremiyetlerini korumak için daha pozitif bir niyet ortaya koydukları gözlenmiştir. Livingstone (2008) ise,

gençlerin samimiyet, kendini ifade etme ve mahremiyet amaçlı sosyal ağ kullanımlarını riskler açısından incelemiştir. Çalışmaya göre giderek artan sosyal ağ kullanımı sonucunda bireyler, kendini narsistik hayranlıkla sergilemekte ve daha az mahremiyete sahip olmaktadır. MySpace jenerasyonundaki bireylere derinlemesine mülakat uygulanan çalışmada, bir bireyin bu mecralarda kendi mahremiyetine yönelik neyi söyleyip söylemeyeceğini belirlemesinin bireyin mahremiyetini koruduğu sonucuna varılmıştır.

Farkındalık değişkenine ilişkin çalışmalara bakıldığında, Facebook ile mahremiyete ilişkin farkındalık azaldığında bireylerin sosyal ağlarda kendilerinden daha fazla bilgiyi internete koyduğu gözlenmiştir. Diğer bir ifadeyle Facebook kullanıcılarının mahremiyete ilişkin farkındalıkları arttıkça, kendileriyle ilgili bilgileri kısıtladıkları görülmektedir (De Wolf vd., 2014; Oz, 2014). Ayrıca bir bilginin algılanan mahremiyet seviyesi ne kadar yüksekse o kadar az paylaşılmaktadır (Masur ve Scharkow, 2016: 1). Ancak Cunningham ve arkadaşları (2010), etnografik röportajları ve gözlemi kullanarak, kullanıcıların genellikle mahremiyet hakkında bilinçli bir şekilde düşünmediklerini de ortaya koymuştur.

Kişisel bilgi paylaşmaya ilişkin çalışmalara bakıldığında, bireylerin çok büyük bir kısmının sosyal ağlardaki profillerinde kişisel bilgilerini paylaştığı görülmektedir (Afsahi, 2014; Gross ve Acquisti, 2005; Kalaman, 2016).

İnternet kullanma deneyimine ilişkin çalışmalara bakıldığında, Bellman ve arkadaşları (2004), kullanıcıların mahremiyet konusundaki endişelerinin internet deneyimiyle azaldığını saptamışlardır. İnternet kullanma deneyimi arttıkça çevrimiçi mahremiyet endişelerinin de yavaş yavaş azaldığı görülmektedir. Buna karşın, Singh ve Hill (2003) çalışmalarında bunun tersi sonuçlara ulaşmışlardır. Onların çalışmasına göre, deneyimli ve bilgili internet kullanıcıları çevrimiçi mahremiyet konusunda daha çok endişe duymakta ve çevrimiçi alışveriş yapma olasılıkları daha düşük olabilmektedir.

Bununla birlikte kimi bulgular Facebook’un iletişim ortamı olarak algılanma düzeyi arttıkça, mahremiyet endişesinde azalma gözleneceğine işaret etmektedir. Ayrıca Facebook’un iletişim ortamı olarak algılanmasının mahremiyet endişesi üzerinde anlamlı etkisi olduğu görülmekte, bu algılama düzeyi ışığında mahremiyet

endişesi hakkında yordama yapılabileceği sonuçlarına varılabilmektedir (Korkmaz, 2013; Zengin ve Zengin, 2015).

Cho ve arkadaşlarının (2009) beş şehirden (Bangalore, Seul, Singapur, Sidney ve New York) 1261 internet kullanıcısıyla yaptıkları çalışmanın sonuçlarına göre, yaş, cinsiyet, internet deneyimi gibi bireysel farklılıkların yanı sıra, uyruk ve ulusal kültürün çevrimiçi mahremiyet endişesini önemli ölçüde etkilemektedir. Benzer şekilde Bellman ve arkadaşları da (2004) ulusal kültür ile mahremiyet endişesi arasında önemli ilişkiler bulmuşlardır. Ayrıca bireysel algılar ve değerler de mahremiyet endişesini etkileyen önemli değişkenler arasında yer almaktadır (Buchanan vd., 2006).

Günümüzde ileri teknolojik araçlar ve olanaklar sayesinde, sistematik hale gelen gözetim unsuru da mahremiyet algısını oldukça derin bir biçimde etkilemektedir. Çünkü kişilerin sağlığına, banka hesaplarına, dinsel inançlarına, siyasal görüşlerine, etnik kökenlerine, cinsel yaşamlarına vb. ilişkin bilgiler çeşitli amaçlarla kullanılabilmektedir. Bir anlamda, kişisel haklara yönelik tehditlerin ve müdahalelerin giderek kolaylaştığı ve arttığı gözlenmektedir (Akkaş, 2015; Toprak vd., 2009: 156; Yüksel, 2003).

Bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi, yukarıda anlatılan faktörler mahremiyet yönelimini etkileyen en önemli değişkenlerdendir. Ancak unutulmamalıdır ki, bireylerin mahremiyete ilişkin yönelimleri farklılık gösterebilmektedir. Bu değişkenlerle bağlantılı olarak bakıldığında, kimi çalışmalarda farklı mahremiyet yönelimine sahip bireyler, çeşitli sınıflandırmalara ayrılmıştır. Örneğin Chignell ve arkadaşları (2003) yapmış oldukları çalışmada, mahremiyete ilişkin yönelimleri farklı olan üç farklı sınıf olduğunu saptamıştır. Bunlardan birinci grubu, kişisel bilgilerinin ve görüntülerinin korunması ile ilgili çok fazla endişeleri olan fakat izlenme ve korunma ihtiyacı konusunda nispeten umursamaz olan insanlar oluşturmaktadır. İkinci grubu, mahremiyet hakkında nispeten umursamaz olanlar ve üçüncü grubu da, mahremiyet hakkında en fazla endişesi olanlar oluşturmaktadır. Bu çalışmaya benzer şekilde, Equifax tarafından finanse edilen Westin ile Harris’in (1991) çalışmasında da üç farklı sınıflandırma bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, mahremiyet kaygısı yüksek olan mahremiyet tutucularıdır. Bu sınıflandırmaya dâhil bireyler, mahremiyet koruma önlemleri olduğunda bile kişisel bilgileri vermeyi

hemen hemen her zaman reddetmektedir. İkincisi, mahremiyet endişesi sergileyen, ancak üçüncü kadar güçlü olmayan pragmatik çoğunluktur. İnternet kullanıcılarının çoğunluğunu bu bireyler oluşturmaktadır. Üçüncüsü, neredeyse her zaman kendi kişisel verilerini açığa çıkarmak isteyen kayıtsızlar (umursamazlar)dır. Bu sınıflandırmaya dâhil bireyler, mahremiyet konusunda diğer sınıflandırmalara göre oldukça endişesiz görünmektedir (Ackerman vd. 1999: 3; epic.org; Yannacopoulos et al., 2008: 349). Bu sınıflandırmalar arasında özellikle kendi özel bilgilerine daha fazla değer verenler mahremiyet yönelimi konusunda da daha koruyucu davranmaktadır (Millham ve Atkin, 2016: 13). Bu bulgular dışında, Baruh ve Cemalcılar (2014), yalnızca kendi mahremiyet yönelimleri için değil, aynı zamanda, “başkalarının mahremiyeti” için de endişe duyan büyük bir “mahremiyet savunucuları” grubunu tespit etmişlerdir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: SOSYAL AĞ KULLANICILARININ MAHREMİYET

YÖNELİMLERİNİN ÇÖZÜMLENMESİ47