• Sonuç bulunamadı

İster ilkel ister modern toplumlarda olsun, insanoğlu kendi ailesinin üyelerini, diğer aileleri ya da daha geniş bir çevrenin mensuplarını merak etmekte, neler olduğunu anlamaya ve öğrenmeye çalışmaktadır. Bir anlamda bireyler diğerlerinin neler yaptığını bilmek istemekte ve bundan zevk almaktadır. Bu noktada dedikodu, bu merakı gidermeye kısmen yardımcı olmaktadır (Yörükan, 2012: 285). Ancak

bireyin kendisi kadar yaşam koşulları da kültürün ve tarihin ürünleri olduğundan, bugün yapılan şeyler gelecek nesillerin yaşam koşullarını da etkilemektedir. Dinamik özelliğe sahip bu yapıda, doğal olmayan geniş çaplı sosyal değişimler, beklenmedik ve denetlenemeyen sonuçlar doğurabilmektedir (Ergil, 1986: 272). Bu doğrultuda, günümüz toplumlarında, geniş çaplı sosyal değişimlere neden olan ve sonuçları tahmin edilemeyen bir değişken olarak teknolojik gelişmeler devreye girmektedir. Aslında teknolojinin tek başına sosyal yapıyı belirlediğini söylemek doğru olmayacaktır. Çünkü teknoloji yalnızca olasılıkları çoğaltmakta ve genişletmektedir (Bell, 2001: 323). Bununla birlikte kavramların içerikleri, toplumların yaşam tarzlarıyla ilişkili olduğundan, mahremiyete dair tartışmalar da teknoloji kullanımı ile iç içe geçmektedir (Hoven vd., 2014). Çünkü günümüzün en geniş çaplı iletişim teknolojisi olarak adlandırılabilmesi mümkün olan internet, kamusal alanın bazı özelliklerine sahip olmakla birlikte, aynı zamanda, teşhir, röntgencilik, gözetim ve denetim (Çakır, 2015: 28) gibi mahremiyetle iç içe geçmiş konuları bünyesinde bulundurmaktadır. Mahremiyetle sıkı sıkıya bağlı olan bu konulardan gözetim ve denetim konusuna daha önceki başlıkta değinildiğinden bu başlık altında öncelikle teşhir ile mahremiyetin ilişkisi, ardından da röntgencilik ile mahremiyetin ilişkisi tartışılacaktır.

Teşhir, özel bilgilerin ifşa edilmesi, bireyin kendisine ilişkin bir bilgisinin açığa çıkması ya da paylaşılması olarak tanımlanmaktadır (Millham ve Atkin, 2016: 4). Türkçe Sözlükte de teşhir sözcüğü, gösterme, sergileme, herkese duyurma şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanımlamalardan da anlaşılacağı gibi teşhir, mahremiyet ile yakından ilişkili bir kavramdır. Bu kapsamda, mahremiyetin teşhiri durumu ön plana çıkmaktadır. Mahremiyetin teşhirinin ise üç sacayağı bulunmaktadır. Bunlar siyaset, sanat ve modern bilgidir (Bağlı, 2008: 250). Bu çalışma kapsamında merkezi olarak konumlandırılan sacayağı modern bilgidir. Çünkü modern bilgi mahremiyet teşhir türleri olan; “kişiye ilişkin içeriğin teşhir edilmesi”, “kimliğin teşhir edilmesi”, “sınıf/unvan ya da rütbesinin teşhir edilmesi”, “ilişkilerin teşhir edilmesi” (Rajaei, 2015: 2) türleriyle de yakından bağlantılıdır. Çünkü bireyin kendine dair bilgileri teşhir etmesi durumu, mahremiyetle olan ilişkisinin temel koşulu olarak konumlandırılmaktadır.

Derlega ve arkadaşları (1993: 1) kendini teşhir etmeyi, bir kişinin kendisi hakkında (düşünce, duygu ve deneyim içeren) başkasına anlattığı kişisel bilgi olarak nitelendirmektedir. Ancak kendini teşhire ilişkin yapılan araştırmalara bakıldığında, bu kavram üzerinde bir konsensüs sağlanamadığı görülmektedir. Örneğin kimine göre bireyin kendiyle ilgili ortaya çıkardığı sözlü ya da sözlü olmayan tüm iletişim hareketleri kendini teşhir olarak tanımlanabilmektedir. Kahkaha atmak ya da gülümsemek de buna dâhildir (Greene vd., 2006: 411). Kimine göre ise, sözlü mesajları içeren düşünce ya da hisleri de kapsamaktadır. Hatta kıyafet ya da dövme gibi söz içermeyen durumlar da bireyin kendisiyle ilgili başkasının bilmediği bir şeyi açık etmek –kasıtlı ya da gönüllü- amacındaysa bu da kendini ifşa içerisinde değerlendirilmektedir (Derlega vd, 2008: 153; Greene vd, 2006: 411). Bu bağlamda, kendini teşhiri hem ilişkisel doyum ve sürekliliğin sağlandığı hem de kişinin mahremiyet tutumları, hedefleri ve bilgisiyle tutarlı bir şekilde ayarlanmış bir süreç olarak görmek mümkündür (Vogel vd., 2016: 4).

Kendini teşhirin ne olduğunun ardından bireylerin kendini neden teşhir ettikleri sorusuna gelindiğinde, en önemli nedenin günümüz koşulları olduğu görülmektedir. Niedzviecki’ye göre (2009: 217), günümüzde duyulan en büyük endişe, daha fazlasını bilme isteğidir. Daha fazlasını bilmeyi istemek beraberinde daha fazla görünme isteğine dönüşmektedir. Özel hayatlar; ödüller, indirimler kazanmak, diğerleri tarafından fark edilmek ya da diğerlerini tanımak adına teşhir edilmektedir (Niedzviecki, 2009: 264-265). Bireyin kendini teşhir etmesi ise, diğer bireylerin teşhir edilen bilgiler üzerinde kontrol sahibi olmasına neden olmaktadır (Derlega vd., 1993). Çünkü günümüz sanal ortamında anonimlik yerini bilinirliğe bırakmıştır (Toprak vd., 2014: 158). Bu anlamda teşhiri bir özgürlük alanı olarak değil, tersine, bir bağımlılık alanı olarak değerlendirmek mümkündür. Çünkü bireyin özgür bir şekilde kendini teşhir ettiği durumlar, ilerleyen dönemlerde karşısına bir tehdit olarak çıkabilmekte ve bireyi sınırlandırabilmektedir.

Özel sırların itiraflarının yapıldığı kamusal alanlardan (Bauman, 2001) biri olan sosyal ağlar da mahremiyetin sınırlarını bozma ve kendini teşhir etme özelliklerine sahiptir (Millham ve Atkin, 2016: 4). Sosyal ağların kullanımıyla

birlikte mahremiyet kamusallaştırılmakta ve karşılığında anlam, ün, şöhret ve hatta maddi kazanç sağlanmaya çalışılmaktadır (Niedzviecki, 2009: 235). Zamanla gösteri ve teşhirin yaygınlaşıp gözetimin kolaylıkla uygulandığı bir alana dönüşen sosyal ağlarda, tüketim biçimi, algılama biçimi ve paylaşım biçimi de değişime uğramıştır (Çakır, 2015: 20-21). Örneğin “Muğla İtiraf” sayfasının incelendiği bir çalışmada, katılımcıların, kendilerine dair mahrem bilgileri aşırıya kaçmadan diğerleriyle paylaştığı görülmektedir. Bir anlamda kent alanında görülen yabancılar dünyası, sosyal medya ortamında komşular dünyasına dönüşmektedir. Başka bir deyişle, sosyal medya üzerinde kurulan birliktelikleri, kent alanında kurulamayan komşuluk ilişkilerinin bir telafisi olarak görmek mümkündür. Yani Bauman’ın kent alanında sahte karşılaşmalar yaşayan “yabancılar dünyası”, sosyal medya üzerinde mahrem olanla/mahrem olmayan arasındaki sınırın muğlaklaşmasıyla birlikte “komşular dünyasına” dönüşmektedir. Bu durumu gündelik yaşamda görmezden gelinen yabancılığın bir telafisi olarak düşünülebileceği gibi sosyal medyada mahremiyetin ihlali olarak da okumak mümkündür (Bayram, 2016: 21).

Görüldüğü gibi, özel alanların gönüllü teşhiri kitlesel bir yarışa dönüşmekte ve mahremiyet, toplumsal/kültürel bir beden pazarı olarak yeniden kurgulanmaktadır (Köse, 2011: 12). Mahremiyet ile kendini teşhir arasındaki denge, sosyal davranışın özünü oluşturmakta ve kişilerarası ilişkileri tanımlamaktadır (Petronio, 2012: 18). Mahremiyet tutumları ile kendini teşhir etme davranışları arasındaki ilişki ise, bireylerin mahremiyet kontrol mekanizmalarına dayalı bilgi alışverişi oranı ile açıklanmaktadır (Petronio, 2002: 128). Örneğin Vogel ve arkadaşlarına göre (2016: 4), mahremiyet konusunda daha rahat görüşlü olanlar kendini teşhir etme konusunda daha cömert davranmaktadırlar. Bireylerin mahremiyet algılarına yönelik sınırları genişledikçe kendilerini teşhir ettikleri noktalar da bir o kadar genişlemektedir.

Kendini teşhir etmenin bu denli yaygın olduğu bir ortamda, teşhiri röntgenleyenleri de göz ardı etmemek gerekir. Hangisinin hangisini öncelediğinin belirsiz olduğu bu dinamik yapıda, merak duygusu temel belirleyicilerdendir. Röntgencilik davranışı temelde merak isteğinden kaynaklanmakta ve Niedzviecki’ye göre (2009: 7) röntgenci, haddinden fazla meraklı kişilere denilmektedir.

Röntgencilik genel anlamda, çıplak olan ya da cinsel aktivitelerde bulunan şüpheli kişileri izleme ya da gözlemleme konusunda aşırı derecede ilgilenen bir kişinin davranışını ifade etmektedir (American Psychiatric Association, 2000).

Temel düzeyde, çoğu insanın eğilimli olduğu röntgencilik (boyd, 2008: 17), çok kullanılan bir kavramdır. Ancak kavramın kapsamı tam anlamıyla belirgin değildir. Kavramın kullanıldığı anlamların yanı sıra sosyal ağlarla birlikte röntgencilik kavramı yeni bir boyut kazanmıştır. Kabir’e (2014: 294) göre bir kullanıcının eylemini görünür kılan bir süreç, bireyi röntgenci yerine koymaktadır. Röntgencilik zamanla “görülmeden görmek” ilkesinden “gözetlerken görünür olmak” ilkesine dönüşmüştür. Görünür olmak isteyen birey, gözetlerken gözetlenmeyi de istemektedir (Toprak vd., 2014: 164). Çünkü bireyler, gün geçtikçe daha fazla görmeye, görünmeye yani dikizlemeye çalışmaktadır (Niedzviecki, 2009: 14). Bireylerin günlük eğlencelerinin büyük kısmı diğer bireylerin hayatlarına bağlı duruma geldi (Niedzviecki, 2009: 173). Sosyal ağlara yönelik bulgular, iki toplumsal gereksinimin (sosyal karşılaştırma ve sosyal kimlik) ve üç motivasyonun (gözetim, belirsizlik azaltma, kullanımlar ve doyumlar) Facebook’taki röntgencilik eğilimiyle pozitif yönde ilişkili olduğunu ileri sürmektedir (Su, 2012: 27). Toprak ve arkadaşları ise (2014: 162-163) yaptıkları çalışmada Facebook kullanıcılarına mahrem alanı sormuş ve karşılığında “Facebook’ta mahremiyetin olmadığı” yanıtını almışlardır. Bu yanıt, “çevrimiçi mahremiyet bireysel bir sorumluluk mudur?” (Marwick vd, 2017: 1) “yoksa çevrimiçi mahremiyet mümkün değil midir?” sorunsalını doğurmaktadır. Görüldüğü üzere gözetimin ve röntgenciliğin insanlarda yarattığı duygu durumları, özellikle sosyal ağlarla birlikte karışık bir almıştır. Sosyal medya kullanıcıları bu eylemleri yaparken muhtemelen gözetleme yaptıklarını hissetmemektedir. Ancak bu dikizlemekle gözetlemek arasındaki eylem, kullanıcıyı kolaylıkla bir gözetmene ve röntgenciye çevirebilmektedir. Aynı şekilde, bireyin kişisel bilgilerine bakanlar da onun gözetmenleri ve röntgencileridir. Bu şekilde sosyal medya kullanıcısı, gözetleyen-gözetlenen, röntgenleyen-röntgenlenen rolleri arasında gidip gelen bir sürece dâhil olmaktadır (Çakır, 2015: 373). Günümüzde dikizleme kültürüne kendini kaptıran bireyler, bilgi kirliliği içinde erimekte ve bilinçsiz bir biçimde kendini metalaştırmaktadır (Niedzviecki, 2009: 69). Bu sebeple

eğlence, gözaltında tutulma ve röntgencilik sınırları gün geçtikçe daha bulanık bir hale gelmektedir (Niedzviecki, 2009: 217).

Niedzviecki (2009: 7, 27-28, 179, 196) röntgenciliğin bu denli yaygınlaştığı dikizleme kültürü46 çağının en dikkate değer kavramının “abartılı paylaşım” olduğunu söylemektedir. Abartılı paylaşım kavramı 2008 yılında Webster’s New World Dictionary veThesaurus editörleri tarafından yılın buluşu seçilmiştir. Söz konusu kavram, giderek toplumsal bilinci dönüştüren bir mekanizma işlevi görmektedir. Gözaltına alınmanın korunaklı bir alanı, caydırıcılığı ve güvenli bebek bakımı ya da ucuz eğlence kaynaklarını beraberinde getirdiği kehanetinde bulunmaktadır. Güvenlik ya da eğlence gerekçesiyle başvurulan gözaltında tutma tavrı bu kültürü hem rasyonalize hem de teşvik etmektedir. Ancak asıl rahatsız edici olan, röntgenciliğin hiçbir anlam ifade etmeyen bir duruma gelmesidir (Kabir, 2014: 295).

Özetle gerçeklikte yalnızca salt güzellik değil, aynı zamanda, çirkinlikte bulunmaktadır. Dolayısıyla sosyal bilimci olumsuz olanı da görme sorumluluğu taşımaktadır. Çünkü umut sadece olumlu olandan çıkarılmaz; olumsuzluğun bilinci ve farkındalığı da daha iyi bir dünya olasılığını canlı tutmaktadır (Çakır, 2015: 8). Ancak artık her şeyin gösteriye dönük ve seyirlik olmuş, her yerin dışa açılma eğilimiyle şekillendiği (Köse, 2011: 11) bir dönemde mahremiyet tartışmalarını bu denli yapmak beraberinde Bourdieu’nun (2013: 149) “nesnelleştirilen özneyi nesnelleştirmek, nesnelleştirilen bakış açısını nesnelleştirmektir” (Bourdieu, 2013: 149) gerçeğini doğurmaktadır. Gerçekliğin sosyal olarak inşa edildiği (Berger ve Luckmann, 2008: 3) ve görünmenin kutsal sayıldığı bu görsellik çağında görünür olmak, var olmak ile eşdeğer tutulmakta, bunun sonucunda ise bireyler birer tüketim nesneleri haline gelmektedir. Sosyal ağlarda var olmaya çalışan bireyler, gözetim altında tutulduklarının farkında olarak ya da olmayarak sürekli kendilerini teşhir

46

Popüler kültürden doğan dikizleme kültürü, bireylerin yaşamlarının dijitalleşmesi ve elektronik ortamlara kaymasıdır. Ancak göründüğünden daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Çünkü içinde “ultra bireyselciliği, acımasız kapitalizmin kendini herkesten sakın önermesini, yitirilmiş topluluk duygusuna duyulan özlemi ve hayata öyküler anlatarak anlam katılabileceği vaatlerini kapsamaktadır. Bu sebeple Mark Andrejevic, “kendini katılım adı altında röntgenlenmeye gönüllü olarak takdim etmek” ve “yem bırakmak” olarak tanımlamaktadır (Niedzviecki, 2009: 27, 262, 289, 291).

etmekte, diğerlerini gözetleyerek röntgenci haline gelmektedir. Bu süreçte ise bireylerin mahremiyet yönelimleri sürekli farklı yapılara bürünmektedir.