• Sonuç bulunamadı

Mahkemenin Vereceği Karar ve Bu Kararın Sonuçları

Belgede Belirsiz alacak davası (sayfa 169-181)

B. Alacak MiktarınınHâkimin Takdirine Göre Belirlenebildiği Hallerde Belirsiz

I. Alacak Miktarının Karşı Tarafın Verdiği Bilgi Sonucunda Belirlenebildiğ

3. Mahkemenin Vereceği Karar ve Bu Kararın Sonuçları

a. Mahkemenin Hukuki Yarar Yokluğu Nedeniyle Davayı Reddetmesi

Yukarıda da ifade edildiği üzere, alacaklı sadece alacağın miktarını belirlemeye yarayan bilgi ve belgelerin kendisinde bulunmadığı ve bu nedenle belgelere ve bilgilere ulaşılmaksızın alacak miktarını belirlemesinin imkânsız olduğunu gerekçe göstererek belirsiz alacak davası açabilir. Alacaklı, iddiasının dayanağı olan ve

625 ERDÖNMEZ, s. 145. 626

ERDÖNMEZ, s. 148; ROSENBERG/SCHWAB/GOTTWALD de, asıl talebi belirlemeyi değil de ek bilgi toplamaya yönelik basamaklı davaların dinlenilemeyeceğini ifade etmektedir (§ 95, Rn. 29, s. 522).

627

ERDÖNMEZ, üçüncü kişinin davanın tarafı olmaması ve uyuşmazlığın çözümünde bir menfaatinin de bulunmadığını göz önünde tutarak, belgelerin üçüncü kişilerin elinde olduğu iddia edildiği durumlarda, ispat ölçüsünün artırılması ve daha katı tutum izlenmesi gerektiğini ifade etmektedir (s. 167-169).

alacak miktarını belirlemeye yardımcı olmayan vakıalara ulaşmak veya bu tür bir eksikliği gidermek amacıyla belirsiz alacak davası açamaz. Bu nedenle davacının bilgi talebi, alacağın miktarının belirlenmesine yönelik olmadığı veya belgenin davalının veya üçüncü kişinin elinde bulunduğu inandırıcı şekilde ispatlanmadığı takdirde, hâkim, davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı olmadığı gerekçesiyle davayı usulden reddedecektir. Ancak davacı talebini yeterince somutlaştırmamışsa veya belgenin ayırt edici unsurlarını tam olarak ortaya koyamamışsa, hâkimin söz konusu eksiklikleri gidermesi için davacıya, süre vermesi gerekir. Bu süre sonunda davacı talebini somutlaştırmazsa veya talebini belirlemeye yarayan bilgi ve belgeler hakkında yeterince açıklama yapamazsa, yani belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararının bulunduğunu ortaya koyamazsa, mahkemenin belirsiz alacak davasının reddi yönünde karar vermesi gerekecektir. Bu red kararı usule ilişkin olduğu için, davacı daha sonra iddiasını somutlaştırarak ve hukuki yararın varlığını ortaya koyarak, belirsiz alacak davası açabilir. Davacı her nasılsa dava açmadan önce belgelere ulaşmışsa, bu durumda artık alacağını belirleyerek normal bir eda davası açabilecektir.

b. Mahkemenin Davayı Dinlenilebilir Kabul Etmesi

Mahkeme, davacının karşı taraftaki bilgilere göre alacak miktarını belirleyebileceği yönünde bir kanaate ulaştığı takdirde belirsiz alacak davasının esasına girecektir. Bu durumda mahkeme belgelerin ibrazı hükümleri çerçevesince, alacağın miktarını belirlemeye yarayan belge ve bilgilerin ibrazına karar verecektir. Mahkeme davalı tarafa söz konusu bilgi ve belgelerin ibrazı için uygun süre vermelidir. Mahkemenin belgelerin ve bilgilerin ibrazı kararı üzerine davalının tutumu önemlidir. Bu sebeple, aşağıda, ayrı bir başlık altında ibraz talebi karşısında davalının tutumu ve davalının tutumunun sonuçlarına yer verilmiştir.

c. İbraz Talebi Karşısında Davalının Tutumu ve Sonuçları aa. Genel Olarak

Davacının talebinin miktarının, davalının elindeki bilgi ve belgelere göre belirlenebileceğine ilişkin maddi hukukta bir çok düzenleme vardır. Örneğin Türk

Borçlar Kanunu'nun 404. maddesine göre, işverence işçinin belli işlerde aracılık yapmasında durumunda ücret vereceği kararlaştırıldığında, aracılık ücretinin belirlenmesinde ihtiyaç halinde işverenin bilgi vermesi ve ayrıca bilginin dayanağı olan işletme ile ilgili defter ve belgeleri işçi veya bilirkişi atanmışsa bilirkişinin incelemesine sunması zorunludur. Benzer şekilde, Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 65. maddesine göre, marka sahibi, markanın kendi izni olmaksızın kullanılmış olması sonucunda uğramış olduğu zarar miktarının belirlenmesi için, tazminat yükümlüsünden markanın kullanılması ile ilgili belgeleri talep edebilir. Benzer bir hükme Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 139. maddesinde de yer verilmiştir.

Maddi hukukta, bilgi verme yükümlüğü ve bu bilginin dayanağı olan belgelerin paylaşılması düzenlenmekle beraber bunun nasıl olacağı ve bu paylaşım yükümlülüğünün yerine getirilmemesi durumunda sonuçlarının ne olacağı düzenlenmemiştir. Bu durum bir usûl hukuku sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Kendisinden bilgi ve belge talep edilen kimsenin, kendiliğinden bilgi ve belgeleri talepte bulunanın incelemesine sunması oldukça ender görülmektedir. Böyle olunca talepte bulunan, ancak dava yoluyla söz konusu bilgi ve belgelerin ibrazını mümkün kılabilmektedir.

Davacının talebinin davalı elinde bulunan bilgi ve belgelere bağlı olarak belirlenebileceği mahkemece de kabul edildikten sonra, kendisinden bilgi ve belge talep olunan davalının tutumu son derece önemlidir. Davalı taraf, bilgi ve belge talebi karşısında iki şekilde hareket edebilir. Davalı, davacının talep ettiği bilgi ve belgelerin elinde bulunduğunu ya ikrar edebilir ya da inkar edebilir. Davacının talebinin miktarını belirlemeye yarayan bilgi ve belgelerin elinde bulunduğunu bildiren davalı bunları ibraz edebileceği gibi, ibrazdan da kaçınabilir. Bu durumlarda davacının talebini nasıl belirleyebileceği her bir durum için ayrı ayrı değerlendirilmelidir.

bb. Davalının Elindeki Belgeyi Mahkemeye İbrazı

Talebin miktarının karşı taraftaki bilgi ve belgelere bağlı olarak belirlenebileceğin iddia edilerek belirsiz alacak davası açılması durumunda davalı, davacının talep ettiği

bilgi ve belgeleri mahkemeye ibraz edebilir. Bunun için mutlaka mahkemenin söz konusu belgelerin ibrazı için bir karar vermesine de ihtiyaç yoktur. Davalı, cevap dilekçesiyle beraber söz konusu bilgi ve belgeleri mahkemeye sunabilir. Bu durumda davacı talebini cevaba cevap dilekçesiyle belirleyebilir. Davacı cevaba cebap dilekçesi vermemişse veya cevap dilekçesi vermiş olmasına rağmen talebini belirlememişse ön inceleme aşamasında bunu tespit eden hâkimin, davacının talebini belirlemesi için uygun bir süre vermesi gerekir.

Davalı cevap dilekçesiyle beraber, söz konusu bilgi ve belgeleri mahkemeye sunmamışsa bu takdirde, mahkeme belgelerin ibrazı hükümleri çerçevesinde, davacının talep ettiği belge ve bilgilerin ibrazını davalıdan talep edecektir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 220. maddesinin birinci fıkrasına göre, mahkeme, davalının bilgi ve belgeleri sunması için davalıya uygun süre vererecektir. Belirtelim ki, mahkemenin verdiği bu süre kesindir. Davalı kendisine verilen süre içinde söz konusu belgeleri ibraz ettiği takdirde, davacı söz konusu belgelere dayanarak talebinin miktarını rakamsal olarak kesin bir şekilde belirleyebilecektir. Bu durumda tahkikatın sonuna kadar beklemeye de ihtiyaç yoktur. Çünkü davacı dava açarken söz konusu belgeler yedinde bulunmadığı için alacak miktarını belirleyemediğini iddia etmiştir. Söz konusu belgeler ibraz edildikten sonra davacı bakımından dava açtığı andaki eksiklik giderilmiş olacağı için, söz konusu bilgi ve belgelerin paylaşılmasından sonra talebini belirlemesi gerekir. Bununla beraber bazı durumlarda, bilgi ve belge paylaşımı ile beraber bilirkişi incelemesinin yapılması da gerekli olabilir (TBK m. 403; TBK m. 404). Örneğin, hekimin sorumluluğunda bu durum söz konusu olabilir. Şöyle ki, hekim, tedavi ile ilgili elindeki tüm bilgi ve belgeleri paylaşsa dahi, yanlış tedavi sonucunda ortaya çıkan iş gücü kaybının oranı, iş gücü kaybının devamlı mı geçici mi olduğu, bunun gelecekteki kazanca etkisi gibi bir çok faktörün belirlenmesi için bilirkişi incelemesi gerekmektedir. Bu durumlarda ise, talebin belirlenmesi için sadece bilgi ve belgelerin ibrazına değil, ayrıca bilirkişi incelemesine de ihtiyaç duyulduğundan, davacı ancak bilirkişi incelemesi tamamlandıktan sonra talebini belirleyebilir. Her halükarda davacının talebini belirleyebilmesi için hâkimin tahkikat aşamasında uygun süre vermesi gerekir.

Davalı elindeki bilgi ve belgeleri ibraz etmekle beraber, belgelerde eksiklik veya çelişki olabilir. Bu durumda aşağıda inceleyeceğimiz gibi, hâkimin diğer delillerin

incelenmesinden sonra davacıya süre vererek talebini belirleme imkânı tanınmalı ve ve belgelerdeki eksiklik veya çelişki hâkim tarafından delillerin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerekir.

cc. Davalının Belgenin Elinde Olduğunu İkrar Etmesine Karşılık Mahkemeye

İbraz Etmemesi

Davalı verdiği cevap dilekçesinde, davacının talep ettiği belgelerin elinde olduğunu ikrar etmiş olabilir. Davalı cevap dilekçesinde, davacının belgelere ilişkin iddia veya talebine cevap vermemiş; fakat hâkimin yargılama sırasında belgelerin ibrazı talebi üzerine söz konusu belgerin elinde olduğunu ikrar da etmiş olabilir. Yahut davalı, mahkemece belgelerin ibrazına ilişkin talep üzerine sessiz kalmış olabilir. Son olarak belgenin var olduğu resmi bir kayıtla anlaşılmış veya başka bir belgede ikrar edilmiş olabilir. Bütün bu hallerde, mahkeme söz konusu belgenin ibrazı için davalıya kesin süre verir (m. 220/1). Davalı kendisine verilen kesin süre içinde belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesine ilişkin kabul edilebilir bir mazeret göstermezse, mahkeme Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 220. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir628. Burada mahkemenin takdir yetkisi söz konusu olup, tarafların belgenin

içeriğine ilişkin tüm beyanları mutlaka kabul edeceği gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Ancak dikkat edilirse, mahkemenin belgenin ibraz edilmemesi durumunda, diğer tarafın (belirsiz alacak davasında davacının) belgenin içeriği konusundaki beyanını kabul edebileceği düzenlenmiştir. Burada hâkime tanınan takdir yetkisi, belgenin içeriği ile ilgili karşı tarafın beyanlarının kabul edilip edilmeyeceği hususundadır. Ancak bu hükmün belirsiz alacak davasında, alacağın miktarının belirlenebilmesi bakımından kanunun ifade ettiği şekliyle uygulanması her zaman mümkün değildir. Çünkü belirsiz alacak davasında, alacaklı, alacağının miktarını belirleyecek derece bilgi sahibi olmayıp, belgenin içerini bilmemektedir. Aksi takdirde, davacının talebinin miktarını belirleyebilmesi için, talebinin dayanağı olan belgenin mutlaka elinde olması gerekmez. Davacı, içeriğini bildiği, fakat elinde olmayan bir belgeye dayanmakta ise, söz konusu belgenin elinde olmadığını gerekçe göstererek belirsiz

628

Davalı süresinden sonra belgeyi ibraz etmek isterse, mahkeme ancak eski hale getirmenin şartları varsa davalının talebini kabul edebilir. Davalı sırf davayı uzatmak amacıyla ve dürüstlük kuralına aykırı şekilde belgeyi süresinde ibraz edememişse, eski hale getirme talebi kabul edilmemelidir (ERDÖNMEZ, s. 254-255).

alacak davası açamaz. Davacı bu durumda belge elinde olmasa dahi, talebini belirleyerek normal bir eda davası açmalıdır.

Davalının, davacının iddia ettiği ve talebini dayandırdığı belgenin elinde olduğunu inkar etmesi veya ikrar etmesi, fakat ibraz etmemesi halinde belirsiz alacak davasına nasıl devam edileceği ve davacının bu durumlarda talebini nasıl belirleyebileceği kanunda düzenlenmemiştir. İsviçre ve Alman hukukunda sorun basamaklı davanın açılması durumunda tartışılmıştır. Basamaklı davada yardımcı talep olarak kabul edilen bilgi talebinin reddedilme nedenine göre, farklı görüşler ileri sürülmüştür629.

Buna göre davacının yardımcı talebinin asıl taleple bağlantılı olmayan bir nedenle mahkemece reddedildiği durumda, bu red kararının sadece yardımcı talep üzerinde sonuç doğuracağı; asıl talep hakkında davaya devam edilmesi gerekeceği kabul edilmektedir630. Asıl talebin incelenmesi için aslında bilgi paylaşımına ihtiyaç

duyulmaması veya bilgi ve belgenin yardımcı talep hakkında karar verilmeden önce ele geçirilmiş olması durumları örnek olarak verilmektedir631. Buna karşılık yardımcı

talep olan bilgi talebi asıl taleple temelde hukuki ilişki bulunmaması nedeniyle reddedildiğinde, sonucun ne olacağı konsunda farklı görüşler vardır. Alman hukukunda hâkim görüş, bu durumda bilgi talebi reddedildiği takdirde bunun asıl davanın reddi sonucunu doğuracağıdır632. İsviçre hukukunda ise bu durumda bilgi

talebi üzerine verilen kararın asıl talep bakımından sonuç doğurmayacağı, çünkü bilgi talebi yargılamasında asıl talebin dava konusu olmadığı, bu nedenle asıl talebi de kapsayacak şekilde davanın reddine karar verilemeyeceği ileri sürülmektedir633.

Doktrinde, basamaklı davanın bir objektif dava birleşmesi olduğu, asıl talebin bir edaya hükmedilmesi yönünde olduğunu, belgelerin paylaşılması talebinin reddedilmesinin (hangi nedenle reddedildiği konusunda bir ayrım yapmaksızın) asıl talebin de reddi sonucunu doğurmayacağını ileri sürülmektedir634. Bu durumda da

629 LIEBSTER, s. 175 vd. 630 ASSMANN, s. 71; LIEBSTER, s. 182-183. 631 LIEBSTER, s. 175.

632 ROSENBERG/SCWAB/GOTTWALD, § 95, Rn. 34; GREGER, in Zöller, § 254, Rn. 9, s. 843.

Aynı sonuç Avusturya hukukunda RECHBERGER/SIMOTTA, tarafından da kabul edilmektedir (Rn. 531, s. 296). İsviçre hukukunda aynı yönde: LIEBSTER, s. 183. Alman hukukunda aksi yönde: ASSMANN, s. 72-73; ASSMANN, in Wieczorek/Schütze, § 254, Rn. 59, s. 159.

633 OBERHAMMER, in: Oberhammer (Hrsg), Art. 85, Rn. 15, s. 378. Alman hukukunda aynı

şekilde: ASSMANN, s. 72-73. Bazı yazarlar ise, yardımcı talep hakkında verilen kararların bazı durumlarda asıl talep hakkında etki edebileceğini ifade etmişlerdir (VOGEL, s. 63).

634

OBERHAMMER, in: Oberhammer (Hrsg), Art. 85, Rn. 15, s. 378; Aynı yönde: MOHS, in: Gehri/Kramer (Hrsg), Art. 85, Rn. 7, s. 198-199.

davacı talebini belirleme imkânına sahiptir635. Davacının bilgi talebi reddedilse dahi,

bu onun başka delillerinin olmadığı anlamına gelmez. Davacı diğer imkânlarla kısmen de olsa talebine ulaşabilir. Aksi bir tutum, davacının hukuki dinlenilme hakkına aykırlık teşkil edeceği636 için, burada da hâkim tarafından davacıya talebini

belirlemesi için fırsat verilmesi ve talebinin miktarını diğer yollarla somutlaştırmasına imkân tanınması gerekir637. Bir diğer yazar da, davalının elindeki

bilgi ve belgeleri paylaşmaması durumunda, İsviçre Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 164. maddesinin uygulama alanı bulacağını ifade etmektedir638. Söz

konusu maddeye göre, taraflardan biri haklı bir neden olmaksızın delillerin toplanmasına katkıda bulunmazsa, mahkemenin bu durumu delillerin takdirinde dikkate alacağı düzenlenmiştir. Yazar bu durumda ispat yükünün dahi yer değiştirebileceğini ifade etmektedir639. Ayrıca sorunu yargılama giderleri bakımından

da değerlendiren yazar, davalının bilgi paylaşımında bulunmaması durumunda, davacının, gereğinden fazla bir miktar talep ettiği takdirde, yargılama giderleri bakımından, sadece geçici değer bakımından sorumlu olması gerektiği, sonradan artırdığı kısım bakımından ise bilgi paylaşımında bulunmayan veya katkıda bulunmayan davalının sorumlu olması gerektiğini ifade etmektedir640.Aynı durum,

bilgi paylaşımı talebinin mahkemece kabul edilmesi, fakat davalının bunu yerine getirmemesi durumunda da söz konusu olacaktır. İsviçre hukukunda bilgi paylaşımına ilişkin talebin mahkemece kabul edilmesine karşılık, davalının bunu kendi isteğiyle yerine getirmemesi durumunda, icra hükümlerine dayanarak davalının bilgi paylaşımına zorlanamayacağı kabul edilmektedir641. Bu durumda davacının

gösterdiği yaklaşık değerin, talebin miktarının tespitinde temel alınması gerektiği kabul edilmektedir642. VOGEL, bu duruma ilişkin 1988 tarihli yayımlanmamış Zürih

Ticaret Mahkemesi kararından yaptığı alıntıda, mahkemenin her durumda davacının

635

COURVOISIER, in: Baker&McKenzie (Hrsg), Art. 85, Rn. 10, s. 370; ASSMANN, in Wieczorek/Schütze, § 254, Rn. 59, s. 159.

636

OBERHAMMER, in: Oberhammer (Hrsg), Art. 85, Rn. 15, s. 379.

637

OBERHAMMER, in: Oberhammer (Hrsg), Art. 85, Rn. 15, s. 379.

638 COURVOISIER, in: Baker&McKenzie (Hrsg), Art. 85, Rn. 10, s. 370; Aynı şekilde:

BOPP/BESSENICH, in: Sutter-Somm/Hasenböhler/Leuenberger (Hrsg), Art. 85, Rn.10, s. 641.

639 COURVOISIER, in: Baker&McKenzie (Hrsg), Art. 85, Rn. 10, s. 370. Aynı yönde: Botschaft zur

ZPO, Art. 83, s. 7287.

640 COURVOISIER, in: Baker&McKenzie (Hrsg), Art. 85, Rn. 10, s. 370.

641 VOGEL, s. 63. GULDENER, bu nedenle basamaklı davayı (Stufenklage) “hantal” bulup; amaca

uygun bulmamaktadır, 167. Usûl ekonomisine uygun olmadığı yönünde: BGE 116 II 215. VOGEL ise basamaklı davanın usûl ekonomisi gereği kabul edilmediğini; kabul edilme nedeninin doğrudan maddi hukuktan kaynaklandığını ifade etmektedir (s. 64).

geçici değer olarak gösterdiği 250.000 doları uygun bulduğunu ve muhtemelen davacı lehine bu miktara hükmedileceğini belirttiğini ifade etmektedir643. İsviçre

Federal Mahkemesi de daha sonraki bir kararında, bu durumda davalının bilgi paylaşımında bulunmamasının yargılama sırasında göz önünde tutulacağı ve gerekirse ispat yükünün yer değişeceğini; davacının bildirdiği dava konusunun değeri olarak tahmin edilen yaklaşık değerin, mahkemece talebin miktarının tespitine dayanak olduğunu ifade etmektedir644.

Türk hukukunda belirsiz alacak davasına ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107. maddesinde, davalının elindeki bilgi ve belgeleri mahkemeye sunmaması durumunda bunun sonuçlarının ne olacağı düzenlenmemiştir. Bu nedenle kanaatimizce soruna, belgelerin ibrazına ilişkin hükümler çerçevesinde çözüm aramak gerekmektedir.

Öncelikle karşı taraftaki bilgi ve belgeye bağlı olarak talebini belirleyebileceği iddiasıyla belirsiz alacak davası açan davacı, dayandığı belgeleri, bu belgelerin dayanağı olan vakıalarla bağlantısını ve bu belgelerin ayırıcı unsurlarını mahkemeye dava dilekçesiyle beraber sunmalıdır. Böylelikle mahkeme davacının, bu durumda belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararının var olup olmadığını tespit edebilecektir. Davalının belgelerin varlığını ikrar etmesine rağmen ibraz etmemesi durumu, davacının belirsiz alacak davasının dinlenebilirliği hakkında olumsuz sonuç doğurmayacaktır. Bu durumda da yargılamaya belirsiz alacak davası olarak devam etmek gerekmektedir. Bir diğer deyişle, davacıya diğer delilllerin incelenmesinden sonra talebini belirleme imkânının tanınması gerekir. Çünkü alacağın miktarını belirlemeye yarayan bilgi ve belgelerin ibrazının imkânsız olduğu durumlarda ispat yükü taşıyan tarafın otomatik olarak mağdur hale gelmesi sonucu doğmamalıdır645.

Bu nedenle davacıya talep sonucunu rakamsal olarak belirleme imkânı tanınmadan gösterdiği geçici değer üzerinden hüküm tesis edilemez.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 29. maddesi, tarafların yargılamada dürüstlük kuralına uygun davranmak zorunda olduklarını ve davanın dayanağı olan vakıalara

643

VOGEL, s. 63'deki dn. 22.

644

BGE 123 III 140. Aynı yönde: MEIER, s. 16.

ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir şekilde yapmakla yükümlü olduklarını düzenlenmiştir. Bunun sonucu olarak, karşı taraf, delil ikame eden tarafın, iddiasını ispat için dayandığı ve elinde bulunan delilleri vermekten kusurlu olarak kaçınamaz646; bunları yok veya tahrif ederek bilgi edinilmesini engelleyemez647. Bu

durumda ispat yükü taşımayan tarafın asıl ispata katılma yükümlülüğü vardır648.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 220. maddesinin üçüncü fıkrasında, belgenin elinde olduğunu kabul ettiği halde mahkemeye ibraz etmemenin sonuçları düzenlenmiş ve buna göre, belgenin ibrazını talep eden tarafın belgenin içeriği konusundaki beyanları mahkemece kabul edilebilir olarak değerlendirilmiştir. Yukarıda da belirtildiği gibi davacı, talep miktarının belirlenmesi bakımından belgenin içeriğine ilişkin bilgi sahibi olmadığı için belirsiz alacak davası açmaktadır. O nedenle, bu hükmün talep miktarının belirlenmesi bakımından belirsiz alacak davasında uygulama alanı oldukça sınırlıdır. Talep miktarının belirlenmesi dışında, davacının belgenin içeriğine ilişkin beyanları ise söz konusu hüküm çerçevesinde değerlendirilecektir.

Davalının belgelerin ibrazını inkar etmesi durumunda davacı diğer delillerin incelenmesi sonucunda talebini belirleyebilmelidir. Haklı bir neden olmaksızın belgeleri ibraz etmeyen davalı ise bunun sonucuna katlanmalıdır. Örneğin, hekimin sorumluluğunda olduğu gibi, hastane belgeleri ibrazdan kaçınırsa bu durumda bilirkişi raporuna dayanarak davacı zararının miktarını belirleyebilecektir. Hastanenin belgeleri ibraz etmemesi nedeniyle tedavinin doğru uygulanıp uygulanmadığı, hastanın tedavinin beklenen oranda olumlu sonuç vermemesinde kusurunun bulunup bulunmadığı tespit edilemezse, hastane bunun sonuçlarına katlanacaktır. Bu durumda hâkim, davacının beyanına üstünlük tanımalı tazminat miktarını belirlerken indirim sebeplerini ona göre değerlendirmelidir. Benzer şekilde örneğin, Türk Borçlar Kanunu'nun 404. maddesinde düzenlenen aracılık ücretinin belirlenmesi durumunda da işveren bilgi vermekten kaçınırsa, işletmeyle ilgili defterlerin ibrazından kaçınırsa, yapılan işler karşılığında hak kazanılan aracılık ücreti diğer delillerle, örneğin, tanık beyanları veya gerektiğinde bilirkişi yardımıyla belirlenmeye çalışılacaktır.

646

YILDIRIM, Delillerin Değerlendirilmesi, s.148; ERDÖNMEZ, s. 255; ARSLAN, s. 90.

647

BELGESAY, Mustafa Reşit, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi I, Teoriler, C. 1, İspat Teorisi, 3. Bası, İstanbul 1950, s. 40.

Davalın delil ikamesini engellemesi durumunda bunun sonucunun ne olacağı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır649. Bir görüşe göre, bu durumda, ispat

yükünün yer değiştirilmesi gerektiğini ve dürüst davranmayan tarafa geçmesi gerektiğini ifade etmektedir650. Bir diğer görüş ise, en azından delillerin yok edilmesi

durumunda delil gösterme yükünün ters çevrilmesinin kabul edilmesi gerektiğini ifade etmektedirler651. Bir başka görüşe göre ise, davalının bu davranışının delillerin

değerlendirilmesinde hâkim tarafından dikkate alınacağını ifade edilmektedir652.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kararında, senetle ispat kuralının uygulandığı bir davada, ispat yükü kendisine düşen tarafın göstereceği senedin karşı tarafça ortadan kaldırılması durumunda, o tarafın iddianın senetle ispat edilebileceğini ileri sürmesini dürüstlük kuralına aykırı görmüş ve bu durumda senetle ispat kuralının söz konusu olmayacağını, ispat yükü kendine düşen tarafın takdiri delillere dayanabileceğini ifade etmiştir653.

Kanaatimizce, yukarda da ifade edildiği üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 220. maddesinden yola çıkarak bir çözüm bulmamız gerekmektedir. Önemle belirtmek gerekir ki, söz konusu maddede, haklı bir neden olmasızın belgenin ibrazından kaçınılması halinde, ispat yükünün veya delil ikame yükünün karşı tarafa geçmesi gibi bir sonuç kabul edilmemiştir654. Öncelikle, Türk hukukunda, ispat

yükünün hiç bir durumda yer değiştirmeyeceği, delil ikame yükünün ise, bazı durumlarda yer değiştirebileceği kabul edilmektedir655. Ancak burada, delil ikame

yükünün yer değiştirilmesi kabul edilirse, davacının kendisine verilen süre içinde belirlediği alacağının miktarı, ''ispat edilmiş gibi''656 bir sonuç doğuracaktır. Bu ise,

doğrudan doğruya belgenin ibrazını talep eden tarafın iddiasının doğru olduğu

649

Ayrıntılı bilgi için bknz.: YILDIRIM, Delillerin Değerlendirilmesi, s. 148 vd.; ERDÖNMEZ, s. 261 vd..

650

ARSLAN, s. 91.

651

UMAR, Bilge/YILMAZ, Ejder, İsbat Yükü, İstanbul 1980, s. 64.

652 ERDÖNMEZ, s. 263; LEUENBERGER/UFFER-TOBLER, Rn. 9.22, s. 219; YILDIRIM,

Belgede Belirsiz alacak davası (sayfa 169-181)