• Sonuç bulunamadı

Belirsiz Alacak Davasının Amacı

Belgede Belirsiz alacak davası (sayfa 38-46)

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun yürürlükte bulunduğu dönemde, Anayasa Mahkemesi' nin 20.7.1999 tarihli ve 1/33 sayılı iptal kararından102 önce 87. maddenin son cümlesinde “Müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyid edemez” ibaresi bulunmaktaydı. Bu açık hüküm nedeniyle, dava konusu ıslahla artırılamamaktaydı103. Anayasa Mahkemesi, anılan kararıyla bu hükmün hak

arama özgürlüğünü sınırladığını, zorlaştırdığını ve ayrıca usul ekonomisine de aykırı olduğunu vurgulamıştır. Anayasa Mahkemesi kararında, Anayasa'nın 2. maddesinde hukuk devleti ilkesi vurgulanmış; ayrıca Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama hürriyetine göre, hukuk devletinin hak arama hürriyetini daraltan sınırlamaları kaldırması ve böylelikle adaletin tam olarak gerçekleşmesini sağlaması gerektiği

102

RG, 4.11.2000, No: 24220.

103

YILMAZ, söz konusu hüküm iptal edilmeden önce yazdığı monografisinde, diğer yanlışların düzentilmesi izin verildiği gibi, istem sonucunun da ıslah yoluyla düzeltilmesine imkân tanımanın gerektiğini; aksi halde iddianın genişletilmesi yasağının katılığının yargılama hukukunun amacı olan adaletli karar vermeye aykırı olacağı ve bunun maddi gerçeğe ulaşılamaması olduğunu ifade ederek, söz konusu hükmü eleştirmişti. Ayrıca yazar, karşı tarafın izniyle dava konusunun artırılmasına ve karşı taraf izin vermese dahi ıslahla dava konusunun değiştirilmesine imkân tanınmasına rağmen, bu hükmün amacının anlaşılamadığını ifade etmiştir (YILMAZ, Ejder, Medeni Yargılama Hukukunda Islah, Ankara 1982, s. 171). BERKİN de, eksik talep edilen miktarın, derdestlik ve kesin hüküm engeli nedeniyle ikinci bir davada ileri sürülememesi gerekçesine dayanarak, bu miktarın ıslah yoluyla tamamlanabilmesine imkân tanınmasını hakkaniyet gereği olduğunu ifade etmişti (Usûl, s. 146).

ifade edilmiştir. Islahla dava konusunun artırılamamasının, davacıyı ikinci bir dava açmaya zorladığı ve mahkemenin iş yükünü gereksiz şekilde artırdığı ve bunun da Anayasa'nın 141. maddesinde düzenlenen usul ekonomisine aykırı olduğu ifade edilmiştir104.

Anayasa Mahkemesi, kararında iptale konu hükmün uygulamada yarattığı sorunları ise, şöyle ifade etmektedir: “İptale konu HUMK m. 87/son cümle uyarınca dava açmak üzere mahkemeye müracaat eden kişilerin ve çok dikkatli davranmaları gerekmektedir. İddia ettikleri haklarını tam olarak belirlemeleri ve asla hata yapmamaları gerekmektedir. ...Oysa çoğunlukla davacı, daha davanın başlangıcında gerçekte haklı olduğu miktarı tam olarak bilememektedir. Davanın başlangıç safhasında, ne davacı, ne davalı ne de mahkeme gerçek hak miktarını tam olarak bilemezler. Çok defa davacının hakkının ne kadar olduğu, uzun süren yargılama safahatı sonunda bilirkişi raporları, tanık beyanları ve ibraz edilen diğer yazılı delillerle belirlenebilmektedir. Bu sebeple, her zaman gerçek haktan daha az miktar hakkında dava açılması mümkündür. Bu durumda, delillerin toplandığı mahkemede davanın ıslah edilmesine ve mahkemenin gerçek hakka karar vermesine engel olmak, davacıya aynı konuda ikinci bir dava daha açmaya zorlamak hem boş yere emek, masraf ve zaman harcanmasına sebep olmakta hem de mahkemelerin iş yükünü artırmaktadır. ...Islah yolu ile talebin artırılması mümkün olsa başkaca araştırma yapmadan hakkın tamamı konusunda karar vermek mümkün olacaktır.” Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla 1086 sayılı Kanun'un yürürlükte bulunduğu dönemde, dava açıldığı anda alacak miktarının kesin olarak belirlenemediği durumlarda, davacıya talebini belirleme (artırma) imkânı, ıslah ile mümkün kılınmıştır. Halbuki davacı, bazı durumlarda talebini, imkansızlık veya beklenememe hallerinden birinin varlığı nedeniyle belirleyememektedir. Ayrıca, ıslah ile dava konusunun artırılmasına izin verilmesi, alacak miktarının belirlenemediği durumlarda ortaya çıkan sorunları ortadan kaldırmaya elverişli değildir105. Çünkü ıslaha rağmen belirsiz alacak

davasının düzenlenmediği dönemde, davacının, dava açarken kesin bir talep sonucunu göstermesi gerekmekteydi. Islah imkânının yargılamada bir kez

104 Detaylı bilgi için bknz.: YILMAZ, Islah, s. 222 vd.; ULUKAPI, Ömer, Hukuk Usûlu

Muhakemeleri Kanunu md. 87/son Hükmünün İptali, SÜHFD, C. 9, S. 1-2, 2001, s. 369 vd.; UMAR, Bilge, Anayasa Mahkemesinin, HUMK m. 87'deki ''Müddeabihin Islah Yoluyla Arttırılamaması'' Kuralını İptal Eden 20.7.1999 Günlü Kararı (RG 4.11.2000, No. 24220) Üzerine, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 1, S. 1, Y. 2004, s. 420.

kullanılabilmesi ve ıslah giderinin bunu yapan tarafından karşılanması, alacaklının ıslah yaparken çok dikkatli değerlendirme yapmasını gerektirmekteydi. Çünkü davacı, ıslah ile talebini belirledikten sonra, bir daha talep miktarı ile ilgili değerlendirme yapamamaktaydı. Ayrıca, ıslah hakkının, alacak miktarının belirlenmesi için kullanılması durumunda, daha sonra yargılama sırasında yapılan diğer usulî işlemlerin düzeltilmesini engellemekteydi. Gerçi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na göre de taraflar bir kez ıslah yoluna başvurabilmektedirler. Ancak, belirsiz alacak davasında davacı ıslah gerekmeksizin talep miktarını belirleyebilmektedir. Davacı, bu belirlemede, eksik bir değerlendirme yaptığı düşüncesinde ise bu defa ıslah ile talep miktarını artırabilmektedir. Ayrıca belirtmek gerekir ki belirsiz alacak davasında davacı, ıslaha gerek duymadan talep miktarını yargılama sırasında belirleyebildiği için, ıslah hakkını, gerektiğinde yargılama sırasında yaptığı diğer usul işlemlerinin düzeltilmesi için kullanabilir.

Kanaatimizce, ıslah yoluyla veya karşı tarafın rızası ile alacaklının talebini artırabildiği yahut değiştirebildiği bir hukuk düzeninde, alacak miktarının belirsiz olduğu durumlarda, (her ne kadar talebin belirlenmesi davanın genişletilmesi veya değiştirilmesi değilse106 de) yargılama sırasında davacının talebini belirlenmesini

mümkün kılmak gereklidir. Eğer kanun koyucunun tercihi her halükarda alacaklının talep sonucunu belirleyerek dava açması olsaydı, karşı tarafın rızası veya ıslah yoluyla dahi yargılama sırasında talebini değiştirmesi veya genişletilmesine de izin vermemesi gerekirdi107. Bu takdirde belirsiz alacak davasına da izin verilmezse,

hukuk tekniği bakımından kanun koyucunun yargılamanın başladığı andan yargılamanın sona ermesine kadar dava konusunun değiştirilmesini veya genişletilmesi istemediği, hem nitelik hem de nicelik bakımından yargılamanın başladığı andan itibaren aynı dava konusu üzerinden devam edip, sona ermesini arzuladığı kabul edilebilirdi. Ancak karşı tarafın rızası veya ıslah ile talep sonucu genişletilebiliyorsa, artık burada belirsiz alacak davasına da imkân tanımak gerekmektedir. Nitekim Hukuk Muhakemeleri Kanunu buna imkân tanımıştır. Söz konusu Kanun’un 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davasıyla, davacı

106 Bknz.: § 11, B, II, 1.

107 LOOSLI, s. 33; YILMAZ, Islah, 1. Bası, s. 171; ULUKAPI, İptal, s. 371. Benzer şekilde, dava

konusunun artırılması meselesi ile kısmi davada saklı tutup tutmama meselesinin bağlantılı olduğuna dair bknz.:ALANGOYA, Yavuz, Kısmi Dava Hususunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun Bir Kararı Hakkında, Kazancı, S. 2, Ağustos 2004, s. 27. Davanın değiştirilmesinin yasak olarak düzenlenmesindeki amaçlar için bknz.: GULDENER, s. 235; KARSLI, s. 345.

davanın açıldığı anda, alacak miktarını belirleyemediği durumlarda, yargılama sırasında karşı tarafın rızasına veya ıslaha gerek olmaksızın, talebini belirleyebilmektedir. Görüldüğü gibi, belirsiz alacak davasıyla kanun koyucu, Anayasa Mahkemesi'nin söz konusu iptal kararından bir adım ötesini kabul ederek, belirsiz alacak davasında, davacıya karşı tarafın rızasına veya ıslaha ihtiyaç duymaksızın talebini belirleme imkanı getirmiştir.

Belirsiz alacak davasının amacı ayrıca bu davanın düzenlenmesindeki gerekliliği ve ihtiyacı ortaya koyması bakımından önem arz etmektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinin gerekçesinde, bu davanın kabul edilme nedeni olarak, hak arama özgürlüğü, etkin hukuki koruma ve usul ekonomisi sayılmıştır108. Bunlarla

beraber, kanaatimizce belirsiz alacak davasının asıl amacı sübjektif hakların “tam olarak” yerine getirilmesini sağlamaktır109. Belirsiz alacak davasıyla alacaklı, maddi

hukuktan doğan alacağının tümünün hüküm altına alınmasını amaçlamaktadır.

Bilindiği üzere, usul kuralları, tarafların maddi hukuktan kaynaklanan taleplerini önleyici veya engelleyici nitelikte olmayıp; aksine talepte bulunan tarafın, maddi hukuktan kaynaklanan talebinin en hızlı şekilde yerine getirilmesini sağlamaya hizmet eder110. Talep sonucunun kesin olarak belirli olması zorunluluğu da

108

Adalet Komisyonu Gerekçesi: “… Hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukuki

ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgari olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağın tamamını tam olarak tespit edemeyebilir. Özellikle, zararın baştan belirlenemediği, ancak bir incelemeden sonra tam olarak tespiti mümkün olan tazminat taleplerinde böyle bir durumla karşılaşılabilmesi söz konusudur. Hukuk sistemimiz içinde, böyle bir durumla karşılaşan kişinin hak araması bakımından birçok güçlük söz konusudur. Öncelikle kendisinden aslında tam olarak bilmediği bir alacak için dava açması istenmekte, ayrıca daha sonra kendi talebinden daha fazla bir miktar alacağının olduğu ortaya çıktığında da bunu davayı genişletme yasağı çerçevesinde ileri sürmesi mümkün olabilmekteydi. Böyle bir durumda, gerçekten bilinmeyen bir alacak için dava açmaya zorlamak gibi, hak aramanın özüyle izah edilemeyecek bir yol ve aslında tarafın kendi ihmali ya da kusuru olmadığı halde bir yasakla karşılaşması gibi de bir engel söz konusuydu. Oysa, hak arama özgürlüğü, böyle bir kısıtlamayı ve gerçek dışı davranmaya zorlamayı değil, gerçekten hakkı ihlal edilen veya ihlal tehlikesi altında olan kişiyi, mümkün olduğunca geniş şekilde korumayı amaçlamalıdır. Son dönemde, gerek mukayeseli hukukta gerekse Türk hukukunda artık salt hukuki korumanın ötesine geçilerek “etkin hukuki koruma”nın gündeme gelmiş olması da bunu gerektirir. Kaldı ki miktar ya da değeri belirsiz bir alacak için dava açılması gerektiğinde birtakım sınırlamalar getirmek, dava içinde yeni taleplere veya o davanın dışında yeni davalara yol açarak, usûl ekonomisine aykırı bir durum da meydana getirecektir. Ayrıca miktarı veya değeri bilinmeyen bir alacak için klasik kısmi davanın da tam bir çözüm üretmediği gerçektir. …” HMK m. 107’ye ilişkin Adalet Komisyonu Gerekçesi’nin tam metni için bknz.: YILMAZ, s. 731’deki dn. 5.

109

FUCHS, s. 566.

alacaklının maddi hukuktan kaynaklanan hakkın talebine engel olmamalıdır111. Bu

sebeple belirsiz alacak davasının da alacaklının, maddi hukuktan doğan alacağa ilişkin taleplerin en uygun ve etkili şekilde yerine getirilmesini amaçladığını kabul etmek zorunludur. Başka bir deyişle, belirsiz alacak davasının temel amacı, alacak miktarının kesin olarak belirlenemediği durumlarda alacaklının, sübjektif hakkının tam olarak yerine getirilmesini sağlamaktır. Alacaklı, belirsiz alacak davası ile alacağının miktarını tam olarak yargılama sırasında belirleyebilmekte ve bu belirlediği alacağının tümünün aynı davada hüküm altına alınmasını sağlayabilmektedir. Daha öncede kısaca ifade edildiği gibi, alacak miktarının davanın açıldığı anda belirlenemediği durumlarda, alacaklının belirsiz alacak davası dışında açacağı diğer davalarla alacağına tam olarak kavuşabilmesi bakımından bazı riskler bulunmaktadır. Bu risklerin başında, belirlenemeyen alacağın zamanaşımına uğraması gelmektedir112. Belirsiz alacak davasının en sık uygulama alanı bulacağı

durumlardan biri tazminat talepleridir. Örneğin, haksız fiil taleplerinde, zamanaşımı süreleri kısa olmasına karşılık, zamanaşımının başlaması için zararın miktarının belirli olması gerekmemektedir113. Bu nedenle, açılacak bir kısmi dava ile beraber alacaklıya ıslah yoluna başvurma imkânının tanınmış olması veya kısmi dava sonrasında alacaklının ikinci bir dava açma imkânın bulunması, uzun yargılama gerektiren tazminat davalarında, alacağın miktarının tam olarak belirlenemeden, dava konusu yapılmayan kısmı, zamanaşımına uğrama rizikosuyla karşı karşıya bırakmaktadır. Çünkü alacak miktarının kesin olarak belirlenemediği uyuşmazlıklar, uzun yargılamayı gerektiren, genellikle bilirkişi incelemesi neticesinde somut olarak alacağın miktarının ortaya çıktığı uyuşmazlıklardır. Alacaklı dava açtığı anda, alacak miktarını kesin olarak belirlemeye zorlandığı takdirde, yargılama gideri rizikosu nedeniyle yapacağı yanlış bir değerlendirme sonucu, gereğinden daha az bir talep miktarı belirleyerek maddi hukuktan doğan gerçek alacağına kavuşamama rizikosuyla karşı karşıya kalacaktır114. Çünkü alacaklının dava açarken

belirleyemediği, saklı tuttuğu kısım için zamanaşımı süresi işlemeye devam edecektir. Bir diğer ihtimalde, yanlış değerlendirme yaparak gereğinden fazla bir miktarı talep eden davacı, bu takdirde yüksek yargılama gideri ödemek zorunda

111 SPÜHLER/DOLGE/GEHRI, Rn. 61, s. 131. 112 PEKCANITEZ, s. 27. 113 Bknz.: § 12, C. 114 PEKCANITEZ, s. 27.

kalacaktır115. Bu da maddi hukuktan kaynaklanan alacağına kavuşmak için davacının

gereksiz yere yargılama giderlerine mahkûm edilmesi anlamına gelecektir. Böylelikle sübjektif hakkını arayan davacının, malvarlığında gereksiz yere azalma meydana gelecektir. Belirsiz alacak davası, dava açıldığı anda alacağın miktarı belirlenemese de, alacağın tümü açısından zamanaşımına uğrama ihtimalini bertaraf ettiği için, yargılama sırasında maddi hukuktan kaynaklanan gerçek alacak miktarını belirleyen alacaklı, alacağın tümüne gereksiz masraf yapmaksızın kavuşabilmektedir. Ayrıca belirsiz alacak davasıyla, davalı daha önce temerrüde düşürülmemişse, alacağının tümü bakımından davanın açıldığı tarihten itibaren faiz işletileceği için, sadece asıl alacak için değil, asıl alacağa bağlı hakların da korunmasıyla, sübjektif hakkın tam olarak yerine getirilmesini mümkün kılmaktadır. Sonuç olarak, belirsiz alacak davası ile davacı, bir yandan sübjektif hakkına tam olarak ulaşabilmekte, diğer yandan ise bu hakka ulaşmak için gereksiz masraflar yapması116 önlenmektedir.

Belirsiz alacak davası, alacaklının maddi hukuktan doğan alacağına tam olarak kavuşabilmesi için hak arama özgürlüğü önündeki sınırlamaları gidermekte ve bu sayede etkin hukuki korumayı yerine getirmektir. Oysa ki belirsiz alacak davasının düzenlenmesinden önceki dönemde alacak miktarının kesin olarak belirlenemediği durumlarda dahi alacaklı dava konusunun değerini mutlaka kesin olarak davanın açıldığı anda belirlenmeye zorlanmaktaydı. Belirtmek gerekir ki, belirsiz alacak davasının konusunu teşkil eden tüm uyuşmazlık çeşitlerinde, davacı bakımından talebin miktarının belirlenmesinde ya objektif bir imkânsızlık bulunmakta ya da bunun belirlenmesinin davacından beklenemeyeceği bir durum söz konusu olmaktadır. Bu durumlarda, alacak miktarının belirlenememesi, alacaklının, ne bir ihmalinden ne de bir kusurundan kaynaklanmaktadır. Alacaklı kendisinden beklenebilecek ölçüde tüm araştırmalarına rağmen ve dürüstlük kuralı çerçevesinde alacağın miktarını belirleyememektedir. Bu durumda dahi alacaklıyı, alacak miktarını kesin olarak belirleyerek dava açmaya zorlamak, hak arama özgürlüğü ile bağdaşmamaktadır. Hak arama özgürlüğü, Anayasa ve uluslararası anlaşmalarla

115 LÜKE, Rn. 142, s. 138. 116

Belirsiz alacak davası, davanın açılması anında davacının karşılaşacağı yargılama giderleri riskini tamamen veya kısmen ortadan kaldırmaya yarayan enstrüman olarak kabul edilmektedir (MEIER, Isaak, Unbezifferte Forderungsklage: ein fragwürdiges Instrument zur Verminderung des Kostenrisikos, HAVE Haftpflichtprozess 2010, s. 13).

güvence altına alınmıştır117. Alacaklı, alacak miktarını kesin olarak belirleyemediği

durumlarda, yanlış değerlendirme yapacağı endişesiyle dava açmaktan kaçınabilir. Bu ise hak arama özgürlüğünü daraltan ve zorlaştıran bir aykırılık teşkil etmektedir. Hak arama özgürlüğünün tam anlamıyla yerine getirilebilmesi, alacaklının, alacağının miktarını belirlemeye yarayan bilgi ve belgelere sahip olabilmesi koşuluna bağlıdır118. Belirsiz alacak davasında alacaklı, alacağının miktarını belirlemeye

yarayan bilgiye iki şekilde ulaşabilmektedir. Bunlar, karşı tarafın veya üçüncü kişiler elindeki bilgi ve belgeler ile alacağın miktarını belirlemeye yarayan bilirkişi raporlarıdır. Bu nedenle davacının yargılama sırasında bunlara ulaşması ve buna göre alacak miktarını yargılama sırasında belirlemesi hak arama özgürlüğünün bir gereğidir.

Anayasa'nın 40. maddesinde, anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkı bulunduğu kabul edilmiştir. Mahkemeye başvurma hakkı, somut olayın özelliklerinden dolayı zorlaştırılmamalıdır119. Çünkü hak arama özgürlüğünün etkin

şekilde korunması, hak ihlallerine karşı hukuki yollara başvurma imkânının ve hakkının sağlanmasına bağlıdır120. Alacaklının dava açıldığı anda belirleyemediği

alacağı da mülkiyet haklarındandır. Bu nedenle, alacağın miktarının belirlenemediği durumlarda, davacıya önce alacağını belirleme şart koşulmadan, dava açma hakkı tanınmalıdır. Böylelikle, belirsiz alacak davası ile Anayasa'nın 40. maddesinde öngörülen etkin hukuki koruma da sağlanmış olmaktadır.

Belirsiz alacak davasının diğer bir amacı da usul ekonomisini yerine getirmektir121.

117

Bknz: § 8, A.

118

GÜRAN, Sait, Hak Arama Özgürlüğünün İki Boyutu, Anayasa Mahkemesi'nin 30. Kuruluş Yıldönümü Nedeniyle Düzenlenen Sempozyumda Sunulan Bildiriler, 25-26-27 Nisan 1992 Ankara, s. 29.

119

AKKAN, Mine, Medeni Usûl Hukukunda Etkin Hukuki Koruma, MİHDER, S. 6, Y. 2007/1, s. 35.

120

AKKAN, s. 37.

121 MEIER, belirsiz alacak davasının amacı olarak doktrinde alacaklının yargılama giderleri

rizikosununu önemli derece azaltmasını göstermektedir (s. 13). Aynı yönde: MOHS, in: Gehri/Kramer (Hrsg), Art. 85, Rn. 1, s. 197; PEKCANITEZ, s. 27-28. Kanaatimizce belirsiz alacak davasının amacı usûl ekonomisine hizmet etmekle beraber, davacının yargılama giderleri rizikonusu azaltmak değildir. Belirsiz alacak davasında, davalının yargılama giderleri rizikosunun önemli ölçüde ortadan kalkması bu davanın doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Nitekim gerek İsviçre gerekse Alman usûl kanunlarında yargılama giderleri bakımından belirsiz alacak davasının açıldığı durumlarda, davacıyı koruyucu hükümler bulunmaktadır (İHMK m. 107; AHMK, m. 92). Bu hükümlere rağmen, her iki hukuk sisteminde de belirsiz alacak davası kabul edilmektedir. Bknz.: § 4, C; § 11, H, I, 4.

Usul ekonomisi ilkesi, Anayasa'nın 141. maddesinde ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 30. maddesinde düzenlenmiştir. Usul ekonomisi ilkesine göre, davaların makul sürede ve gereksiz gider yapılmaksızın bitirilmesi gerekir122. Belirsiz alacak davasının açılmasına imkân tanınmaması ile yargılama sırasında talebin miktarının belirlenmesi için ıslah yapılmasına ihtiyaç olmadığı için gereksiz gider yapılması önlenmiş olacaktır. Aynı yargılamada alacak miktarı ıslah ile belirlenmediği durumlarda bu tür alacaklar bakımından ikinci bir davanın açılması ihtiyacı belirsiz alacak davası ile önlenmiştir. Bu nedenle, belirsiz alacak davası, usul ekonomisi ilkesinin yerine getirilmesine de hizmet etmektedir. Ayrıca, belirsiz alacak davası, alacağın tümünün tek bir dava ile hüküm altına alınmasını sağladığından, ikinci bir davanın açılmasına gerek olmadığı için, yargıya olan güveni ve hukuki güvenliği zedeleyecek çelişkili kararların verilmesi ihtimali de bertaraf edilmiş olmaktadır.

§ 3. İSVİÇRE, ALMAN VE TÜRK HUKUKUNDA GENEL

OLARAK BELİRSİZ ALACAK DAVASI

Belgede Belirsiz alacak davası (sayfa 38-46)