• Sonuç bulunamadı

Belirsiz Alacak Davasının Reddine İlişkin Görüşler

Belgede Belirsiz alacak davası (sayfa 78-91)

Alman hukukunda belirsiz alacak davasını detaylı şekilde inceleyen bazı yazarlar bu davanın reddi yönünde görüş bildirmişlerdir248. Alman hukukunda bazı yazarlarca kabul edilen ve Federal Mahkemece de uygulanan, mahkemenin asgari değer veya yaklaşık değerle bağlı olmaksızın karar vermesi, bu davanın çok ciddi eleştirilmesine neden olmuştur. Belirsiz alacak davasının reddine ilişkin görüşü savunan yazarlar, bu davanıninandırıcı ve mantıklı şekilde temellendirilemediğini ileri sürmektedirler249. Ayrıca, talep sonucunun kesin olarak belirli olması zorunluluğunun özellikle iki fonksiyonuna dikkat çekilmektedir250. Bunlardan ilki, talep sonucunun kesin olarak belirli olması zorunluluğu, kesin hükmün kapsamını belirler. Belirsiz alacak davasında bu herhangi bir rol oynamamaktadır. Çünkü davacı, bu belirlemenin mahkeme tarafından yapılmasını beklemekte olup, mahkemenin belirlediği miktara razı olmaktadır. İkinci olarak da davalı her şeyden önce, kendisinden talep edileni bilmek zorundadır. Bu hem davalının kendini savunabilmesi hem de karşılaşacağı gereksiz yargılama giderleri bakımından önemlidir.

246

ALLGAIR, s. 32. Yargılama giderlerinin paylaştırılmasına ilişkin kurallara rağmen, belirsiz alacak davası, alacaklının yüksek yargılama gideri rizikosunu ortadan kaldırdığı için, alacaklının bu davayı açmakta, hukuken korunmaya değer yararı vardır (BLECHSCHMID, s. 14, 46).

247 FRAHM, s. 1213. 248

BULL, 95 vd.; GERSTENBERG, s. 1352 vd.; KERN, s. 52 vd.; RÖHL, s. 52 vd.; UBERT, s. 85. Alman hukukundaki eleştirilerin, Alman hukuku dikkate alarak değerlendirilmesi gerekir. Yukarıda da ifade edildiği için, uygulamada belirsiz alacak davasına sıklıkla maddi ve manevi tazminat talepleri için belirsiz alacak davası açılmaktadır. Bu tür belirsiz alcak davalarında ise mahkeme, geçici değerle bağlı olmadan ve davacının geçici değerini artırmasını beklemeden kendiliğinden alacağın miktarını belirlerek hüküm vermektedir.

249 BULL, s. 95. GERSTENBERG, Alman hukukunda belirsiz alacak davasının, kanuna uygun

olduğunu söyleyen İmparatorluk Mahkemesi Kararı’nın belirli kısımlarına sürekli atıflar yapıldığını, kapsamlı ve kabul edilebilir bir gerekçelendirmenin bu zamana kadar yapılamadığını ifade etmektedir. Mahkemelerin, bugün hâlâ bu davayı ya örf adet hukukuna ya da İmparatorluk Mahkemesi’nin sözü geçen kararlarına dayandırdıklarını söylemektedir (s. 1353).

Belirsiz alacak davasının kabul edilmesini savunan görüş, alacaklının, davanın başında, alacak miktarını belirleyebilme durumunda olmadığını ileri sürerek bu davanın gerekliliğini savunmaktadır. Bu davanın reddine ilişkin görüş belirten bazı yazarlar ise alacaklının bu durumda, yani alacak miktarını belirleme durumunda olmaması halinde, dava açmak için gerekli şartlara sahip olmadığını ileri sürmüşlerdir251. Alacaklı, hâkimin talep miktarını belirlemesi, takdir etmesi için gerekli bilgi ve belgeleri verdikten sonra, neden talep sonucunu da kendisi belirlemesin ki, denilerek belirsiz alacak davasına ihtiyaç olmadığı ileri sürülmüştür252. Belirsiz alacak davasına ihtiyaç duyulmadığını ifade eden yazarlardan RÖHL, özellikle etkisi devam eden zararlar bakımından talep sonucunun belirlenmesinin imkânsız olduğu durumlarda alacaklının, tespit davası açması gerektiğini veya icabında kısmi dava ile birlikte tespit davası açması gerektiğini savunmaktadır253. Belirsiz alacak davasının açılmasına izin verilen tazminat davalarında olduğu gibi, zarar görenin zararının devam ettiği durumlarda veya gelecekteki zararlar bakımından ne alacaklı ne de mahkeme talep edilecek miktarı belirleyebilecek durumdadır254. Bu gibi durumlarda alacaklı zaten eda davası açamaz veya kısmi dava olarak eda davası açabilir. Buna benzer hallerde alacaklı, geçici olarak tespit davası ile yetinmek zorundadır. Bu bakımdan belirsiz alacak davasına ihtiyaç olmadığı ileri sürülmektedir255.

Belirsiz alacak davasını kabul eden görüşü savunan yazarlar, davacı bakımından, yargılama giderleri rizikosunu, bu davanın kabulü için önemli bir neden olarak kabul etmişlerdir. Ancak belirsiz alacak davasının reddini savunan görüş, Alman hukukunda, Alman Usul Kanunu’nun 92. maddesinin ikinci fıkranın ikinci bendine göre bu rizikonun giderilebileceğini ileri sürmektedir256. Çünkü bu bende göre, talep

251

BULL, s. 95.

252 BULL, s. 95. 253

RÖHL, s. 57. Aynı şekilde bu durumda tespit davasının açılması gerektiği yönünde bknz.: BULL, s. 95; PAWLOWSKI, s. 342. Karş.: BLECHSCHMID, s. 45.

254 MENGES, s. 128.

255 RÖHL, s. 59. Karş.: BLECHSCHMID, s. 44-45.

256 MENGES, s. 82, 138 vd.; BULL, s. 95; GERSTENBERG, s. 1356 vd.; KERN, s. 134 vd.; UBERT,

s. 35 vd.. RÖHL, söz konusu maddenin uygulanması bakımından hâkimin takdir yetkisi olmasına rağmen, hâkimin burada tamamen serbest olmadığı, maddenin uygulama şartlarının gerçekleştiği takdirde, hâkimin bu maddeyi uygulamak zorunda olduğu söylemektedir (s. 74, 76). Aynı şekilde: MENGES, s. 148. Bununla beraber, belirsiz alacak davasının kabul edilme nedeninin sadece yargılama giderleri rizikosu olmadığına ilişkin bknz.: BUTZER, s. 539 vd.. MUSIELAK da belirsiz alacak davasının kabulü için ileri sürülen davacının talep sonucunu yüksek belirlediği durumlarda yargılama giderleri rizikosu taşımasının söz konusu hüküm nedeniyle, gerçekçi olmadığını ifade

edilen miktarın belirlenmesi hâkimin takdirine, bilirkişi incelemesine veya karşı tarafın hesaplamasına bağlı olduğu durumlarda, hâkim, yargılama giderlerinin tümünden taraflardan birini sorumlu tutabilir257. Bu hüküm karşısında davacının, yargılama giderleri rizikosu taşımadığı kabul edilmektedir.

Belirsiz alacak davasının reddini savunan görüşe göre, davacının yargılama giderleri riskini taşıması tek başına bu davanın kabulü için yeterli değildir. Kaldı ki, medeni usûl hukukunda, yargılama giderleri rizikosunu kural olarak davacının taşıması gereklidir258. Oysa belirsiz alacak davasının talep sonucu ile yargılama giderlerini taşıma rizikosu arasındaki bağlantıyı yumuşattığı veya ortadan kaldırdığıileri sürülmektedir259. Talep sonucunun belirli olması zorunluluğu ile yargılama giderlerine katlanma rizikosu arasındaki bağlantının birçok pratik faydası olduğu ifade edilmektedir. Yargılama giderleri, gereksiz yere dava açılmasını önleyici etkiye sahip olduğu gibi, aşırı taleplerin de ileri sürülmesiniengellemektedir260. Ayrıca belirsiz alacak davasında da yargılama giderleri riskini tamamıyla davalı taşımamalı; bu risk taraflar arasında paylaştırılması gerektiği ifade edilmiştir261.

Alman hukukunda, belirsiz alacak davasının açılabildiği durumlarda, davacı, tazminatın miktarının belirlenmesi keyfiyetini, mahkemenin takdirine bırakıldığı ifade edilmektedir. Bu nedenle, söz konusu davanın, medeni usûl hukukunun genel sistemine ve özellikle tasarruf ilkesine aykırı olduğu bazı yazarlarca

etmektedir (Rn. 67, s. 42).

Benzer hüküm İHMK m. 107/1, (a) bendinde de bulunmaktadır. Bu hükme göre de alacak miktarının belirlenmesi hâkimin takdirine bağlı olduğu durumlarda veya talebin belirlenmesinin zor olduğu durumlarda, davacı talebinde ilke olarak haklı bulunmakla beraber, dava dilekçesinde gösterdiği talep miktarının tümü kabul edilmese hâkim, 106. maddede düzenlenen yargılama giderlerinden sorumluluk kuralından ayrılarak, takdirine göre yargılama giderlerinden sorumluluğu belirleyebilir. İHMK m. 106/2 de, Türk hukukunda olduğu gibi talebin kısmen kabulü kısmen reddi halinde kural olarak yargılama giderlerinden kabul ve red oranında sorumlu olmayı düzenlemektedir.

257 BUTZER, hâkimin, bu bende göre yargıla giderlerinin tümümden taraflardan birini “sorumlu

tutmakzorunda olmadığını”; takdir yetkisini kullarak taraflardan birini “sorumlu tutabileceğini”, ki uygulama buna çok az dikkat edildiğini söylemektedir (s. 539). Aynı şekilde: HUSMANN, s. 719; HUSMANN, NJW 1989, s. 3129; STEINLE, s. 425; WILLMS, s. 619. Bu kuralın çok sık uygulanmamasının belirsiz alacak davasının reddi için gerekçe olmayacağı yönünde ise: BLECHSCHMID, 43-44. FUCHS, davacının açık değerlendirme hatası yaptığı durumlarda, AHMK m. 92/2, b.2 dikkate alınmayacağını ifade etmektedir (s. 564).

258 KERN, s. 26; PAWLOWSKI, s. 344. MENGES, belirsiz alacak davasının, davacının yargılama

gideri rizikosunu tamamen ortadan kaldırdığını; bunun ne kanun koyucu tarafından amaçlandığını ne de yargılama hukuku bakımından istenen bir durum olduğunu ifade etmektedir (s. 129).

259

DUNZ, s. 1734.

260

RÖHL, s. 52; BULL, s. 96; GERSTENBERG, s. 1357; KERN, s. 93, 121; MENGES, s. 139.

savunulmuştur262. Talep sonucu, belirli bir sistematik içinde, davanın açılmasıyla, hükümle, yargılama giderleriyle, verilen hükme karşı kanun yoluna başvurmayla bağlantılıdır. Hâkim, taleple bağlı olduğundan, dava dilekçesinde talep edilenden başka şeye veya talep edilen şeyden fazlasına hüküm veremez (AHMK m. 308). Aynı şekilde davanın kısmen reddi veya kabulü halinde yargılama giderleri red ve kabul oranında taraflar aleyhine hükmedilir. Tarafların kanun yoluna başvuruda, alacaklının dava dilekçesinde belirlediği talep sonucunun tamamen veya kısmen kabul ve reddine göre ortaya çıkmaktadır. Hukuki yararın varlığı yine talep sonucuna göre belirlenmektedir. Yani medeni usûl hukuku sistemi, alacaklının dava dilekçesinde talep miktarını kesin olarak belirlemesi durumu üzerine kurulmuştur ve bu sadece alacaklının talep sonucunu kesin olarak belirlemesi halinde sorunsuz şekilde işlemektedir263. Medeni usûl hukukunda, talep sonucunun yanlış değerlendirilmesi riskini davacı taşır ve her şeyden önce alacaklı olarak, alacak miktarını en iyi bilecek olan ve bunu değerlendirebilecek olan bizzat kendisidir264. Belirtilen gerekçelerle, belirsiz alacak davası medeni usûl hukukunun genel sistematiğine uygun olmadığı ileri sürülmüştür.

Belirsiz alacak davasının, örf ve adet hukukuna dayandırılarak da temellendirilemeyeceği ileri sürülmektedir. Çünkü örf ve adet hukuku, kırılgan olduğu ifade edilmiştir. Örf ve adet hukuku, hukuki bir kategoriden çok sosyal bir kategoriyi ifade eder. Belirsiz alacak davası ile ilgili tartışmalarda, uzun yıllardan beri gelen uygulamanın göz ardı edilemeyeceği kabul edilmekle beraber, örf ve adet hukuku argümanının problemin çözümü için yeterli görülmediği ifade edilmektedir265.

Belirsiz alacak davasını reddeden yazarlarca bu davanın, davalının kendini savunma imkânını önemli ölçüde kısıtladığı da ileri sürülmektedir266. Kendisinden tam olarak ne miktarda alacak talep edildiği dava dilekçesinde yer almadığı için, davalı yargılama sonunda hangi kararla karşı karşıya kalabileceğini bilmemektedir267. Bu 262 GERSTENBERG, s. 1359; RÖHL, s. 62, 85. 263 RÖHL, s. 63. 264 GERSTENBERG, s. 1355. 265 RÖHL, s. 58 266 MENGES, s. 2 267

MENGES, s. 2, 26-27. MERTINS, ise belirsiz alacak davasının davalı bakımından doğurduğu bu sonucu kabul etmekle beraber bunun tek başına belirsiz alacak davasının reddi sonucunu

ise davalının savunma imkânını güçleştirdiği gibi, bazı durumlarda talebin isteyerek yerine getirilmesine268 veya davanın kabulüne engel olmaktadır269. Bu durum, davalının davanın başında davayı kabul etmesi nedeniyle yargılama giderlerinden sorumlu tutulmayacağı hükmünün uygulanmasına imkân tanımamakla beraber (HMK m. 312/2; AHMK m. 93), davacı bakımından yargılama giderleri riskini tamamen ortadan kaldırdığı için eleştirilmektedir270.

Belirsiz alacak davasının kabulüne getirilen bir diğer eleştiri de bu dava türünün, mahkeme dışı uyuşmazlık çözümünü de güçleştirdiğidir271. Ayrıca bazı yazarların kabul ettiği gibi, bazı durumlarda bu davanın açılmasına izin vermek bazı durumlarda izin vermemek keyfiliğe neden olabilmektedir. Alman hukukunda, belirsiz alacak davasının açılmasına sadece belirli hallerde izin verip sınırlandırmanın da hatalı uygulamanın gerekçelendirmesine uygun olmadığı ifade edilmektedir. Belirsiz alacak davasının açılmasına imkân tanınan talep sonucunun kesin olarak belirlenmesinin imkânsız olmasının hiçbir durumda söz konusu olmadığı ifade edilmektedir272.

İsviçre hukukunda, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda belirsiz alacak davası açık bir şekilde düzenlendiği için yapılan eleştiriler daha sınırlıdır. İsviçre hukukunda da alacak miktarının hâkimin takdirine göre belirlendiği durumlarda belirsiz alacak

doğurmayacağını ifade etmektedir (s. 48). ÜSTÜNDAĞ, davacı tarafından ileri sürülen iddia vasıtalarının açık şekilde bilinmesi ve tanınmasının, ihtilafın davalı bakımından açık bir şekilde tanınabilmesine imkân tanıdığını ve böylelikle davalının da aynı açıklıkta savunma yapabilme imkânına sahip olacağını ifade etmekte; buna davalının müdafa menfaatleri denildiğini belirtmektedir (Yasak, s. 4-5).

268 MENGES, s. 2

269 BERNHARDT, s. 213; GERSTENBERG, s. 1354; RÖHL, s. 61; WURM, s. 66; MENGES, s. 2. 270

MENGES, s. 2. Bu nedenlerden dolayı Alman Federal Mahkemesi ilk kararlarında, belirsiz alacak davasını sıkı şartlar altında açılmasına izin vermiştir. Belirsiz alacak davasının şartları olarak, davacı hâkimin talep miktarını, kapsamını belirlemesi için gerekli tüm bilgi ve belgeyi sunması yeterli sayılmamaktaydı; ayrıca davacı talebinin en alt sınırı ile en üst sınırını da dava dilekçesinde bildirmek zorundaydı. Böylelikle, davalı hangi risiko ile karşı karşıya olduğunu bilerek savunma yapabilmekteydi. Mahkeme de davacının bildirdiği en üst sınırdan fazlasına ve başka bir şeye hükmedemediği için taleple bağlılık ve tasarruf ilkesine uygun karar vermekteydi. Ancak daha sonraki yıllarda, Alman Federal Mahkemesi, dava şartı olarak saydığı davacının dava dilekçesinde alacak miktarının en alt ve en üst miktarını belirleme zorunluluğunu terk etmiştir. Davacı üst sınır olarak bir değer belirtme zorunluluğu olmadığı gibi bunu belirtmiş olsa bile, mahkeme bundan fazlasına karar verdiği durumları hâkimin taleple bağlılık illkesine aykırı görmemiştir. Alman Federal Mahkemesi yeni sayılabilecek bir kararında, davacının 5.000 DM talep etmesine rağmen, 30.000 DM’ye hükmetmesini kanuna uygun görmüştür. Karar için bknz.: NJW 2001, s. 3417. Ayrıntılı bilgi için bknz.: § 10, D, II, 1, b.

271

GERSTENBERG, s. 1354; KERN, s. 92'deki dn. 30.

davasına ilişkin kanuni bir düzenleme yoktur. Buna rağmen gerek yargı kararlarında gerekse de doktrinde belirsiz alacak davasının bu türü kabul görmüştür. İsviçre hukukunda belirsiz alacak davasının kabul edilmesinin asıl nedeni olarak yargılama giderleri rizikosu gösterilmiştir. MEIER, eğer İsviçre hukukunda da Amerikan hukukundaki gibi, yargılama giderinden sorumluluk bakımından tarafların davanın sonucuna bağlı olmaksızın sorumlu tutuldukları kuralı yer almış olsaydı, belirsiz alacak davasına ihtiyacın olmadığını ileri sürmektedir273.

Ç. Görüşümüz

Kanaatimizce belirsiz alacak davasının kabulü zorunludur274. Çünkü belirsiz alacak davasının açılabildiği durumlarda, davacı, alacağının miktarını ve dolayısıyla talep sonucunu rakamsal olarak kesin belirlemesine imkân sağlayan unsurlara sahip değildir. Talebin miktarını belirlemeyi sağlayan unsurlarda gerçek anlamda bir belirsizlik söz konusudur275. Davacı alacak miktarını, bazı durumlarda delillerin incelenmesinden sonra ve özellikle bilirkişi incelemesinden sonra bazı durumlarda ise ancak karşı taraftaki veya üçüncü kişilerdeki bilgi ve belgelere dayanarak belirleyebilmektedir. Özellikle tazminat davalarında olduğu gibi, bazı durumlarda ise alacak miktarının belirlenmesinde hâkime geniş takdir yetkisi tanınmıştır. Davacının dava açtığı anda alacak miktarını belirleyemediği bir durumda, kendisinden tahmini bir değerlendirme yapıp dava açması beklenemez. Bu nedenle alacaklının alacak miktarının üst sınırını davanın açıldığı anda belirleyemediği veya belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği durumlarda, belirsiz alacak davasının istisnai olarak kabul edilmesi gerekmektedir276. Bu durumda davacının, dava açtığı anda talep miktarını kesin olarak belirlemesinden ziyade, hukuki ilişkiyi tam olarak ortaya koyması ve yargılama sırasında alacak miktarının tam ve kesin şekilde belirlenmesine imkân tanıyan vakıaları mahkemeye sunması yeterli görülmelidir277. Belirsiz alacak davası, sadece davanın açıldığı anda alacak miktarının kesin olarak belirlenmesinin imkânsız olması veya bunun alacaklıdan beklenemeyecek olması

273

MEIER, s. 14.

274 HUSMANN, belirsiz alacak davasında davacının talebini belirleyemesinin imkânsız olduğunu,

'Ultra posse nemo obligatur' yani, 'kimse yapabileceğinin ötesine zorlanamaz' cümlesinin hukukun ortaya çıktığı andan beri geçerli olduğunu ifade etmektedir (s. 718).

275

BUTZER, s. 539.

276

SPÜHLER/DOLGE/GEHRI, Rn. 61, s. 131.

durumunda mümkündür278. Bunun dışındaki hiç bir neden belirsiz alacak davasının açılmasına imkân tanımamaktadır. Bu nedenle belirsiz alacak davası istisnai olarak açılan bir dava olup yargılama giderleri rizikosu279 veya ispat zorluğu yahut sorunları bu davanın açılması için kabul edilebilir gerekçeler değildirler.

Kanaatimizce, belirsiz alacak davası, sübjektif hakların tam olarak yerine getirilmesine hizmet ettiği için, medeni usûl hukukunun amacına da uygundur280. Medeni usûl hukuku, maddi hukukta tanınmış hakların yerine getirilmesine hizmet ettiği ve belirsiz alacaklar bakımından belirsiz alacak davası bunu tam olarak sağladığı için bu dava türünün kabulü zorunludur. Bu nedenle belirsiz alacak davası, medeni usûl hukukunun temel amacına ve sistematiğine aykırı değildir. Medeni usûl hukuku özel hukuktan doğan sübjektif hakların korunması ve gerçekleşmesini amaçlayıp adaletin gerçekleşmesini sağlamaktadır. Belirsiz alacak davası da alacaklının maddi hukuktan kaynaklanan alacağını tam ve kesin şekilde kavuşmasına sağlayan bir dava türüdür.

Ayrıca belirtelim ki, belirsiz alacak davası, hak arama özgürlüğünün etkin şekilde yerine getirilmesini sağlamaktadır. Daha önce de ifade ettiğimiz üzere alacağın miktarı tam olarak belirli olmadığından dava açmaktan imtina edilmesini önlediği için bu davanın kabulü zorunludur. Belirsiz alacak davasının açılması gereken durumlarda da davanın başında alacaklıdan, dava konusu talebin kesin ve net şekilde belirlemesini talep etmek, alacaklının maddi hukuktan doğan alacağını, dava yoluyla ileri sürmesine engel olabilir. Alacaklının maddi hukuktan doğan talebinin miktarı davanın açıldığı anda imkânsızlık veya davacıdan beklenememe nedeniyle tam olarak belirlenememesi durumunda bunların talep edilmesini engelleyecek nitelikte usul kurallarının olmaması gerekir281. Aksi halde alacaklı, yanlış veya eksik bir değerlendirme yapmak çekincesiyle veya henüz dava açmak için gerekli koşullara sahip olmadığı düşüncesiyle dava açmaktan kaçınabilir.

278 STAEHELIN, Adrian/STAEHELIN, Daniel/GROLIMUND, Pascal, Zivilprozessrecht nach dem

Entwurf für eine Schweizerische Zivilprozessordnung und weiteren Erlassen-unter Einbezug des internationalen Rechts, Zürich/Genf/Basel 2008, Rn. 4, s. 184; SPÜHLER/DOLGE/GEHRI, Rn. 61, s. 131.

279 Aksi yönde: BLECHSCHMID, s. 46. 280

KARSLI, s. 346. İsviçre'de belirsiz alacak davasının kabul edilme nedenleri arasında Kanton usûl hukuklarının, maddi (federal) hukukun gerçekleşmesine hizmet ettiği düşüncesine dayandığı ifade edilmektedir (HURNI, s. 89).

Belirsiz alacak davası bunların yanı sıra, usul ekonomisi ilkesinin yerine getirilebilmesi için de gereklidir. Bu davaya izin verilmemesi halinde, davacı gereksiz yere masraf yapma riskiyle veya ikinci bir dava açma durumu ile karşı karşıyadır282. Alacaklının yapacağı olası masraflar farklı şekillerde kendini gösterebilir. Öncelikle hukukumuzda teksif ilkesinin önemli bir sonucu olarak, davacı cevaba cevap dilekçesi verdikten sonra, kanunda belirtilen istisnalar dışında davasını genişletip değiştiremez (m. 141). Yani talep sonucunu artıramaz. Davanın genişletilmesi yasağının ön inceleme duruşmasından sonra davalının muvafakati aranmaksızın mümkün olduğu tek istisna, ıslahtır (m. 141/2). Buna karşılık bilindiği gibi ıslah masrafsız değildir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 178. maddesine göre, ıslah yapan taraf, ıslah sebebiyle geçersiz hale gelen işlemler için yapılan yargılama giderleri ile karşı tarafın uğradığı zararları ve uğrayabileceği olası zararları karşılamak zorundadır. Belirsiz alacak davası açılması gereken durumlarda, alacaklı, genellikle cevaba cevap süresine kadar, alacak miktarını tespit edecek durumda değildir. Kanun koyucunun da belirttiği gibi, belirsiz alacak davasına izin verilen hallerde, alacaklı, ancak karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarını tam ve kesin olarak belirleyebilecek durumdadır. Belirsiz alacak davasıyla, alacağın tam ve kesin olarak tespit edildikten sonra, davanın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davacının, alacak miktarını belirlemesineimkân tanınmıştır. Böylelikle davacının, talep sonucunu artırması nedeniyle yapacağı olası gereksiz masrafların önüne geçilmiştir. Belirsiz alacak davası açılması gereken durumlarda, bu davanın kabul edilmemesi, aynı alacak için aynı davalıya karşı birden fazla dava açılması sonucu doğurur283. Aynı alacak için birden fazla dava açılması ise, kısmi dava şeklinde ortaya çıkacaktır. Alacak miktarını tam olarak belirleyemeyen alacaklı, bu durumda belirleyebildiği kısım için kısmi dava açacak; geri kalan kısım için ise ikinci bir dava açma yoluna gidecektir. Aynı alacak için ikinci bir dava açmak istemeyen alacaklı, açtığı kısmi davada ıslah yoluna giderek talebini arttırabilir. Bu da yukarıda belirtildiği gibi masrafsız değildir. Bu nedenle, belirsiz alacak davasıyla, alacak miktarı kesin ve net şekilde yargılama içinde belirlenebildiğinden, alacaklının aynı alacak için ikinci bir dava açmasının önüne de geçilmiş olacaktır. Bu ise hem masraf bakımından hem de zaman bakımından önemli bir tasarruf sağladığı için usul

282

MERTINS, s. 47; KULAKSIZ, s. 71.

ekonomisi ilkesinin de uygulanmasını sağlamaktadır284.

Belirsiz alacak davası, alacaklının dava başında yapacağı yanlış değerlendirme sonucu alacak miktarını yüksek gösterdiği takdirde, yargılama sonucunda ödeyeceği olası yargılama giderinin de önüne geçmektedir. Çünkü davada yargılama giderleri tarafların haklılık oranlarına göre paylaştırılır (m. 326). Belirsiz alacak davasının söz konusu olduğu durumlarda, alacaklı kesin olarak alacaklı olduğunu ileri sürmekte; ancak alacak miktarını tespit etme imkânına sahip değildir. Alacaklıyı yargılama gideri tehdidine maruz bırakmadığı ve alacaklının maddi hukuktan kaynaklanan alacak hakkının tamamına kavuşmasını sağladığı için de belirsiz alacak davası yerinde bir dava türüdür. Belirsiz alacak davası açan alacaklının, kesin olarak alacaklı olduğu kural olarak kabul edilmekte, yargılama giderleri bakımından ise Türk hukukunda davacıyı koruyucu bir hüküm olmamasına rağmen bu davanın doğal sonucu olarak davacı yargılama giderleri bakımından önemli ölçüde korunmaktadır. Davacı, alacak miktarını belirledikten sonra talebi tamamen kabul edilirse veya alacak miktarının belirlenmesi hâkimin takdirine bağlı olduğu durumlarda davacının haklılığı hüküm altına alınmışsa yargılama giderlerinden kural olarak sorumlu

Belgede Belirsiz alacak davası (sayfa 78-91)