• Sonuç bulunamadı

Alacak Miktarının Delillerin İncelenmesinden Sonra Belirlenebildiğ

Belgede Belirsiz alacak davası (sayfa 184-190)

B. Alacak MiktarınınHâkimin Takdirine Göre Belirlenebildiği Hallerde Belirsiz

II. Alacak Miktarının Delillerin İncelenmesinden Sonra Belirlenebildiğ

Davacının talebinin miktarının delillerin incelenmesi aşamasından sonra belirlenebildiği durumlarda, alacaklı belirsiz alacak davası açabilecektir670. Bu

durumda davacı delillerin incelenmesinden sonra talebini rakamsal olarak kesin bir şekilde belirleyebilecektir671. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107. maddesinin 2.

fıkrasında, alacağın miktarının kesin olarak tahkikat sonucu belirlenebildiği durumlarda belirsiz alacak davasının açılabileceği düzenlenmiştir. Tahkikat sonucu ibaresinden anlamamız gereken, alacağın miktarını belirlemeyi sağlayan delillerin incelenmesinden sonra olmalıdır. Nitekim İsviçre Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda, tahkikatın sonucu yerine daha isabetli olarak delillerin incelenmesinden sonra denilmektedir. Çünkü alacak miktarı bu durumda, alacağın miktarını belirlemeyi sağlayan delillerin incelenmesinden sonra belirlenebilir olduğu için, tahkikatının sonuna kadar beklemeyi gerektirecek bir durum yoktur. Bu nedenle, ayrıca, mutlaka tüm delillerin incelenmesini beklemek de gerekmemektedir. Özellikle talebin belirlenmesine ilişkin delillerle, talebin kabulüne veya reddine ilişkin delillerden farklı olduğu durumlarda, davacının, talebini belirlemeye yarayan delillerin incelenmesinden sonra, talebini belirlemesi gerekir. Çünkü belirsiz alacak davası, yargılama sırasında davacının ispat rizikosunu gidermeye ve daha sonra davacının bu çerçevede talebini belirlemesine hizmet etmemektedir. Ayrıca davacının talebini belirlemesinden sonra davalıya tebliğ edilmesi ve davalıya cevap verme imkânı tanınması gerekir. Tahkikatın sonunda bunun davalıya tebliğ edilmesi, bazı durumlarda davalının cevabı ile tahkikatın devam edilmesini gerektirebilir. Ayrıca davalının, davacının talebini belirledikten sonra davayı kabul etmesi durumlarında da gereksiz yere tahkikatın uzaması ihtimali doğabilir.

670

SPÜHLER/DOLGE/GEHRI, Rn. 64, s. 132; FÜLLEMANN, in: Brunner/Gasser/Schwander (Hrsg), Art. 85, Rn. 3, s. 528; BERNHARDT, s. 213.

Belirsiz alacak davasının bu türü sorumluluk hukukundan doğan uyuşmazlıklarda672

sıklıkla uygulama alanı bulacaktır. Alacak miktarının delillerin incelenmesinden sonra belirlenebildiği durumlarda, davanın açıldığı anda alacaklının talebinin miktarını kesin olarak belirlemesi kendisinden beklenemez. Çünkü davacı, uyuşmazlıkla ilgili talebinin miktarını belirlemeye yardımcı olacak tüm unsurları bilmemektedir673. Davacı, talebinin miktarını ancak delillerin toplanması ve bunların

incelenmesinden sonra somutlaştırabilmektedir674. Çünkü bu durumlarda delillerin

incelenmesinden özellikle de bilirkişi incelmesinden sonra talebinin miktarına ilişkin tüm unsurlar tespit edileceği için, davacı da ancak bu andan sonra talebinin miktarını kesin olarak belirleyebilir. Örneğin, haksız fiilden kaynaklanan zararlarda alacaklının uğradığı zararın miktarı veya varsa malullüğün kapsamı ve buna benzer sorular ancak bilirkişi incelemesi sonucunda açılığa kavuşmaktadır675. Alacaklıya bu tür

durumlarda belirsiz alacak davası açma imkânı tanınması, daha dava açmadan önce oldukça kapsamlı olarak talebini belirlemeyi sağlayacak delilleri toplamasının676, bu

bağlamda örneğin alacaklının kendisinin uzman bir kişi yardımıyla alacak miktarını belirlemeye zorlanamayacağı ve bunun alacaklıdan da beklenememesin sonucudur677.

Alacaklıyı, dava açmadan önce alacağını belirleyebilmesi için uzman bir kişiden yardım almaya zorlamak, hak arama özgürlüğünü önemli ölçüde zorlaştıracak ve etkin hukuki korumanın sağlanmasına engel teşkil edecektir. Bu tür uzman görüşleri son derece pahalı olup,kural olarak yargılama giderlerinden sayılmamaktadır. Bu nedenle, alacaklı davanın açılmasından önce özel olarak uzman bir kişiden alacağın miktarını belirlemeye yarayacak bilgileri alsa ve buna göre normal bir eda davası açsa, söz konusu rapor için yaptığı masraflara kendisi katlanmak zorunda kalacaktır. Ancak, yargılama sırasında bilirkişi incelemesi gerektiren durumlarda, bilirkişi ücreti yargılama giderlerinden sayıldığından dava lehine sonuçlandığında kural olarak bilirkişi ücretini ödemek zorunda olmayacaktır. Ayrıca bu tür uzman görüşlerine

672 MEIER, s. 17. 673 MEIER, s. 17.

674 BOPP/BESSENICH, in: Sutter-Somm/Hasenböhler/Leuenberger (Hrsg), Art. 85, Rn. 9, s. 640-

641.

675 MEIER, s. 17; Zivilprozessrecht, s. 223; TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, örneğin

çalışma gücünün kaybının oranının bilirkişiye sorulacağı ve buna göre tazminatın belirlenebileceğini ifade etmektedirler (s. 608).

676

SENEL, Rn. 273, s. 101.

677

FÜLLEMANN, in: Brunner/Gasser/Schwander (Hrsg), Art. 85, Rn. 3, s. 528; LEUENBERGER/ UFFER-TOBLER, Rn 6.10, s. 148.

rağmen, yargılama sırasında gerek davalının talebi üzerine gerekse de mahkeme kendiliğinden yeni bir bilirkişi incelemesi yapılabilir. Bu nedenle, alacağın belirlenmesinin delillerin incelenmesine bağlı olduğu durumlarda, davacıya alacağını belirleyebilmesi için öncelikle delilleri inceleme imkânı tanınmalıdır678.

Doktrinde bir görüş, bu tür belirsiz alacak davasına İsviçre uygulamasında neredeyse hiç rastlanmadığını ifade etmektedir. Yazar, bunu ise ya bu tür belirsiz alacak davasının pratik olmamasından ya da bu tür bir kararın yayımlanmasını gerektirecek bir nedenin bulunmamasına bağlamıştır. Bu tür bir belirsiz alacak davasına neredeyse ihtiyacın olmadığını ifade eden yazar, bu durumlarda somut vakıaların ve zararın az veya çok belirlenebildiği anda davanın açılabileceğini ifade etmektedir679. Alacak

miktarının delillerin incelenmesinden sonra belirli hale gelse dahi, usuli taktik gereğince, özellikle sulh müzakereleri için başlangıçtan itibaren belirli bir taleple dava açmasının isabetli olacağını ifade etmektedir680. Buna karşılık bir diğer görüş,

belirsiz alacak davasının kabul edilme gerekçelerini tekrarlayarak, bu sayede davacının muhtemel gereğinden fazla bir miktarı talep olarak mahkemeye sunmasını; yargılama giderleri rizikosu nedeniyle davacının önce kısmi dava açmasını engellediği için usul ekonomisine uygun olduğuna dikkat çekmektedir681.

Kanaatimizce, birinci görüşe katılmak mümkün değildir. Çünkü alacak miktarının delillerin incelenmesinden sonra belirli hale geldiği durumlarda, bu davanın belirsiz alacak davası şeklinde açılması hem usul ekonomisi bakımından hem de maddi hukuktan kaynaklanan hakların eksiksiz şekilde yerine getirilmesini sağlaması bakımından son derece önemlidir. Öncelikle delillerin incelenmesinden sonra davacıya talep sonucunu belirleme imkânının tanınması, davacının, yargılama giderleri rizikosu nedeniyle, alacak miktarını düşük göstererek kısmi dava açıp talebini delillerin incelenmesi aşamasından sonra artırma682 veya aynı alacak için

birden fazla dava açması zorunluluğunu da bertaraf ettmektedir. Ayrıca, bu tür belirsiz alacak davası, alacaklının davanın açıldığı anda yanlış değerlendirme yaparak alacak miktarını gereğinden fazla dava konusu yapma riskini de

678 COURVOISIER, in: Baker&McKenzie (Hrsg), Art. 85, Rn. 8, s. 370. 679 MEIER, s. 18. 680 MEIER, s. 18. 681 LEUENBERGER/UFFER-TOBLER, Rn. 6.10, s. 148

engellemektedir683. Bunun yanısıra, belirsiz alacak davasının özellikle zamanaşımı ve

faiz bakımından doğurduğu sonuçlar da bu tür davanın kabulunü zorunlu kılar. Özellikle alacağın miktarının belirlenmesi için bilirkişi incelemesi gerekli olduğu durumlarda, davacı belirsiz alacak davası yerine alacağını belirleyip normal bir eda davası açtığı takdirde, maddi hukuktan kaynaklanan alacağının tümüne kavuşamama rizikosuyla karşı karşıyadır. Tazminat taleplerinde, haksız fiilin doğurduğu sonuçlarla zararın miktarıbir çok durumda bilirkişi incelemesi sonucu belirlenebilir. Buna engel olmak için de davacı, yargılama sırasında zamanaşımı süresi dahilinde, ıslah masraflarına katlanarak talep sonucunu artırmaktadır. Örneğin, Yargıtay kararına konu olan bir olayda, manevi tazminat talebini 20.000.000 TL'den 50 kat artırarak 10.000.000.000 TL'ye çıkarmıştır684. Diğer bir olayda, davacı dava açarken fazlaya

ilişkin haklarını saklı tutarak olumlu ve olumsuz zararı olarak şimdilik 1.000.000.000TL'sinin faiziyle tahsilinini talep etmiş, bilirkişi raporu neticesinde talebini 59.500.000.000 TL'ye çıkartarak 59.5 kat artırmıştır685. Sulh muzakereleri,

geçici değer üzerinden yapılabileceği gibi talebin belirlenmesinden sonra da yapılabilecektir. Bu nedenle kural olarak belirsiz alacak davasının sulh müzakerelerini zorlaştırıcı veya engelleyici bir yönü bulunmamaktadır686.

683

LEUENBERGER/UFFER-TOBLER, Rn 6.10, s. 148

684 21. HD, 15.2.2005, 125/1171 (YILMAZ, Islah, s. 257-258).

685 13. HD, 6.12.2005, 11504/18503 (YILMAZ, Islah, s. 318); Aynı Doğrultuda: Davacı dava açarken

maddi ve manevi zararı 90.000.000 TL olarak belirlemiş, bilirkişi incelemesi sonucu ise taleplerini ıslahla 3 kattan fazla artırarak 277.824.523.788 TL'ye çıkarmıştır, 13. HD, E. 2004/6493 K. 2004/15431 (YILMAZ, Hekimin Sorumluluğu, s. 227-228); Davacının 43.000.000.000 TL maddi tazminat talebini, hesap raporu sonucununda yaklaşık 2 kat artırarak 84.519.034.519 TL'ye çıkarmasına ilişkin HGK, 4-200/227, 14.4.2004 (YILMAZ, Islah, s. 244 vd.). Danıştay 10. Dairesi, 20.10.1999 tarihli E. 1997/721, K. 1999/5266 sayılı kararda talep edilen miktar 100.000 lira olmasına karşın hesaplanan miktar 2.837.783 liradır (Kazancı İçtihat-Bilişim Bankası).

§ 10. BELİRSİZ ALACAK DAVASININ ŞARTLARI

A. Genel Olarak

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinin birinci fıkrası, belirsiz alacak davasının şartlarını düzenlemiştir. Bu hüküm çerçevesinde belirsiz alacak davasının üç şartı bulunmaktadır. Bunlardan ilki, belirsiz alacak davası açmak isteyen alacaklının dava açtığı anda, alacağının miktarını veya değerini tam ve kesin olarak belirlemesinin kendisinden beklenilememesi veya imkânsız olmasıdır. İkincisi, belirsiz alacak davası açmak isteyen alacaklının, alacak miktarının tam ve kesin olarak belirlenmesinin kendisinden beklenemeyeceğini veya imkânsız olduğunu ortaya koymasıdır. Yani davacı, belirsiz alacak davası açmasını gerektiren hukuki ilişkiyi dava dilekçesinde göstermelidir. Son olarak davacı, her ne kadar alacak miktarını tam ve kesin şekilde belirleyemezse de dava açtığı ana kadar belirleyebildiği miktar veya değeri dava dilekçesinde göstermek zorundadır. Yani alacaklı dava konusunun değeri olarak geçici bir miktar veya değer göstermek zorundadır. Belirtmek gerekir ki, bu üç şartın bir arada bulunması gerekir. İlk iki şartta söz konusu olacak bir eksiklik, alacaklının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yarar yokluğu ile davanın usulden reddine (m. 115/2); üçüncü şarttaki eksiklik ise dava dilekçesinin işleme konulmamasına (HarçK m.16/3) neden olmaktadır687.

İsviçre Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nunda da belirsiz alacak davasının şartları Türk hukukundaki düzenlemeye paraleldir. Söz konusu kanunun 85. maddesinin birinci fıkrasına göre,“Davacının alacak talebini yargılamanın başında rakamsal olarak belirlemesi imkânsız veya kendisinden beklenemez ise, rakam olarak belirlenmemiş alacak davası açabilir. Bununla birlikte davacı, dava konusunun geçici değeri olarak asgari bir değer göstermek zorundadır.'' Görüldüğü üzere İsviçre hukukunda da belirsiz alacak davasının açılabilmesi için alacak miktarının veya değerinin belirlenmesinde bir imkânsızlık ya da davacıdan beklenememe durumunun bulunması gerekir688. Bu durumda dahi belirsiz alacak davası açmak

687KURU/ARSLAN/YILMAZ, ise herhangi bir ayrım yapmaksızın, hâkimin, belirsiz alacak

davasında, kanunun aradığı şartlara uygun olarak açıldığını tespit etmesi halinde, hukuki yararın varlığını kabul ederek davayı göreceğini, aksi takdirde dava şartı eksikliğinden davayı usûlden reddedeceğini ifade etmektedirler (s. 263-264).

isteyen alacaklı, dava konusunun değeri olarak geçici bir değer göstermek zorundadır. İsviçre hukukunda hukuki ilişkinin gösterilmesi kanunda ayrıca ifade edilmemiştir.

Alman Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda belirsiz alacak davasına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bununla beraber Alman hukukunda da belirsiz alacak davası ancak; davacının alacak talebini belirlemesinin kendisinden beklenemeyeceği veya imkânsız olduğu durumlarda açılabilir689. Ayrıca alacaklı Türk hukukunda

olduğu gibi hukuki ilişkiyi ortaya koymak zorundadır690. Alman Federal Mahkemesi

önceleri691 davacının dava dilekçesinde asgari veya yaklaşık değer göstermesini

belirsiz alacak davasının bir şartı olarak kabul etmesine rağmen, son kararlarında alacaklının, asgari veya yaklaşık değer göstermese dahi belirsiz alacak davası açabileceğini kabul ettiği görülmektedir692.

Sonuç olarak, gerek Alman ve İsviçre hukukunda gerekse Türk hukukunda belirsiz alacak davası, sadece alacak miktarının davanın açıldığı anda belirlenmesinin davacıdan beklenememesi veya imkânsız olması durumlarında açılabilir. Davacının talebinin belirli olmasına rağmen davalı tarafından alacağın kısmen veya tamamen inkar edilmesi veya alacağı belirleyecek unsurlar arasında tarafların anlaşamamaları ise, bu alacağı belirsiz hale getirmez693. Bu nedenlerle belirsiz alacak davası

açılamaz.

Schweizerische Zivilprozessordnung, Bern 2010, Art. 91, Rn. 22, s. 399; LEUENBERGER, Christopf, in: Sutter-Somm/Hasenböhler/Leuenberger (Hrsg), Kommentar zur Schweizerischen Zivilprozessordnung (ZPO), Zürich/Basel/Genf 2010, Art. 221, Rn. 33, s. 1263; Botschaft zur ZPO, Art. 83, s. 7287. 689 BGH, NJW 1967, s. 1421; BGH, NJW 1970, s. 281. 690 BGHZ 4, s. 138 vd.; BGH, NJW 1967, s. 1421; BGH, NJW 1970, s. 282; BGH, NJW 1982, s. 340 . 691 BGH, NJW 1982, s. 340; BGH, NJW 1984, s. 1809. 692 BGH, NJW 1999, s. 1340. 693

Bu nedenle Türk hukukunda, ÇİL/KAR'ın verdikleri örnek yanıltıcıdır. Örneğe göre, davacı 5 yıl çalıştığını iddia ederken, davalı ise davacının 3 yıl çalıştığını savunmakta, böyle bir durumda süre yönünden tartışma olduğu ve dolayısıyla belirsiz hale geldiğini ifade etmişlerdir (s. 32). Burada alacağın belirli olup olmadığını davacı kendisi değerlendirmelelidir. Davacı, 5 yıl çalıştığı iddiasında ise, davacı için süre bakımından bir belirsizlik yoktur. Davalının 3 yıl çalışma savunması bu durumu belirsiz kılmaz. Örneğe bağlı olarak denilebilir ki, davacı bakımından belirsizlik ancak davacının kaç yıl çalıştığını bilmemesi durumunda ortaya çıkacaktır. Yani işçi, dava açmadan önce kaç yıl çalıştığını bilmiyorsa ve buna bağlı olarak taleplerini belirleyemiyorsa, bu takdirde belirsiz alacak davası açılabilir. Bu bağlamda PEKCANITEZ'in verdiği örnek belirsiz alacak davasının açılabilmesi şartını açıklaması bakımından son derece isabetlidir. PEKCANITEZ, alacaklının 100.000 liralık alacak iddiasına karşılık davalının 10.000 lira borcunun kaldığı savunmasına rağmen bunun alacaklının alacağını belirleyemeyeceği anlamına gelmeyeceğini, alacaklının alacağının miktarını belirleyebilecek durumda olduğu için belirsiz alacak davası açamayacağını ifade etmektedir (s. 45-46).

Belgede Belirsiz alacak davası (sayfa 184-190)