• Sonuç bulunamadı

Müziğin kabûl gördüğüne delil gösterilen âyetler

İSLÂM’DA MÜZİĞİN YERİ

5.1 Kuran ve Müzik

5.1.2 Müziğin kabûl gördüğüne delil gösterilen âyetler

Müzik karşıtı olan İslâm ilim adamları Kuran’ın müziği yasakladığını kanıtlamak için böylesi çeşitli deliller ileri sürerken; müziğin meşruluğuna inananlar da bu inançlarının doğruluğunu ispat için bazı âyetlerden güç almaya çalışmışlardır. Bu âyetlerin başlıcaları da şunlardır:

1)“İman edip amel-i salih işleyenler cennet bahçelerinde neşelendirileceklerdir” (Rûm 15). Müzik yanlısı birçok İslâm âlimi bu âyete, “iman edip; iyi, güzel ve doğru fiil sergileyenlere cennet bahçelerinde müzik dinletilecektir” şeklinde anlam vermiş ve niteliğini bilemediğimiz, oraya has bir tür içki içme, ipekli giyinme, altın ve gümüşle süslenmiş eşyayı kullanma ödülleri gibi müziği de cennet nimetleri arasında görmek ve saymak istemişlerdir.

2) “Onlar ki, söz dinlerler ve en güzeline tabi olurlar, işte Allah’ın hidâyete erdirdikleri kimseler bunlardır, idrak ve insaf sahibi olanlar da yine bunlardır” (Zümer 18). Müziğin sözlerin en güzeli oluşu mantığından yola çıkılarak, bu âyette geçen söz kelimesi ile müziğin; en azından müziğin de kastedildiğini ileri sürülmüştür. Güzellik özelliğine sahip olan sözler övüldüğüne ve güzel sözlere uyma emredildiğine göre, bizatihi güzel olan müziği dinlemek de aynı şeydir. Müzikal seslerin diğer seslerden farkı güzel ve ölçülü oluşlarıdır. Söz ve ses dinlemek yasaklanmadığına göre, bunların en güzeli olan müziği dinlemek neden yasak olsun şeklinde bir mantık ile bu görüş kuvvetlendirilmeğe çalışılmıştır. Oysa söz kelimesini bu özel anlama indirgeyebilmek için delil yeterli değil gibi görünmektedir.

3) “Yerleri ve gökleri yaratan, melekleri elçi olarak gönderen ve onları ikişer, üçer ve dörder kanatlara mâlik kılan Allah’a hamdolsun, halkta dilediğini ziyâde eder, şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir” (Fâtır 1). Bu âyette geçen, yaratırken arttırır kelâmına (cümlesine) “dilediğine yaratılış güzelliğine ilave olarak ses güzelliği verir” şeklinde bir anlam verilmek istenilmiştir. Ancak, yaradılıştaki bu ziyâde ile sadece insanın mı kast edildiği; şâyet öyle ise imân gücünün mü, kişilik farklılıklarının mı, bir takım daha üstün özellik ve niteliklerin mi, onun daha bol rızıklandırılmasının mı, istidad ve kabiliyetlerinin mi anlaşılması gerektiği derin bir bilgi ve yorum gerektirir.

60

55

Müzik yeteneğinin ve müziğin Allah’ın yaratmasındaki bu ziyâde kavramı içerisine girip girmeyeceği de böyledir. Bununla beraber olumlu manada sonuç çıkartmak amacıyla bu çetin konuda zorlama yapılmaması daha yerinde olacaktır. Her konuda olduğu gibi en doğrusunu mutlaka yine El-Alîm olan Allah bilir.

4) “Seslerin en kötüsü eşeklerin sesidir” (Lokman 19). Rahatsız edici kötü bir ses olan eşek sesinin kötülenmiş olmasının mefhum-u muhalifinden güzel seslerin dinlenilmesinin yerinde olacağı sonucuna varılmaktadır.

5) “De ki: Allah’ın kulları için var ettiği ziynetleri haram kılan kimdir? Bunlar dünyâda, özellikle kıyâmet gününde iman edenler içindir, bilen kavimler için âyetlerimizi böylece tafsîl ediyoruz” (Araf 32). Âyette; Allah tarafından kulları için yaratılan rızk ve nimetleri kimsenin yasaklamaya hakkı olmadığı, bu hoş nimetlerden herkesin faydalanması gerektiği buyurulmuştur. Rûhun gıdası ve aynı zamanda da hoş bir nimet olmakla müziğin de âyetin genel hükmü içerisinde yer alması gerekeceği ileri sürülmektedir.

6) Araf Suresinin 172. âyetinde: Allah rûhları ilk defa yarattığı zaman onlara: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorduğu ve onlardan: “Evet, Sen bizim Rabbimizsin” cevabını aldığı bildirilmektedir. Tasavvuf ehlinin tamamına yakını, insanoğlunun ilk defa duymuş olduğu bu ahenkli ve tatlı nağmenin dünyadaki bütün nağmelerin ilk örneğini oluşturduğunu kabul ederler. Hz. Dâvûd’a Allah tarafından mûcize olarak çok güzel bir ses verilmişti. Hz. Dâvûd bu güzel sesi ile mezmûrları61 okur, herkesi kendinden geçirirdi. Hayvanlar ve kuşlar bile o güzel sesin tesiri altında kalırlardı. Gerek Kuran’da ve gerekse hadislerde büyük bir mucize ve nimet olarak nitelenen bu güzel sesten ayrıca bir üstünlük olarak da bahsedilmektedir. Hz. Dâvûd’a mucize olarak verilen bu güzel sesin varlığı tasavvuf ehli tarafından, müziğin dinen kabul görmüş olmasının en kuvvetli delili sayılmaktadır62.

7) “Allah onlar için hoş olan şeyleri helâl, pis olan şeyleri haram kılmaktadır” (Araf 157). Bu âyette geçen hoş olan şeyler içerisine müziğin de girmesi gerekeceği ileri

61

Hz. Dâvûd’a indirilmiş kutsal kitap olan Zebur’un bölümleri.

62

Hz. Dâvûd sahip olduğu güzel sesi ile ağlar ve Zebûr okurdu. Hatta O’nun güzel sesini duyan cin ve vahşi hayvanlar kendinden geçerek ölür ve meclisinde dört yüz kadar cenaze kalkardı. Gazzâlî’nin de kitabında yer verdiği bu hadis tasavvuf çevrelerinde oldukça yaygın bir görüştür.

56

sürülmüştür. Âyetin orijinalindeki “et-tayyibât” kelimesi zevk ve lezzet veren şeyler anlamına gelip, genel anlamda kullanılmış olmakla birlikte; müziğin de bu genel anlamın içerisinde yer almasına engel teşkil edecek aksine bir hüküm mevcut değildir. Bu âyet yukarıda ele alınan Araf sûresinin 157. âyeti gibi müziğin kabul gördüğüne ilişkin bir diğer önemli delildir.

Müziği yasakladığı öne sürülen âyetler Mekkî’dir; yani Mekke’de inmiştir. Dinî yasakların ve prensiplerin tam anlamı ile sosyal hayata henüz egemen olmadığı bu ilk dönemde müziğin yasaklanmış olabileceği pek mantıklı görünmüyor. Henüz içki içmenin bile yasaklanmadığı bir zaman diliminde müziği dolaylı da olsa yasaklayan bir söz veya uygulamanın bulunma ihtimali oldukça zayıf. Şâyet Mekke döneminde müziği yasaklayan bir âyetin varlığı söz konusu ise, Medine döneminin de buna uygunluk arz etmesi gerekir. Oysa Medine devrinde müziğe sadece izin verilmekle kalınmamış; dahası teşvik edilmiştir. Allahın mevcut emrine (hükmüne) rağmen Peygamberin müziğe izin vermiş olması O’nun Kuran’la ters düşmesi anlamına gelir ki; hayatı boyunca Kuran’a uygun, Kuran’la yaşamış bir Peygamber için bu söz konusu dahi olamaz.

Müziğe izin verdiği iddia edilen âyetlere gelince, bunlar da aynı şekilde Mekke’de inmiştir. Lehte bir kısım hükmün indiğini söylemek aynı gerekçelerle yine mantıklı değildir. Ancak bu âyetlerden müziğe izin verildiği sonucunun çıkarılması hiç olmazsa Hz. Muhammet’in yaşayış ve uygulamalarına ters düşmemesi bakımından daha mantıklı görünmektedir. İşin ilginç yanı, Lokman suresinin altıncı âyeti müziğin yasak oluşuna delil sayılmışken, yine aynı surenin on dokuzuncu âyeti de izin verilişine delil sayılmıştır. Bu durum müziğe olumlu bakanlar ile olumsuz bakanların kendi inanç ve yaşayışlarını tescil etmek için Kuran’ı kullandıklarını ve ondan kendilerine bir delil çıkarmaya çalıştıklarını gözler önüne sermektedir. Aslında Kuran’da müzik konusunda kesin bir yargıya varabileceğimiz hiç bir net hüküm bulunmamaktadır. Kuran’da çokça geçerek övülen veya kötülenen kavram müzik değil “söz”dür ve sözünde yalnız bazı türlerinden bahsedilmektedir. Birer delil olarak ileri sürülen âyetler ve ifadeler sadece genel kavramlardır.

El Fâkihânî bu konuda: “Kuran’da ve sünnette Müzik aletlerini haram sayan kesin bir kaydın mevcut olduğunu bilmiyorum. Bu konuda ileri sürülen şeyler ya bir takım

57

genel kavramlardır veya esas manaya nazaran tâli derecede kalan bir takım zâhirî manalardır. Bu gibi şeyler akla yatkın görünse bile kesin delil değildir” demektedir (Uludağ, 1992, s. 58).

Kuran’da genellikle geçen ve yasak olduğu söylenen kelime sözdür. Bununla kastedilen ise insanları Allah yolundan alıkoyan eğlendirici sözlerdir.

İslâm’ın insanları davet ettiği iyi, doğru ve güzel hedeflere ulaşılmasını engelleyen her çeşit fiilin ve sözün haram olmasından daha doğal bir şey zaten olamaz. Bunları sadece bazı fiil ve sözlerle sınırlamak da yanlıştır. İnsanları Allah’ın yolundan saptırmak amacı ile Kuran okunması bile bu kapsam içine girer. Nitekim, Mekkeli müşrikler İslâm’ı ve onun Peygamber’ini yıpratmak; inananların ise imanlarını zayıflatmak amacı ile, temelde reddettikleri Kuran’ın Abese Sûresini her fırsatta okumayı hiç ihmal etmezlerdi.

Müzik konusunda içerisinde açık bir hüküm bulunmaması müzik yanlıları ile karşıtlarını bütün çabalarına rağmen Kuran karşısında aynı mesafe ve konumda tutmaktadır. Her iki tarafın da kendi inançları doğrultusunda dört elle sarıldıkları, ama tam anlamı ile delil olamamış delilleri birbirinin önüne geçememektedir. Ancak Medine devri ve Peygamberin Medine’deki yaşayışı bir ölçü olarak alındığında en azından müzik yanlılarının bu iddialarında Peygamberle çelişkiye düşmedikleri sonucuna varabiliriz.

Konunun âyetler boyutu böyle. Hadisler boyutunu ise yüzlerce cilt oluşturmaktadır. Oysa sahabenin hayatlarından ve sözlerinden yapılan alıntıların sağlam birer delil teşkil etme ihtimalleri oldukça zayıftır. Bunlar muhtemelen o insanların kendi görüşleri ve şahsî kanaatleridir. Bu nedenle bazı İslâm âlimleri müziği yasakladığı iddia edilen hadislerden hiç birinin doğru olmadığını söylemek zorunluluğunu duymuşlardır.