• Sonuç bulunamadı

Fıkıh âlimlerinin anlaşmazlıklarının genel sebepler

İSLÂM’DA MÜZİĞİN YERİ

5.3 Mezhepler, Fıkıh ve Müzik

5.3.1 Fıkıh âlimlerinin anlaşmazlıklarının genel sebepler

Müziğin dinsel hükmünü tespite çalışan fıkıh adamları bu hususta bir fikir beraberliğini sahip değildirler. Tam tersine aralarında büyük görüş farkları bulunmaktadır. Bu farkların genel sebepleri şu şekilde özetlenebilir:

1. Müzik hakkında farklı görüşlere sahip olan mezhep imamları ve fukaha görüşlerine uygun gelen hadisleri esas almış; diğerlerinin ise zayıf ya da uydurma olduğuna karar vermişlerdir.

2. Bunların müziğin her türüne aynı gözle bakmadıkları ve aynı hükmü vermedikleri kesindir. Bazılarını uygulanabilir, bazılarını ise yasak veya uygulanamaz görmüşlerdir. Bir bölümü ise bu uygulanamaz veya yasak oluşu müziğin her türü için genellemiş, yapılan sınıflandırmaları dikkate almadan müziğin farklı kısımları için söylenmiş sözleri kendi düşüncelerine uygun bir şekilde değerlendirmişlerdir.

3. Mezhep imamları ve fukaha nefislerine hâkim kimselerdi. Yapılmaması kesin olarak emredilmemiş olan şeylerden bile kesinmiş gibi kaçınırlardı. İlke itibariyle müziğin bazı türlerini uygulanabilir, bazı türlerini yasak kabul edenler bile hiçbir şekilde müzik dinlemezlerdi. Tesadüfen müzik dinledikleri zaman eski görüşlerinden genellikle vaz geçiyorlardı. Örneğin, İmam Ahmet oğlunu müzik dinlerken görmüş ve ona müzik dinlemeyi yasak etmemiştir.

4. Sonraki dönemlerin müziği Hz. Muhammet zamanındaki müzikten çok farklı idi. Fıkıh adamları müziğin bu yeni şeklinin hükmünü hadislere dayanarak tespit etmişlerdir. Hicaz ve Irak gibi çeşitli fıkıh okullarına bağlı bulunmaları, doğa, estetik, zevk, kültür, bilgi ve yetenek bakımından birbirinden farklı olmaları vardıkları sonuçların da değişik olmalarına sebep olmuştur.

85

A. Bardakoğlu, H. Karaman ve H. Y. Apaydın, 1998. İlm-i Hâl I-II”, Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi, Diyânet Vakfı Yayınevi, İstanbul; II. Kitap, İslâm ve Toplum, Haramlar ve

71 5.3.2 Fıkıh ve tasavvûf

Müzik mutasavvıflar ve fıkıh âlimleri tarafından aynı şekilde karşılanmış ve yorumlanmış değil. Tasavvuf ehli genel olarak müziğe fıkıh adamlarından daha anlayışlı ve hoşgörülü yaklaşmışlardır.

Güzel seslerin insanı Tanrıya yaklaştırma, rûhu yaratıcısına yükseltme, nefsi kötülüklerden temizleme etki ve özelliği sebebiyle tasavvuf ehli müziği ibadet saymıştır. Ancak buna karşı çıkanlar İslâm’da ibadetlerin belirli olduğunu ve müziğin ibadet kapsamına girmeyeceğini, bunun sonradan uydurma bir görüş olduğunu söyleyerek buna şiddetle karşı çıkmış; aksini savunanları da sapkınlık ve küfürle itham etmişlerdir.

Ancak bütün İslâm âlimlerinin ibadeti açıklarken çizdikleri geniş çerçeve bu tutumla çelişiyor. Tanrıyı düşünmek, namaz için câmiye yürümek, insanlara güler yüzlü davranmak, tatlı dilli olmak, niyetlenilen bir kötü işten vazgeçmek gibi örneklerini arttırabileceğimiz davranışların da ibadet sayıldığı bir anlayışta müzik eyleminin ibadet sayılmayıp hatta reddedilmesi, kötü bir eylem olarak gösterilmesi şaşırtıcıdır.

Müziğin tasavvuf çevrelerinde iyi karşılandığı, hatta birçok tarikatın temel mantığını meydana getirdiği bilinmektedir. Ancak, sufilerin müziği tarikatların bir esâsı haline getirmelerine ve bir ibadet gibi görmelerine şiddetle hücum edilmiştir. Buna karşılık fıkıhta en hoşgörülü ve açık görüşler bile müziğin sadece belirli bazı türlerinin yapılabileceğinden bahsetmektedir. Genel bir serbesti anlayışı fıkıhta mevcut bulunmamaktadır. Mezheplerin en yaygınlarından biri olan Hanefi mezhebinin ileri gelenleri tarafından yazılmış olan bütün fıkıh kitaplarında müzik hakkında “bütün çeşitleriyle çalgı haramdır” ifadesi bulunuyor. Tasavvufta semâın bir ibadet sayılacak kadar ilgi görmesine karşılık, fıkıhta ancak çok dar sınırlar içinde kalan bir serbestlikten söz edilebilir.

Helâller Bölümü, s. 106, 107.

72

Fıkıh mezhepleriyle86 tarikatlar87 arasında mensupları bakımından bir uygunluk

mevcut değildir. Hanefi mezhebinden olanların tarikatları diğer mezheplere mensup olanlardan ayrı ve farklı değildir. Hanefilerin kendilerine özel bir tarikatları bulunmadığı gibi diğer mezhep mensuplarının da kendilerine özel bir tarikatları yoktur. Farklı mezheplerde bulunanların herhangi bir tarikatta buluştukları sık sık görülmektedir. Bazen Şeyh88 hanefî, müritlerinin89 çoğu veya hepsi diğer mezheplerden olabilir, bazen de bunun tam tersi durumlar görülebilir. Nakşî tarikatında bulunan birinin aynı zamanda Mevlevî olması mümkün olmadığı gibi, Hanefî mezhebinde bulunan birinin de aynı zamanda Mâlikî veya Hanbelî olması mümkün değildir. Fakat Hanefî mezhebine mensup bulunan birinin Mevlevî, Bayramî veya Rufaî olması mümkündür. Bazen mezheplerin ayırdığı insanları tarikatlar; tarikatların ayırdığı insanları da mezhepler birleştirebilmektedir.

Bu durum görüşlerin çatışması gibi bazı sorunların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Örneğin, mensup olduğu mezhebin yorumları doğrultusunda müziğe sıcak bakmayan bir mezhep yanlısı bünyesinde müzik olan bir tarikata intisap etmek istediğinde müziğin varlığı kendisi için mutlaka bir engel teşkil edecektir. Bu gibi durumlarda genellikle mezhep görüşleri terk edilerek tarikat görüşleri ile davranışta bulunulmaktadır. Bu ise tarikat-şeriat, tasavvuf-fıkıh çekişmesinin önemli bir sebebini oluşturur. Örneğin, Hanefî mezhebinde olan bir Mevlevî müzik konusunda tarikatının görüşünü mezhebinin görüşünden üstün tutmaktadır.

Tasavvuf ile fıkhın en büyük anlaşmazlık konusunu oluşturan müzik noktasında bir sofinin müzik hakkındaki görüşlerine bakarak hangi mezhebe mensup olduğunun tayin edilebilmesi mümkün değildir. Başka bir ifade ile söylemek gerekirse denilebilir ki, fıkhın ve mezheplerin müzik hakkındaki görüş ve prensipleri tarikat

86

Kuran’a ve sünnete farklı yorumlar getiren ekollere Mezhep denilmiştir. Adlarını ekol sahibi imamların isimlerinden alan Hanefî, Hanbelî, Mâlikî ve Şafî mezheplerinden başka bir de Alevîlik ekolü bulunmaktadır. Alevîlik diğer mezhepler ve âlimlerin çoğu tarafından bir mezhep olarak kabul edilmeyerek dışlanmış ise de bir realitedir.

87

Tarikat ise yol demektir. Tasavvuf ehlinin inanç, yorum, ibâdet, zikir ve uygulamalarının genel adıdır. Şekil ve kuralcılıktan uzak, daha çok aşk ve sevgi ile Allah’a ulaşılabileceği mantığının hâkim olduğu dinî ve sosyal oluşumlardır. Bir mezhebi bulunmasına karşılık hayat felsefesi olarak tasavvufu benimseyen insanlardan oluşan bu tarikat mensuplarına ise ve sûfi denilmiştir.

88

Tarikatın mânevî lideri.

89

73

çevrelerinde tamamen veya kısmen terk edilebilmektedir. Hanefî mezhebine büyük bir sadakatle bağlı olan Nakşîlerde bile müziğe ibadet gözüyle bakılması bu tespitin doğruluğunu desteklemektedir.

Irak ve Hicaz Fıkıh Okulları bu alanda önemli söz sahibidirler. Bu iki ekol arasındaki en önemli ayrılık konularından birini müziğin dinî hükmü oluşturuyor. Irak fıkıh ekolünde müziğe karşı olumsuz bir tavır takınılmasına karşılık Hicaz fıkıh ekolünde müziğin olumlu karşılandığı görülmektedir. Kaynaklarda İslâm’ın doğduğu ve hadislerin bol olduğu bir yer olan Hicaz’da müzik hakkında olumlu ve hoşgörülü davranılmasının o zamanın Arap örf ve ananelerine uygun olduğu, Irak’taki sert ve hoşgörüsüz görüşlerin İran tesiriyle ortaya çıktığı kaydedilmektedir. Fakat bu ayrılık hicrî ikinci ve üçüncü asırlara aittir. Tasavvufî sistemlerin ve tarikatların ortaya çıkmasından sonra bu çatışmaların eski şiddetini kaybetmeğe başladığı; mezheplerin ve fıkıh âlimlerinin müziğe bakışlarındaki bu katılığın tasavvufun etki ve cazibesi altında yumuşadığı ve onun potasında eridiği görülmektedir.

Bağdat’ın Abbasi devletine başkent oluşu, halkının farklılığı ve dört bir yandan buraya akan ganimetler sayesinde müreffeh bir hayat yaşaması Irak’ın bir ilim, sanat, kültür ve eğlence merkezi haline gelmesine ve dolayısıyla müzikle ilgili hükümlerin yumuşamasına zemin ve imkân yaratmıştır.

Bu, sonraki asırlarda daha da bariz bir hâl alıyor. Örneğin, Hanefî Mevlevîlerin müzik hakkındaki görüşleri hiçbir şekilde Hicaz Fıkıh Okulu’nun görüşünden daha az hoşgörülü değildir. Tersine, Mevlevilerin konu ile ilgili görüşleri daha açık olduğu için Hicazlıların şiddetli eleştirileriyle karşılaşmıştır.