• Sonuç bulunamadı

MÜZAKERE: MODERN DİL TEORİLERİ VE TOPLUMSAL DİZAYN

Prof. Dr. Hacı İbrahim DELİCE Dil konuları, salt gramer ve dil değildir. Dilin pek çok disiplin alanı ile -merkezinde dil olmak koşuluyla- sıkı bir iş birliği mevcuttur. Dil felsefesi, dil sosyoloji, dil antropolojisi dil merkezli değişik bilim dallarının çalışma alanlarını sınırlandıran isimlendirmeler de bu açılımı, dilin değişik disiplin alanları olarak tesciller.

Bu nedenle, dil konularının değişik alan uzmanları tarafından enine boyuna araştırılmasına büyük bir ihtiyaç vardır. Bir sosyolog olarak Ali Öztürk de bu bildirisinde böyle bir ihtiyacı karşılamıştır; kendisini emeği ve ortaya koyduğu bu değerli fikirleri açısından tebrik ediyorum.

Humbolt başta olmak üzere pek çok sosyolog, bir toplumu tanımanın en temel yollarından birinin toplumun kullandığı ve özel bir dünya görüşünü de içeren dilin incelenmesi olduğu yönünde görüşler beyan etmişlerdir.

Bir dili değişik açılardan inceleyerek toplumun özelliklerini nesnel bir şekilde ortaya koymanın mümkün olduğunun sosyologların dil merkezli çalışmaları vesilesiyle anlaşılmasından sonra toplumların dil araçları yoluyla değiştirilerek yeniden yapılandırılabileceği görüşü de birtakım uygulamalarla varlığını hissettirmiştir.

Bu bağlamda, Sayın Ali Öztürk’ün ‘dil’ kavramı üzerine sosyolog bakış açısıyla bilinçli toplumu dizayn uygulamalarının amacı doğrultusunda yeni ve ikincil bir bilinç uyandırdığını da belirtmekte yarar vardır. Toplumları ‘dil’ ile ‘dizayn’ etme amacını somutlaştıracak değişik toplumlardan çokça örnek verilmiş olması bu bilincin bilgi temeline oturmasına yardımcı olacaktır. Bu doğrultuda, bu tezi doğrulayacak tarihsel ve çağdaş örnekler bir kitap bağlamında her yönüyle ele alınmalı ve bilimsel bir zeminde tartışmaya mahal vermeyecek boyutta tüm ayrıntılarıyla irdelenmelidir. Böyle bir çalışmaya en çok da dizaynın hedefindeki toplumların ihtiyacı vardır.

Modern devletler, bilim adamlarının salt bilimsel düşünceyle ortaya koydukları verileri, toplumları inşa etmek amacıyla kullanabilmektedirler. Bu verilerin en başında da bireyin ve dolayısıyla toplumun kimliği olan dil gelmektedir. Esperanto gibi yapma dillerin oluşturulması ve bu dillerin gazete yazılarından edebi metinlere varana kadar değişik metin boyutlarında ürünler bile vermesini sağlayarak çeşitli mihraklarca geliştirilmeye çalışılması bunun küçük bir kanıtıdır.

Zamanında Sovyetler Birliğinin hakimiyeti altındaki aynı dili konuşan Türk halkını İslam medeniyet birliğinden koparmak için Arap harflerinden uzaklaştırıp Kril harflerine geçirmesi üstelik her Türk boyunun Kril harfli alfabe sistemlerini birbirinden farklı yapması başka bir toplumsal dizayn örneğidir. Cumhuriyetle birlikte harf inkılabı ve harf devriminin yapılması ve sonrasında asırlardır Arapça okunan ezanın Türkçe okutulması da böyle bir dizaynın ürünüdür. İran’da doğup bugün Amerika merkezli çalışan Bahailiğin kurucusu Bahaullah’ın şu sözü Sayın Ali Öztürk’ün bu bildirisini daha anlamlı hâle getirmektedir: “Ey dünyanın her yerinde meclislerin üyeleri! Dünya üzerinde herkesin kullanması için tek bir dil seçin ve

aynı şekilde de ortak bir yazı kabul edin… Bu birliğin nedeni olacaktır, eğer idrak edebilseydiniz; uyum ve uygarlığın ilerlemesinde en büyük araç olacaktır, eğer anlasaydınız! (156)1

Bu tür dile dayalı bilinen veya gizli çalışmalardan dolayı henüz bilinmeyen dil teorilerinin varlığı çok da şaşırtıcı değildir; çünkü, Türk tarihi bile dilini içinde yaşadıkları başka toplumların dilleri ile değiştikleri için şu an dillerini kabul ettikleri toplumun üyesi durumuna düşmüş kendi kültürleri ile hiçbir bağları kalmamıştır. Slavlaşan Romanya, Macaristan ve Bulgar coğrafyalarında yaşayan Attila’nın bakiyesi Türklerin durumu böyledir. Gerek bireysel gerekse toplumsal bağlamda kimliği korumanın dinden de önemli yolu dildir; çünkü, dinlerini değiştirip dillerini koruyan Gagauz ve Karaim Türkleri Hristiyan veya Yahudi olmalarına rağmen Türklüklerini muhafaza edebilmişlerdir.

Güçlü devletler ya toplumsal zeminlerini sağlamlaştırmak ya kendi toplumlarını farklı bir mecraya sevk etmek ya da kendilerine düşman olarak gördükleri ulusları toplumsal zeminde yeniden kendi istekleri doğrultuda değiştirmek -belki, asimile etmek- için dil ve dil araçları üzerinde etkin değişiklikler yaptıkları veya bu yolda birtakım çalışmalar yürüttükleri yadsınamaz bir gerçektir.

Bu bildiri ile Sayın Ali Öztürk, modern dil teorilerinin dilin ontolojisini, araç ve süreçlerini anlamak, yorumlamak ve tanımlamaktan öte bu çalışmaların toplumları dizayn işlevlerine dikkatlerimizi yöneltmeye çalışırken aslında önemli bir eksikliğimizi de ortaya koymaktadır. Bu çerçevede, dil meselesi üzerinden toplumların nasıl şekillendirildiğine yönelik mevcut imkânları sorgulamayı, analiz etmeyi ve buna bağlı olarak toplumsal değişmeleri ve kimi toplumsal açmazların anlaşılmasını da hedeflemektedir. Bu hedefin yerine getirilmesi için çözüm önerilerine de ihtiyaç duyulmaktadır.

Sonuç olarak, bu bildirinin çok daha farklı sağlam delillerle desteklenerek belki bir kitap boyutunda enine boyuna incelenmesi bu alanda çok önemli bir boşluğu dolduracaktır. Böyle bir çalışmayı sabırsızlıkla beklemekte olduğumu buradan bir daha belirtmek istiyorum.

Sayın Ali Öztürk’ü bu cesaretinden dolayı tebrik ediyor; sizlere beni dinleme sabrı gösterdiğiniz için de teşekkürlerimi sunuyorum.