• Sonuç bulunamadı

MEKÂNIN YENİDEN ORGANİZASYONUNDA TOPRAK MÜLKİYETİNİN İŞLEVİ 

5.1 Mekânın Yeniden Organizasyonunda Ekonomi Politik Bir Faktör Olarak Toprak Mülkiyeti 

5.1.1 Mülkiyet Olgusuna Yaklaşımlar 

Arapça  kökenli  “mülkiyet”  kelimesinin  anlamının  derinliğine  inebilmek  için  öncelikle  etimolojisine bakmakta fayda vardır. 

Mülkiyetin  (Ar.  mulkiyyet)  etimolojideki  kökeni  “mülk”tür.  “Mülk”  kelimesinin  etimolojisi ise Nişanyan ([105]:430) tarafından şu şekilde aktarılmaktadır: 

 mülk  Kut  1070  ~  Ar  milk/mulk  ﻚﻠِﻣ/ﻚﻠُﻣ  [#mlk  msd.]  1.  sahip  ve  egemen  olma,  sahiplik,  egemenlik,  hükümdarlık,  krallık,  2.  sahip  olunan  şey,  egemenlik alanı < Ar malaka: sahip idi, egemen idi. 

Eşkökenliler:  Ar  #mlk:  emlak,  istimlâk,  malik,  malikâne,  mamelek,  meleke,  melik, memalik, memleket, memluk, mülk, müstemleke, temellük, temlik   

Özellikle eşkökenli kelimelerin anlamlarına da bakıldığında, mülkiyetin anlamının genel  olarak “sahip ve egemen olma” üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir1. 

Örneğin  kral,  hükümdar  anlamında  kullanılmış  olan  “melik”  kelimesi,  aslen  “mülk”  kökeninden  gelmekte  ve  “tüm  yurda  sahip  olan,  bütün  mülklerin  sahibi  olan”  hükümdarı,  padişahı  simgelemektedir.  Dolayısıyla  mülkiyet  kelimesi  için  “bir  şeyin  egemenliğini elinde tutma” gücüne sahip olma anlamı da söz konusudur. 

Mülkiyet  tarihsel  süreç  içerisinde  evrimleşmiş  bir  olgudur.  Örneğin  ilkel  toplumlarda  özel mülkiyet söz konusu değildir. Süreç içerisinde önce ortak mülkiyet olgusu gelişmiş,  sonrasında aile mülkiyeti, en sonsa bireysel özel mülkiyet hakkı kendisini göstermiştir2.  Dolayısıyla  mülkiyetin  tarihinin  ortak  olandan  bireysel  olana  doğru  bir  evrimi  içerdiği  söylenebilir. Diğer taraftan benzer bir evrimin taşınır malların mülkiyetinden taşınmaz          1  Bir başka kullanıma göre mülkiyet “özellik, nitelik” anlamına gelmektedir. Bu anlam, İngilizce’de “sahip  olunan soyut ya da somut herhangi bir şey”; “mülk”, “mülkiyet”; “eşya, mal” anlamlarına gelen  “property” kelimesi için geçerlidir. Öte yandan “mülk” kelimesinin eşkökenli kelimelerinden birisi olan  “meleke” de “karakter özelliği”, “haslet” anlamını taşımaktadır. Ancak bu anlam kümesi, tez çalışmasının  tartışma alanına girmediğinden üzerinde durulmayacaktır.  2 Özel mülkiyetin tarihini artık ürünün ortaya çıkışına dek götürmek mümkündür. Zira artığın çıkması, bu  artığa kimin sahip olacağı sorusunu da getirir. Öte yandan özel mülkiyet haklarının evrensel bir değer  haline gelmesi 20. yy.ın ortalarını bulmuştur. Zira Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi’nde  yayınlanması ile özel mülkiyet hakkı bir “insan hakkı” olarak tanımlanmıştır (Harvey, [5]:40). 

malların  mülkiyetine  doğru  yaşandığı  da  söylenebilir.  Özel  mülkiyet  gittikçe  daha  çok  taşınır  mala  yayılmış  ve  sonunda  toprak  üzerinde  özel  mülkiyet  kurumu  kendisini  göstermiştir.  Hatta  zamanla  maddi  olmayan  haklar  da  mülkiyete  konu  olmuştur  (telif  hakları, patentler vb.)1.  

Arapça  kökenli  mülk  ya  da  mülkiyet  kelimelerinin  Türkçe’deki  karşılığı  ise  “iyelik”tir.  Tüm  bu  anlamların  tamamı  için  İngilizcede  de  birden  çok  sözcük  kullanılmaktadır. 

Property,  ownership,  proprietorship,  possession  bunlardan  bazılarıdır.  Ancak  nasıl  ki 

Türkçede bu anlamların büyük bir kısmını içerdiği için “mülkiyet” kelimesi daha yaygın  bir  şekilde  kullanılıyorsa,  İngilizcede  de  “property”  kelimesi  daha  yaygın  kullanılmaktadır. 

Burada mülkiyet konusuna2 daha farklı bir açıdan bakmada önemli olduğu düşünülen  bir  başka  kelimeden  de  söz  etmek  gerekmektedir.  O  da  İngilizcedeki  “tenure”  kelimesidir.  

Keleş  ([107]:48),  Fransızca  kökenli  olan  “tenure”  kelimesine  Türkçe  karşılık  olarak,  “elmenlik”  (ya  da  eski  Türkçedeki  kullanımıyla  “zilyetlik3”)  kelimesini  göstermektedir.  Elmenlik,  yine  Keleş  tarafından  “bir  taşınmazın  iyesi  olmaksızın,  ondan  yararlanma  hakkı” olarak tanımlanmıştır. Buradaki ilginç husus şudur:  

Yukarıda belirtildiği gibi “mülkiyet” kavramı, yaygın bir biçimde “egemen olma” anlamı  ile  kullanılmaktadır.  Zira  İngilizcede  de  bu  durum  geçerlidir.  Buna  göre  mülk  sahibi  olmak,  onun  “egemenliğini  elinde  tutmak”  ve  “bu  egemenliği  saklı  tutmak”  anlamı  taşımaktadır. Mülkiyet bu boyutuyla hukuki, siyasal ve iktisadi bir unsurdur. 

“Tenure” kelimesi ise daha çok “elinde bulundurma” (to hold) anlamını taşıyan, beşerî  bir  unsurdur.  Zira  kelimenin  Fransızca  aslı  olan  “tenir”  fiilinin  İngilizce  karşılığı  olarak  “to  hold”  gösterilmektedir.  Hatta  “kiracı”  anlamındaki  “tenant”  kelimesi  de  Fransızca  “tenir”  kelimesinin  isimleşmiş  halidir.  Kiracı,  “elinde  tutan”  demektir;  öte  yandan  bu, 

        1 Yılmaz, [106]:12. 

2

 Bu aşamadan itibaren mülkiyet kavramı ağırlıkla toprak mülkiyeti anlamıyla kullanılacaktır. 

elinde tuttuğu ya da bulundurduğu şeyin “esas sahibi” olmasını gerektirmemektedir1.  Örneğin Oxford sözlükte de “tenure” kelimesi “bir bina ya da arazinin elde tutulması ya  da üzerinde oturulması durumu”2 olarak tanımlanmaktadır.  

“Tenure”  kelimesi  günümüzde  kentsel  çalışmalar  ya  da  emlâk  /  gayrimenkul  literatüründe  de3,  daha  çok  “bir  yeri  kullanma  durumu”  olarak  ele  alınmaktadır.  Konuyu  bu  şekilde  ele  almanın,  mülkiyetle  ilgili  çalışmalara  daha  geniş  bir  perspektif  kazandıracağı  düşünülmektedir.  Zira  genel  eğilim  yasal  anlamda  mülkiyeti  dikkate  almaktır.  Örneğin  ülkemizdeki  çoğu  kentsel  dönüşüm  ya  da  yenileme  uygulamasında  “hak  sahibi”  olgusu  üzerinden  bir  düzenleme  tavrı  takınılmakta  ve  “mülkü  olmayan”  kesim görmezden gelinmektedir.  Bu konuyla ilgili son derece önem taşıyan bir çalışmadan söz etmek gerekmektedir.  Birleşmiş Milletler’in Habitat II sonrasında gerçekleştirdiği “İstanbul +5” konferansında  sonuç raporu sunulmuş olan “Innovative approaches to tenure for the urban poor” adlı  uluslararası araştırma projesi, zilyetliğin (tenure) özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan  ülkelerdeki formlarını ortaya koymaktadır4.  

Ondan  fazla  ülkede  gerçekleştirilen  araştırmanın5  sonuçlarına  göre  9  tip  zilyetlik  kategorisi  tanımlanmıştır.  Bu  kategoriler  araziyi  kullananların  zilyetliğinin  yasallığı  ve  güven düzeyi açısından sıralanmıştır. Şekil 5.12’de yer alan kategorilere göre zilyetliğin  yasallığı  ve  güven  düzeyi  açısından  en  düşük  düzeyde  “sokakta  yaşayanlar”6  yer 

        1 Ayrıca “tenure” kelimesinin “bir makamda bulunma” anlamı da söz konusudur. Örn. “Tenure of the  throne”: “tahtta bulunma”. Bu da geçici bir durumdur. Yani “kral tahta çivi çakmamıştır”. “Her an  gidebilir”. “Tenure” kelimesinin bir diğer anlamı ise “memuriyet”tir. Hatta Batı’da üniversitelerde  öğretim görevlilerinin kontratını yenilemeden makamında kalma hakkına “tenure” denmektedir.  2 Bkz. Oxford Online Dictionary, tenure:  “the conditions under which land or buildings are held or  occupied.”  3  Bkz. Evans ve Evans, ([108:]409).  4 Brezilya, Kamerun, Hindistan, Kenya, Peru, Rusya, Senegal, Güney Afrika ve Tayland bu ülkelerden  bazılarıdır.  5  “Innovative approaches to tenure for the urban poor” an international research project being directed  by the author with funding from the Department For International Development, UK. Araştırma  yürütücüsünün araştırma sonuçlarını değerlendirdiği çalışması için bkz. Payne, [109]. Ayrıca bu konuyla  ilgili güncel bir değerlendirme için bkz. Payne, [110].  6 Türkçe’ye “sokakta yaşayanlar” olarak çevrilebilecek “pavement dwellers” aslen Hindistan’da görülen  bir zilyetlik tipi olarak tanımlanmaktadır. Barınma problemini çözemeyen yoksul kesim, kaldırımlarda 

almaktadır. Bu grubu gecekondu kiracıları ve gecekondu sahipleri izlemektedir. Yasallık  düzeyi  arttıkça  doğru  orantılı  olarak  güven  düzeyi  de  artmaktadır.  Güven  düzeyi  açısından en üstte yer alan kategori ise “tam mülkiyet (freehold)1” kategorisidir.                              Kaynak: Payne, 2001:419 

Payne  [110]  zilyetliğin  güven  düzeyinin  en  az  mülk  sahipliği  ya  da  mülkiyet  hakları  konusu kadar önem taşıdığını belirtmektedir. Zira emlak piyasasının dinamikleri kentsel  mekânı  dönüşüme  zorlarken,  öncelikle  zilyetlik  açısından  söz  konusu  “güven  düzeyi 

        kendisine bir yaşam kurmaktadır. Başka bir ifadeyle bu insanlar “sokakta yatanlar”dan farklı olarak  doğrudan sokağa (kaldırımlara) yerleşmişlerdir (settled). Kimi caddeler bu sebeple kaldırım boyunca  “pavement dwellers”lardan oluşmaktadır.  1  Tam mülkiyet, yasal olarak gerekli izin belgeleri ve ruhsatı olan, arazinin esas sahibini ifade etmektedir.  Öte yandan arazi mülkiyetinin ülkeden ülkeye değişen çeşitleri söz konusudur. Örneğin ABD’nin birçok  eyaletinde “freehold” en üst düzey mülk sahipliği anlamını taşımaktadır. Buna göre bir arazinin sahibi  olan kişi arazinin yer altında ve yer üstünde içerdiği tüm unsurlara da sahip olmaktadır. Bunlara doğal  kaynaklar (yer altı kaynakları), tarihi eserler de dâhildir. Ülkemizde bu biçimiyle bir mülkiyet hakkı söz  Şekil 5.12 – Zilyetlik Kategorileri ve Zilyetliğin Güven Düzeyi 

düşük” olan bölgelere müdahale etmeyi tercih etmektedir. Bu da yoksul kesimin zorla  tahliye edildiği (forced eviction) projeleri getirmektedir. Dolayısıyla Payne, yoksullukla  mücadele  etmede  öncelikle  zilyetliğin  güven  düzeyinin  arttırılması  gerektiğini,  bu  konuda  yenilikçi  yöntem  ve  uygulamalara  ihtiyaç  duyulduğunu,  burada  da  yerel  yönetimlere ve devlete önemli bir görev düştüğünü belirtmektedir1. 

Bu  tez  çalışmasında  da  Payne  tarafından  dikkat  çekilen  hususlar  oldukça  önem  taşımaktadır.  Zira  Bölüm  6’da  sunulacak  olan  araştırma  sonuçları  da  göstermiştir  ki,  ülkemizde  devlet  ve  yerel  yönetim  unsurları,  Payne’in  dikkat  çektiği  güven  düzeyini  yukarı  taşıyacak  modeller  geliştirmek  yerine,  bunları  daha  da  geriye  taşıyan  kentsel  dönüşüm projelerini bizzat yürütmektedirler.