• Sonuç bulunamadı

Kentsel Süreçleri Açıklamada Farklı Yaklaşımlar: Devlet, Sermaye ve Toplumsal Süreçler 

Bu tez çalışması kapsamında nasıl bir kuramsal yaklaşımın ve yöntemin kullanılacağına  karar  verme  aşamasında,  yukarıda  sıralanan  kentsel  süreçler  son  derece  belirleyici  olmuştur. Herhangi bir kuramın / teorik yaklaşımın penceresinden bakmadan, yalnızca  gündelik yaşamın deneyimleriyle İstanbul’daki gelişmeler irdelendiğinde, yukarıda sözü  edilen  kentsel  mekân  üzerindeki  “yük”ün,  bizzat  merkezi  yönetimin  /  devletin  güdümünde  organize  olduğunu  söylemek  mümkündür.  2000’lere,  AKP  hükümeti  tarafından İstanbul’da gerçekleştirilen ve gerçekleştirilmesi planlanan “mega projeler”  (ya  da  partinin  kendi  söylemiyle  “çılgın  projeler”)  damgasını  vurmuştur.  Bu  projelerin  de  önemli  bir  kısmı,  normalde  toplumun  dezavantajlı  kesimleri  için  toplu  konut  üretmesi  beklenen  TOKİ  aracılığıyla  gerçekleştirilmektedir.  TOKİ’nin  asıl  işlevini  gerçekleştirmek  yerine,  küresel  kent  söylemleriyle  kente  adeta  “monte  edilmeye”  çalışılan  prestijli  projelere  yönelmesi;  hatta  gerçekleştirdiği  dönüşüm  projeleriyle  de  yoksul kesimin içinde bulunduğu olumsuz şartları daha da derinleştirmesi, son yıllarda  en çok tartışılan konular olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Özetle,  son  10  yıl  içerisinde,  hem  inşaat  sektörüne  yönelmiş  geniş  hacimli  sermaye  yatırımlarının  varlığı,  hem  toplumun  dezavantajlı  kesimlerinin  bu  yatırımların  bir  bölümüyle  mağdur  ediliyor  oluşu,  hem  de  tüm  bu  sürecin  “devlet  öncülüğünde”  organize  ediliyor  oluşu,  Türkiye  örneğini  özel  kılmaktadır.  Bu  bağlamda  tezin  ilk  sorularından  birisi,  böylesi  bir  yapının  kuramsal  anlamda  nasıl  açıklanacağı  olmuştur.  Zira süreç, hem sermayeyi hem de devleti önemli bir aktör olarak tanımlama gereğini  ortaya  koymaktadır.  Diğer  taraftan  toplumsal  süreçlerin  de  etkiyen  /  etkilenen  ilişkisi  bağlamında değerlendirilmesi gerekmektedir.  

İstanbul  örneğinde  gerçekleşen  yatırımlar  ve  devlet  müdahaleleri  dikkate  alındığında,  sürecin  ortaya  çıkmasına  sebep  olan  öncül  /  belirleyici  aktörün,  devlet  mi  yoksa 

sermaye  mi  olduğu,  sorulabilecek  sorulardan  birisidir.  Diğer  taraftan  toplumsal  süreçlerin de bu gelişmelerde etki sahibi olması muhtemeldir.  

Bu soru aslen, “kentsel süreçleri belirleyen temel mantık ya da öğe nedir?” şeklinde de  sorulabilecek,  kentsel  çalışmalar  alanı  için  her  dönem  ilgi  çekici  olmuş  temel  bir  sorudur. Öte yandan kimi görüşlere göre kentsel değişimi belirleyen tek bir mantık ya  da  öğeden  söz  etmek  mümkün  değildir.1  Var  olan  unsurlar,  öğeler,  aktörler,  iç  içe  devinimler sergilemektedir. Yine de kentsel çalışmalar alanında bu soruya yanıt arayan  yazarların  neredeyse  hepsinin,  konuya  bu  öğelerden  birisine  daha  yakın  durarak  açıklama getirmeye çalıştıkları göz önünde bulundurulmalıdır. 

Tarık  Şengül  ([22]:15‐67)  çalışmasında,  kentsel  çelişki  ve  değişime  ilişkin  olarak,  üç 

temel öğenin merkezi konumda olduğunu belirtmektedir. Bunlar, “toplumsal sınıflar”,  “sermaye birikim süreci” ve “devlet”tir.   Şengül’e göre ([22]:16), kentsel yapılı çevrenin üretiminde her şeyden önce sermayenin  mekâna belli bir yoğunlukta çökelmesi söz konusudur. Bu sebeple sermayenin mantığı  her durumda etkindir. Hatta mekânın kendisinin, kapitalist sistem içerisinde metalaştığı  göz önünde bulundurulduğunda, bu etkinliğin önemi artmaktadır. 

Genellikle  Marksist  perspektife  sahip  yazarların  büyük  bir  kısmı  açıklamalarında 

sermayenin mantığına geniş yer vermektedir. Şengül, radikal kent kuramlarında, her ne 

kadar  toplumsal  sınıflar,  sermaye  birikim  süreci  ve  devlet  öğelerine  ayrı  ayrı  ağırlık  verildiğini  belirtmiş  olsa  da;  aslında  eleştirel  geleneğe  bağlı  yazarların  çok  büyük  bir  kısmının  bu  unsurlardan  yalnızca  birisine  odaklanmakla  yetinmediğini  belirtmek  gerekmektedir.2 Örneğin Şengül, David Harvey’in kentsel süreçleri açıklamada yalnızca  sermayenin  mantığına  odaklandığını  ifade  etmektedir.  Bu  görüş  Harvey’in,  özellikle  “sermaye  aktarımı  kuramı”  ile  sermayenin  mantığının  çoğu  durumda  daha  belirleyici 

        1 Bu konuda hatırı sayılır ölçüde artan bir yazın söz konusudur. Örnekler için bkz. Gooby, [15]; Kodras,  [16]; Pillay, [17]; Redwood, [18]; McCall, [19]; Lin, [20]; Leitner, [21].  2  Kentsel çalışmalar alanına katkı yapan çağdaş Marksizmin, özellikle Lefebvre’in çalışmalarından izler  taşıdığı daha önce belirtilmişti. Bu noktada hem Lefebvre’in hem de en az Lefebvre kadar etkili olmuş  Gramsci, Althusser ve Baudrillard gibi yazarların üç öğeye birden önem verdikleri ortaya konulmalıdır.  Lefebvre’in [23] “The Production of Space” adlı temel eserinde, Gramsci’nin ünlü hapisane notlarında bu  özellikleri yakalamak mümkündür. Yine Althusser’in bu bağlamda Marksizme katkısını inceleyen bir eser 

olduğunu  savunduğu  çalışmaları1  değerlendirildiğinde  doğruluk  payı  taşımaktadır.  Ancak Harvey’in açıklamalarında yalnızca buna odaklandığını söylemek yanlış olacaktır.  Zira  Harvey’in  sosyal  adalet,  sınıf  çelişkisi  ve  emeğin  yeniden  üretimi  konularındaki  özgün  katkıları  düşünüldüğünde  toplumsal  süreçlere;2  “gücün  iki  mantığı”  ve  “el 

koyarak birikim” modelleri dikkate alındığında ise devletin rolü konusuna3 son derece  önem verdiği görülecektir. Hatta Harvey’in sözü edilen üç unsuru özgün bir biçimde bir  araya getirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır.4 

Yukarıda da belirtildiği gibi, eleştirel gelenek, kentsel süreçleri açıklamada sözü edilen  üç  unsura  da  değer  vermekte,  ancak  genel  olarak  bu  unsurlardan  birisinin  daha  belirleyici  olduğuna  da vurgu  yapabilmektedir. Bu  noktada da  sermayenin  mantığı bu  belirleyicilikte biraz daha öne çıkmaktadır.5 

Bir  diğer  öne  çıkan  tavır  ise,  sermayenin  mantığının  yanında  sınıfsal  açıklamalara  odaklanan yazarların tavrıdır. Özellikle Castells [37] bu sınıfta değerlendirilmektedir. Bu  sınıfa göre kent mekânı çelişen çıkarların çatıştığı bir alandır. Kentler bu mücadelelere 

sahne ve konu olurken, bu çatışma ve mücadelelerde yer alan toplumsal güçler, bilinçli  ya  da  bilinçsiz  bir  biçimde,  mekânı  yeniden  üretip,  dönüştürmektedirler  (Şengül, 

[22]:15).  

Ancak gerek sermaye birikim süreçleri, gerekse sınıf çelişkileri devletin doğrudan ya da  dolaylı  müdahalelerine  maruz  kalmaktadır.  Bu  nedenle  Şengül,  devletin  kentsel 

süreçlerin  merkezinde  yer  aldığını  söylemenin,  abartılı  olmayacağını  belirtmektedir.

        1  Harveyin sermayenin mantığına odaklandığı çalışmaları için bkz. [1], [2], [3], [25], [4], [5], [26], [27].  2  Harvey’in toplumsal süreçlere de odaklandığı çalışmaları için bkz. [28], [29], [30], [31].  3 Harvey’in devletin rolü konusuna odaklandığı çalışmaları için bkz. [32], [5], [33].  4  Kuramsal bölümün ilerleyen aşamalarında Harvey’in bu ele alış biçimi üzerinde ayrıca durulacaktır.  5  Üç unsura da yer vermekle birlikte sermayenin mantığına odaklanan yazarların bir kısmı ve bu  niteliklerin açıkça ortaya konulduğu eserlerden örnekler için bkz. Negri, [34]; Gilbert vd., [35]; Bourdieu,  [36].  6  Bu görüşü destekleyen yazarlar genel olarak iki sınıfa ayrılmaktadır. İlk sınıf bu süreçte sermayenin de  önemini ağırlıkla vurgulayan sınıftır. Harvey’in bu tez çalışmasında ele alınacak iki temel kuramsal  yaklaşımı (Sermaye Çevrimler ve Mekânsal‐Zamansal Sabiteler Kuramı ve El Koyarak / Mülksüzleştirerek  Birikim) bir bütün olarak değerlendirildiğinde bu ilk sınıfın niteliklerine uymaktadır. Bu sınıfın diğer  önemli temsilcileri ve temel eserleri için bkz. Arrighi, [38]; Amin, [39]; Negri, [34]. Diğer bir sınıfsa devlet  ağırlıkta olmak üzere toplumsal süreçlere de önem veren yazarların oluşturduğu sınıftır. Bu sınıfın öne 

Elinde  bulundurduğu  kaynakların  dağıtımı  ve  düzenleyici  rolü  nedeniyle  devlet,  bir  yandan  sınıfların  oluşumu  ve  yeniden  üretim  sürecini  esaslı  biçimde  etkilerken,  diğer  yandan,  meşru  otoritesi  sayesinde,  çatışan  aktörlerin,  belli  sınırlar  içinde,  bir  arada  kalmasını sağlayan kurumsal bir çerçeve sunmaktadır (Şengül, [22]:17). 

Kasım  2002  seçimleri  sonrasında  iktidara  gelen  AKP’nin  gerçekleştirdiği  yasal  ve  kurumsal  dönüşümler  değerlendirildiğinde,  bunların  önemli  bir  bölümünün  kentsel  yapılı  çevreyi  doğrudan  etkileyen  düzenlemeler  olduğu  görülmektedir.  Bu  düzenlemeler kapsamında TOKİ önemli bir yere sahiptir. İlk kurulduğu 1984 tarihinden  2002’ye  kadar  olan  işleviyle,  AKP  düzenlemeleri  sonrasındaki  işlevi  arasında  kökten  farklılıklar olan TOKİ, yeni dönemde elde ettiği yetkilerle sermaye birikimini hızlandıran  ve  kâr  maksimizasyonu  sağlayan  bir  işlev  görmektedir.  Buna  göre  aşağıdaki  gibi  bir  varsayım ortaya konabilmektedir:  

“Devletin  2002  yılı  sonrasındaki  rolü  ve  işlevi  değişmiş  olmalı  ki,  TOKİ  ve  AKP  örneğindeki bu özgün süreç açıklanabilsin.” 

Bu  varsayım,  özündeki  soruya  yanıt  arama  bağlamında  değerlendirildiğinde,  çağdaş  devlet kuramlarının, son 10‐15 yıl içerisindeki dönüşümlere nasıl bir açıklama getirdiği,  tezin  kapsamı  içerisine  girmektedir.  Varsayımın  özündeki  bu  soruya  yanıt  bulabilmek  için  devlet  ya  da  yönetim  kuramlarındaki  en  son  revizyonların  ya  da  bu  kuramlara  yapılan eleştirilerin de incelenmesinde fayda görülmüştür. 

Öte yandan tezin kuramsal kapsamındaki sınırlar dikkate alınarak, incelenen kuramların  bu  bölümde  tek  tek  aktarılması  yerine,  bu  kuramlara  eleştirel  katkı  sağlayan  ve  tezin 

ana problemine açıklama getirme kapasitesine sahip yaklaşımlara1 yer verilmesi daha  anlamlı bulunmuştur. 

Yukarıdaki  varsayım,  özünde  devletin  rolündeki  dönüşümün  “temel  belirleyici”  olduğu  görüşüne dayanmaktadır. Pek tabi sermayenin mantığındaki bir dönüşüm de, devletin          çıkan ismi olarak Poulantzas’tan söz edilebilir. Poulantzas’ın görüşlerine ilerleyen bölümlerde yer  verilecektir. Yazarın temel eserlerinden örnekler için bkz. Poulantzas, [40] ve [41].  1  İlerleyen bölümlerde, devletin rolünün dönüşümüne ilişkin olarak, Burnham’ın [12] “ekonominin ve  kamu yönetiminin siyasetten arındırılması (depoliticization)” yaklaşımı ve Leo Panitch [42], [43]ile Robert 

müdahale  biçimini  değiştirmesine  sebep  olabilecektir.  Dolayısıyla  bu  varsayımın  tersi  bir varsayım da mümkün görünmektedir. Yine toplumsal süreçlerin ve sınıf ilişkilerinin,  tüm  bu  dönüşümlerde  etki  sahibi  olması  mümkün  olduğundan,  bu  yönde  bir  başka  varsayımın de üretilmesi söz konusu olabilecektir. 

Bu tez çalışması kapsamında, uzun bir döneme yayılan kuramsal okumalarla elde edilen  birikim ışığında, sözü edilen TOKİ ve AKP örneğindeki özgün sürecin açıklanmasında, üç  ana  öğenin  de  (sermaye,  devlet  ve  toplumsal  süreçler)  etkili  olduğu  sonucuna  varılmıştır.  Öte  yandan  süreci  açıklamada  sermayenin  mantığı  ile  devletin  müdahale  biçimi  arasındaki  ilişkinin  daha  belirleyici  olduğu;  toplumsal  süreçlerinse  etkileyen  faktör olma konumunda görece zayıf bir noktada kaldığı iddia edilecektir. 

Bu  gerekçelerle  özünde  sermaye  birikimi  ve  kriz  dinamikleri  ile  devlet  müdahalesine 

ilişkin önermeler içeren bir kuramsal perspektifte karar kılınmıştır. Buna göre G. Arrighi 

ve  D.  Harvey’in  “Gücün  İki  Mantığı”  yaklaşımları,  yine  D.  Harvey’in  “Zamansal‐

Mekânsal  Sabiteler  Kuramı”  ve  “El  Koyarak  /  Mülksüzleştirerek  Birikim”  modeli  tezin 

temel  kuramsal  perspektifini  oluşturmaktadır.  Ayrıca  Türkiye  örneğinde  yeniden  işlevlendirilmiş  “bağımsız  bir  düzenleyici  aygıt”  olarak  TOKİ’nin  özgün  rolünü  açıklamada P. Burnham, L. Panitch ve R. Cox’un yaklaşımlarına da yer verilmiştir. 

Tüm bu kuramsal içeriğin okunabilirliği, Marksist ekonomi politiğin temel kavramlarına  hâkim  olmayı  gerektirdiğinden;  ekonomi  politiğin  temel  terminolojisini  içeren  basitleştirilmiş bir kuramsal hazırlık bölümüne de yer verilmiştir.