• Sonuç bulunamadı

MEKÂNIN YENİDEN ORGANİZASYONUNDA TOPRAK MÜLKİYETİNİN İŞLEVİ 

5.4 Bir El Koyarak / Mülksüzleştirerek Birikim Süreci Olarak Mülkiyet Transferi Buraya kadar aktarılanlar doğrultusunda, sermayenin mekâna sabitlenmesinin her 

5.4.1 Mülkiyetteki El Değiştirme Kategorilerinin Tanımlanması 

5.4.1.1 Bir El Değiştirme Kategorisi Olarak KÆÖ Geçişi 

Daha  önceki  bölümlerde  Harvey’in  tanımladığı  el  koyarak  /  mülksüzleştirerek  birikim  süreci ilk etapta kârlı kamu iktisadi teşebbüslerinin özelleştirilmesi olarak algılansa da  konunun  toprak  mülkiyeti  boyutu  da  en  az  kamu  kuruluşlarının  özelleştirilmesi  kadar  önemlidir.  Zira  kamu  arazilerinin  büyük  bir  bölümü  değerli  tarım  arazileri  ve  orman  alanlarından,  ayrıca  kamuya  hizmet  götüren  kamu  tüzel  kişilerine  tahsis  edilmiş  olan  arazilerden oluşmaktadır. 

Çizelge 5.8’de Türkiye’de 2008 yılı itibariyle hazine adına kayıtlı taşınmazlar cinslerine  göre  sınıflandırılmıştır.  Buna  göre  hazine  arazilerinin  %40.2’sinin  tarım  arazisi,  %10.2’sinin orman arazisi olduğu görülmektedir. Bağ bahçe ve su ürünü alanları da bu 

oranlara  eklendiğinde,  hazine  arazilerinin  %60.6’sının  doğal  nitelikleriyle  korunması  gereken alanlar olduğu görülecektir.  

 

Çizelge 5.8 ‐ Hazine Adına Kayıtlı Taşınmazların Cinslerine Göre Dağılımı (2008) 

Cinsi  Adet  Oran (%)  Yüzölçümü (ha.)  Oran (%) 

Bina  107851  3.87  57617  0.38  Arsa  363196  13.03  126453  0.84  Arazi  550646  19.76  2106296  14.05  Bağ‐Bahçe  150597  5.40  71171  0.47  Tarla  1121003  40.22  1669983  11.14  Orman  28611  10.27  10634545  70.96  Orta Malları  71662  2.57  221680  1.48  Su ve Su Ürünü Alanları  130634  4.69  73785  0.49  Maden ve Ocak Alanları  1246  0.04  12177  0.08  Deniz Dolgu Alanları  633  0.02  8072  0.05  Tarihi ve Kültürel Alanlar  3515  0.13  4417  0.03  Toplam  2787093  100.00  14986196  100.00  Kaynak: Kentleşme Şurası 2009: Kentsel Dönüşüm, Konut ve Arsa Politikaları Komisyonu Raporu [133]:27   

Devlet  mülklerinin  satışı  konusunda  alışılagelmiş  tartışmalar  özellikle  devlet  mülkü  /  özel  mülk  oranı  üzerinden  yapılmaktadır.  Bu  mülklerin  satışını  savunan  zihniyetin  gerekçeleri  çoğu  kez  söz  konusu  oranın  gelişmiş  ülkelerde  oldukça  düşük  olmasıdır.  Buna  göre  devlet  mülklerinin  az  olması,  dolayısıyla  bunların  sermayeleştirilmesi  bir  gelişmişlik göstergesi olarak addedilmektedir. Buna göre ülkemizde devlet mülkü / özel  mülk  oranının  yaklaşık  %55  olduğu1  düşünüldüğünde,  geri  kalmışlıktan  kurtulabilmemizin tek yolu devlet mülklerini satmaya dayandırılmaktadır2.           1 Bu oran 2006 yılına aittir. Kaynak: Milli Emlâk Genel Müdürlüğü (akt. TMMOB Şehir Plancıları Odası,  [134]).  2  Bu konuda çok fazla örnek olmasına karşın, özellikle bu mülklerin satışı ile kişi başına düşen milli gelir  arttırılabileceğini belirten Antalya Defterdarı Hidayet Mat’ın ifadeleri ilginç bulunmuştur. Yatırım 

Bu  konu  özel  olarak  iki  temel  faktör  üzerinden  değerlendirilebilir.  Bunlardan  ilki  söz  konusu oranın hangi unsurları içerdiği ile ilgilidir. Zira yukarıda verilen oran tüm devlet  mülkleri  hesaba  katıldığında  ortaya  çıkan  bir  orandır.  Bu  oranın  %46,2’si  devletin  hüküm  ve  tasarrufu  altında  bulunan  dağları,  taşlıkları,  kumlukları,  bataklıkları,  ormanları ifade etmektedir. Türkiye’de hazinenin özel mülkiyetindeki arazilerin toplam  yüzölçüme oranı sadece %8.5’tir1. 

İkincisi  temel  faktör  ise  devletin  elindeki  mülklerin  nitelikleridir.  Yukarıda  da  vurgulandığı  gibi  devlet  mülkleri,  bugüne  dek  sermayenin  kullanımına  açık  olmayan  varlıklar  olarak  kapitalist  sisteme  direnebilmiş,  elde  kalan  son  doğal  ve  kültürel  varlıklardır. Bu varlıklar ağırlıkla korunması gereken varlıklardır.  

Öte  yandan  kimi  taraflarsa  söz  konusu  varlıkların  korunmasının,  bunların  yalnızca  devletin  elinde  tutulmasıyla  mümkün  olacağı  görüşüne  karşı  çıkmaktadır.  Özellikle  gelişmiş  ülkelerin  birçoğunda  örneğin  orman  alanlarının  daha  çok  özel  ormanlardan  oluştuğu belirtilmektedir. 

Bu konuda İsviçre iyi bir örnektir. İsviçre’de devlet yönetiminde federasyon sisteminin  ortaya  çıkmasıyla,  federasyonlar  ormanların  önemli  bir  kısmının  mülkiyetlerini  almışlardır.  Bu  durum  ülke  ekonomisi  açısından  önemli  bir  yer  tutmaktadır.  İsviçre  ormanlarının geri kalan kısmı ise özel ve devlet ormanlarından oluşmaktadır. Şu anda  İsviçre'nin özel orman varlığı %79,7'dir (Yeşildağ, [135]). 

Bu  örnek  dikkate  alındığında  birkaç  mesele  öne  çıkmaktadır.  Bunlardan  ilki  ormanları  korumaya  yönelik  bilincin  toplumda  yerleşik  olmasıdır.  Diğeri  ise  özellikle  İsviçre  koşullarında,  orman  varlığının  sermaye  için  neredeyse  kaçınılmaz  tek  varlık  olmasıdır.  Dolayısıyla  onu  korumaktan  başka  çaresi  yoktur;  zira  korumadığı  takdirde  üzerinden  rant elde edebileceği çok az kaynak bulacaktır. 

Bir diğer konu ise denetim konusudur. Korunması gereken değerlerin etkin bir biçimde  denetlenmesi  bu  varlıkların  özel  sermaye  tarafından  kullanımına  olanak  tanıyacaktır. 

        yapmak istiyoruz. Parasız adamla işimiz olmaz. Boş yere oyalamasın bizi” şeklinde açıklamalar yapmıştır.  Konuyla ilgili haber için bkz. http://www.emlakhaberleri.com/emlak‐haberleri/hidayet‐mat‐hazine‐ arazileri‐ekonomiye‐kazandirilirsa‐milli‐gelir‐artar.html 

Öte yandan kamuya ait bir varlığın bir kez sermaye eline geçmesi onu geri dönüşü zor  ve maliyetli hale getirmektedir. Bu sebeple bu tür çözümlerin geliştirilmesi söz konusu  olduğunda  mülkiyetin  tamamen  özel  sermayeye  aktarılmasından  ziyade  kullanım  haklarının uzun vadede devredilmesi daha uygun olacaktır. 

Son konu ise ormancılığın uzun vadeli ve kârı düşük bir işletme türü olmasıdır. Özellikle  ülkemizde  bazı  ağaç  türlerinin  idare  sürelerinin  insan  ömrünün  dört  beş  katı  kadar  olduğu,  özel  sektörden  uzun  vadeli  ve  düşük  kâr  getiren  yatırım  yapmasının  beklenemeyeceği ve sonuçta kısa sürede fazla kâr elde edebilmek için orman varlığına  zarar  verileceği;  orman  üretim  işlerinde  çalışan  köylülerin  iş  olanaklarını  ve  gelirlerini  kaybetmeleri nedeniyle, köylüler ile girişimciler arasında çatışmaların ortaya çıkacağı ve  toplumsal barışın bozulabileceği açıktır (İBB İMP, [114]). 

Ülkemizde  devlet  mülklerinin  satışının  özelleştirme  uygulamalarıyla  birlikte  artmaya  başladığı  ve  1980’lerin  bu  konuda  bir  kırılmaya  denk  düştüğü  belirtilmişti.  1980  sonrasında  artan  satışlar  2000’lere  gelindiğinde  daha  da  artmış  ve  neredeyse  önüne  geçilemez bir hal almıştır.  

Bu  dönem  içerisinde  Türkiye’de  ve  özellikle  İstanbul’da,  son  derece  değerli  kamu  arazileri piyasalaştırılmıştır. Bunların bir bölümü aşağıda sıralanmıştır. 

ƒ Zincirlikuyu  karayolları  arazisi  (2007  ‐  800  milyon  dolar  –  ZORLU  grubu  –  Zorlu Center ‐ Özelleştirme İdaresi Başkanlığı) 

ƒ Zincirlikuyu / Levent ‐ İETT Garajı (2007 yılında Sama Dubai adlı Dubai Emiri  Şeyh El‐Maktum'a ait şirket araziyi 980 milyon YTL'ye almıştır. Şirket bu arazi  için  “Dubai  kuleleri”  projesini  hazırlarken  inşaat  onayı  Danıştay  tarafından  iptal edilmiştir. Arazi 46 bin 241 metrekaredir ) 

ƒ Şişli‐İETT garajı (Günümüzde Cevahir AVM ‐  Alışveriş merkezindeki İstanbul  Büyükşehir  Belediyesi'ne  (İBB)  ait  yüzde  50  hisse,  2006  yılında  Kuveyt  devletinin  ana  hissedarı  olduğu  İngiltere  merkezli  St.  Martins  Property’ye  satılmıştır) 

ƒ Tuğlacıbaşı Meteoroloji bölge Müdürlüğü arazisi (İstanbul Defterdarlığı Milli  Emlak Dairesi Başkanlığı Kadıköy Emlak Müdürlüğü – Taş Yapı’ya satılmıştır) 

ƒ SSK,  Beşiktaş,  Maçka  arazisi  (Vedat  Aşçı'nın  Astaş  Gayrimenkul  şirketine  satılmıştır) 

ƒ Hilton  Oteli  (Emekli  Sandığı  taşınmazı  olup  Özelleştirme  İdaresi  Tarafından  satılmıştır ‐ 225 milyon dolar – Doğan Holding) 

ƒ Tarabya Oteli (Emekli Sandığı taşınmazı olup Özelleştirme İdaresi Tarafından  satılmıştır) 

ƒ İzmir  Büyük  Efes  Oteli  (Emekli  Sandığı  taşınmazı  olup  Özelleştirme  İdaresi  Tarafından satılmıştır) 

ƒ Büyük  Ankara  Oteli  (Emekli  Sandığı  taşınmazı  olup  Özelleştirme  İdaresi  Tarafından satılmıştır) 

 

Bunların  dışında  ayrıca  satışı  gündeme  gelen  araziler  de  söz  konusudur;  bunlardan  bazıları aşağıdadır: 

ƒ Tarım  Bakanlığı  İl  Müdürlüğü  Bağdat  Caddesi  arazisi  (İstanbul  Defterdarlığı  Milli Emlak Dairesi Başkanlığı Kadıköy Emlak Müdürlüğü) 

ƒ Devlet Malzeme Ofisi arazisi – Kadıköy (Özelleştirme İdaresi)  ƒ Haydarpaşa Garı (TCDD) 

ƒ Sirkeci Garı (Doğubank esnafları tartışması)  ƒ Atatürk Kültür Merkezi (AKM Taksim) 

ƒ Uzanlar  Telsim  Arsası  (TMSF’den  45  milyon  TL’ye  Torunlar’a  geçen  arsaya  Gurme  Plaza’nın  inşası gündeme  gelmiştir.  Ancak  imar  plan  değişiklikleri  ve  emsal  artırım  isteği  İstanbul  Büyükşehir  Belediyesi  Meclisi  tarafından  reddedilmiştir) 

Devlet  mülklerinin  özelleştirilmesi  bu  bölümün  başında  belirtildiği  gibi  tek  aşamalı bir  kamudan  özele  el  değiştirme  türüdür.  Öte  yandan  bu  el  değiştirmelerin  mülkiyet 

transferine dönüşmesi konuyu çok daha kritik hale getirmektedir.  

Mülkiyet  transferini  el  değiştirmelerden  farklı  kılan,  iki  (ya  da  daha  çok)  aşamalı  olmasıdır. Mülkiyet transferinde, söz konusu mülk önce bir kez el değiştirerek, transferi 

gerçekleştirecek  olan  aracıya  geçmektedir.  Akabinde  mülkiyet  tekrar  el  değiştirmekte  ve tek aşamalı olan el değiştirme süreci bir mülkiyet transferine dönüşmektedir. 

Bir sonraki bölümde bu transferler farklı kategoriler altında değerlendirilecektir.