• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.3. MÜKELLEFLERİN VERGİYE KARŞI TUTUMLARI: VERGİ

Vergileme sisteminde verginin mali yönüyle beraber psikolojik yönünün de bilinmesi verginin daha iyi anlaşılması açısından önemli olacaktır. Mali olayların sadece hukuki, ekonomik ve siyasal yaklaşımlarla değerlendirilmeye çalışılması konunun eksik, hatta hatalı olarak analiz edilmesi gibi sonuçlar doğurabilir (Karatoy, 2009: 36). Konunun daha iyi anlaşılması psikolojik yaklaşımlarında esas alınması ile mümkün olur. Mali olayların, kişiler üzerindeki etkisi ve bu etkilerin ne tür tutum ve davranışlar sergilenmesine neden olacağı psikolojik yaklaşımlar ile yapılan

değerlendirmeler sonucunda aşağıdaki alt başlıklarda sunulmuştur (Karatoy, 2009: 36).

İnsanlık tarihindeki ilk vergi uygulamalarına, M.Ö. 200’lü yıllarda Mısır’da, yemekte kullanılan yağ üzerinden alınan vergi ve köle vergisi örnek olarak gösterilebilir (Zorlu, 2012: 8). Günümüzde olduğu gibi geçmişte de vergi ile ilgili sorunlar olmuş ve benzerlik göstermektedir. Vergileme olayına tek taraflı bakan devlet, vergi gelirlerinin nasıl arttırılabileceğine dair görüşler ve çalışmalar vergi literatürünün çok önemli bir bölümünü teşkil etmiştir (Demir, 2008: 16).

Vergi ödeyen mükelleflerin vergi sonrası hissettikleri, vergiler karşısında nasıl bir tutum ve tavır takındıkları gibi konular üzerindeki esaslı çalışmalar XX. Yüzyıl’ın ortalarında yapılmaya başlamıştır (Demir, 2008: 16).

1.3.1. Vergi Psikolojisi

Kamu maliyesi alt disiplinleri içerisinde belki de en az gelişme gösteren alanlarından birisi “davranışsal kamu maliyesi” (behavioral public finance) ya da daha dar anlamda “vergi psikolojisi” (tax psychology) olmuştur (Aktan, 2012: 14).

Mali psikoloji kavramı içinde yer alan vergi psikolojisi, mali araç ve mali olaylardan biri olan vergi ve vergilemeye bireylerin gösterdikleri tavır ve tutumları incelemektedir. Vergi psikolojisi mali psikolojisinin içerisinde bulunan bir disiplindir. Vergi psikolojisi yükümlülerin vergi ve vergileme karşısındaki davranışlarını ve tepkilerini incelemenin yanında vergi ile ilgilenen kurum ve kuruluşların da yükümlü üzerindeki etkisini incelemektedir (Çiçek, 2005: 40).

Mali psikolojinin inceleme alanı; vatandaşlarda vergi bilincinin araştırılması, devlet kredi ve teşviklerinin psikolojik esasları ve kamuoyunun para değeri hakkındaki tutumu gibi konulardan oluşmaktadır (Yenigün, 2012: 23).

Psikoloji biliminde bireyler iç ve dış uyarılar karşısında gösterdiği ya da gösterebileceği tepkileri inceleyen psikologlar çoğunlukla iki şekilde yaklaşmaktadır. İlk yaklaşıma göre birey toplumdan bağımsız ele alınır ve boşluktaymış gibi kabul edilir. İkinci yaklaşımda ise bireyin hiçbir zaman yalnız olmadığından yola çıkılarak,

toplumun bireyi etkileyip biçimlendirdiği gibi bireyin de toplumu az da olsa etkilediği kabul edilir. Dolayısıyla vergi yükümlü davranışları incelenirken, yükümlülerin hem bireysel hem de toplumsal düzeydeki davranışlarının dikkate alınması gerekmektedir (Şenyüz, 1995: 4).

Vergi mükellefin yeni bir vergi karşısında gösterdiği tepki ve davranışları iki şekilde ele alabiliriz. Birincisi vergi hükümlüsünün kendi amacı çıkarını maksimize etmektir. Bunu yaparken de rasyonel davranması tüm ekonomik koşulların bilincinde olması gerekir. İkinci durumda ise insan davranışları hakkındaki sabit varsayımlardan uzak durularak, insan davranışlarının altında yatan psikolojik etkenler üzerinde durulur. Burada asıl amaç vergilerin yükümlüler tarafından nasıl algılandığını ve bu algı neticesinde yükümlülerin davranışlarının oluşmasında hangi faktörlerin rol oynadığını ortaya koymaktır. Rasyonel davranışın insan için anormal bir durum olduğu ve ancak belli zorlamalarla ortaya çıkabileceği ileri sürülmüştür. (Etzioni, 1986: 18).

1.3.2. Vergi Bilinci

Vergi bilincini tanımlayabilmek için öncelikle bilinç kelimesini tanımlamak konunun daha anlaşır olmasını sağlayacaktır. Bilinç, yaşananı fark edebilme yeteneği doğrultusunda, izleyerek, değerlendirerek, karar vererek ve çevreye karşı tavır koyarak, öznel olarak kendinin farkında olma ve kendini birey olarak algılayabilme durumudur.

Vergi bilinci, vatandaşların bizzat vergileme ve vergileme ile kendilerine yüklenen özel mükellefiyet karşısında takındıkları genel tavırdır (Gerçek ve Yüce, 1998: 39). Başka ifade ile vatandaşların vergiyi algılaması ve verginin farkında olması gerekmektedir (Burgess ve Stern, 2007: 2).

Vergi bilinci sadece vergiyi ödeme bilinci olarak da algılanmamalıdır. Vergi bilinci aynı zamanda mükelleflerin ödediği vergilerin harcandığı yerlerin denetimini de ifade eden bir kavram olarak değerlendirilmelidir (Ömürbek vd., 2007: 104).

Vergi bilinci üzerinde pek çok tanım yapılmıştır. Vergi bilinci, mükelleflerin kamu hizmeti sunulmasında gerekli bir kaynak olduğuna, vergileme işleminin adil ve toplum yararında kullanıldığına inanmasıdır (Şenyüz, 1994: 83). Yine Miriam Dornstein, vergi bilincini (tax consciousness), “bir verginin farkında olmak” şeklinde tanımlamıştır (Dornstein, 1987: 59; User, 1992: 44).

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere vergi bilincinde iki önemli husus dikkati çekmektedir. Bunlardan birincisi mükelleflerin, vergi mevzuatı ve uygulaması konusunda bilgi sahibi olması, ikincisi ise mükelleflerin verginin neden alındığının bilincinde olmasıdır.

1.3.3. Vergi Ahlakı

Ahlak, Arapça kökenli bir kelime olup “huy” anlamına gelen “hulk” kelimesinin çoğuludur (Süren, 2012: 7). Ahlâk, insanlar arası ilişkilerde nasıl davranılması (ya da davranılmaması) gerektiğini gösteren kendiliğinden oluşmuş (spontan) ve hazır bir şekilde değer yargıları sistemidir (Aktan, 1999:4, Canbay, 2001: 126).

Vergi ahlakı, mükelleflerin vergi karşısındaki psikolojik tutum ve davranışlarını belirleyen unsurlardır. Vergi ahlâkı, vergiye ilişkin görev ve sorumlulukların zamanında ve eksiksiz olarak yerine getirilmesi olarak tanımlanmaktadır (Tosuner ve Demir, 2008: 356). Diğer bir tanımla yükümlülerin vergilerini tam olarak ödemeleri anlamına kullanılmaktadır (Çataloluk, 2008: 218).

Seyidoğlu, vergi ahlakını (Çiçek vd., 2008: 32), gelir kazananların vergilerini yasalara uygun ölçü ve zamanda ödemeleri konusundaki tutum, davranış, inanç ve değer yargıları” şeklinde tanımlamıştır. Başka bir tanımla (Song ve Yarbrough, 1978: 444 Aktaran: Alkan, 2009: 21) vergi ahlakı devlet ile mükellef arasındaki ilişkiyi düzenleyen davranış normlarıdır.

İzgi ve Saruç (2011: 134)’un ifade ettiği üzere vergi ahlakı ile ilgili ilk önemli çalışmalar 1960’lı yıllarda Günter Schmölders önderliğindeki Alman bilim adamları tarafından kurulan Köln Vergi Psikolojisi Okulu (Colonge School of Tax

Psychology) tarafından başlatılmıştır. Vergi ahlakı, vergi davranışının psikolojik kökenleri, vergiye ve devlete ilişkin tutumların ve algıların önemi uzun zamandan beri akademik ilgi konusu olmuştur (Çevik, 2012: 262).

Vergi ahlakı, bireyde oluşan, toplumsal çevreden şekillenerek vergi sisteminin etkisiyle olgunlaşan, mükellefin vergi karşısındaki psikolojik tutum ve davranışlardır.

1.3.4. Algı, Tutum ve Davranış

Algı psikolojik kavram alarak tanımlarsak, çevreden alınan duyu uyarılarının zihinde anlamlı deneyime çevrilme sürecidir (Erder, t.y.: 1). Aktan’a (2008: 18) göre ise algı, çevredeki uyarıcıların duyu organlarında oluşturduğu uyarıların beyne iletilmesi, beyinde düzenlenerek bir anlam kazanması olarak tanımlanır.

Vergi psikolojisi içerisinde yer alan vergi algılaması, aynı zamanda insanların vergiye bakışını yansıtır. Vergiyi kamu hizmetlerinin fiyatı gibi algılamak, verginin mantığını kavramak ve vergiyi doğru algılamak bakımından önemlidir (Sağbaş ve Başoğlu, 2005: 126). Vergi algılamasını etkileyen faktörler; kişisel faktörler, sosyokültürel faktörler, ekonomik faktörler ve politik ve hukuki faktörler olarak söyleyebiliriz (Sağbaş ve Başoğlu, 2005: 127).

Tutum, bireyin kendine ya da çevresindeki herhangi bir nesne, toplumsal konu, ya da olaya karşı deneyim, bilgi, duygu ve güdülerine (motivation) dayanarak örgütlediği zihinsel, duygusal ve davranışsal bir tepki ön eğilimidir (İnceoğlu, 2010: 13).

Davranış kısaca, bir kişinin dışarıdaki diğer insanlarca da doğrudan doğruya gözlemlenebilecek tüm eylemleri olarak tanımlanır (TÜBİTAK, 2015). Başka bir ifadeyle bir nesne ya da olaya karşı, sürekli olarak aynı biçimde davranmaya neden olan, öğrenilmiş eğilim olarak tanımlanabilir (Tunca, 2011: 20).

Yukarda tanımlamaya çalıştığımız algı-tutum-davranış kavramları birbirine bağlı kavramlardır. Bu kavramlar birinin özelliği diğer bir kavramı etkileyebilir.

Örneğin zamanla insanın tutumu değişir ve bu yeni tutum sonradan sonraya davranışına da yansır (Tunca, 2011: 20).