• Sonuç bulunamadı

Müellefe-i Kulûba Zekât Verilmeyişinin Gerekçesi 1 Klasik Fıkıh Ulemasının Gerekçeler

HZ ÖMER'İN MÜELLEFE-İ KULÛB'A ZEKÂT KONUSUNDAKİ UYGULAMASI VE HANEFİ

3. Müellefe-i Kulûba Zekât Verilmeyişinin Gerekçesi 1 Klasik Fıkıh Ulemasının Gerekçeler

Müellefe-i kulûba zekâttan pay verilmesinin geçici bir düzenleme oldu- ğunu düşünen Hanefi fakihlere göre, aslında bunlara hiç zekât verilmemesi ge- rekirken bazı sebeplerle, bir siyaset ve maslahata binaen verilmiştir. Bu geçici- liği anlatmak adına Hanefi fakihlerinden bazıları, özellikle müellefe-i kulûbun kâfir olanlarını dikkate alarak bunlara kâfir oldukları halde zekâttan pay ver- menin nasıl câiz olduğu sorusunu sorar ve bunu şöyle cevaplar: "Müşriklerin şerrini def etmek için hem fakir hem de zengin Müslümanların cihad etmesi farzdır. Hz. Peygamber de onların şerrini def etmek için aslında fakirlere ve- rilmesi gereken zekât payından bu kimselere de bir pay veriyordu. O zaman bu uygulama cihad makamına kâim idi. Ancak daha sonra Hz. Peygamber ve-

625 Bk. Aliyyü'l-Kâri, Fethu babi'l-inâye(, Beyrut ts., I, 529; İbn Âbidin, Hâşiyetü reddi'l-muhtar

ale'd-dürri'l-muhtar, İstanbul 1985, II, 342; Cezîrî, I, 621-625.

626 İbn Kudâme, VII, 320; Buhutî, II, 278. Buhutî, bu halifelerin sözkonusu sınıfa pay verme-

mesini, onların payının düştüğüne değil de ihtiyaçlarının olmayışına yorar.

627 Mesela şu metinlerde müellefe-i kulub zekât alacaklar arasında hiç zikredilmemiştir:

Mavsılî, el-Muhtar, Nesefî, Ebu'l-Berekât, Kenzü'd-dekâik, Sadru'ş-şeri'a, el-Vikâye, Timur- taşî, Tenvîru'l-ebsâr, Halebî, Mülteka'l-ebhur(Mülteka'nın metninde bu sınıf hiç zikredil- memişken, şârih Damad, bu sınıfın düşürüldüğünü söyleyip geniş bilgi için detaylı kita p- lara yönlendirir, Mecmeu'l-enhür, I, 220).

628 Örnek olarak bk. Kudurî, Ebu'l-Hasen el-Bağdadî, Muhtasar, İstanbul ts., s, 32

629 Bk. Tahavî, Ebû Cafer, Muhtasaru't-Tahâvî(neşr. Ebu'l-Vefâ el-Efgânî), Haydarabad, ts, s,

52; Kudurî, 32; Merğinanî, el-Hidâye, I, 363; es-Semerkandî, Nâsıruddin Ebu'l-Kâsım Mu- hammed b. Yusuf el-Hasenî, el-Fıkhu'n-nâfi'(tahk. İbrahim b. Muhammed b. İbrahim el- Abbûd), Riyat 2000, I, 356; Mavsılî, Abdullah b. Mahmud b. Mevdud, el-İhtiyar li ta'lîli'l-

muhtar, I, 152-153; İbnü's-saâtî, Mecmeu'l-bahreyn, s, 197; Aliyyü'l-Kâri, Fethu babi'l-inâye, I,

529vd.

630 Bk. İbn Ebî'l-İzz, Müşkilâtü'l-Hidâye(neşr. AbdulHakim b. Muhammed Şâkir), Riyad 2003,

fat edince bu pay düştü." Bu tasarrufu bir rüşvet gibi değerlendiren Şa'bî'ye gö- re Resûlullah'ın vefatıyla bu rüşvet kapısı da kapanmıştır.631

İbn Hümam'ın bu soruya cevabı kısaca şöyledir: Bu uygulama o zaman fakirlerin cihadı idi, zira cihat bazen kılıçla bazen de iyilikle olur. Zira bunu şe- riat emretmiş Hz. Peygamber de verilecek olanları belirlemiştir. Bu o zaman meşru bir uygulama olmuştur. Buna göre uygulama sorgulanamaz, ancak hikmetini öğrenmek için soru yöneltilebilir.632

Hanefi kaynakları Resûlullah'ın, müellefe-i kulûba zekât vermesinin, bazı sebeplere bağlı geçici bir düzenleme olduğunu ittifakla söylemelerine rağmen, onların bu kalemden düşürülme gerekçesi noktasında farklı açıklamalar yap- tıkları görülmektedir. Bu hükmün Hz. Peygamber'in hayatıyla kayıtlı olduğu, vefatından önce son payı vererek hükmü neshettiği, sona erme özelliği taşıyan bir illete bağlı olduğu gibi gerekçeler ileri sürülmüştür.633

Babertî, bu sınıfa pay verileceği Kur'ân ile sabit olduktan ve Hz. Peygam- ber'in vefatına kadar devam ettikten sonra bu hükmün Hz. Peygamber'in vefa- tından sonra düşmesinin farklı şekillerde gerekçelendirildiğini ifade eder.634

Biz konuyla ilgili ileri sürülen gerekçeleri üç maddede toplayabiliriz: 1) İcma Gerekçesi: Hz. Ebu Bekir'in verdiği hükmü Hz. Ömer kabul etme- yip kendilerini müellefe-i kulûb sayan kimselere verdiği yazılı ödeme emrini yırtması üzerine Ebu Bekir kararında ısrar etmemiş ve Ömer'in içtihadına uy- muştu. Sahabeden bu konuda Hz. Ömer'i yadırgayan ve ona karşı çıkan da olmayınca bu uygulama Hanefilerce sahabe icması olarak kabul edilmiştir.635

2) Nesih Gerekçesi: Kasani'nin ifadesine göre, âlimlerin geneli müellefe-i kulûbun paylarının Hz. Peygamber'in vefatından sonra neshedildiğini söyle- mişlerdir. Şafii'den nakledilen görüşlerden biri de bu yöndedir. Zira onlara Peygamber'in vefatından sonra hiçbir şey verilmemiş, şu anda da bu durumda olanlara verilmez. Ancak İmam Şâfii hükmün illetinin gerçekleştiği her zaman bu sınıfa zekâttan pay verileceğine hükmetmiştir. Ona göre Hz. Peygamber döneminde bunlara hangi gerekçe ile pay veriliyorsa bu gerekçe bugün de ol- sa, yani Müslümanlar zayıf durumda olup gayri müslimlerin şerrinden korksa- lar, yine onlara zekâttan pay verilir.636 Şafii'ye göre hüküm mensuh olmayıp il-

let de müteaddidir.

631 Serahsî, III, 9. 632 İbn Hümam, II, 264. 633 İbn Hümam, II, 265. 634 Babertî, I, 584.

635 Kâsânî, II, 468; Merğinânî, Burhanüddin, el-Hidâye(thk. Ahmed Mahmud eş-Şehâde), Dı-

maşk 2006, I, 363; İbn Hümam, II, 265; Aliyyü'l-Kâri, Fethu babi'l-inâye, I, 530-531.

Bâbertî, bazılarının icmanın da Kur'ân gibi kesin delil olduğunu gerekçe göstererek bu hükmün icma ile neshedildiği şeklinde bir yanlışa düştüğünü ancak bunun mezhepte sahih bir yaklaşım olmadığını söylemekte ve nesih id- diasını kabul etmemektedir.637

3) İlletin Ortadan Kalktığı Gerekçesi: Bu gerekçeyi ileri sürenlere göre, Hz. Peygamber bu sınıfa kalplerini İslâm'a ısındırmak için zekâttan pay veriyordu. Bunda ümmet ittifak etmiştir. Bu sebeple zaten Allah bu durumdaki kimseleri, "müellefe-i kulûb" yani "kapleri ısındırılanlar" olarak adlandırmıştır. Zira o zaman za'f içerisinde idi, Müslümanların sayısı az idi, müşrikler ise sayıca çok ve güçlü idiler. Bugün ise Müslümanların sayısı çok, İslâm güçlü ve şirk ehli ise zelil durumdadır. O zaman bu hüküm özel bir gerekçeye dayalı olarak teşri kılınmış idi. Fıkıh usulünde yer alan prensibe göre, "özel bir gerekçe ile sabit olan bir hüküm, o özel gerekçenin sona ermesiyle sona erer". Müellefe-i kulûba zekât payı verilmesi de akılla idrak edilebilecek özel bir gerekçeye binaen sabit olmuştur. Bu özel gerekçe ortadan kalkınca hüküm de ortadan kalkmıştır.638

Yani buradaki illet müteaddî olmayıp kâsırdır. Dolayısıyla başka olaylara uy- gulanamaz. Bu değerlendirmeye göre hüküm mensuh değil, kendiliğinden so- na ermiştir.

Kâsânî'ye göre Müslümanların sayısı az ve güçleri zayıf olduğunda müş- riklerle yapılan muâhedelerin durumu da böyledir. Nitekim ilk zamanlar Resûlullah onlarla muahede yapmaya ve müdârâya ihtiyaç duyuyordu, ancak İslâm güçlenince ahitleri sahiplerine geri vermeyi ve müşriklerle toplu olarak savaşmayı emretti.639

Babertî'nin bu madde ile ilgili yorumu şöyledir: Bazılarına göre bu, illeti- nin sona ermesi sebebiyle hükmünün de sona erdiği meseleler kabilindendir. Bu, orucun vakti olan gündüzün sona ermesiyle orucun câizliğinin sona erme- sine benzemektedir. Buna şöyle cevap verilir: Bir hükmün bâki kalması illeti- nin bekasına ihtiyaç duymaz. Tavafta remel ve ızdıba da böyledir. Onların da tarihi olarak teşri kılınma gerekçeleri ortadan kalkmış fakat bu hükümler orta- dan kalkmamıştır. Zira illetlerinin ortadan kalkması bu hükümlerin de sona ermesini gerektirmez.640

Burada Babertî'nin hocasının hocasından naklettiği ve konuyu Hanefiler bakımından gerçekten vuzuha kavuşturan ve sonuca ulaştıran önemli bir yak- laşım vardır. Bâbertî bunu şu ifadelerle nakletmektedir:

637 Bâbertî, I, 584. Ayrıca bk. Aliyyü'l-Kâri, Fethu babi'l-inâye, I, 531.

638 Kâsânî, II, 468; İbn Hümam, II, 265; İbn Âbidin, Hâşiyetü reddi'l-muhtar ale'd-dürri'l-muhtar,

II, 342; Kal'acı, Muhammed Revvas, Mevsû'atu fıkhu Ömer, Kuveyt 1981, s, 367.

639 Kâsânî, II, 469. 640 Babertî, I, 584-585.

"Hocamın hocası Allame Alauddin Abdulaziz (rha) şöyle demiştir: En gü- zeli şöyle demektir: Bu hüküm (Hz. Ömer'in müellefe-i kulûba yönelik bu uygu- laması), mana / illet / gerekçe bakımından Hz. Peygamber (SAV) zamanında olanı yerleştirmektir. Zira bu sınıfa zekâttan pay vermenin gayesi, o zaman kâfir- lerin galip olup Müslümanların zayıf olması sebebiyle İslâm'ı güçlendirmek idi. İslâm'ı güçlendirmek onlara pay vermekle oluyordu. Müslümanların galip ol- ması ile durum değişince İslâm'ı güçlendirmek kâfirlere zekâttan pay verme- mekle oldu. O halde o zaman vermek bu zamanda da vermemek dini güçlen- dirmenin aracı mesabesinde olur. Buna göre dini güçlendirmek hükmün maksa- dı olup o da olduğu gibi durmakta olup neshedilmiş değildir. Bu tıpkı temiz- lenmek için toprağı kullanması farz olan teyemmümlünün durumuna benzer; zira su bulamadığı zaman abdest almış olmak için teyemmüm yapmak onun için bir âlettir. Suyu bulmakla durumu değiştiğinde, birinci yükümlülük düşer ve bu sefer suyu kullanması farz olur. Çünkü maksada ulaşması için artık suyu kul- lanmak taayyün etmiştir. Suyu kullanmak birinci uygulamayı yani teyemmüm yapmayı neshetmiş olmaz. Müellefe-i kulûba zekât vermemek de böyledir..."641

3.2. Bazı Çağdaş İlim Adamlarının ve Modernistlerin Gerekçeleri Osmanlının son dönem âlimlerinden bazıları, bir kısım çağdaş ilim adam- ları ve modernistler genel olarak hükümlerin maslahat ile çatışması durumun- da maslahata göre hüküm verilebileceğini ve bu sebeple ahkâmın değiştirilebi- leceğini ileri sürmüşlerdir. Bu iddialarını ispat için de Hz. Ömer'in bu uygula- masını delil göstermişlerdir. Onlara göre Hz. Ömer maslahata itibar ederek müellefe-i kulûbun zekât payını iskat etmiştir.642

Benzer Belgeler