• Sonuç bulunamadı

Benî Tağlib Kabilesi ile Zimmet Akd

HZ ÖMER’İN BAZI UYGULAMALARININ FIKHİ MEZHEPLERE YANSIMAS

2. Benî Tağlib Kabilesi ile Zimmet Akd

‚Benî Tağlib kabilesi‛ cahiliye döneminde Hristiyanlığı din olarak kabul etmiş bir Arap kabilesidir. Bu kabile Hz. Ömer döneminde halife ile zimmet anlaşması yapmak istediler. Hz. Ömer kendilerinden cizye almak isteyince on- lar ‚Biz Arabız. Bir birinizden aldığınız gibi bizden de sadaka (zekât) alın‛ dediler. Hz. Ömer’in sadakanın Müslümanlardan alındığını, müşriklerden alınamaya- cağını söylemesi üzerine onların bir kısmı Rum’lara katılır. Bunun üzerine Nu‘mân b. Zura‘e Hz. Ömer’e onların cizyeyi büyüklenerek kabul etmedikle- rini ve bu şekilde düşmanlarımızı kuvvetlendireceğini ileri sürerek, onlardan sadaka adı altında cizyeyi almasını teklif eder. Bu gerekçeyi makul gören Hz. Ömer, onlarla zekâtın iki katı olmak üzere bir anlaşma yapar.892Şâfi‘î kaynakla-

rında Hz. Ömer’in bu kabile için ‚Ne ahmaktırlar! (cizyenin) İsmini reddettiler an- cak manasını kabul ettiler‛ dediği de aktarılır.893

Fukahâ, Hz. Ömer’in bu uygulaması konusunda ihtilafa düşmüştür. Buna göre, Benî Tağlib kabilesinden alınan verginin zekât mı yoksa cizye mi olduğu, hangi ahkâma (zekât-cizye) tabi olduğu çerçevesinde tartışılmıştır. Kur’ân’da cizye alınıncaya kadar ehl-i kitâb ile savaşma emri bulunmaktadır.894 Bu emre

rağmen Ehl-i kitâbla cizyenin dışında başka bir şekilde anlaşma yapılabilir mi? Fıkıh kaynaklarında bu meseleler Hz. Ömer’in bu uygulaması çerçevesinde ele alınmaktadır.

Serâhsî, Hz. Ömer’in yaptığı bu anlaşmayı Hz. Osmân’ın bozmadığını ve ümmetin de bu anlaşmaya bağlı kaldığını ifade eder. O, İmâm Muhammed’in yapılan bu anlaşmayı ilk olarak zaruretten (Benî Tağlib’in düşman saflarına ka-

892 Zeynüddîn b. İbrâhîm b. Muhammed İbn Nüceym, el-Bahru’r-Râik Şerhu Kenzi’d-Dekâik,

Dârü’l-Kitâbi’l-İslamî, İkinci Baskı, y.y t.y, V, s.126. Ayrıca bk. İbn Abidin, Muhammed Emîn b. Ömer b. Abdilazîz el-Hüseynî ed-Dımaşkî, Reddü’l-Muhtâr, Dârü’l-Fikr, Beyrut 1992, IV, s.216; İbn Kudâme, Ebû Muhammed Muvaffaku’d-Din Abdullah b. Ahmed b. Muhammed el-Makdisî, el-Muğnî li İbni Kudâme, Mektebetul-Kâhire, y.y 1968, IX, s.343- 344; el-Kâfî fî Fıķhi’l-İmâmi’l- Ahmed, Dârü’l-kütübi’l-İlmiyye, Birinci Baskı, 1994, IV, s.172.

893 Mâverdî, el-Hâvi’l-Kebîr, XIV, s.345-346; Cüveynî, Nihâyetü’l-Matlab, XIII, s.359; Şirbînî,

Muğni’l-Muhtâc, IV, s.315.

894 ‚Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve

Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.‛ Bkz. 9/Tevbe, 29.

tılması) kaynaklandığını ancak daha sonra icmâ‘ ve Hz. Peygamber’in ‚bir me- lek, Ömer’in lisanı ile konuşur‛ sözü ile kuvvet kazandığına yönelik görüşünü aktarır.895 Serahsî yapılan bu anlaşmanın sulh olup, bunun Hz. Peygamber’in

Mu‘âz b. Cebel’e söylediği ‚ergen tüm erkek ve kadınlardan bir dinar veya onun de- ğerinde meafir al‛ sözüne de muvafık olduğunu söylemektedir.896 Hanefiler an-

laşmanın mana itibariyle her ne kadar cizye olsa da anlaşma zekât üzerinden yapılmasından ötürü zekât hükümlerinin cari olduğunu ifade ederler. Bundan ötürü Hanefiler aşağılayıcı bir şekilde onlardan cizye alınmayacağı, zekat ile mükellef olmayanlardan (kadınların-çocuk-mecnunlar) bu verginin alınmaya- cağı görüşündedirler.897

Malikiler, Benî Tağlib kabilesinin diğer cizye alınacak milletlerden farklı olmadığı, onlardan da cizye alınması gerektiği görüşündedirler. Recrâcî, mez- hepte kabul edilen görüşe göre Benî Tağlib kabilesinden de cizyenin alınması ge- rektiğini söylemektedir. O, Hz. Ömer’in Benî Tağlib kabilesinden zekât adı altın- da cizye aldığına dair nakillerin sahih olmadığını belirtmektedir.898 Mâlikî fakih-

ler, Benî Tağlib kabilesinden cizye yerine Müslümanlardan alınan zekâtın iki katı kadarı zekât alınacağına dair İmâm Malik’ten bir görüş aktarılmadığını ifade etmektedirler.899 Örneğin Sahnûn, ne İmâm Mâlik’ten ne de onun ashabından

buna dair bir görüş bilmediklerini ifade eder.900 Mâlikî fakîhler ‚Benî Tağlib ka-

bilesi‛nin ayrı bir muameleye tabi tutulmasını Kur’an’ın açık ayetlerine aykırı bulmaktadırlar. Onlar da ehl-i kitâb olmalarından ötürü diğer İslâm dışındaki milletlerin tabi olduğu ahkâma tabidirler.901 İbn Rüşd, ‚Benî Tağlib kabilesi‛den

alınan vergiyizekat kapsamında (zekâtın iki katı) değerlendirenlerin Hz. Ömer tasarrufunun sabit olduğuna inandıklarını ve bunu tevkifî bir mesele olarak gör- düklerini ifade eder.902 İbn Rüşd’ün bu ifadelerinden diğer mezhep fukahâsının

Hz. Ömer’in bu yöndeki uygulamasının ancak Peygamber’den sadır olan bir söz veya uygulamaya dayanan bir uygulama olabileceği, ayete rağmen kendi başına tasarrufta bulunamayacağı görüşüşünde olduklarını anlıyoruz.

895 Serahsî, el-Mebsût, II, s.178-179. 896 Serahsî, el-Mebsût, II, s.179.

897 İbn Nüceym, el-Bahru’r-Râik, V, s.126; İbn Abidin, Reddü’l-Muhtâr, IV, s.216.

898 Recrâcî, Ebû’l-Hasan Ali B. Said, Menâhicü’t-Tahsil ve Netâicü Letâifi’t-Tevil fi Şerhi’l-

Müddevene ve Halli Müşkilâtihâ, Dâru İbn Hazm, Birinci Baskı, 2007, II, s.276.

899 Sahnûn, Ebû Saîd Abdüsselâm b. Saîd b. Habîb et-Tenûhî,el-Müdevvene, Dârü’l-Kütübil-

İlmiyye, Birinci Baskı, 1994, I, s.333.

900

901 Ebû’l-Hasan, Ali b. Ahmed b. Mükrim es-Sa‘îdî el-‘Adavî, Haşiyetü’l-‘Adevî ala Şerhi

Kifâyeti’t-Tâlıb, tahk. Yusuf Şeyh Muhammed el-Buka‘î, Dârü’l-Fikir, Beyrut 1994, I, s.491-

492. 902 İbn Rüşd,Bidâyetü’l-Müctehid, II, s.6 ( َب ا ْوَب َر ْمُ َّنََّ َكَ َو ، ْمِِبه ِةا َّعَرْما ِنْج َصَ ُعم ُلْـِف ََُّهَب َتَخْزَب ََُّهَ ِلْ ا َشَِِم ِء َلاُؤَُ َرا َض اَمَّه ّ اَو ا َشَُ َلْث ِم َّن َُ ُضِراَـُث َلو ُضُ ْلْا َّنِكَمَو ، ٌفِِكْوَث َوُُ)

Hz. Ömer’in bu uygulaması ile alakalı olarak Şâfi‘î fakîhi Cüveynî, şu tes- pitleri yapmaktadır. Alınan her ne kadar ismen sadaka olsa da hakikatte ciz- yedir. Cizyenin harcandığı yerlere harcanır. Kadın ve çocuklardan alınmaz.903

Devletin böylesi bir teklifi kabul edebilmesi için alınması düşünülen sadakanın her zimmî için cizyenin en alt limiti olan bir dinar kuralına riayet edilmesi ile muteber olur.904 Hz. Ömer bunu kabul ederken onların zengin olduğunu ve

onlardan kimsenin bir dinarı veremeyecek durumda olmadığını bildiğinden dolayı kabul etmiştir.905 Şâfi‘îler cizyenin en alt limitinin bir dinar olduğu görü-

şünde olduklarından ötürü Hz. Ömer uygulamasını da bu çerçevede yorum- lamaktadırlar. Şâfi‘îler bu uygulamayı gerekçe göstererek devlet başkanının cizye ismi olmaksızın sadaka ismi ile anlaşma yapmasının caiz olduğu görü- şündedirler.906

Hanbelî fakihler Benî Tağlib kabilesinden cizye yerine zekât alındığını bundan dolayı zekâtın hükümlerinin geçerli olduğunu ifade etmektedirler. Onlar bu görüşlerini Hz. Ömer uygulamasına ve bunun sonucunda oluşan sa- habe icmâ‘ına dayandırmaktadırlar.907 İbn Kudâme, Arap veya diğer milletler-

den olan ehl-i kitâbla ancak cizye ile anlaşma yapılabileceğini, Ahmed b. Han- bel’in ayet ve hadisleri delil göstererek bu görüşü benimsediğini ifade etmek- tedir. O, Hz. Peygamber’in Muaz b. Cebel’i Yemen’e gönderdiğinde ergenlik çağına giren herkesten bir dinar almasını içeren hadisi zikretmektedir. İbn Kudâme, Benî Tağlib kabilesinin zekât ile ayrıcalıklı kılınmasını kendileriyle yapılan sulh anlaşmasına bağlamakta diğerlerinin ise nassın muktezasına bağlı olduğunu ifade etmektedir.908 O, bu anlaşmanın zekât üzerine olmasından ötü-

rü, zekâtın hükümlerinin cari olduğunu, bundan dolayı çocuk, kadın ve delile- rinden de nisâb miktarına ulaşan zekât mallarından Müslümanlardan alınanın iki kat zekâtın alınacağını belirtir.909 O, zekât hükmünün cari olmasının sebebi-

ni taraflar arasındaki anlaşmanın bu şekilde gerçekleşmesine bağlamaktadır.910

İbn Kudâme, Hz. Ömer’in bu uygulamasının ayetle911 çelişmediğini, alınanın

zekât adında cizye olduğunu ve cizyenin urûzlardan (altın ve gümüş dışındaki

903 Cüveynî, Nihâyetü’l-Matlab, XIII, s.359.

904 Şirbînî, Şemsuddin Muhammed b. El-Hatib, Muğni’l-Muhtâc ila Ma‘rifeti Me‘anî’l-Elfâzi’l-

Minhâc, Dârü’l-Marife, Beyrut 1997, IV, s.315.

905 Mâverdî, el-Hâvi’l-Kebîr, XIV, s.347. 906 Şîrâzî, el-Mühezzeb, III, s.307. 907 İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, s.343. 908 İbn Kudâme, el-Kâfî, IV, s.173. 909 İbn Kudâme, el-Kâfî, IV, s.172. 910 İbn Kudâme, el-Kâfî, IV, s.172.

911 ‚Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûl ünün

haram kıldığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, küçümseyici biç imde kendi elle- riyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.‛ Tevbe, 29.

mallar) alınmasının ise caiz olduğunu belirtmektedir.912 Sonuç itibariyle ayete

muhalif olmadığını belirttiği bu uygulamanın başka gruplara uygulanabilmesi için Hz. Ömer’in anlaşma yapmasını gerektirecek şartların olması gerektiğini ifade etmektedir. Diğer bir deyişle devlet başkanı, güçlü olup cizye adı altında anlaşma yapmak istemeyen ve düşmana katılma ihtimali yüksek olan kimse- lerle Hz. Ömer’in yaptığı gibi bir anlaşmayı, alınması gereken cizyenin altında bir miktar olmaması şartıyla yapabilir.913

Malikîler dışındaki diğer üç mezhebe göre Hz. Ömer ile Benî Tağlib kabi- lesi arasında aktarıldığı gibi bir anlaşma yapılmıştır. Cizye ayetinde914 ehl-i

kitâbtan cizye alınması ya da onlarla savaşmayı içeren iki seçenek sunulmak- tadır. Ancak Benî Tağlible ilgili aktarılan rivayette Hz. Ömer Müslümanlardan alınan zekâtın iki katı üzerine anlaşma yapmıştır. Dolayısıyla bu anlaşma dev- let başkanının cizye yerine başka bir ad altında ehl-i kitâbla anlaşma yapıp ya- pamayacağı, yapılan anlaşmanın cizye olup olmadığı meseleleriyle fukahânın gündemine gelmiştir. Bu olayın vuku bulduğunu kabul eden Hanefî, Şâfi‘î ve Hanbelî’ler anlaşmanın mana itibariyle cizye olduğu konusunda hem fikir ol- makla beraber alınan malın cizye ahkâmına mı, yoksa zekât ahkâmına mı tabi olduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir. Şâfi‘îler söz konusu hükmün, cizye ahkâmına tabi olduğunu belirtmektedirler. Hanefî ve Hanbelî’ler, anlaşmayı zekât kapsamında değerlendirmektedirler. Malikîler ise, Hz. Ömer’in bu yön- deki uygulamasına dair rivayetleri sahih görmemekte, uygulamayı ayetin ‘umûm lafzına aykırı düştüğünü savunmaktadırlar. Şâfiîler yapılan anlaşma- nın ayet ve hadislere aykırı olmadığını, Hz. Ömer’in anlaşma yaparken cizye için nass tarafından belirlenen en alt limit olarak kabul ettikleri bir dinarı göz önünde bulundurduğunu, onların zengin olduğunu bildiğini ifade etmektedir- ler. Hanefî ve Hanbelîler de her ne kadar anlaşmanın zekât üzerinde olsa da esasında yapılan işlemin cizye olduğunu ve bu uygulamanın Kur’an’a ve sün- nete aykırı olmadığını iddia etmektedirler.

Uygulamayı kabul eden mezhepler, uygulamanın Kur’an ve sünnete ay- kırı olmayan zarurete bağlı bir anlaşma olarak kabul etmektedirler. Söz konu- su zaruret cizye adı altında anlaşma yapmaya yanaşmayan kabilenin güçlü olup düşman saflarına geçmesidir. Hz. Ömer’in bu uygulaması, uygulamanın sabit olduğunu kabul eden fukahânın görüşlerini etkilemiş; devlet başkanına da benzer durumda benzer bir anlaşma yapabilme yetkisi tanımışlardır.

912 İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, s.343.

913 İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, s.344. İbn Müflih, Ebû Abdillâh Şemsüddîn Muhammed b.

Müflih b. Muhammed el-Makdisî er-Râmînî, Kitâbü’l-Furu‘, tahk. Abdullah b. abdülmuh- sin et-Türkî, Müessesetü’r-Risâle, Birinci Baskı, y.y 2003, X, s.332.

Benzer Belgeler