• Sonuç bulunamadı

Lozan Konferansı’nda Azınlıklar Sorunu ve Gayrimüslim Azınlık Kavramı

1.3 TÜRKĠYE’DE AZINLIKLAR

1.3.6 Lozan BarıĢ AntlaĢması ve Türkiye’de Azınlıklar

1.3.6.1 Lozan Konferansı’nda Azınlıklar Sorunu ve Gayrimüslim Azınlık Kavramı

Lozan Konferansı, 20 Kasım 1922‟de Ġsviçre‟nin Lozan kentinde toplanmıĢ ve konferansta Türkiye Cumhuriyeti‟ni “baĢdelege” sıfatıyla DıĢiĢleri Bakanı ve Edirne Mebusu Ġsmet (Ġnönü) PaĢa temsil etmiĢtir. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı ve Sinop Mebusu Rıza Nur Bey ile Eski Maliye Bakanı ve Trabzon Mebusu Hasan (Saka) Bey de “delege” sıfatıyla konferansa katılmıĢtır. Türk heyetinde yer alan 21 danıĢmandan biri gayrimüslimdir. Eski HahambaĢı ve Mühendis Okulu Fransızca Öğretmeni Yahudi Hayim Naum, danıĢman sıfatıyla Lozan müzakerelerinde yer almıĢtır.84

Konferans Ġç Tüzüğü‟nün 5. Maddesi‟ne göre “Arazi ve Askerlik”, “Yabancılar ve Azınlıklar”, “Maliye ve Ġktisat” alanlarında üç komisyon kurulmuĢtur.85

Konferansın I. Dünya SavaĢı‟ndan galip çıkan Müttefikler ile KurtuluĢ SavaĢı‟ndan galip çıkan Türkiye arasında düzenleniyor olması görüĢmelerde en baĢtan itibaren bir çeliĢki yarattığından komisyonlarda yapılan müzakereler uzun sürmüĢtür. Müzakerelerde Türkiye kayıtsız ve Ģartsız bir bağımsızlık için direnirken; Müttefiklerin, Osmanlı Devleti‟yle imzaladıkları Serv‟i temel alıyor oluĢu hararetli tartıĢmalara sebebiyet vermiĢtir86

ve hatta görüĢmeler 4 ġubat 1923‟te kesilmiĢ, 23 Nisan 1923‟te yeniden baĢlamıĢtır.87

Lozan Konferansı‟nda en yoğun tartıĢılan konulardan biri de azınlıklar sorunudur. Türkiye, Osmanlı döneminde azınlıkların kolayca maniple edilebildiğini iyi bildiğinden konuya hassasiyetle yaklaĢmıĢtır. Hatta Ankara Hükümeti, Lozan Konferansı‟na katılan Türk Temsilciler Heyeti‟ne verdiği 14 maddelik talimatnamenin 9. maddesinde azınlıklara değinmiĢtir. Talimatnamenin söz konusu maddesi: “Ekalliyet: Esas mübadeledir” Ģeklindedir.88

Azınlıklar sorunu, Lozan Konferansı‟nın Ġngiliz DıĢiĢleri Bakanı Lord Curzon baĢkanlığında toplanan 1. Komisyonu‟nda ele alınmıĢtır. 12 Aralık 1922‟de komisyonun ilk oturumu yapılmıĢ ve açılıĢ konuĢmasında Lord Curzon, Türkiye‟deki azınlık sorunuyla bütün

84

Lozan Konferansı‟nda Türkiye Cumhuriyeti‟ni temsil eden heyette yer alanlar için bkz: Türkiye DıĢ

Politikası’nda 50 Yıl – Lozan – (1922-1923), T.C. DıĢiĢleri Bakanlığı AraĢtırma ve Siyaset Planlama Genel

Müdürlüğü Yayını, Ankara, 1973, s. 4-5 (Bundan sonra “50 Yıl” Ģeklinde kısaltılacaktır.)

85

50 Yıl, s. 14

86

Eyüp Kaptan, Lozan Konferansı’nda Azınlıklar Sorunu, Harp Akademileri Basım Evi, Ġstanbul, 2002, s. 42

87

50 Yıl, s. 76

88

Lozan Konferansı‟na katılan Türk Heyeti‟ne Ankara Hükümeti‟nce verilen Talimatname‟nin tam metni için bkz.: Kaptan, s. 190

dünyanın ilgili olduğunu, hatta Türkiye ile yapılan savaĢın nedenlerinden birinin de Anadolu‟daki Hıristiyanları himaye etmek ve korumak olduğunu belirtmiĢtir. Lord Curzon; Rumlar, Yahudiler, Asurîler, Geldaniler, Nasturiler ve özellikle Ermenilerin azınlık olarak tanımlanması gerekliliğini belirterek üç ana istek dile getirmiĢtir: Azınlıklara yönelik geniĢ bir genel af, askerlikten muafiyet ve serbest geliĢ – gidiĢ.89

Lord Curzon‟un sözlerine karĢılık olarak Türk BaĢ Delegesi Ġsmet PaĢa tarihte Türkler‟in gayrimüslimlere ne derece hoĢgörüyle yaklaĢtığını anlatan detaylı bir malumat vermiĢ ve azınlık meselesinin sağlıklı bir Ģekilde çözüme kavuĢması için üç Ģart öne sürmüĢtür. Bunlar: “DıĢ tahriklerin kesilmesi, Türk – Rum ahalilerinin mübadelesi ve diğer azınlıklar hakkında Türk liberal siyasetinin verdiği güvenceyle yetinilmesi” Ģeklindedir.90

13 Aralık 1922‟de azınlıklar meselesi hararetle tartıĢılmaya devam etmiĢtir. Özellikle Ermenilere yurt verilmesi ve Fener Patrikhanesi‟nin faaliyetleri konusunda tarafların keskin görüĢleri, azınlıklar meselesinde uzlaĢmanın daha derin bir çalıĢma yapılmadan mümkün olmayacağını göstermiĢ ve konu ile ilgili bir alt komisyon kurulması kararlaĢtırılmıĢtır. Azınlık Alt Komisyonu‟nun baĢkanlığına Ġtalyan Delegesi Montagna, Genel Sekreterliği‟ne ise Fransız Lagende seçilmiĢtir. Bu komisyonda Türk tarafını Delege Rıza Nur ile danıĢmanlardan Mustafa ġeref ve ġükrü Beyler temsil etmiĢtir.91

Alt komisyonu baĢtan beri en çok uğraĢtıran konu anlaĢma metninde “azınlık” sözcüğünün nasıl tanımlanacağı ve dolayısıyla hangi topluluklara vurgu yapacağı olmuĢtur. Bu konu, azınlıklara tanınacak hak ve yükümlüklerin kimler için geçerli olacağı anlamına gelmekteydi ve anlaĢılacağı üzere hak ve yükümlülüklerin kendisi kadar önemliydi. Türk tarafı taslak metinlerde “gayrimüslim azınlıklar” kavramında ısrar ederken, Müttefikler “azınlık” sözcüğünün önüne bir sıfat alarak, anlaĢma hükümlerinin uygulanacağı toplulukların daraltılmasına karĢı çıkmıĢtır. Tanımın geniĢ tutulması noktasında en fazla ısrar gösteren ülek Ġngiltere olmuĢtur. Musul‟la ilgili stratejilerini gerçekleĢtirmenin Anadolu‟daki siyasal birliği bozup farklı toplulukları maniple etmekle mümkün olacağını düĢünen Ġngiltere; baĢta Kürtler olmak üzere Türkiye‟deki Laz, Çerkez, BoĢnak, Zaza, Gürcü gibi diğer Müslüman grupların da azınlık olarak değerlendirilmesini gündeme getirmiĢ ve Lozan AntlaĢması‟nda dinsel

89

Ali Naci Karacan, Lozan, Milliyet Yayınları - Tarih Dizisi, Ġkinci Baskı, Ġstanbul, 1971, s. 188

90

Karacan, s. 190

91

azınlıklar yanında, etnik azınlıkların da tanımlanmasını savunmuĢtur. Ġngiltere Delegesi ve Komisyon BaĢkanı Montagna ile Yunanistan Delegesi Venizelos‟un baĢta Kürtler olmak üzere Türkler dıĢındaki diğer Müslüman toplulukların azınlık olarak kabul edilmesi yönündeki ısrarları karĢısında Türk Delegesi Rıza Nur, Kürtlerin kaderinin Türklerle bir olduğunu ve azınlık olarak kabul edilmek istemeyeceklerini belirtmiĢtir. Rıza Nur “Hatta Musevilerin de azınlık olma isteği yoktur” demiĢtir.92

Kavram üzerinde yoğun bir tartıĢma sürerken Müttefiklerin en önemli dayanağı Türk tarafının müzakerelerde kırmızı çizgi olarak kabul ettiği Misak-ı Milli Belgesi‟nin 5. maddesi olmuĢtur. Söz konusu maddede “gayrimüslim azınlık” yerine “azınlıklar” denmekte ve bu durum da Müttefiklerin tezini haklı çıkartmaktadır. Rıza Nur, 5. maddeye dayanarak yapılan baskılara cevaben 18 Aralık 1922 tarihli oturumda Ģöyle demiĢtir: “Tarih, Türkiye‟de azınlık sorununa her zaman Müslüman olmayanların konu olduğunu göstermektedir. Bu yüzden Misak-ı Millimizde bu kelimeyi bu anlamda anladık.” Konuyla ilgili tartıĢmalar sürerken Müttefiklerin hazırladığı tasarı metinlerde kavramın “din ve dil bakımından etnik azınlıklardan olan kimselerin…”, “din ya da dil azınlıklarından olan Türk uyrukluları…”, “din ya da dil bakımından etnik azınlıklarından olan Türk uyrukluları”, “Hıristiyan ya da Musevi dininden Türk uyrukluları”, “azınlıklar…” gibi değiĢik Ģekillerde tanımlandığı görülmüĢtür. Türk heyetinin sunduğu tasarı metninde ise azınlık kavramı “Müslüman olmayan (gayrimüslim) azınlıklar” Ģeklindedir.93

Komisyonun 19 Aralık 1922 tarihli toplantısında söz alan Rıza Nur, Türkiye‟de Müslüman azınlık bulunmadığı için bu noktada direndiğini ifade etmiĢ ve “Türkiye – Suriye sınırında birkaç Arap kabilesi varsa, bunlar aslında göçebedirler ve sınır boyunca, sınırın aynı zamanda hem ötesinde, hem de berisinde yaşarlar. Kürtlere gelince, bunlar; Türk halkına tümüyle bağlıdır ve onlara özel bir koruma sağlamak için kaygılanmak söz konusu değildir” Ģeklinde konuĢmuĢtur. Rıza Nur, 20 Aralık tarihli oturumda ise konuyla ilgili detaylı bir konuĢma yapmıĢ ve “gayrimüslim azınlık” kavramından vazgeçmeyeceklerini Ģu Ģekilde gerekçelendirmiĢtir:

“Müttefiklerin tasarısı Müslüman olmayan azınlıklardan söz etmektedir. Oysa Türkiye‟de bu gibi azınlıklar söz konusu olamaz; çünkü, tarihsel gelenekler, görenekler Türkiye‟de yaşayan

92

Kaptan, s. 63-67

93

Müslümanlar arasında tam bir birlik yaratmaktadır. Üstelik aile hukuku, siyasal haklar, yurttaşlık hakları ve öteki haklar açısından bütün Müslümanlar, aralarında hiçbir ayrım olmaksızın ülkenin hükümetine ve yönetimine tam bir eşitlik içinde katılmaktadırlar. Eski Osmanlı İmparatorluğunda ya da TBMM‟de en yüksek devlet görevleri almış olanların ve almakta bulunanların yaşam öyküleri incelenirse, bu gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya çıkar. Kaldı ki bağımsız her Müslüman hükümete – kural dışılık olmaksızın- çoğunluğunun yaşantısını ve ülkeyi yöneten yasayı düzenler. Bundan şu çıkmaktadır ki, Müslüman bir ülkede, Müslüman bir azınlık var olamaz ve bu sözde azınlık çoğunlukla aynı şeydir. Böyle olunca bize teklif edilen, ülkemizde yaşayan çoğunluğun, kendi hakları ve özgürlüklerine ilişkin olarak yükümler altına girmeyi kabul etmesini istemek anlamına gelmektedir. Oysa açıkça bellidir ki; bir ülkede çoğunluk, böyle bir yükümü uluslararası bir belgeye kendi rızasıyla sokmaya razı olamaz. Müslüman olmayanlara gelince, biz onlara antlaşmalarda yazılı ve çağdaş ilkelere tümüyle uygun olan bütün hakları tanımaktayız.”94

Türk heyetinin konu ile ilgili kararlı ve ısrarcı tutumu karĢısında 23 Aralık 1922 tarihli oturumdan itibaren “gayrimüslim azınlık” kavramının Müttefkiler‟ce de kabul ettiği görülmüĢ ve Alt Komisyon‟un hazırladığı tasarı metinlerinde kavram “Müslüman olmayan azınlıklar” Ģeklinde yer almıĢtır. Nitekim BaĢ Delege Ġsmet Bey, 24 Aralık 1922 tarihli raporla Ankara‟ya bilgi verirken “Bugün tali komisyonda Rıza Nur Bey ekalliyetleri çalıştı. Ekalliyetlerin yalnız gayrimüslim tabirine şümulünü kabul ettirdik.” demiĢtir.95

Yıllar sonra Lozan‟da yaĢananları kaleme alan Rıza Nur Bey, söz konusu tartıĢmalarla ilgili olarak Ģöyle yazmıĢtır: “Frenkler ekalliyet diye üç nevi biliyorlar: Irkça ekalliyet, dilce ekalliyet, dince ekalliyet. Bu bizim için gayet vahim bir şey, büyük bir tehlike. Aleyhimize olunca şu adamlar ne derin ve ne iyi düşünüyorlar… Irk tabiri ile Çerkez, Abaza, Boşnak ve Kürt ahaliyi Rum ve Ermeni‟nin yanına koyacaklar. Din tabiri ile halis Türk olan Alevi‟yi de ekalliyet yapacaklar. Yani bizi hallaç pamuğu gibi dağıtıp atacaklar. Bütün kuvvetimi bu tabirleri kaldırmaya verdim. Pek uğraştım. Pek müşkülat ile fakat kaldırdım…”96

AntlaĢmada sadece “gayrimüslim” ifadesi geçmekte ve hiçbir gayrimüslim topluluğun ismi zikredilmemektedir. Türkiye AntlaĢmada geçen “gayrimüslim” ifadesini Osmanlı Devleti‟nin geleneksel azınlık toplulukları olan Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler Ģeklinde yorumlamıĢ ve AntlaĢma‟da yer alan azınlık haklarından sadece bu üç topluluğu

94 Kaptan, s. 72-74 95 Kaptan, s. 79 96

yararlandırmıĢtır. Türkiye, Anadolu‟da yaĢayan Keldani ve Süryani gibi diğer gayrimüslim toplulukları azınlık olarak ele almamıĢtır.97

Baskın Oran; Türkiye‟de azınlık tanımı ve politikalarını dünyadaki uygulamaların aksine Lozan‟la sınırlandırıyor olmasını hukuki açıdan doğru kabul eder. Ancak Oran, Türkiye‟nin Lozan‟da geçen “gayrimüslim” ifadesini üç tarihsel toplulukla (Rumlar, Ermeniler, Yahudiler) sınırlandırarak yorumlamasının çeliĢkili olduğuna da dikkat çeker.98

Hukuki tanımlamayı doğru bulan Oran, resmi uygulamaların çağdaĢ eğilim ve standartların gerisinde kaldığını vurgulamaktadır. Lozan‟dan bu yana geçen zaman zarfında azınlık tanımının sadece dinsel değil, etnik ve dilsel bir boyut da kazandığını ve bunun evrensel kabul gördüğünü belirten Oran, Türkiye‟nin 1923‟e dayanan tutumunun 21. yüzyılın baĢında yetersiz kaldığını düĢünmektedir. Baskın Oran‟a göre Türk vatandaĢı olan Alevi ve Kürtler, uluslararası standartlara göre azınlıktır ve kendilerine azınlık statüsü verilmese de onları Lozan‟da azınlıklara tanınan haklardan yaralandırmak gerekmektedir.99

Özellikle Türkiye‟nin AB ile üyelik müzakerelerine baĢladığı bir süreçte bu tarz görüĢler; BaĢbakanlık Ġnsan Hakları DanıĢma Kurulu‟na bağlı Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Alt Komisyonu‟nun hazırladığı “Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar” raporuna da yansımıĢ ve resmi bir boyut kazanmıĢtır. Alt Komisyon BaĢkanı Prof. Dr. Baskın Oran‟ın hazırladığı söz konusu rapor, baĢkanlığını Prof. Dr. Ġbrahim Kaboğlu‟nun yaptığı Ġnsan Hakları DanıĢma Kurulu‟nca oy çokluğuyla kabul edilmiĢ ve 22 Ekim 2004 tarihinde BaĢbakanlığa takdim edilmiĢtir. Prof. Dr. Kaboğlu‟nun raporu kamuoyuyla paylaĢmak üzere yaptığı basın toplantısında DanıĢma Kurulu‟nun bazı üyeleri raporun okunmasını fiziki müdahale ile engellemiĢtir.100

Rapor Türkiye‟nin Serv Sendromu ve bazı baĢka kaygılarla insan hakları ve özgürlükleri alanında evrensel standartların gerisinde kaldığını, Lozan‟da azınlıklara verilen hakların tam anlamıyla uygulanmadığını ve Lozan‟daki azınlık tanımının daha geniĢ olarak yorumlanması gerekliliğini savunmaktadır. Raporun diğer yandan Türk ırkından olmayan alt kimliklerin kendilerini “ötekileĢmiĢ” hissetmemeleri adına, tüm kesimleri kucaklayacak “Türkiyelilik” kavramını gündeme getirmekte ve “milliyet ve

97

Dilek KURBAN ve Kezban HATEMĠ, Bir YabancılaĢtırma Hikayesi, Türkiye’de Gayrimüslim

Cemaatlerin Vakıf ve TaĢınmaz Mülkiyet Sorunu, TESEV Yayınları, Ġstanbul, Mart 2009, s. 12

98

Oran, 2005, s. 47

99

Baskın Oran, “Türkiye‟de “Herkes EĢittir, Azınlık Yoktur” ile “Azınlık Değiliz Kurucu Unsuruz” Üzerine”, Radikal Gazetesi‟nin 29 Ekim 2004 tarihli “Cumhuriyet” Eki

100

“vatandaĢlık” kavramlarının bağımsız olarak ele alınması talebini ortaya koymaktadır.101

Akademik dünyada dile getirilen bu görüĢlerin resmi bir raporda yer alması kamuoyunda tepki yaratmıĢ ve hükümet söz konusu raporu sahiplenmemiĢtir.102

Türkiye‟nin azınlık tanımını Lozan‟da geçen “gayrimüslim” ifadesi ile sınırlandırmasının anayasada yer alan laiklik ilkesiyle bağdaĢmadığını savunan görüĢler de bulunmaktadır. Etyen Mahçupyan‟a göre, Lozan‟a dayanan tutum; Türklük tanımını Müslüman tanımı ile bütünleĢtirmekte ve Türkiye sınırları dahilinde yaĢayan tüm Müslümanların Türk olduğu varsayımına dayanmaktadır. Gerçekten laik bir devlette din farklılığına dayanan bir azınlık tanımı yapılamayacağını belirten Mahçupyan, böyle bir tanımlamanın gayrimüslimlerin dinlerinden sıyrılmıĢ bir biçimde devletle bağ kuramamaları sonucunu doğurduğunu savunmaktadır.103

Outline

Benzer Belgeler