• Sonuç bulunamadı

LAUSANNE POPULATION EXCHANGE: THE CASE OF KONYA

Belgede KONYA KİTABIXVII (sayfa 175-178)

KONYA ÖRNEĞİ

LAUSANNE POPULATION EXCHANGE: THE CASE OF KONYA

ABSTRACT

In this study, the immigration event experien-ced with the 1923 Lausanne Population Exchange and the resettlement of the immigrants coming to Konya as a result of this event, the problems they

faced, their social and economic contributions to the region were emphasized. First of all, the phe-nomenon of migration was examined, then the emergence of the idea of exchange within the fra-mework of the Lausanne Population Exchange, the Ministry of Housing and Settlement of Exchange and settlement law and the transfer of migrants were mentioned. Afterwards, the general history, administrative and population structure of Konya were mentioned and information was collected about the effects of immigrants coming to Konya.

Keywords: Lausanne Population Exchange, Konya, Migration

GİRİŞ

Kelime anlamı olarak göç, bireyin ve toplu-lukların sosyo-ekonomik ya da siyasi sebeplerle bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka yere gidip yerleşmesidir. Toplumsal, ekono-mik ya da siyasi nedenlerle kişiler göç etmek du-rumunda kalabilirler. Göçü diğer yer değişiklikle-rinden ayıran başlıca ölçüt; göç edenlerin sosyal ve ekonomik ilişkilerini değiştirerek yeni yerlerinde yeni sosyal ve ekonomik ilişkiler kurmasıdır. Yer değiştirenin hayatını sürdürmek için seçtiği yeni yerleşim yeri, aynı ülke sınırları içinde ise “iç göç”

ülke sınırları dışında ise “dış göç” terimi ile ifade edilir1. Göçler isteğe bağlı ya da zorunlu olabil-mektedir. Mübadele zorunlu bir göç türüdür.

Mübadele fikrinin nasıl ortaya çıktığını anla-mak için Türk-Yunan ilişkilerinin incelenmesin-de fayda vardır. Türkler ve Yunanlılar uzun bir tarihi ve kültürü aynı coğrafyada paylaşmışlardır.

XIX. yüzyılın başlarında, Balkanlarda ortaya çı-kan milliyetçilik hareketleri çerçevesinde ilk ola-rak Yunanlılar - emperyalist devletlerin de desteği ile – 1821’de isyan etmişlerdir. İsyandan sonraki

1 Sayit Yusuf, “Cumhuriyet Döneminde Türkiye’ye Yönelik Dış Göç Hareketlerinin Analizi ve Bir Öneri”, Yeni Türkiye, Cumhu-riyet Özel Sayısı, C. III, S. 23-24, Ankara, (Eylül-Aralık 1998), s.

1879.

süreçte 6 Temmuz 1827 ve 3 Şubat 1830 Londra Protokolleriyle de bağımsızlığa kavuşmuştur. Os-manlı Devleti de 24 Nisan 1830’da bunu tanımak zorunda kalmıştır2. Bu tarihten sonra Yunanistan, Osmanlı aleyhine topraklarını genişletirken, bera-berinde gerek toprak ve gerekse nüfus bakımından uyuşmazlıklar yaşanmasına neden olmuştur.

1821 ile 1830 arasında bağımsızlık savaşı ve-ren Yunanların yeni kurdukları ülkede homojen bir nüfus istemesi ve burada yaşayan Türk nüfu-su istememesi, bununla birlikte Avrupa’nın büyük devletlerinin Mora’da bağımsız bir Yunan devleti kurulabilmesi için Osmanlı Devleti’ni zorlaması neticesinde Türk nüfusundan arındırılmış, saf Yu-nan halkı olan bir bölge yaratma çabasına girişmiş-lerdir3.

Balkanlar’da Yunanistan gibi diğer devletlerin de nüfuslarını homojenleştirmek istemesi insanla-rı göçe mecbur bırakmıştır. Osmanlı Devleti’nin yoğun göç hareketleriyle karşı karşıya kaldığı za-manlar genellikle en buhranlı olduğu zaza-manlara denk gelmiştir. Özellikle savaşlardan yenilgiyle çıkıldığı dönemlerde yapılan barış görüşmelerinde kaybedilen topraklardaki Türk ve Müslümanların durumu gündem maddeleri arasında yer almıştır4. Savaşlarda kayıpların olduğu dönemlerdeki iskâ-nın mahiyeti Osmanlı Devleti’nin genişlediği yük-selme dönemine nazaran değişiklik arz etmektedir.

Çünkü daha önceki rahat ve serbest Osmanlı Dev-leti yerine toprak bütünlüğünü korumaya çalışan bir Osmanlı Devleti vardır.

Göçler Osmanlı Devleti’nin nüfusunda da önemli değişikliklere neden olmuştur. Göç hare-ketlerinin yoğun olmadığı 1820’li yıllarda

Müs-2 Mustafa Tayla, Batı Anadolu’da Yunan Mezalimi Bursa Vilaye-tinde Yaşanan Acıların Dokümanter İncelemesi, Ankara, 2001, s. 5.

3 Justin Mc Carthy, Ölüm ve Sürgün, (çev. Bilge Umar), İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1998, s. 8-11.

4 Fuat Dündar, İttihat ve Terakki’nin Müslümanları İskân Politika-sı (1913–1918), İletişim Yayınları, İstanbul, 2001, s. 52.

lümanlar Osmanlı nüfusunun % 59,6’sını oluş-tururken, bu oran 1890’lara gelindiğinde % 76,2 ye çıkmıştır5. Bunun nedeni Osmanlı Devleti’nin savaşlarda kaybetmiş olması ve karşı tarafta kalan Müslüman halkın Osmanlı topraklarına doğru göç-mesidir. Bu göçler yaklaşık olarak yüz yıllık bir sü-rece yayılmış ve her defasında savaşların sonunda yer almıştır. Ancak, bu göçlerde gelen muhacirlere ait kesin bir rakam vermek mümkün olmadığından, sadece tahminlerde bulunulmaktadır.

Yunanistan ile yaşanan sürecin Osmanlı Devleti’nin Balkan topraklarını kaybetmesi nede-niyle diğer devletlerle de yaşanması neticesinde XIX. yüzyılın ikinci yarısı Balkanlar’dan Osman-lı Devleti’ne doğru yoğun bir göç yaşanmasına neden olmuştur. Mübadele öncesinde başlayan göçlerin gelenler açısından zarara neden olduğu ve bunun daha sonraki süreçte konunun muhatabı devletlerle yapılan antlaşmalar vasıtasıyla çözü-me kavuştuğunu söyleçözü-mek mümkündür6. Gelen göçmenlerin daha iyi şartlarda hayatlarını devam ettirebilmesi için yapılan iskân faaliyetleri saye-sinde de yerleşik hayata geçmeleri için çaba sarf edilmiştir.

Yukarıda da bahsedildiği gibi Osmanlı Dev-leti’nin XIX. yüzyılda Balkanlar’da hayli yüksek miktarlarda toprak kaybetmesi burada yaşayan Os-manlı tebaasının yer değiştirmesine vesile olmuş-tur. Konuyla ilgili olarak Balkan Savaşları sonra-sında antlaşmalar yapılmışsa da maalesef I. Dünya Savaşı’nın başlaması sonucunda bu antlaşmalar uygulanamamıştır7. Nüfusun yer değiştirmesi ile ilgili ilk siyasal antlaşma Türkiye ile Bulgaristan

5 Dündar, a.g.e, s. 56.

6 Kürşat Kurtulgan - Aydın Efe, “Konya ve Havalisi Mülkiye Mü-fettişi Nusret Bey’in Muhacirlere Dair İncelemeleri”, Balkan Araş-tırma Enstitüsü Dergisi, C. 6, S. 2, Aralık 2017, s. 319-340.

7 Kürşat Kurtulgan, “Mübadele ve Sille”, I. Ulusal Sille Sempoz-yumu (26-27 Eylül 2013)Bildiriler Kitabı, Konya, 2014, s. 257-271.

arasında imzalanmıştır. Azınlık değişimi meselesi ilk kez 29 Eylül 1913’te Osmanlı Devleti ile Bul-garistan arasında imzalanan barış antlaşmasında söz konusu edilmiştir8.

Aynı dönemde, Trakya’dan Yunanistan’a göç etmiş olan Osmanlı Rumlarının, Batı Trakya’da-ki Müslüman köylülere yaptıkları baskılar da Os-manlı Devleti’nin Atina Elçilik Müsteşarı Galip Kemali Bey tarafından Yunan Hükümeti nezdinde protestolarla gündeme getirilmiştir. Bölgeye yap-tığı inceleme gezisi sonunda, Galip Kemali Bey’in aklına bu çatışmaların ancak nüfus mübadelesi ile çözülebileceği düşüncesi gelmiştir. Galip Kema-li Bey, 12 Mayıs 1914’de merkezden yetki almak maksadıyla Sadrazam Said Halim Paşa’ya hitaben çektiği telgrafta, Yunan Başbakanı Venizelos ile bu konuyu görüştüğünü ve “sırf şahsi bir müta-laa olmak üzere Başvekil’e Makedonya’daki Müs-lümanlar ile Aydın vilayeti dâhilindeki Rumların mübadele edilmesini teklif” ettiğini belirtmiştir9. Bu konuda merkezden olumlu yanıt alan Galip Kemali Bey Makedonya’daki Müslümanlar ile Aydın vilayetindeki Rumların zorunlu olmayan bir biçimde mübadelesi için ilk sözlü anlaşmayı yapmıştır. Çalışmalar başlamış olmasına rağmen yine I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla tamamla-namamıştır.

Balkan Savaşları’ndan sonra kamuoyundaki kötümser hava, meclis tartışmalarında gündeme gelmiştir. Balkanlar’dan umut kesilmiş ve Ana-dolu’nun elde tutulmasının önemi kavranmıştır.

Talat Paşa Anadolu’yu tarihi düşmanlara karşı bir kale olarak görmektedir. İngiliz Dışişleri

Baka-8 Selahattin Önder, Balkan Devletleriyle Türkiye Arasındaki Nü-fus Mübadeleleri (1912–1930), Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Eskişehir, 1990, s. 27–29.

9 Galip Kemali Söylemezoğlu, Hatıraları, Canlı Tarihler, C. V, Tür-kiye yay., İstanbul, 1946, s. 102; Ayhan Aktar, Varlık Vergisi ve Türkleştirme Politikaları, İletişim Yayınları, İstanbul, 2001, s. 27;

Dündar, a.g.e, s. 69-70.

nı Sir Edward Grey, Balkan Savaşları’ndan son-ra Avam Kamason-rası’nda yaptığı bir konuşmada;

“Türkiye artık kendini Anadolu’da güçlendirsin”

demiştir10. Kazım Karabekir ise bu konudaki dü-şüncelerini, Talat ve Enver Paşalara şu sözler ile açmıştır:

“Avrupa’da Trakya, Asya’da Anadolu mil-li hudutlarımızın içi, biz Türklerin vatanıdır. Bu hudutların dışında kalan unsurların bizden ayrıl-malarına intaç edecek büyük hadiselerle karşı-laşacağımız zamanlar pek uzak değildir. Bunun için şimdiden milli servetimizi ve milli kudretimizi mahrem olarak mahirane bir tarzda bu Türk hu-dudunun içine yerleştirmek ve onun bu hudutla-rını müdafaa için her şeyi düşünmek zamanı gel-miştir.11

1911 ile 1922 yılları arasında Osmanlı Dev-leti’nin nüfusunda % 30 civarında bir azalma ol-muştur. Bunun sebebi yaşanan savaşlardaki kayıp-lardır. Bunun % 10’u yurdundan ayrılıp dışarıya göçmüş, % 20’si ise ölmüştür12.

Görüldüğü üzere mübadele fikri 1830’lardan beri düşünülmüştür. Bazen bir antlaşma ile bazen de adı mübadele olmayan bir şekilde insanların ha-yatında yer almıştır. Bu olay karşılıklı olarak top-lumlar tarafından da gerekli bulunduğu için gün-demde sürekli yer almıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra göç ile ilgili 30 Ocak 1923’te Yunanistan, 1925’te Bulgaristan, Yugoslavya ve 1933’te de Romanya ile imzalanan antlaşmalar13 neticesinde Türkiye’ye Balkanlar’dan göçler yapılmıştır.

10 Bilal N. Şimşir, Ege Sorunu-II, TTK, Ankara, 1982, s. XXI.

11 Kazım Karabekir, Cihan Harbine Nasıl Girdik, Tecelli Basıme-vi, İstanbul, 1937, s. 34.

12 Justin Mc Carthy, Müslümanlar ve Azınlıklar (Çev. Bilge Umar), İnkılâp Kitapevi, İstanbul, 1998, s. 124; Aktar, a.g.e, s. 23.

13 İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları (1920-1945), C. I., TTK Yay., Ankara, 2000, s. 185, 256, 265.

LOZAN’DA MÜBADELE FİKRİNİN

Belgede KONYA KİTABIXVII (sayfa 175-178)