• Sonuç bulunamadı

AHISKA TÜRKLERİNİN MECİDİYE KÖYÜ’NE İSKÂNI

Belgede KONYA KİTABIXVII (sayfa 150-159)

ILGIN MECİDİYE KÖYÜ ÖRNEĞİ

2. AHISKA TÜRKLERİNİN MECİDİYE KÖYÜ’NE İSKÂNI

a. Ahıska Türklerinin Anadolu’ya iskânı:

Osmanlı Devleti Kafkasya’dan gelen göçmenleri toplumun genel yapısını çok sarsmaması için hem nüfus dengesini göze alarak asayişi korumak hem de tarıma uygun arazilerde yerleştirmek için yeni yerleşim birimleri/köyler kurmuştur. Göçmenlerin iskânı sırasında mümkün mertebe akrabalık iliş-kileri göz önüne alınmıştır. Ahıska’dan göç eden göçmenler de Anadolu’nun çeşitli bölgelerine yerleştirilmiştir. Bursa’ya gelen Ahıska göçmen-lerinin yerleştirildiği yerlerden biri olan Ertuğrul Kazası’nın Bahçekaya bölgesinde Ahıska Türkleri için kurulan köye Mesruriye adı verilmiştir (Erkan, 1996: 139). 1894 yılında Ahıska Türklerinden 32 aile, Ankara’ya bağlı Çorum Kazası’nın Hacı Nas-rullah Mahallesi’nde iskân edilerek buraya

Mah-Şekil 2 Ahıska Türklerinin Ülkelere Göre Nüfuz Dağılımı

mudiye adı verilmiştir. 1896 yılında Çorum’da iskân edilen Ahıska Türkleri için iskân bölgeleri oluşturulmuştur. Buna göre Hamamözü’nde Dut-ludere mevkiinde yerleştirilen Ahıska Türkleri için kurulan köye Mâmüretü’l Hamid, Hüseyinâbâd Nahiyesi’nde kurulan köye Şarkiye adı verilmiştir (Erkan, 1996: 144).

Burada zikrettiğimiz bölgelerin dışında adını bilmediğimiz birçok kazada da Ahıska Türkleri mevcuttur. Özellikle Ahıska’daki toprak sahiple-rinden bazıları, oradaki mülklerini satma imkânı bulanlar, Anadolu’ya geldikten sonra araziler satın almış ve kendileri gibi muhacir olan Ahıskalılara dağıtmışlardır. Örneğin Hacı Yusuf Efendi olarak bilinen bir Ahıskalı göçmenin Karahisar-ı Sahip sancağında arazi aldıktan sonra kendi soydaşlarını yerleştirdiği ve Ümraniye Köyü’nün kurulmasına vesile olduğu bilinmektedir (Günay, 2012: 130).

Ahıska bölgesinden göçmenlerin geldikleri gü-zergâhlara baktığımızda genellikle deniz yoluyla Trabzon, Samsun, Sinop limanları üzerinden yapıl-mışsa da beraberinde sürülerini de getirenler Kars, Ardahan, Oltu ve Kağızman’dan geçerek gelmiş-lerdir (Günay, 2012: 127).

a. Göçlerin Sebepleri: Ahıska Türklerinin günümüze kadar devam eden baskı, göçebe ve sür-gün hayatı Edirne Antlaşması’yla (14 Eylül 1829) Ahıska ve Ahılkelek’in Ruslara bırakılmasından sonra başlamıştır. Bu tarihten itibaren başlayan göçler 1877-1878 savaşından sonrasında artış gös-termiştir. Rusların ele geçirdikleri topraklarda uy-guladıkları tecrit politikası Ahıska’da da kendini göstermiş, yapılan zorlama ve baskılar beraberinde tepki olarak göçü getirmiştir. Yani göçler Rus zul-münden kurtulmanın yolu olarak gündeme gelmiş ve Ahıska’dan Anadolu’nun içlerine doğru bir göç dalgası başlamıştır (Saydam, 1997: 63; Akyüz, 2008: 38).

Halkımızın hafızasında 93 Harbi olarak bi-linen 1877-1878 Rus-Osmanlı harbinden sonra

Ruslar Ahıska’daki Türkler üzerinde dini ve etnik kimliklerini değiştirmeleri için baskı yapmaya baş-lamıştır. Çarlık yönetimindeki bütün Rus olmayan halkları eğitip aydınlatmak ve Rusçuluk ruhu aşıla-mak devletin takip ettiği önemli siyasetlerden biri olmuştur. Fakat bunun kolay olmayacağını ve en fazla engel olan faktörün ise din olduğu kanaati-ne varılmıştır (Erkan, 1996: 26-27). Bu kanaati-nedenle Çarlık yönetimi camilere karşı mücadele bayrağı açmış, Müslümanların din ve inançlarıyla ilgili kı-sıtlamalar getirilip ibadetleri engellenmiştir. Müs-lümanlar, Hristiyanların muaf tutuldukları birçok vergiyi ödemek zorunda bırakılmış, bütün Çarlık bölgelerinde olduğu gibi “Hristiyanlaştırma” ve

“Ruslaştırma” politikaları Ahıska’da da hisse-dilmiştir. Bu nedenlerden dolayı diğer Kafkasya Müslümanları gibi Ahıskalı Türkler de vatanlarını terk etmek zorunda kalmış ve Anadolu’ya yeni bir göç dalgası başlamıştır (Günay, 2012: 127; Zeyrek, 2014). Böylece göçlerin en önemli nedenlerinden biri Rusların uyguladıkları asimilasyon faaliyetle-ri olduğunu söyleyebilifaaliyetle-riz. Bu durumu Mecidiye Köyü’nde konuştuğumuz bir görüşmecimiz şöy-le anlatmakta: “dedem anlatırdı ki, Ahıska çarlık Rusya’sı tarafından işgal edildikten sonra babama dinini değiştir demişler… o da ben bunu yapamam demiş ve ailesinin toplayıp kaçmışlar”.

Osmanlı topraklarına göç etmenin en önemli sebeplerinden birisi de zorunlu askerlik söylen-tilerinin yayılmasıdır. Hatta savaş zamanlarında Rus askerlerinin köy evlerinde konaklayabilece-ği söylentisi Türk-Müslüman ahalinin kabul ede-meyeceği bir durumdu. Göç sebeplerini araştırıp Tiflis Gubernatörlüğü’ne rapor eden Tiflis Guber-niyası Jandarma İdaresi Müdür Yardımcısı Yüz-başı Taranovski’nin ifadesine göre bu Ermenilerin Ahıska’da yaydıkları dedikodudan ibaretti. Ona göre onların buradan gitmesini isteyen Ermeniler tarafından bilinçli olarak yayılmıştı (Tanrıverdi, 2016).

Ahıskalıları göçe zorlayan diğer bir neden ekonomik ve sosyal baskılardır. Çarlığın kültürel alanda olduğu gibi ekonomik alanda da yapmış olduğu planlı yoksullaştırma politikaları insanları tükenme noktasına getirmiştir. Verimli topraklara genelde tapusuz veya senetlerinin yetersiz olması bahanesiyle el koyulmakta, sulak ve verimli top-raklara Rus göçmenler iskân edilmektedir. Rusya bu politika kapsamında Müslümanların vakıfla-rına el koyup arazilerini ya müsadere etti ya da Çarlık aristokrasisinin mülkiyetine vererek bu topraklara gayri Müslim göçmenleri yerleştirmiş-tir (Erkan, 1996: 33-40). Söz konusu göçmenler genelde Ermenilerden oluşmaktaydı. Müslüman-ların ektikleri sulak ve verimli toprakMüslüman-ların çoğu Ermeni toprak ağalarına ait olduğundan toprağa göre verilen ödenek Ermenilerin insafına bırakıl-mıştı. Böylece göçün önemli sebeplerinden birisi de toprağa bağlı ekonomik sebeplerdir (Tanrıver-di, 2016).

Zikredilen ekonomik baskılar ve asimilas-yon faaliyetleri gibi nedenler daha geniş ölçüde göçe sebep olsa da bunlar anlık sebepler değiller-di. Oysa katliamlar ve psikolojik baskılar anın-da göçü meyanın-dana getiren etkenlerdi. Osmanlıya yakınlıkları nedeniyle Ahıska Türklerinin Rusya tarafından yabancı ve düşman unsur olarak görme daha istilanın ilk yıllarından itibaren başlamıştır.

Özellikle 1877-1978 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı ordusunun tarafını tuttukları ve yardım ettikleri gerekçesiyle Çarlık Rusya’sı tarafından acımasızca cezalandırılmışlardır. Savunmasız kalan köyler Rus askerleri tarafından yağmalan-mış, yaş ve cinsiyet gözetilmeksizin insanlar kat-ledilmekteydi. Burada bir diğer baskı unsuru da Ermenilerdi. Çar hükümeti Ermenilerin Müslü-manlara yapmakta oldukları bütün baskılara göz yummakta sonuç olarak insanlar canlarını ve na-muslarını kurtarmak için her şeylerini bırakıp göç etmişlerdir. Bu tarihlerde Kafkaslardan 2500 aile

Anadolu’ya göç için Osmanlı devletinden talep-te bulunmuş ve bu göç dalgası 1965 yılına kadar mütemadiyen devam etmiştir (Erkan, 1996: 41-42; Günay, 2012: 125-127).

Osmanlı devleti 1877-1878 savaşını kaybet-mesinden sonra Kafkasya’dan Anadolu’ya yönelik başlayan göç dalgasını desteklediği bilinmektedir.

Göçlerin desteklenmesindeki en temel amaç Rus baskısı altındaki bu insanların ezilmelerini önle-mektir. Onun dışında göçmenleri kabul etmeye yol açan gayelerin başında tarım alanlarında çalışacak nüfusa duyulan ihtiyaç gelmektedir. Diğer taraf-tan orduya katılacak asker sayısının ve Müslüman nüfusun arttırması da bu çabalara eklenmelidir..

Özellikle II. Abdülhamid’in “Panislamist” politi-kası kapsamında Kafkasya’daki Müslüman göçü-ne ögöçü-nem verilmiş, İstanbul’dan Sivas ve Halep’e kadar göçmen köyleri kurulmuştur (Erkan, 1996:

47-49).

Dolayısıyla Anadolu’ya göç etmek isteyenler bu isteklerini hem Rus hem de Osmanlı makam-larına bildirerek resmi yollarla başvuru yapıp göç edebiliyorlardı. 1886 yılında Tiflis, Ardahan, Ahıs-ka, Kars, Çıldır ve Batum gibi yerlerden 5000’nin üzerinde kişi Osmanlı Devleti’ne sığınma talebin-de bulunmuştur. Bunun üzerine Osmanlı Devleti bu bölgelerde yaşayan Müslümanların Anadolu’ya göç etmeleri için Rusya hükumetine talepte bulun-muştur. (Gülay, 2012: 127). Çarlık rejimi bu göç taleplerini, bölgenin Türk ve Müslüman unsurlar-dan temizlenmesi bakımınunsurlar-dan memnuniyetle kabul etmiştir. Yapılan bu göçlerle hem kendisine hiçbir zaman sadık bir tebaa olmayacağını düşündüğü Türk ve Müslüman halktan bir nebze kurtulmuş, hem de Türklerin boşalttığı arazilere Rus, Gürcü ve Ermenileri iskân ettirilmiştir. Böylece Kafkas-ya’yı kısmen Hristiyanlaştırmayı başarmış oldu.

Örneğin Ahıska’da Edirne anlaşmasına kadar 50.000 Türk nüfusu 1887’de 13.265’e düşmüştür.

Orada kalanlar Rus mezâlimi altında yaşamaya

de-vam etmişler ve Çarlık Rusya’sının idaresindeki doksan yıllık hayatları, siyasi baskı ve sürgünlerle geçmiştir (Zeyrek, 2014: 7; Zeyrek, 2001: 17-22).

b. Ilgın Mecidiye Köyü Ve Ahıskalıların İs-kânı: Konya arazisinin büyüklüğü nedeniyle dev-letin göç ve iskân politikalarında ilk sözü edilen illerden biridir. Ayrıca burada göçmenlerin iskânı için tarıma elverişli arazilerin bulunması ve ikli-min gelen muhacirler için uygun olması da etkili olmuştur. Konya’ya iskânı düşünülen göçmenler vapurla önce İstanbul’a geldikten sonra kara yolu ve trenle iskân edilecekleri bölgelere gönderilmek-teydiler. 1892 yılında Konya’ya sevk edilen göç-men sayısının toplam 19. 291 olduğu bilinmektedir (Erkan, 1996: 79-150). Bu dönemlerden Konya’ya Çerkez, Kırım Tatarları, Adigeler, Karaçaylar gibi Kafkas halkları, Rumeli göçmenleri ve Ahıska

böl-gesinden göçmenler yerleşmiştir.

93 harbinden sonra Ahıska’dan Anadolu’ya doğru başlayan göçlerde iskân yerlerinden biri ola-rak Konya da yer almaktaydı. Ahıska göçmenleri-nin Konya’da iskân ettikleri köy Ilgın ilçesindeki Mecidiye Köyü’dür. Köy Ilgın’ın 10 km. güney-batısında Akşehir Ilgın karayoluna 3 km. lik asfalt bir yolla bağlanmış ve Böcüklü, Tokadınarkası, Ayazma, Sarı Gazi, Havuşlu gibi yöresel adlar alan mevkilerle çevrili düz bir arazi üzerinde kurulmuş-tur. Köy, batıda ve doğuda güney-kuzey yönün-de uzanan tepeler arasındaki vadiyönün-de kurulmuştur.

Vadinin ortasından güneyden kuzeye doğru Ilgın gölüne ulaşan küçük bir su arkı akmaktadır. Kö-yün bulunduğu bölgenin eski adı Havuşlu olarak bilinse de köy sakini, emekli bir öğretmen şöyle belirtmektedir:

Şekil 3. Köyün Yukarıdan Görüntüsü

“…köyün 500 metre ilerisinde bir gölet var orası Havuşlu yerleşim alanıymış bizden önce hat-ta orada mezarlıklar falan var eski. Ondan dola-yı bazı köyler buradola-yı Havuşlu diye adlandırırlar.

Ama buranın Havuşlu’yla hiçbir ilişkisi yok. İlk kurulduğundan beri Mecidiye adını vermişler” (M, Erkek, 66).

Köy padişah Abdülmecit zamanında (1839-1861) kurulmuş olduğu için padişahın ismini ver-mişlerdir. Köydeki ilk doğanların tarihine baktığı-mızda 1850’lı yılları olduğunu görmekteyiz. Bu da şunu gösteriyor ki köyün kurulma tarihi 1840-1850 yılları arasındadır ve ilk göçler de bu tarihten iti-baren başlamıştır. Ahıska bölgesinden göç edenler önce Kayseri ve Çorum’a gelmiş daha sonra bu-radan Konya’ya yerleşmişlerdir. 93 Harbi’nden sonra Ahıska’dan göçler daha kitlesel hal almış ve haliyle köydeki Ahıska göçmen nüfusu da ar-tış göstermiştir. Buraya Ahıska Türklerinin göçü 1921 yılına kadar devam etmiştir. İlk gelenlerin 10 hane olduğu tahmin edilmektedir. Ahıskalıların köye yerleşmeleri devlet tarafından yapılmış planlı bir iskân olmayıp tamamen serbest göç karakteri taşımaktadır. Görüşmecimiz Mecidiye Köye nasıl yerleşme kararı aldığını şöyle anlatmaktadır:

“Bizimkiler ilk önce Çorum tarafına gelmiş-ler, daha sonra o dönemin Konya valisi bizim o taraftanmış diye 10 hane kalkıp Konya’ya gelmiş daha sonra burayı beğenmeyip Afyon tarafına git-mişler fakat daha sonra geri dönmüş buraya yer-leşmişler. “Köyün ortasından bir bizim hark dedi-ğimiz su kanalı var. Bu su kanalının alt kısmında ilk gelenler yerleşmişler. Bu yüzden eski evler ora-da bulunur. Sonraora-dan her göç ora-dalgasınora-da peyder pey köyün daha yukarılarına doğru yerleşmişler”

(M, Erkek, 66)”.

Ahıskalıların göçü devlet tarafından yürütü-len planlı iskân olmadığından konut, yol masrafı, askerden ve vergilerden muafiyet gibi yardımlar almadıklarını söylemektedirler. Evler kendi

im-kânlarıyla yapılmış, bu nedenle diğer muhacir köy-lerine kıyasla düzensiz bir görünüme sahiptir. Tek katlı, kerpiçten, kiremit çatılı, ahır ve samanlığı ile birlikte, geniş bir avlu içerisinde olan evlerde yaşa-yan Ahıska göçmenlerinin geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Tahıl, şeker pancarı, haşhaş (devle-tin kontrol altında ve izin verdiği ölçüde) ayçiçeği, buğday, fasulye, nohut yetiştirilmektedir. Sebze ve meyvecilik yeni yeni yaygınlaşmaktadır. Köy-de 100 hane bulunmaktadır. Son zamanlarda hem köydeki arazi darlığı nedeniyle hem de kentin çe-kici faktörleri nedeniyle dışarıya göç vermektedir.

Konya’da 100 haneden fazla, Ilgın’da 50 haneden fazla Ahıskalı aile yaşamaktadır.

Sosyo-Kültürel Özellikleri: Tarihsel süreç içerisinde insanlar kendi yurtlarıyla bağlantılı bir şekilde inşa ettiği kimliğini göçle beraber gittiği yeni mekânlara beraberinde götürmektedir. Ne-relisiniz? sorusu bu anlamda hem de “kimsiniz?”

sorusuna da denk düşmektedir. Ahıska’nın ana va-tandan kopması Ahıskalı göçmenlerde bir kimlik kırılmasına yol açtığını görmekteyiz. Köyün de-mografik yapısına baktığımızda çoğunluğu Ahıs-ka’nın Aspinza ilçesine bağlı Niyala Köyü’nden, Ahıska’nın Adigön ilçesinden, Kars, Posof, Göle, Ardahan’dan olduğunu görmekteyiz. Osmanlı döneminde Ardahan, Kars illeri Ahıska eyaleti-ne bağlı olmuştur. Bu eyaleti-nedenle hepsi kendilerinin Ahıskalı olarak tanımlamaktadırlar. Fakat Mecidi-ye Köyü kahvesinde karşılaşıp sohbet etme şansı bulduğum Niyala’lı bir Ahıskalı göçmen: Nereli olduğunuzu soranlara ne cevap veriyorsunuz? So-rusuna: “Karslı ya da Ardahanlı diyorum. Çünkü Ahıskalıyız deyince, hele Niyela desek kimse ta-nımıyor, anlamıyor”. Bu cevaptan da göründüğü gibi Türkiye’de Ahıska’nın bilinmemesi Ahıska göçmenlerinin kimlik tanımlamalarını zorlaştır-makta ve değiştirmektedir. Yine de kendi imkânla-rı çerçevesinde kültürlerini ve tarihlerini korumaya çalışmaktadırlar (Şekil. 4).

Anadolu’nun diğer bölgelerinde olduğu gibi Mecidiye Köyü’ne yerleşen Ahıska Türkleri yerleştikten sonra kısa sürede uyum sağlayarak ekonomik, askeri ve kültürel hizmetlerde bulun-muşlardır. Anadolu’da ekonomik hayata kısa sü-rede uyum sağlayan Ahıska Türkleri yerli halkla ilişkilerini geliştirmiştir. Geneli Sünni ve Hanefi mezhebine dâhil olan Ahıska Türkleri burada din açısından hiçbir farklılıkları olmadığından dolayı sosyal yapıya daha kolay adapte olmuşlardır. Ahıs-ka Türkleri Boy olarak Türklerin Kıpçak grubuna dâhil edilse de Oğuz etno-kültürel sistemi içinde yer almaktadır. Konuşulan Türkçe ağzı Kars, Ar-dahan, Olur, Oltu’da konuşulan ağzın aynısıdır (Aliyeva, 2014: 438). Köyde konuştuğumuz 94 ya-şında olan bir ninemiz Ahıska ağzıyla konuşmakta

fakat yöresel ağzı sonraki kuşak ve gençler tara-fından kullanılmamaktadır. Köy halkı Ahıska yö-resine has kelimeleri bilmesine rağmen günümüz modern Türkçeyi konuşmaktalar.

Köye yerleşen Ahıska Türkleri kendilerine has yöresel yerel kültürlerini de uzun süre sürdür-müşlerdir. Muhafazakâr bir köy olmasıyla bilinen Mecidiye, tipik köy yapısına da uygun olarak bi-rincil ilişkilerin yoğun olduğu, din, kültür ve gele-nek açısından homojen bir sosyal yapıya sahiptir.

Köyde evlilikler uzun süre köy içerisinden ya da çevre köy ve vilayetlere yerleştirilen diğer Ahıska Türkleriyle yapılmıştır. 1970’lere kadar dışarı kız vermez, dışarıdan kız almazken, bu yıllardan son-ra durum değişmeye başlamış, son yıllarda tama-men ortadan kalkmıştır. Düğün adetlerinde Ahıska

Şekil 4. Emekli bir öğretmenin kendi imkânları ile oluşturduğu Mecidiye köy tarih ve kültür evi.

Türklerine ait yöresel adetler de artık uygulanmadı-ğını belirten görüşmecimiz sözlerine şöyle devam ediyor: “Ben 1977’de evlendiğim o zamanlar dü-ğün üç gün olurdu. Gelin oğlan evine gelince –öyle derlerdi kız evi, oğlan evi diye ayırırlardı - damat bacaya çıkıp şeker atardı. Bende yapmıştım. Gelin inince ayağının altına kazan koyarlardı. Ama artık maalesef hiç biri uygulanmıyor. Şimdi koltuk çıktı, yani Ilgın’da olduğu gibi damat gelinin koltuğuna girip geliyor…(Y, Erkek, 63).

Yöresel yemeklere baktığımızda çoğunlukla muhafaza ettiklerini görmekteyiz. Ahıska’ya öz-gün ortası delik fırın ekmeği, haçapur, hınkal, bişi, kuymak gibi yöresel yemekler hala mutfaklarının en özel yemekleri arasındadır. Ahıska’dan Meci-diye köyüne yerleşen ilk kuşak eskiden aynı Ahıs-ka’nın köy çıkışlarındaki gibi fırınlar yapmışlar (Şekil 5), bu fırınlar günümüzde de faal bir şekilde köy ahalisi tarafından kullanılmaktadır.

SONUÇ

Edirne Antlaşması ve 1876-1877 Rus-Osman-lı harbi sonrası Ahıska’nın anavatandan ayrılması burada yaşayan Türkler için trajik göç, baskı ve sürgün hadiselerinin başlangıcı olmuştur. Ahıs-ka’da yaşayan yerli Türk halkı Ruslar tarafından hiçbir gerçek dayanağı olmayan, demagojik bir

“iş birlikçi”, “casus” ve “ajan” yaftası ile anıl-mış, güvenilmez halklar listesinde yer almış ve bu nedenle daima baskı altında tutulmuşlardır. Ahıs-ka’dan Anadolu’ya göçün sebepleri bu durumdan kaynaklanan ekonomik, sosyal ve psikolojik bas-kılar olduğu görülmektedir. Diğer taraftan Kaf-kasya halklarından farklı olarak Ahıska Türkleri-nin Anadolu’ya göçleri kitlesel yerine peyder pey olduğu anlaşılmaktadır. İlk gelenler Anadolu’daki hayat şartlarına bakıp, belirli bir yere yerleştikten sonra akraba ve yakınlarını çağırdığı anlaşılmak-tadır. Bu anlamda çalışmamızın odak noktasını

Şekil 5. Köy Fırını (Kaynak; Karpuz, 2004: 422).

oluşturan Konya’nın Ilgın ilçesine bağlı Mecidiye Köye iskân edilen Ahıska Türklerinde de böyle bir yerleşme şekli söz konusudur. Göçler 1850 yıllar-da başlamış ve yaklaşık 10 haneden oluşmaktadır.

Ahıska’dan göçler 93 Harbi’nden sonra artış gös-termiş dolayısıyla Mecidiye Köyü’ne daha önce yerleşen akrabalarının yanına göç edenler olmuş-tur. Mecidiye köyüne olan göçler 1921’e kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Çünkü Rusya’da ya-şanan Bolşevik devrimiyle Sovyet Sosyalist Cum-huriyeti kurulmuş ve haliyle Ahıska’da Sovyetler Birliği’ne dâhil edilmiştir. Bundan sonra Türkiye ile Ahıska’nın arasına çekilen “demir perde” nede-ni ile orada kalan Türklerin akıbeti hakkında uzun (1989’a kadar) süre kimsenin haberi olmamıştır.

Rus zulmü altında yaşayan Ahıska Türkleri 1944 yılının 15 Kasım’ında yurtlarından Orta Asya’nın en olumsuz hava koşullarına sahip olan bölgelere sürgün edilmiştir. Bir aya yakın süren sürgün yol-culuğunda 17 bin kişi soğuk, hastalık ve açlıktan hayatını kaybetmiştir. Ahıska’dan Türkler sürül-dükten sonra onlardan kalan evlere ve topraklara Ermeniler yerleştirilmiştir. Sovyetler Birliği’nde Ahıskalılarla aynı dönemde sürgün edilen (Çerkez-ler, Çeçen(Çerkez-ler, Kalmıklar, Karaçaylar vb.) halklara 1956 yılında vatanlarına geri dönmelerine izin ve-rilse de Ahıska Türklerine bu izin verilmemiştir.

Günümüzde dünyanın 10 ülkesinde dağınık halde yaşamaktadırlar. Vatana dönüş mücadeleleri Gür-cü yönetimi ve ermeni lobisi tarafından her defa-sında engellenmektedir.

KAYNAKLAR

AKYÜZ, Jülide (2008), “Göç Yollarında;

Kafkaslardan Anadolu’ya Göç Hareketleri”, Bi-lig Dergisi, 46, 37-54.

ALİYEVA, Mimara (2014), “Ahıskalı Türk-lerde Dilin Önemi ve Yazı Dili Sorunu”, Ulus-lararası Ahıskalı Türklerin Hukuki ve Sosyal Sorunları Sempozyumu, Giresun, 14-15 Nisan 2014, (Yayına Hazırlayan: Giresun Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi), s.87-100.

AVŞAR, Bozkurt Zakir - TUNÇALP, Za-fer. S. (1994), Sürgünde 50. Yıl; Ahıska Türkleri, TBMM Kültür, Sanat Ve Yayın Kurulu Yayınları No: 73, Ankara.

AYDINGÜN, Ayşe - AYDINGÜN, İsmail (2014), Ahıska Türkleri: Ulusötesi Bir Topluluk Ulusötesi Aileler, SFN Yayıncılık, Ankara.

BAYRAKTAR, Rasim (2014), Eski Sovyet-lerde Türk Kimliği, Berikan Yayınevi, Ankara.

BUNTÜRK, Seyfeddin (2014), “Sovyet Bel-geleriyle 1944 Sürgünü”, Uluslararası Ahıskalı Türklerin Hukuki ve Sosyal Sorunları Sempozyu-mu, Giresun, 14-15 Nisan 2014, (Yayına Hazır-layan: Giresun Üniversitesi İslami İlimler Fakül-tesi), s.87-99.

DEMİRAY, Erdinç (2012), “Anavatanla-rından Sekiz Ülkeye Dağıtılmış Bir Halk: Ahıs-ka Türkleri”, Electronic Turkish Studies, 7 (3), s.877-885.

ERKAN, Süleyman. (1996), Kırım Ve Kaf-kasya Göçleri:(1878-1908): Tatarlar, Çerkezler, Abhazlar, Gürcüler, Ahıskalılar, Dağıstanlılar, Çeçenler, Diğerleri, Karadeniz Teknik Üniversi-tesi, Trabzon.

GÜNAY, Nejla (2012), “Osmanlı’nın Son Döneminde Ahıska Türklerinin Anadolu’ya

Göç Ve İskânı”, Bilig Dergisi, Sayı 61, s.121-142.

KARPUZ, Emine (2004), “Konya’da Gele-neksel Ekmek Yapımı ve Çeşitleri”, İpek Yolu Konya Kitabı, (7), s.422-424.

KIRZIOĞLU, Mehmet Fahrettin (1992), Yukarı-Kür ve Çoruk boyları’nda Kıpçaklar:

ilk-Kıpçaklar (MÖ VIII.-MS VI. yy.) ve son-Kıp-çaklar (1118, 1195) ile Ortodoks-Kıpçak Atabek-ler Hükûmeti (1267-1578): Ahıska/Çıldır Eyâleti tarihi’nden. (Vol. 121), Türk Tarih Kurumu Ba-sımevi. Ankara.

ÖZCAN, Kemal (2007), “Stalin Döneminde Sürgünler”. Stalin ve Türk Dünyası içinde,

ÖZCAN, Kemal (2007), “Stalin Döneminde Sürgünler”. Stalin ve Türk Dünyası içinde,

Belgede KONYA KİTABIXVII (sayfa 150-159)