• Sonuç bulunamadı

3. KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK ALGISININ ÖRGÜTSEL

3.2. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Anlayışının Tarihsel Gelişimi

3.2.3. Kurumsal sosyal sorumluluk alanları

Akademik yazında KSS alanlarının neler olduğunu cevaplamaya yönelik tartışmalar başlangıçta kurum yöneticilerinin sorumluluğunun kimlere karşı olduğu sorusunun cevabı ekseninde gerçekleşmiştir. Bu soruya başlangıçta verilen hissedarlar cevabı tarihsel süreç içerisinde geçerliliğini kaybetmeye başlamış, hissedarların yanına toplumsal süreçlerde etkili başka unsurlarda eklenmiştir. Bu tartışmalar paydaşlar düşüncesinin gelişmesine yol açmıştır. Nihayetinde kurumun faaliyetlerinden etkilenme ihtimali olan ya da kurumun faaliyetlerini etkileme olasılığı bulunan tüm unsurlar paydaş düşüncesine eklemlenmiştir (Cochran, 2007: 449). Freeman ve Reed, paydaş görüşünü öz kaynak, siyaset ve etkileme boyutlarıyla ele almış ve neredeyse sosyal hayatın tüm elementlerini paydaş yaklaşımının içine dâhil etmiştir. Müteakip yıllarda KSS yaklaşımında paydaş anlayışı etkisini daha da çok göstermeye başlamıştır. Kapsamlı bir tanımla paydaş, kurumun hedeflerine ulaşmasını etkileyebilecek ya da bu amaçlara ulaşmasından etkilenecek bütün şahıs ve oluşumlardır.

Bu tanıma örnek olarak devlet kurumları, odalar, rakipler, çalışanlar, müşteriler, tedarikçiler, örgütler, finans kurumları, STK’lar verilebilir. Dar çerçevede ise paydaş, kurumun devamlılığını sağlayabilmesi için ihtiyaç duyduğu şahış ve oluşumlardır. Bu dar çerçevedeki tanıma örnek olarak da çalışanlar, müşteriler, ilgili kamu kurumları ve hissedarlar verilebilir (1983: 90-94).

Kurumların söz konusu sosyal sorumluluk alanlarının kapsamını, toplumun refah ve hayat standartlarının yükseltilmesi yönünde yapılan tüm kurumsal eylemler belirler. Bu sebeple sorumluluk alanı ifadesiyle, yatırımcılara, çalışanlara, tüketicilere, doğal çevreye, genel olarak topluma karşı sorumluluklar anlatılmak istenilmektedir (Büyükyılmaz ve Fidan, 2015: 373). Tarihsel süreç içerisinde KSS anlayışına yönelik yaşanan gelişimlerin izini KSS alanlarında da sürmek mümkündür. Kurum merkezli geleneksel yaklaşımda ekonomik ve hukuki sorumluluklara uyulmasının yeterli olduğu belirtilirken, toplumsal

beklentiler merkezli yaklaşımda sosyal sorumluluk alanlarının sınırlarının artırılması zarureti doğmuştur. Bu çerçevede sadece kâr artırmak yetersiz kalmış, kurumun sosyal çevresinin beklentilerini karşılamak hedefiyle sosyal sorumluluk alanlarıyla ilgilenmesi zorunlu olmuştur (Torlak, 2013: 33). Toplumsal isteklerin sürekli değişmesi ve çoğalması KSS yaklaşımına da dinamik bir statü kazandırmış ve sosyal sorumluluk alanlarını da genişlemeye zorlamıştır. Bahse konu alanlar, sosyal sorumluluğunun sınırlarını ve kapsamını oluşturmaktadır. Kurumların bu çerçeve içerisinde çalışma şartlarını iyileştirmesi, müşterileri koruması, doğal çevreye saygılı olması, yatırımcılarının çıkarlarını gözetmesi ve toplumsal sorunların giderilmesi yönünde çaba sarf etmesi beklenmektedir (Becan, 2011: 20).

KSS yaklaşımının tarihsel gelişimi de değerlendirildiğinde üzerinde durulan ilk hususun hissedarlara karşı sorumluluklar olduğu belirtilebilir. Kurumların faaliyette bulunabilmesi için kapital sağlayan hissedarlar, bunun karşılığında da maddi kazanç elde etmek isterler (Eren, 2013: 113). Kurumlar hissedarlarına karşı en önemli sorumluluğu kamuoyuyla paylaşılan bilgilerin doğru olması ve şeffaf bir yönetim anlayışının benimsenmesidir.

Kurumun faaliyetleri hakkında zamanında ve doğru bilgi almak aynı zamanda yatırımcıların yasal bir hakkıdır (Boztepe, 2010: 49).

Kurumların devamlı değişen ve gelişen dinamik bir sosyal çevrede faaliyetlerini yürütmektedirler. Bu sosyal çevre içinde tüketicinin tatmini ve piyasaya arz edilen mal ve hizmete bağlılığının sağlanması çok önemlidir (Geçikli, 2013: 86). Kapitalist düzenin devamlılığının sağlayan ve ekonomik düzenin odak noktasında yer alan konu tüketici tercihleridir. Bu tercihleri doğru tahmin edebilen kurumlar ayakta kalarak varlıklarını devam ettirirler. Ancak, özellikle artan çevresel hassasiyet gibi konular tüketici tercihlerinde etkili olmaktadır. Mal ve hizmetlerin uygun fiyatlarla piyasaya arz edilmesinin, çevreye kirletmeyen ürünlerin piyasaya sunulması, küçük yaşta işçi çalıştırılmadan üretim yapılması gibi çok çeşitli hususlarda sorumluluk gösterilmesi tüketiciler tarafından artık daha dikkatle takip edilmektedir (Şimşek vd., 2014: 365). Bu çerçevede, bilinçli kurumlar KSS anlayışına uygun hareket ederek tüketicilerin memnuniyetini kazanmaya çalışmaktadırlar. Günümüzde tüketici memnuniyeti etkileyen konuların başındakurumun küçük yaşta işçi çalıştırmaması, doğal çevreyi kirletmemesi gibi konular sayılabilir (Sönmez, 2014: 19).

Devlet, her türlü kurumdan yasalara uyarak faaliyette bulunmasını ve vergilerini tam ve zamanında vermelerini bekler. Devlet bu konularda hukuki düzenlemeler yapmakta, bu kapsamda da doğal olarak bir sosyal sorumluluk alanı meydana gelmektedir. Bu açıdan

değerlendirildiğinde devlete karşı karşı sorumlulukların başında; ödenecek vergilerde hesapların doğru yapılması, yasalara uygun faaliyette bulunulması ve toplumsal sorunların izale edilmesine katkı sağlanılmadı olarak belirtilebilir (Torlak, 2013: 43).

Tedarikçiler, kurumun faaliyetlerine mal veya hizmet desteği sağlayan ve bu sayade de kurumun başarısında doğrudan etkili olan paydaş grubudur. Tedarikçilere karşı sorumlulukların en önemlilerinden biri kurumun tedarikçiyle uzun ve açık bir ilişki kurması ve tedarikçisine yönelik sadakat göstermesidir. Bir başka husus, tedarikçiler arasında ayrım yapılmaması, hepsine eşit davranılması, fiyat tekliflerinin hakkaniyet ilkesi çerçevesinde alınması gibi konulardır (Torlak, 2013: 43).

Tedarikçilerin belirli bir seviyeye getirilmesi için eğitim verilmesi, toplumsal değer oluşturma süreçlerine katılmalarına imkân sağlanması da tedarikçilere karşı sorumluluklar başlığı altında değerlendirilebilecek diğer konulardır. Bununla birlikte kurum, mal veya hizmet alımında bulunduğu tedarikçilerinin de sosyal sorumluluk anlayışına uygun faaliyetlerde bulunduğunu kontrol etmelidir (Ayçiçek, 2010: 39-40).

Kurumlar benzer mal ve hizmet arzında bulunan kurumlarla rekabet ederek varlıklarını sürdürmektedirler (Torlak, 2013: 43). Ancak yapılan bu rekabet, sektörde bulunan diğer firmalara zarar verecek tarzda olmamalıdır. Bu nedenle aynı sektörde faaliyet gösteren kurumlar arasındaki rekabete ilişkin hukuki düzenlemeler yapılmış ve haksız rekabet yapanlar hakkında cezai müeyyideler uygulanmıştır. Bununla birlikte, kurumların rekabet konusunda getirilen hukuki düzenlemelere uymaları ve hileye başvurmamaları bazı sosyal sorumlulukları doğurmaktadır. Kurumların tüm paydaşlarına benzer şekilde rakiplerine karşı da yasal ve etik sorumluluklarla davranması hem müşterilerinin hem de rakiplerinin yararına olacaktır (Hasanov, 2010: 34).

Türk Ticaret Hukukunun 54. ve 55. maddelerine göre; aynı sektörde bulunan kurumlar arasında veya tedarik edenlerle tüketiciler arasındaki ilişkilere zarar veren hileli veya dürüstlük şartlarına aykırı davranışlar ve ticari eylemler haksız ve kanuna aykırıdır (www.ticaretkanunu.net).

Kurumun faaliyetlerini sürdürebilmek için gereken kaynakları bulduğu ve bu faaliyetler sonucundaki çıktılarını sunduğu unsurlardan oluşan yapı çevre olarak ifade edilir (Ülgen ve Mirze, 2013: 90). Mükemmel kurumlar, kararlarını yalnızca kendi amaçları üzerinden değil, sosyal çevreleri üzerindeki olası etkilerini de dikkate alarak almalıdır (Grunig, 2005:

258). Bu tam olarak da KSS anlayışının tanımına işaret eder. KSS anlayışını tüm karar mekanizmalarına dâhil eden kurum kendi amaçlarını başarmak için çabalarken, kurumun eylemlerinden etkilenen sosyal çevresinin de isteklerini karşılamalıdır (Kelgökmen, 2010:

307). Ancak, kurumların sosyal çevresini ilgilendiren konulara çok fazla eğilmesinin, kurumsal hedeflerden uzaklaşılmasına sebebiyet verebileceğini savunanlarda vardır (İbişoğlu, 2007: 13-14).

Toplumsal istekler KSS anlayışında merkezi bir konuma yerleşmiştir. İMKB-30 içerisinde bulunan firmaların 2006 ve 2007 yılı KSS uygulama raporlarını dikkate alındığında;

“toplum” kategorisine giren projelerin ilk sırada olduğu görülmektedir. (Özgüç, 2009: 14).

Kurumlar sosyal çevrelerine karşı sorumluluklarını; STK, vakıf, hayır kurumları ve dernek gibi oluşumlara nakdi yardım yaparak, eğitim, spor, kültür faaliyetlerine sponsorluk yaparak yerine getirebilirler. Aynı zamanda, çevre kirliliğinin azaltılması, şehir hayatının neden olduğu sorunların çözümü, istihdamın artırılması için yatırımlar yapılması, enerji bağımlılığının azaltılması benzeri çok farklı alanlarda sosyal çevrelerine karşı sosyal sorumluluklarını gösterebilirler (Korkmaz, 2009: 67). Günümüzde kurumlar yalnızca piyasaya mal ve hizmet sunan oluşumlar olarak değil, sosyal bir çevre içinde var olan ve faaliyette bulunan organizmalar olarak tanımlanmıştır. Aynı zamanda bu sosyal çevre giderek artan bir şekilde kurumlardan taleplerde bulunmaktadır. Bu kapsamda toplum tarafından, kurumların sosyal çevrelerinin eğitsel, sanatsal ve kültürel gelişimlerine katkıda bulunmaları istenmektedir (Sabuncuoğlu, 2013: 26-32).

Yeni toplumsal hareketler sonrasında toplumsal istekler ve yasal düzenlemeler KSS uygulamalarını belirlemeye başlamıştır. Aynı zamanda, çağ dönümüyle birlikte KSS anlayışı içerisinde başka bir öğe de gittikçe artan bir şekilde önemini artırmaya başlamıştır.

Gittikçe bozulan doğal dengeyle birlikte; doğal çevreye yönelik hassasiyetler KSS yaklaşımının merkezine yerleşmiştir (Adebayo, 2000: 6). İnsanoğlunun giderek artan üretkenliği sonucunda oluşturduğu çevre kirliliği başlangıçta yalnızca bilim insanlarınca dile getirilse de doğal çevredeki bozulmanın günlük hayatları da etkiler hale gelmesi sebebiyle geniş halk kitleleri de doğal çevre sorunlarıyla ilgilenmeye başlamıştır (Altunoğlu ve Atav, 2009: 1). Bu artan ilginin diğer bir sebebi, doğal çevredeki bozulmanın yalnızca günümüz insan popülasyonunu değil, gelecekte var olacak insan neslini de tehdit eder hale gelmesidir (Dede ve Çınar, 2010: 25). Günümüz toplumu “Risk Toplumu”dur. Risk toplumunda yavaş yavaş veya hızla –kirlene atmosfer, toksik atıklar vs.- su üstüne çıkan şey, yaşanabilecek felaketin potansiyelidir. Bu yönüyle risk toplumu, aynı zamanda bir felaket toplumudur (Beck, 2011: 29). İnsanoğlunun, gereken tedbirler alınmazsa, dünyadaki insan yaşamının sonunu getireceğine yönelik senaryolar giderek daha olabilir görünmektedir. Hava, su, toprak, daha geniş bir ifadeyle doğal çevrenin kirletilmesi, sanayinin aşırı üretkenliği, teknolojik gelişmeler, ozon tabakasının delinmesi,

çevresel felaketlerin sayısındaki artış; kurumların doğal çevrenin korunması yolunda sosyal sorumluluklarını yerine getirmesi konusundaki toplum baskısını artırmıştır (Geçikli, 2013: 158). Artık KSS anlayışına ilişkin yapılabilecek herhangi bir tanımlama da doğal çevrenin iyileştirilmesine vurgu yapılması neredeyse bir mecburiyet olmuştur (McWilliams vd., 2006: 1).

Kurumlarında sahip olduğu en önemli kaynaklardan biri şüphesiz ki çalışanlarıdır.

Çalışanların maddi ve duygusal beklentilerinin karşılanması, kurumların ücret, sağlık, iş garantisi, çalışanlarına sosyal olanaklar sağlaması gibi hususlarda özenli davranması gerekir (Geçikli, 2013: 158). Bununla birlikte çalışanlar kurumun başarı veya başarısızlığından doğrudan etkilenmeleri, ya da başarı veya başarısızlığı doğrudan etkileyebilmeleri sebebiyle de ayrıcalıklı bir konuma sahiptirler. Bu kapsamdan değerlendirildiğinde de çalışanlara ilişkin sosyal sorumlulukların yerine getirilmesi kurumun sürekliliğinin sağlanması için önemlidir (Coşkun, 2007: 23).

Çalışanların, kurumlarına karşı memnuniyet duyması kurumsal verimliliği artıracaktır.

Çalışanlar için oluşturulan iletişim kanallarının etkili şekilde işletilmesi, çalışanların kurum politikaları ve faaliyetleri konusunda zamanında ve tam bilgilendirilmesi, çalışanlara önem verilmesi; çalışanın kurumunu benimsemesine ve kurumuyla bütünleşmesine imkân tanıyacaktır (Geçikli, 2013: 84). Yaşı küçük işçi çalıştırmamak, ücret düzenlemelerini yaparken dezavantajlı gruplara düşük maaş vermemek, kıdem, teşvik ve terfi gibi hususlarda adilane hareket etmek, bebek sahibi anneler için emzirme zamanları belirlemek KSS anlayışı kapsamında çalışanlara yönelik konular olarak ifade edilebilir (Halıcı, 2001:

17).

3.3. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Anlayışının Çalışan Motivasyonuna Yönelik